Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
Fuzûlî
Aşk Bela Kapısı
Tebessümüm,
Hâlimizi artık kelimeler ile ifade edebilmenin çok ötesindeyiz.
Bu hâllere düşecek miydik diye kendi kendine soruyor musun
hiç? Ele avuca, hayallere sığmayan bir gelecek beklentimiz vardı
oysa. Şimdi ise;
Adım adım yaklaşırken habersiz
Uçurumun kenarına gelmişiz
Gülüm, balım, canım derken sonunda
Bela okuyacak hâle gelmişiz.
Hangi uğursuz el dokundu ki yüreğimize, tahammül denilen
o tılsımlı iksiri kaybedip günden güne birbirimize yabancılaştık.
Önce birbirimize saygımızı kaybettik, arkasından o hiç bitmeyecek
dediğimiz sevgimiz ellerimizin arasından uçuverdi.
Bunu ne zaman anladım biliyor musun bir tanem? Bilemezsin
tabii ki. Çünkü sen bana göre daha toydun. Aslında suçlunun
ben olduğumu bal gibi biliyorum. Ama iş işten geçtikten sonra
gösteren çok olur derler ya. Benimkisi de o hesap.
Hatırlıyor musun ilk defa sana “Bana sesini yükseltme dediğimi?”
Sen ise “Benim sesim yüksek değil!” diye beni paylamıştın.
İşte canım o gün, o saat, o an, ilişkimiz su sızdırmaya başlamıştı.
Oysaki benim sesim bizi kaybetmemeye, senin sesin ise bizi uçurumun
kenarına itmeye dönük olarak bilinçsizce yüksek çıkmış olabilir.
Dedim ya bela okuyacak hâle adım adım geldik canım.
Su sızmazdı aramızdan bir zaman
Şimdi deli çaylar, dereler akar
Yine hatırlıyor musun ilk zamanlarda nasıl konuştuğumuzu?
Fısıltıyla… Hatta saatlerce konuşmadan hatta birbirimizin yüzüne
bile bakmadan sırt sırta oturup kalktığımız vakit mutluluktan gözlerimizin
içinin güldüğünü görürdük, bilirdik. Bunu o zamanlar ne
sen ne ben anladık.
Bak sana ne soracağım: Kavga eden insanlar neden birbirlerine
bağırıp çağırır? Bunu hiç düşündün mü? Nedenini ben söyleyeyim.
Çünkü kavga eden insanların kalpleri, gönülleri birbirinden o
kadar uzaklaşırmış ki seslerinin duyulmadığını zanneder, onun için
beyin yüksek sesle konuşma komutu verir, böylece sesler sevgiyi,
sözler huzuru katledermiş.
Şimdi soruyu başka bir bakış açısıyla sorayım canım. Sen
sevda yüklü konuşmaların nasıl olduğuna dikkat ettin mi? Bizi ha12
tırla bir tanem. İlk zamanlarımızı… Bütün konuşmalarımız fısıltı
şeklinde idi. Neden çünkü kalplerimiz, gönüllerimiz birbirine çok
yakındı. İki bedende bir yürek olmuştuk. Bu kadar birbirlerine yakın
olan kalp fısıltı hâlindeki sesi bile duyar elbet.
Şu hâlimize bak şimdi. Aynı mekânı, aynı odayı, aynı yatağı
paylaştık. Hep birbirimize baktık. Ne yazık ki birbirimize bakarken
birbirimizi kaybettik. Yönümüzü, kıblemizi kaybettik. Keşke birbirimize
bakmak yerine aynı yöne bakabilseydik.
Aklıma geldikçe diyeceğim ama hemen alınacaksın, “Hep
aklında yer etmedim mi?” diye. Aklımda, fikrimde, gönlümdesin
elbette. Sana yazmak büyük keyif veriyor bana. Onun için şiirlerim
sana, öykülerim sana, küskünlüğüm sana, kaprisim sana. Her şeyimin
aslında sana ait olduğunu biliyorsun. Hani sanıyorum ki şubat
ayında, sokaklarda sevgi cümbüşü koparken, karanlık ruhuma
kestane rengi gözlerinin aydınlığının asıldığı, ruhunu gökyüzüne
sorduğum gün sana yazdığım şiirimi önce büyük bir memnuniyetle
kabul ettin, sonra mısraları okudukça nasıl da değişmişti yüzünün
rengi. Aslında sen de bal gibi adım adım birbirimizden uzaklaştığımızı,
ipin ucunu kaçırmakta olduğumuzu görüyordun.
Şiir okuyarak tadı, lezzeti
Sevgiliye sunan var mı izzeti?
Hülasa sevginin aşkın özeti
Gel geç heveslere mahkûm etmişiz.
Gönüllerde pişen aşklar nerede?
Dille şekillenen meşkler nerede?
Sultanlar nerede, köşkler nerede?
Desene ki bizler ölüp gitmişiz.
Kolektif ortaklık olmuş evlilik
Al gülüm ver gülüm budur iyilik
Sevdası uğruna ölüm delilik
Öyleyse boşuna kürek çekmişiz.
“Çatıda saklanmış aşkı” özleyen
Hac yolcusu gibi yollar gözleyen
Kaldı mı ki sevdasını gizleyen
Ulu orta yerde ipe sermişiz.
Baktığın her yerde görünen oysa
Çekilen her çile üstüne koysa
Emre amadeyim aşk denen buysa
Değilse ne insan ne de ermişiz.
Artık hayıflanmanın, ah etmenin, geçmişe dönüp sitem etmenin
bela okumanın bize bir faydası yok ne yazık ki. Hayat kendi
akışında, kendi mecrasında bizlerin ne düşündüğüne aldırmadan
devam ediyor. Ama yine de son sözü ben söyleyeceğim şiirimle.
Ben bitti demeden bitmeyecek bu satırlar.
Aşkın ve sevdanın bittiği yerde
Adam diye gezmem ben orta yerde
Bir ahu bakış ki; deva her derde
Dededen, babadan böyle görmüşüz.
Fısıltıyla kulağına her gece okuduğum şiirler geliyor aklıma.
Hatırlıyorum da ben şiir okurken bazı mısraları bilerek okumazdım.
Ve sen -İçine mi doğuyordu ne?- benim mısralarımı daha önce
hiç görmediğin, okumadığın hâlde tamamlıyordun. Ben ise aval
aval yüzüne bakıyordum.
Sen ise sadece gülümsüyordun. Gülmek ne de çok yakışıyordu
sana.
Ezgi KUZUCULAR
9 years ago
Mustafa Berçin
8 years ago
Sevim Kınalı
8 years ago
Mustafa Berçin
8 years ago
Sevim Kınalı
8 years ago