‘’Ben kardeşliği annemden öğrendim
Büyümenin odaları griydi, geçtim
Gülün nazlı bahçesi hayattı, indim
Ben kardeşliği gülden öğrendim
Gül annemden öğrendi çocukluğu.’’
(Alıntı)
Aklın d/evreleri attı
Tıpkı yün yumağı gölgeme borçlandığım
Vaat gibi ve sabrın istikametinde
Çöreklenen yalnızlık gibi.
İbrazını unuttum renklerin
Aklın evrelerinde geçiş yaptığım mevsimi
Yitirdiğim hayallerime
Soyut bir gölge misali irkildiğim yas bahçeleri.
Anne dualarında sıra dışıydı sevginin alfabesi
Kör yetilerinde ömrün ulaktı heceler
Övünen dünüyle
Öğütülen her hayali uzatırken altın tepside
Melekelerim de yitip gitmeden
Özümsediğim bir hayaletti başmisafiri yüreğimin.
Aşk gibi iklimi olmayan bir seyyah duygu
Elbet hayatın her zerresine kayıtlı mihenk taşı.
Suretlerin kopyalandığı bir yafta
Ölü vecizelerde atağa kalkan bir anda
Nereden buldumsa bunca engin merhaleyi.
Sandığıma binaen
Sözcükler miydi yoksa iklimsiz seyreden?
Maviden türeyen her hece
Yeltendiğim bunca sıfat
Azık bildiğim kâbuslar ve inat.
Körelen günbegün hüzne biat
Tekerrür eden ömrün katlarında
Bol kesimli bir etek elbet dökülen taşlarında
Reşit bir heves önce coşkuyu tanıyan
Yudumladığım kadar yutamadığım bir nakarat
Aslında evreni boyadığım baştan aşağı.
Kundaklanan o devasa rahmet
Ellerine ziyafet çeken bir gölgeydi nasıl olsa merhamet:
Taslağı ömrün güdümü hüznün
Sefil vasıtalar inkâr etti tuttuğu yası
Tutuklu kaldığı kadar arka bahçesinde ömrün
Paralel zihniyetler tasvir etti verilen her hükmü.
G/örücü güçler ihanet etmeden
Vadesi dolmayabilirdi de matemin
Siyah atlı prensti madem ölümün sahiplendiği
Alacağı hangi cansa atını ağaca bağlayan
Unutulmuş bir kerametti çıkmadık candan
Ümidin kesilmediği akla ziyan bir mucize.
Beklemekle de geçmezdi zaman
Rotası kayıp bir düşün cehaleti
Sevgiyle aşındı karanlık ve sevgiyle aşıldı yollar
Gölge düşse de ümide
Sonu gelmek bilmeyen bir hevesle ikram etti evren
Ser verip sır vermeyen her faniye
Ta ki izdiham dinene dek.