ASLAN KULİYEV'İN AYI VE KAZYOL ROMANI HAKKINDA

04.01.2023

Ayı ve Kazyol Tanıtım

 Azerbaycan edebiyatının güçlü isimlerinden Aslan Kuliyev’in romanı. 

   İki insanın hayata bakış açıları, değişken ruh halleri, davranışları çerçevesi içinde gelişen olayları yazmış. Gerçek isimlerini öğrenemiyoruz, birbirlerine taktıkları lakaplarla sesleniyorlar ve biz okuyucular, gerçek isimleri merak dahi etmiyoruz. 

   Görünüşü, heybeti, adap erkan bilmemesi çiftlik sahibini “Ayı”, ufak tefek, hızlı, pratik, hazır cevap, inat olması işçi genci “Kazyol/ Keçi” yapıyor. 

   İkisi de çok çalışıyor. Romanın konusu,  sebze bahçesinin ekimi, yetişmesi, olgunlaşması ve ürün alınması ile beraber yürüyor. Önceleri toprağı hazırlama, etraftaki böcekleri elle öldürme, sonra ekim, sulama, çapalama, gübreleme, ilaçlama şeklinde bahçe işleri devam ederken bu iki insanın da önceleri yer tutma, birbirinin karakterine göre tavır takınma, zamanla olgunlaşma hatta birbirlerini satma durumlarıyla da karşılaşıyoruz. Adetâ sebzelerin hayatı ile kendi hayatları aynı doğrultuda devam ediyor. Ayı’nın Kazyol’u polise şikâyet etmesi, Kazyol’un Ayı’ya saldıran müptezellerden onu kurtarmaması, Ayı’nın devamlı “Ben senin ağanım, sen marabasın.” hatırlatmaları, Kazyol’un Ayı’nın hem karısıyla hem kardeşiyle oynaşması salatalıkların domateslerin satışlarıyla beraber yürüyor. Kazyol dürüst, çalışkan bir işçiyken bir kuruş bile para çalmayıp hepsini Ayı’ya teslimederken, Ayı’nın verdiği yiyeceği ücretten düşerek hesaplaması, Kazyol’u borçlu çıkarması onun, satıştan kazanılan paradan bir miktar kendine ayırmasına sebep oluyor.  

   Bu satışlardan kazanılan paranın bir kısmını, emeği karşılığı, çalan Kazyol’un bir gün oradan kaçıp arkadaşı Zafer’in yanına, Moskova’ya gideceğini hayal ediyoruz onunla birlikte. 

   Çalıştığı süre içinde Ayı’yla atışmaları, çiftliğe gelen kadınlarla ilişki yaşaması, doyamayacak kadar ekmeğini bile bir  doğanla paylaşması, onunla konuşması, doğanın da bazen ona yiyecek getirmesi, insan ve kuş bakış açılarıyla tartışmaları, nehirin, gökyüzünün, toprağın şarkılarını duyabilmesi ile Kazyol’un herkesten farklı olduğunu görüyoruz. Arada sırada duran beyni de adetâ diğer âlemlere kapı aralıyor. 

   Romanda vatana  hasret, yaşadığı yerden zorla gönderilme, kendi topraklarının başkalarına verilmesi ve geri dönememe gibi durumlar da aralara serpiştirilmiş. 

   Zaman zaman kendi ülkesine duyulan özlem, zaman zaman insanın ihtiyaçlarının her şeyin önüne geçmesi, aralarda kuşla, böcekle, toprakla, ağaçla, nehirle konuşmalar, yüzlerce yıldır okunan şarkıların, ninnilerin gökten düşmesi ve onu dinlemeler, eserin yazıldığı coğrafyayla bağlantılı olarak kadîm destanları hatırlatıyor. Nehirle konuşurken onun nereye gittiğini soran Kazyol, “Denizlere, sonra okyanuslara...” cevabıyla çok heyecanlanıyor. Nehre dokununca aslında okyanusa dokunduğunu bilmenin coşkusunu ve büyüsünü yaşıyor. Bir zaman sonra görüyoruz ki kavgalar, aşklar, hayat şartları hepimizi kaçınılmaz sona doğru götürüyor. 

   Ben bu romanda bir ağa bir maraba olarak iki insanı değil de iki devleti gördüm. İki şahıs hem karakter açısından hem ortak işler yaparkenki uyumları açısından hem kavgaları hem de farklılıkları hem de birbirlerini benzettikleri hayvanlar ve lakapları açısından Rusya ve Azerbaycan’ı hatırlattı. 

   Yediği darbelerle güçlenen, neyi niçin yaptığını bilen, patronunun aşağılamalarına karşı koyabilen inatçı keçi (Kazyol) Azerbaycan... Gücünü her zaman ön plana çıkaran, hukuku kendi çıkarlarına göre yorumlayan, kendinden küçükleri ezmeye çalışan Ayı da Rusya’yı sembolize etmiş. 

   Ayı’nın bütün roman boyunca bağırttırma, meletme, anasını ağlatma tehditleri, bir  bıçak darbesiyle son buluyor.  Kazyol’un nehire yürüme çabası, doğan kuşunun omuzlarından tutup yardım etmesi, nehrin, tabiatın seslenişi, bize ölümü gösteriyor. Fakat nehrin, en sonunda okyanuslara karıştığı fikriyle,  Kazyol’un da bu âlemden başka bir âleme yolculuğunun başladığını düşünüyoruz. 

Nurcan Ören

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar