Atatürk Olmasa Atatüekler Olur Muydu? 2

05.01.2014

Bu Eser 06.01.2014 Tarihinde Günün Yazısı Seçilmiştir

2-Eski Türk yapıyla duygusal anlayış olma ötesinde ne kültürel, ne üreten değerler oluşla, ne yaşantı aşışla; ne organik bir oluşma oluşla ve organize oluşun bağı yoktur. Araya bambaşka ve yer ve zamanların girişen, üreten, öznel kaynaşan yapıların, örgütlenme ve değişme dönüşmelerin girdiği zamansal bir boyut düzlemdirler.

 

Ne Osmanlı yapının eski Türklerle duygusal olma dışında bir ilişki ve alakası vardır. Ne de Türkiye Cumhuriyeti Ulusunun kuruluş ve devam edişinde eski Türklerle fiziki, kültürel, nesnel ve öznel bir bağıntısı vardır.

 

Bu düzlem kendisinden önceki Türk denen düzlemin inşa kalıplarıyla oluşmamıştır. Türk ulusu biyolojik bir inşa değildir. İnsanlık tarihi biyolojik bir inşa değildir. İnsanlık anlayışı gibi insanın tarihselliğinde organize bir üreten tüketen refah seviyesi insan kültürlü biyoloji oluşumu dışında bir bağ ve girişme alanları organizesidir.

 

Biyoloji insan denen varlık primatın kendisi ile sınırlı, kendisi gibilerle duygudaşlığıdır. Oysa kendi dışımızda biyolojimiz gibi olmayan asla biyoloji olmayan sosyal totemi duygu ekseninde, emek, akıl yani nesne özne bağıntılı saylayışla üreten girişme ve giriştirmeler ağıdır. Ancak girişme ve giriştiricileriyle soyut vücudu olan bir inşa organizesidir

 

Sosyal alanında, milleti duyuşlu öznel yaşamsallıkları vardır. Ama Türk ulusu kültürünün paylaşılanı değildirler. Başta olan sonda olanın kendisi değildirler. Sonda olan başta olanı ana karakteriyle hıfz eder. Bu tüm insanlar için aynıdır. Başta olan (Türklük, Araplık vs.) sonda olanın hıfz edileni olmak dışında; başta olan (Türklük, Arap oluş, Kürtlük vs.) sonda olanın, sonrada olanın hiç bir şeyini içerip ön göremezler.

 

Ulus kültürü inşanın milleti yapısından sonra ortaya çıkan sınıfsal örgütlenmeler bilincini yansıtan girişme ve üretmeler ağıdır. Yani millet baş olandır. Ulus millete göre son olandır. Millet asla ulusu içeremez. Ulusta hıfz edilmiş milleti özellik vardır. Sondaki, baştaki inşa yapılarına ayrılmaz. Ayrılırsa ulusla ortaya çıkan bileşke özelliklerin tümünü yitirir. Bu inşanın kuralına aykırıdır. İnşa çöker.

 

Bir motor sisteminde milleti gibi parça oluşmalar başta vardırlar. Bunlar buhar kazanı, ya da içten yanmalı sistem itenek, dişliler, mil vs. Bunlar bir araya konuşla motor (ulus) inşasını oluştururlar. Artık başta olanlar ne motordur. Ne motorun yaptıklarını yapabilirler. Motor (ulus) bambaşka bir inşadır. Parçalarına ayrılamazlar. Ayrılırsa motor işlevi biter. Ulus işlevleri, milleti yapıda yoktur.

 

İnsan kavramı da ruh olarak motorla aynıdırlar. Ancak insan inşası, öğrenebilen; sistemini yenileyip organize edebilir oluşla; ayrışıp o ilki düzlemle inşa aşabilirlerse de; orada kalırlar. Hidrojen ve oksijen birleşerek suyun özelliğini yaşarlar. Ayrışırlarsa bir daha suyun özelliğini göremezler.

 

Ayrışan milleti inşalar da o düzeye dek öğrenilenler dışında, yeni inşalar yapıp devam ettirememekle sönerler. Ya da yeni başka birleşmelere uğrarlar. Oysa inşanın kuralı nicelik ve nitelik dönüşmesiyle birleşen entegrasyondur.

 

Entegrasyonun parçalanması bir başka gelişme değişme entegrasyonuyla aşılır. Değilse ulus gibi bir entegrasyon öznel parçalara dağılmakla kısa hoşlanmasının yanında uzun sürçte intiharını yapar.

 

Artık milletler, uygarlık yaratamamaktadırlar. Milletlerin yapacağı uygarlaşmalar kendi sınırı içinde, kendi ölümüyle aşılmıştır. Daha fazlasını yapabilseydi cari olurdu. İnsan duyguları bunun üzerinde olamaz. Uygarlığı ulus hüviyetli toplumlar yapmaktadırlar.

 

Değişip dönüşmelerle yeniden ve yeniden bağ ve bağıntılarını oluşturan entegrasyonlar yaşayıp değişip dönüşüp gelişmektedirler. Bu eşyanın kuralıdır. Nice biyolojik duygulu öznellikler bir mezar taşı olmaktan öte hiç bir şey üretmemiştirler. Üretenler, bileşik ruhlu entegrasyonlardır. Üreten yönetir. Yönetirken de üretir.

 

İşte Atatürk böylesi bir koşulların kavranışına denk düşen öznel diyalektiktir. Atatürk çağına göre bir ulus bilinci kurucusu ve anlayışıdır. Elbette Atatürk başta oluşla, sonda hıfz edilen olup sondaki inşanın kendisi değildir. Her şey ve her sistem gibi Atatürk sondaki inşayı öngöremez. Atatürk sondaki inşadan bihaberdir.

 

Sondaki inşa da, karnını yırtsa; kendisi içinde hıfz edileni; ne bilinç oluşla, ne yaşanmışlık ve tecrübe oluşla inşaya emek enerji bağı olarak sokulmasına engel olamaz.

 

Böyle bir tutum içine giren hamlık ta zaten insan ve tarihsel kültürlü bilme olmayıp; bir duygu ve cehalet kini oluşla, gelişen oluşma zincir bağı olamayıp, sıradan kullanımla tarihin çöp sepeti atığıdırlar.

 

Biz istediğimiz kadar olumlu olumsuz tarihin olay ve kişilerinin düşünsel enerji bağı yansımalarını seçme ayıklama da yapsak, başta olanın iz ve izleğini taşırız. Abdülhamit, 3.Selimi ne kadar silmeye uğraşırsa uğraşın Abdülhamit 3.Selim'in ürünü olma yanını taşır olmakla, Abdülhamit farklı bir inşadır.

 

Cumhuriyet te Osmanlı'nın olumlu olumsuz yanının ürünü oluşla; Osmanlı'dan bambaşka bir inşadır. Baş ve son olma, başı hıfz eden devamlıktı kesikli sürekliliği, günü dünle aynı kılmaz. Dün Ay'a gidilmemişti. Dünün Ay'a gidemeyen parçası, bugün Ay'a gidiyor.

 

Gün, dün olsaydı gün hiç Aya gider miydi? Gün de dün olmasaydı; gün bu seviyede birden Ay'a gitme muktedirliğinde olur muydu? Dün Saddam vardı. Bu gün Saddam yok. Gün dünün devamıysa da, dünün kendisi asla değildir. Kişi kızsa, köpürse, karnına bıçak ta soksa; günü, dün yapar.

 

Aynı ırmağa iki kez girilmediğini kişinin biliyor olması gerekir. Gelişmemiş, güne göre primitif kalmış özneldi ruh ulemaya danışsa, türbanı serbest kılsa, gün dün gibi akmaz. Dün jipi olmayan cüppeli, Türbanlı şimdi cipe biner. İmama değil, internete danışır. Ulemaya sorsa da, aklı internetle karışır.

 

Cipte yaşayan biri deve ile yaşayan ilişki ve bağıntılarla düşünüp, inanıp, anlayışlar geliştiremez. Tıpkı develi yaşamın cipli yaşamı tahayyül edememesi gibi. Uçağa binip zamanlar atlayan kişi, develi kişi gibi duygu düşünce beslemesi artık olanaksızdır. Deve kültürü şimdiye ekstradan bir safra olur.

 

Kişilerin duyduğu sesi tanımlarken artık doğuran deve iniltisine benzetmezler. Doğuran deve sesini de bilmezler. Sesi benzese de benzemese de Motor homurtusuna ya da su motoru, taksi motoru, traktör motoru, uçak motoru veya matkap motoru iniltisiyle duydukları süreci yansıtırlar.

 

Dün ile benzeşen, aynı serbesti kullanım içinde olan şeyler, dünkü türbanlı gibi düşünüp yaşantılaşmazlar. Elinde telefonu olan da dünkü türbanlı değildir. Sadece dumura uğramış safraları, taşıyor olan biridir o kadar.

 

29.10.2013

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar