Röportaj: M. Nihat MALKOÇ:
Ali Kemal Yılmaz Bayraktar, Trabzon'un en eski ve en mücadeleci avukatlarından biridir. O bir halk adamıdır. Ömrünü bu şehre hizmet etmekle geçirmiştir. Geçmişten bugüne kadar Trabzon'a ne yapılmışsa hemen hepsinde de onun emeği vardır. Fakat reklamı sevmediği için, yaptıkları çabuk unutulmuştur. O, her ne yapmışsa Allah rızası için yapmıştır.
Avukat Ali Kemal Yılmaz Bayraktar cemiyetçi bir insandır. Bugüne kadar onlarca dernek ve vakfın kurucusu olmuş, bu dernek ve vakıflarda hiçbir maddî beklenti içerisinde olmadan çalışmıştır. Onun kurmuş olduğu vakıf ve dernekler arasında “Karadeniz Üniversitesine Yardım Derneği, Trabzon İli Bölge Radyosu Kurma Derneği, Muhtaç Talebe Yurdu Yardım Derneği, Fuar Derneği, Kadırga Camii Yaptırma Derneği, Köy Çocuklarını Ortaokul ve Liselerde Okutma Derneği, İlâhiyat, Ziraat, Hukuk ve Diğer Fakülteleri Kurma Derneği, Haya ve Edebe Aykırı Müstehcen Kadın Kıyafetlerinin Men'i Cemiyeti” sayılabilir.
Bayraktar'ın ısrarla üzerinde durduğu ve kuruluşunda çok büyük emekler sarfettiği eğitim kurumu Karadeniz Teknik Üniversitesi(KTÜ)'dir. O, bu eğitim çınarının kurulmasında insanüstü bir çaba harcamıştır. Öncelikle Trabzon'a üniversite kurulması için bir dernek oluşturulmuştur. Bu derneğin başkanlığını, devleti temsilen o zamanki Trabzon Valisi Vefa Poyraz yapmıştır. Ali Kemal Yılmaz Bayraktar da ikinci başkan olarak dernekte vazife görmüştür. Aslında o, görünür de ikinci başkan olsa da bütün yük onun üzerindeydi.
Türkiye'nin kuruluş tarihi itibariyle dördüncü üniversitesi olan KTÜ'nün kuruluş sürecini yine kendisinin kaleme aldığı “KTÜ'nün Kuruluşu” adlı kitaptan takip etmek mümkündür. Bayraktar'ın şahsî gayretleriyle özel yayını olarak çıkan bu kitabı KTÜ ile bağlantısı olan öğrencilerin, öğretim görevlilerinin, en büyüğünden en küçüğüne kadar üniversitedeki bütün idarecilerin okuması gerekir. Zira bu üniversite öyle kolay kurulmadı. Bu bilim yuvasının kurulmasında büyük emekler sarfeden değerli insanlar var. İşte bu insanların başında da bu şehri büyük bir aşkla seven Avukat Ali Kemal Yılmaz Bayraktar vardır. Üniversitenin ilk yıllarını “KTÜ'nün Kuruluşu” kitabından aktarmak istiyorum:
“1955 yılı kanun çıkışından sonraki yedi sene Trabzon, üniversite kuruluş hasretini çekmiş, 1961'den sonra Trabzon derneği ile, basını ile, halkı ile, valisi ile seferber olmuş, Ankara'nın yollarını aşındırmış, Ankara'daki Trabzon ve Karadeniz milletvekillerini de seferber etmiş, Cumhurbaşkanından, Başbakanından, Bakanlarını da zorlayıp seferber etmiş, Türkiye'yi ayağa kaldırmıştır. Ve bu hareket 2 Aralık 1963'te Trabzon'da bir ilkokulda tek profesörle ve 90 talebe ile tek fakülteli olarak KTÜ'nün açılışı mümkün olmuştur.
Bu devredeki seferberlik çalışmalarının hiçbirisinin içinde Mustafa Reşit Tarakçı yer alamamıştır. Çünkü Yassıada mahkûmiyet felâketini yaşamış idiler, sonraları da ömrü vefa etmemiş. Ankara'daki çalışmaların bütün yükünü 1961 yılı sonrası Trabzon Milletvekilleri ve senatörleri çekmişlerdir. Meclis içi ve dışı büyük gayretlerin içine girmişlerdir. Üniversite kuruluşuna hayat vermiş, can vermişlerdir.
Esef edilir ki, KTÜ'nün başındakiler, bu değerli Trabzon evlatlarına da hiçbir vefa göstermemiş, isimleri ve cisimlerinden bahsetme vefasını gösterememişlerdir. Aksine bu devrede milletvekili olmayan, hayatta bile olmayan, kuruluş çalışmalarının içinde bulunmayan, merhum Hasan Saka, Osman Turan, Mahmut Goloğlu, Faik Ahmet Barutçu'ların isimlerini bazı binalara verme garabetini göstermişlerdir. Bütün bu anormal değerlendirmele, üniversite seviyesindeki ilim adamlarına yakışmakta mıdır?”
Ali Kemal Yılmaz Bayraktar, bugün 86 yaşında olmasına rağmen avukatlık çalışmalarına devam etmektedir. Her gün düzenli olarak bürosuna gelen Bayraktar, inandığı hakikatlerin yolunda ısrarla yürümektedir. Ona vefa duygusunu çok görenler, bu önemli mücadele adamının adını, kuruluşunda büyük emekler harcadığı üniversitenin herhangi bir birimine henüz vermemişlerdir. Yeni rektörün bu serzenişimizi dikkate alacağını umuyoruz.
Kıymetli hizmet adamı Ali Kemal Yılmaz Bayraktar'a bugüne kadar yapmış oldukları çalışmalarla ve şahsî hayatıyla ilgili bir kısım sorular sorduk. Sağ olsun ilerlemiş yaşına rağmen bizi kırmadı. Onunla yaptığımız Pazar Sohbetimizi siz okurlarımıza sunuyoruz...
M. Nihat MALKOÇ: Ali Kemal Bey hayat hikayenizden biraz bahseder misiniz?
Ali Kemal Yılmaz BAYRAKTAR: Nihat Bey benim hayat hikayem sohbetlere sığmaz. Biliyorsunuz Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin kuruluşunu anlatan 441 sayfalık kitabıma bile zor sığdı. Sığmadı. Aşağıdaki suallerinizi sıra ile cevaplandırayım ve teşekkürle başlayayım:
M. Nihat MALKOÇ: “Trabzon ve Gümüşhane'nin efsane delikanlısı” olarak nitelediğiniz babanız Karaçukurlu Fehmi Ağa'dan söz eder misiniz? Neydi onu farklı kılan?
KTÜ'nün Kuruluşu'na dair kitabımda rahmetli babamı da tanıtmam gerekiyordu. Aksi halde benim avukatlık mesleğimin dışında insanüstü faaliyetlere girişmem ve ömrümü milletimiz yararına vermemin, soyumdan gelen kabiliyet ve cesaret olduğu anlaşılamazdı. 1954-1995 yılları arasında Trabzon'a kazandırılan büyük eserlerdeki çalışmalarımı o yıllarda Trabzon gazetelerinden ve benim iki kitabımı araştırıp okuyanlar bu olağanüstü sualin cevabını bulabilirler.
Babam Karaçukurlu Fehmi Ağa niçin Trabzon ve Gümüşhane'nin efasane delikanlısıdır? Önce efsane insanı tarif edelim:
Kendi branşında ve çalışma sahasında en önde, en başarılı ve çok çalışan, bu sebeplerle de 'çok tanınan insan' demektir. Bunlara 1915-1926 arası Rus işgali devresi ile birinci Dünya Harbi devrelerinde Rus düşmana karşı, kahramanca milis harplerine girmek , ayrıca yerli halktan soygun çeteleri kurup bölge halkını soyanlarla içerde harbetmek. Ölmek veya öldürmek... İşte Karaçukurlu Fehmi Ağa'yı efsaneleştiren bu kahramanlıklarıdır. Bunları aşağıda sıralayalım:
1.Küçük yaşta köy Kur'an Kursuna devam etmesi ve hafız oluşu...
2.12-13 yaş ve devamında köy ve yayla meydanlarında silah atış talimi, keza ata binme talimleri.... Keskin nişancılık...
3.Akrabalardan, köy delikanlılarından ve komşu köy delikanlılarından tamamen gönüllü ve hasbi olarak Rum köyleri ile çatışmalarda görev yapacak savunma ve vurucu milis teşkilatı kurmak...
4.İlk milis seferi Fehmi Ağalı ve Karaçukurlu bu milis güce ilk baskın teklifi Torul kazasından geldi. Üçüncü Beylerinden birisini bitişik Rum köylüleri yakalayıp değirmen su oluğuna atıp öldürdüklerini sanmışlar. Ama Bey kurtulup başından geçenleri anlatınca Torul müdafa teşkilatı intikan kararı aldı. Ve takviye kuvvet için Karaçukur Köyü milis gücünden yardım istedi. İşte Fehmi Ağa kumandasındaki teşkilatın ilk katıldığı müdafa ve taarruz Rum köy baskını buydu. Ve intikam da alınmıştır. Bu çatışma Fehmi Ağa'yı Torul'a delikanlı yaptı.
5.Artık Birinci Dünya Harbi başlamış, Fehmi Ağa Trabzon ve Gümüşhane köylerindeki Rus kuvvetleriyle müdafaa savaş yılları başlamıştır.
6.Fehmi Ağa'nın ilk işi Rus esaretinden kurtulmak olmuştu. Yakalanıp Rusya'ya sevk edilirken konakladıkları bir nezarethanenin duvarını, bir arkadaşıyla gece sabaha kadar delmişler ve oradan çıkıp kurtulmuşlardır. Bu türlü sürgünlerden kurtulamayan esirler şehit olmuşlar, geri dönememişlerdir.
7.Fehmi Ağa'nın milis kuvvetleri Torul'un Köprübaşı çarşısındaki Rus erzak deposunu gece baskın çatışmasıyla teslim almıştır. Kürtün ve Torul köylerinin ahalisi çağrılarak depolarda ne kadar yiyecek malzeme varsa hepsi onlara dağıtılmıştır. O zamanlar halk yokluk ve açlık şartları içerisindeydi.
8.Aradan az bir zaman geçmiş, Rus kuvvetleri çekilmeye başlamıştı ki Zigana yolunda Rus birliğinin yolu kesilip çatışmaya girilmiştir. Fehmi Ağa cephesinde Tonya Karaağaç Köyünden Mehmet Çavuş'un düşmana fazla yaklaşmasıyla süngülenip şehit edilmiştir. Sonra Rus Birliği teslim alınmış, atları ve eşyalarıyla tombul tüfek mermileri alınmış ama zayiat verilmeden Rus Birliği serbest bırakılmış, yoluna devam etmiştir. Kumandanlarının deri Pana cüzdanını uzun zaman babam cebinde taşırdı. Bu birlikten alınan tombul tüfek mermisi o zamanlar Türkiye'de yoktu. Bu mermilerle bir başka yerli soygun eşkıyası ile Fehmi Ağa birliğinin girdiği silahlı çatışmada nasıl zafere ulaştırdığını aşağıda izah edeceğim.
9.Tonya-Rus askeri Karadağ'daki harpte Torul-Kürtün birliğinin Fehmi Ağa kumandasındaki Kürtün-Torul Birliği de iştirak edip çarpışma bitene kadar muharebeye iştirak etmişlerdir. Bu harbin teferrruatı kitaplara geçmiştir.
10.Tonya-Erikbeli arasında aylarca soygun yapan bir eşkıya çetesi halkı canından bezdirmiş, sırtındaki yiyecek eşyası, cebindeki parası ve sırtındaki iyi elbisesini soyup yol kenarına depo etmişlerdir.
Fehmi Ağa çetesinin akraba delikanlıları ile Vakfıkebir'e giderken Erikbeli'nde mola verdiklerinde, eşkıyanın soyduğu bir yolcu grubu, başlarından geçen felaketi nerde nasıl soyulup bırakıldıklarını anlatıp yola devam etmemelerini, onları da soyacaklarını Fehmi Ağa'ya anlattılar. Fehmi ve ekibi Beşikdüzü'ne, dede evine gidiyordu. Ama Fehmi Ağa durur mu? Ya gider ve çatışır, ölür, öldürür, yolu soygundan kurtarırdı. Bu mücadeleyi Allah'tan bir görev sayardı.
Fehmi Ağa, soygun yerini ve soyguncuların mevzilerini öğrendi. Bu soyulan insanları önlerine kattı. Onlara 'biz ateş açmadan sizi yollarız, korunursunuz' tenbihatını yaptı. Vaktaki soygun mahalline gelindi. Soyguncular 'eşyalarınızı ve neniz varsa teslim edin' deyip silah çevirdiler. Fehmi Ağa bir taraftan önlerindeki halkın uzaklaşması için, bir taraftan da kendileri mevzi tutmaları için soyguncuları oyalayıp, üçer kişi derenin karşısındaki yamaçlarda, babam da dere bitişiğindeki bir taşın arkasında mevzilendiler. Karşılıklı ateş başladı. Dere birden mermi sesleriyle yankılandı. Kimin öleceği, kimin öldüreceği belli değildi. Ama en iğreti mevzi Fehmi Ağa'nın siper aldığı taş idi. Karşıdan devam eden seri ateş taştan parça koparıyordu. Kalın bir ağacın arkasında mevzi tutan eşkıya başının siper aldığı ağaca Fehmi Ağa'nın sivri mermileri işlemiyordu. İşte o anda rahmetli babamın aklına bir hafta evvel Rus Birliğinden aldıkları tombul mermi geldi. Onun hedef vurucu gücünün fazla olduğunu biliyordu. Yan dönerek tüfeğin şarjörüne bu tombul mermileri yerleştirdi. Yan cephedekiler bu dönüş hareketinden Fehmi Ağa'nın vurulduğunu zannettiler. “Fehmi Ağa gitti” dediler. Ama Fehmi Ağa tüfeğine yerleştirdiği Rus tombul mermisiyle ağacın arkasında ateş eden hedefine ilk ateş ettiğinde kurşun koca ağacın gövdesini delip arkasındaki eşkıya başını vurmuş ve yanında akan derenin gölüne cesedini indirmişlerdi. Eşkıyanın kalanları kaçıp mevzilerini terketmişlerdi. Eşkıyanın aylarca soygun eşyası teslim alınmıştı. Yüce Allah'a şükrolunmuştu. Eşya sahiplerine haber salınmış, herkes gelip eşyasını teslim almıştı. Çok dualar etmişlerdi.
Atatürk'ün Türk Devleti kurulana kadar artık bu yollarda hiç soygun olmamıştı. İkinci soygun ve Fehmi Ağa'nın uçan kuşlarla yarış eden atını da önümüzdeki bölümde yayımlayacağız.