“Ben yalnız Fahri’yi severim, o da beni sever. Severim. Niçin? Bunun niçini yok. O da beni sever, onun sevgisinin de niçini yoktur. İşte sevgi bu. Kalanı yalan. Kalanını biz uydururuz.”
(160.s.)
Kitabın Adı: Ayaşlı İle Kiracıları
Yazarı: Memduh Şevket Esendal
Türü: Roman, 255 sayfa
Birinci Basım: 1934
Bilgi Yayınevi
Eseri okuduğum tarih: 27.09.2021-13.10.2021
Eser Hakkında Kısa Bilgi:
“CHP Roman Ödülü’nü almıştır. (1942)
Yazar, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Ankara’dan bir kesit sunar.” (Arka kapaktan)
Yazar Hakkında Kısa Bilgi:
Memduh Şevket Esendal (1883, Çorlu- 1952 Ankara):
“Yazar, diplomat ve siyasetçi. Türk edebiyatının tanınmış bir öykü yazarı olan Esendal, edebiyatçılığının yanı sıra Tahran, Bakü ve Kabil’de büyükelçilik, TBMM’de dört dönem milletvekilliği, 1941-1945 yılları arasında CHP Genel Sekreterliği yapmış olan diplomat ve siyasetçidir.”(Vikipedi)
“… Esendal, Cumhuriyet dönemi öykücülüğünde kendine özgün bir yer edindi. Bu yer, gelişim çizgisindeki Türk öykücülüğü için önemli bir kilometre taşı sayıldı… Esendal, toplumumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan vefalı, çalışkan; evine, işine, yurduna bağlı insanları severek anlatan bir usta öykücümüz oldu.” ( turkedebiyati.org)
Roman, hikâye, anı-mektup türünde eserleri vardır.
Eserlerinden Bazıları:
Roman: Ayaşlı İle Kiracıları, Vassaf Bey, Miras
Öykü: Bir Kucak Çiçek, Bizim Nesibe, İhtiyar Çilingir, Mendil Altında…
AYAŞLI İLE KİRACILARI ROMANININ İNCELENMESİ
Bir apartmandaki farklı karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri üzerine kurulmuş Ayaşlı İle Kiracıları. Geniş bir şahıs kadrosuyla oluşturmuş romanını Esendal. Her karakter, Ayaşlı’nın apartmanına ayrı bir hareketlilik kazandırmış. Şahıs kadrosunun çokluğundan bazen kafanız karışsa da kahramanlar arasındaki diyaloglar ve her bir kahramanın davranışları, hikâyesi alıp götürüyor sizi hızlı bir şekilde. Kahraman anlatıcının bakışıyla anlatılmış bütün karakterler ve apartmanda yaşanan durumlar. Kahraman anlatıcı bir bankada çalışıyor. Ev sahibi Ayaşlı İbrahim Efendi, hizmetçi Halide, Ayaşlı İbrahim Efendi’nin üvey kızı Faika Hanım, Faika Hanım’ın kocası şoför Fuat, Fevzi Bey ve daha birçok karakterle tanışıyorsunuz. Siz de o apartman sakinlerinden biri oluyorsunuz bir müddet sonra.
“Yeni yapılmış büyük bir apartmanın dokuz odalı bir bölüğünde oturuyoruz. Bu bölüğü, Ayaşlı İbrahim Efendi adında biri tutmuş, isteyenlere de oda oda kiraya veriyor.”
Yukarıda saydığım isimlerin dışında romanın ilerleyen bölümlerinde şahıs kadrosuna yeni kişiler ekleniyor. Cemile, Rasim Bey, Muhittin Bey, Şefik Bey, Hasan Bey, anlatıcının yakın arkadaşı doktor Fahri, Selime, Melek… Her biri romana ayrı bir nefes, ayrı bir can katıyor. Kişileri, kahraman anlatıcının gözlemleriyle tanıyoruz. Onların zayıf ve güçlü yanlarını, hikâyelerini öğreniyoruz.
“Keyfi yerinde oldu mu Ayaşlı saz çalar.”(28.s.)
“Ayaşlı oğlu ile beraber yiyip ayrı yaşıyor. Ayaşlı kendisi mutfağa girip yemek pişiriyor.”
Kişi kadrosu geniş olduğundan bazen yaşanan durumlardan çok adı geçen kişilerin kim olduğuna yoğunlaşıyorsunuz. Mesela “Fuat Bey kimdi? Şefik Bey kimdi?” gibi kimin kiminle nasıl bir yakınlığı olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Elbette bu kadar karakter oluşturmak yazarın kurgu gücüne işaret ediyor. Çizdiği karakterler ve oluşturduğu diyaloglar dikkat çekici. Esendal, durum hikâyecisi olduğu için romanında da aynı çizgisini koruduğunu görüyoruz. Kahramanlarının ruh betimlemeleri ve günlük hayattan kesitler üzerine kurgulamış romanını. Diyaloglar yönünden de çok zengin. Özellikle romanın ilk bölümlerinde kahraman anlatıcıyla hizmetçi Halide'nin tanışmaları, diyalogları çok önemli bir yer tutuyor.
Anlatıcının kim olduğunu şu satırlardan daha detaylı bir şekilde öğreniyoruz. Kendisine dair şunları anlatıyor:
“Biz yedisi erkek, biri kız sekiz kardeştik. Hepsi genç yaşlarında ya bir hastalığa tutularak, yahut bir kazaya uğrayarak öldüler. En küçükleri olan ben kaldım. Ablam çocuk doğururken öldü.” (22.s.)
Romandaki her kahraman, o dönemin toplumsal hayatına ve insan ilişkilerine ışık tutuyor. Kahramanların yaşadıkları çeşitli zorluklar ve her birinin hayat öyküsü; o dönemin sosyal, ekonomik durumuna ve kadın erkek ilişkilerine dair önemli izlenimler edinmemizi sağlıyor. Özellikle kadına bakış açısı, kadının toplumdaki yeri gibi birçok önemli konuya dair yaşanmışlıklara yer verilmiş. Şoför Fuat’ın anasının kadınlarla ilgili düşünceleri dikkat çekici. Bu düşünceler, 16-17.sayfalarda yer alıyor.
Romandaki kadın karakterler genellikle çaresiz ve sahipsiz; erkekler tarafından hor görülen kadınlar. Sadece Melek ve Selime iyi birer karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Kadınların ahlâki durumlarına dair olumsuz durumlar da var. Özellikle kötü alışkanlıklara sahip ve ahlâken iyi örnek oluşturmayacak karakterler var. Sadece kadın kahramanlar için söz konusu değil bu durum tabii. Kahraman anlatıcı da apartmandaki karışık ve düzeysiz ilişkilerin içinde buluyor kendisini. O da etkileniyor bu onaylanmayacak ilişkilerden. Bir süre sonra apartmandaki ilişkilerden duyduğu rahatsızlığı da dile getiriyor:
“Bu dokuz oda içinde ve beni arık usandırmaya başlayan bu yaşayış, kışın son günlerinde bir değişikliğe uğradı. Banka beni, bir işi anlamak ve bir rapor vermek için Adana’ya yolladı.”
Anlatıcı, apartmandaki karmaşık ilişkilerden memnun olmasa da onları oldukları gibi kabul ediyor. Şunu da itiraf ediyor: “İstediğimiz gibi insanlar yaratmak da elimizde değil ki…”(133.s.)
Romanda özellikle kadın karakterlere daha çok yer verildiğini görüyoruz. Bu kadınların çoğu çaresizler ve bir erkeğin himayesine ihtiyaçları olan kadınlar. Halide, Cemile, Ziynet, Cavide… Hepsinin ayrı bir hikâyesi var. Hepsinin ortak bir yönü var: Çaresizlik…
Anlatıcının hayatı ve romanın akışı Selime’nin romana dahil olmasıyla değişiyor. Selime’nin şahıs kadrosuna katılmasıyla apartmandaki karmaşık ve onaylanmayacak ilişkilerinden uzaklaşıp daha dingin ve duygusal bir akışla baş başa kalıyorsunuz. Anlatıcıyla Selime’nin yakınlaşması, birbirlerine duydukları bağlılık tertemiz bir sayfayla karşılaştırıyor sizi. Tabii anlatıcıyla doktor Fahri’nin güzel dostluğunu ve Fahri’nin Melek’le olan ilişkisini de unutmamak gerekir. Bütün bu güzel gelişmeler okura rahat bir nefes aldırıyor. Gerçek ve temiz bir sevginin kahramanları onlar. Apartmanda yaşanan ilişkilerden uzaklaştırıyor sizi. Ama öyle ilginç ki siz de bir yerden sonra onaylamadığınız bazı kişilikleri olduğu gibi kabul edebiliyorsunuz adeta. Öyle ya, etrafımızdaki herkes istediğimiz gibi olmayabiliyor. Bu da hem Ayaşlı’nın apartmanının hem de hayatın bir gerçeği…
“İçki, kadın” bahsi çok geçtiği için romanı bazı yaş gruplarına tavsiye etmekte zorlanabilirsiniz. Oradaki ilişkileri anlamlandırmaları da zor olacaktır diye düşünüyorum ama yine de hayattan gerçek kesitler sunduğu için farklı bir zenginliğe sahip Ayaşlı İle Kiracıları. İnsanlara çok yönlü bakmayı öğretiyor. Artıları ve eksileriyle bakmayı… Tıpkı anlatıcının Ayaşlı İbrahim Efendi’ye baktığı gibi:
“Ayaşlı haydut adamdır, sert adamdır, zor zamanda kendisine güvenilir adamdır, sevgisinde, kendisince iyi bildiği, hak bildiği şeylerde kuvvetli, canlı bir adamdır. Ahlak telakkileri herkese uymaz. Onun bu tarafına bakmamalı.”(186.s.)
Romanın son bölümlerinde anlatıcıyla Selime arasındaki duygusallık sizi başka bir yere taşıyor. Aşkın, bağlılığın etki alanına giriyorsunuz. Roman çok farklı bir akış kazanıyor onların birbirlerine karşı besledikleri güzel duygularla. Şiirsel bir anlatım ağır basmaya başlıyor. Birden o apartmanın karmaşık ilişkilerinden uzaklaşıp bir aşk romanı okumaya başlıyorsunuz. Yazarın anlatımı da bambaşka bir şekle bürünüyor:
“Bankadan çıktım, ayaklarım beni Selime’nin odasına götürdü. Uzun yol yürümüş gibi yorgunum. Aşk acaba bu mudur? Çiçekler bana güzel görünüyor! Aklıma şiir parçaları, beyitler, mısralar geliyor. Çocukluktan ezberimde kalmış bir şarkıdan yahut türküden bir mısra, saçma bir şey, ama bence yanık, dokunaklı, anlatılmamış, anlatılmaz duyguların bir ifadesi…” (231.s.)
Gün gelir apartmandakilerin yolları ayrılır ve anlatıcı bu ayrılığı şöyle ifade eder: “Bizim gibi bir evde rast gele toplanmış insanların ayrılmaları hiç güç olmadı. Birbirimizi tezce unuttuk. Yalnız Ayaşlı bizi bırakmadı.”
Anlatıcı, “Ayaşlı bizi bırakmadı.” derken sanırım biz okurların da duygularına tercüman olmuş. Sanırım sizler de Ayaşlı İle Kiracıları’nı okuduktan sonra apartmandaki akıp giden gündelik hayattan kesitleri ve apartmandakilerin ilişkilerini bir süre unutamayacaksınız. Halide’yi, Faika Hanım’ı, Turan’ı, Selime’yi, Hasan Bey’i ve daha birçok roman kahramanını hatırlayacak ve belki de bir yerde onlarla karşılaşacaksınız.
Ayaşlı İle Kiracıları üzerine daha çok şey söylenebilir ve yazılabilir. Döneminin toplumsal hayatına, kadın erkek ilişkilerine ve kadının toplumdaki yerine dair önemli kesitler sunuyor. Bir apartmandan bir döneme uzanan geniş bir bakış açısının sayfalarca akıp gittiği bu romanda yazarın ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu görüyorsunuz. Başarılı betimlemeler, ruh tahlilleri eşliğinde, insanın ta derinlerine uzanan kucaklayıcı bir yaklaşım ve dönemin sosyal hayatına ışık tutan bir roman… Başta o kadar kişiyle tanışmak sizi yoracak ve kafanızı karıştıracak olsa da sabırla okumaya devam edin Ayaşlı İle Kiracıları’nı. Roman okumak biraz da insan biriktirmek değil midir? Her bir kahramanın aslında gerçek hayatta bir karşılığı olduğu, olabileceği gerçeğini göz ardı etmeyin. Kendimizle de yolumuz kesişebilir bir romanın sayfalarında.
Herkese iyi okumalar!
Romandan Bazı Satırlar:
“Hasan Bey’in ölüsü gözümün önünden gitmedi. İnsan ölünce ne kadar çirkin oluyor! Niçin her şey doğarken adama güzel görünüyor da ölürken çirkin?” (191.s.)
“Yalnız
“Ben yalnız Fahri’yi severim, o da beni sever. Severim. Niçin? Bunun niçini yok. O da beni sever, onun sevgisinin de niçini yoktur. İşte sevgi bu. Kalanı yalan. Kalanını biz uydururuz.”
(160.s.)
Kitabın Adı: Ayaşlı İle Kiracıları
Yazarı: Memduh Şevket Esendal
Türü: Roman, 255 sayfa
Birinci Basım: 1934
Bilgi Yayınevi
Eseri okuduğum tarih: 27.09.2021-13.10.2021
Eser Hakkında Kısa Bilgi:
“CHP Roman Ödülü’nü almıştır. (1942)
Yazar, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Ankara’dan bir kesit sunar.” (Arka kapaktan)
Yazar Hakkında Kısa Bilgi:
Memduh Şevket Esendal (1883, Çorlu- 1952 Ankara):
“Yazar, diplomat ve siyasetçi. Türk edebiyatının tanınmış bir öykü yazarı olan Esendal, edebiyatçılığının yanı sıra Tahran, Bakü ve Kabil’de büyükelçilik, TBMM’de dört dönem milletvekilliği, 1941-1945 yılları arasında CHP Genel Sekreterliği yapmış olan diplomat ve siyasetçidir.”(Vikipedi)
“… Esendal, Cumhuriyet dönemi öykücülüğünde kendine özgün bir yer edindi. Bu yer, gelişim çizgisindeki Türk öykücülüğü için önemli bir kilometre taşı sayıldı… Esendal, toplumumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan vefalı, çalışkan; evine, işine, yurduna bağlı insanları severek anlatan bir usta öykücümüz oldu.” ( turkedebiyati.org)
Roman, hikâye, anı-mektup türünde eserleri vardır.
Eserlerinden Bazıları:
Roman: Ayaşlı İle Kiracıları, Vassaf Bey, Miras
Öykü: Bir Kucak Çiçek, Bizim Nesibe, İhtiyar Çilingir, Mendil Altında…
AYAŞLI İLE KİRACILARI ROMANININ İNCELENMESİ
Bir apartmandaki farklı karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri üzerine kurulmuş Ayaşlı İle Kiracıları. Geniş bir şahıs kadrosuyla oluşturmuş romanını Esendal. Her karakter, Ayaşlı’nın apartmanına ayrı bir hareketlilik kazandırmış. Şahıs kadrosunun çokluğundan bazen kafanız karışsa da kahramanlar arasındaki diyaloglar ve her bir kahramanın davranışları, hikâyesi alıp götürüyor sizi hızlı bir şekilde. Kahraman anlatıcının bakışıyla anlatılmış bütün karakterler ve apartmanda yaşanan durumlar. Kahraman anlatıcı bir bankada çalışıyor. Ev sahibi Ayaşlı İbrahim Efendi, hizmetçi Halide, Ayaşlı İbrahim Efendi’nin üvey kızı Faika Hanım, Faika Hanım’ın kocası şoför Fuat, Fevzi Bey ve daha birçok karakterle tanışıyorsunuz. Siz de o apartman sakinlerinden biri oluyorsunuz bir müddet sonra.
“Yeni yapılmış büyük bir apartmanın dokuz odalı bir bölüğünde oturuyoruz. Bu bölüğü, Ayaşlı İbrahim Efendi adında biri tutmuş, isteyenlere de oda oda kiraya veriyor.”
Yukarıda saydığım isimlerin dışında romanın ilerleyen bölümlerinde şahıs kadrosuna yeni kişiler ekleniyor. Cemile, Rasim Bey, Muhittin Bey, Şefik Bey, Hasan Bey, anlatıcının yakın arkadaşı doktor Fahri, Selime, Melek… Her biri romana ayrı bir nefes, ayrı bir can katıyor. Kişileri, kahraman anlatıcının gözlemleriyle tanıyoruz. Onların zayıf ve güçlü yanlarını, hikâyelerini öğreniyoruz.
“Keyfi yerinde oldu mu Ayaşlı saz çalar.”(28.s.)
“Ayaşlı oğlu ile beraber yiyip ayrı yaşıyor. Ayaşlı kendisi mutfağa girip yemek pişiriyor.”
Kişi kadrosu geniş olduğundan bazen yaşanan durumlardan çok adı geçen kişilerin kim olduğuna yoğunlaşıyorsunuz. Mesela “Fuat Bey kimdi? Şefik Bey kimdi?” gibi kimin kiminle nasıl bir yakınlığı olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Elbette bu kadar karakter oluşturmak yazarın kurgu gücüne işaret ediyor. Çizdiği karakterler ve oluşturduğu diyaloglar dikkat çekici. Esendal, durum hikâyecisi olduğu için romanında da aynı çizgisini koruduğunu görüyoruz. Kahramanlarının ruh betimlemeleri ve günlük hayattan kesitler üzerine kurgulamış romanını. Diyaloglar yönünden de çok zengin. Özellikle romanın ilk bölümlerinde kahraman anlatıcıyla hizmetçi Halide'nin tanışmaları, diyalogları çok önemli bir yer tutuyor.
Anlatıcının kim olduğunu şu satırlardan daha detaylı bir şekilde öğreniyoruz. Kendisine dair şunları anlatıyor:
“Biz yedisi erkek, biri kız sekiz kardeştik. Hepsi genç yaşlarında ya bir hastalığa tutularak, yahut bir kazaya uğrayarak öldüler. En küçükleri olan ben kaldım. Ablam çocuk doğururken öldü.” (22.s.)
Romandaki her kahraman, o dönemin toplumsal hayatına ve insan ilişkilerine ışık tutuyor. Kahramanların yaşadıkları çeşitli zorluklar ve her birinin hayat öyküsü; o dönemin sosyal, ekonomik durumuna ve kadın erkek ilişkilerine dair önemli izlenimler edinmemizi sağlıyor. Özellikle kadına bakış açısı, kadının toplumdaki yeri gibi birçok önemli konuya dair yaşanmışlıklara yer verilmiş. Şoför Fuat’ın anasının kadınlarla ilgili düşünceleri dikkat çekici. Bu düşünceler, 16-17.sayfalarda yer alıyor.
Romandaki kadın karakterler genellikle çaresiz ve sahipsiz; erkekler tarafından hor görülen kadınlar. Sadece Melek ve Selime iyi birer karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Kadınların ahlâki durumlarına dair olumsuz durumlar da var. Özellikle kötü alışkanlıklara sahip ve ahlâken iyi örnek oluşturmayacak karakterler var. Sadece kadın kahramanlar için söz konusu değil bu durum tabii. Kahraman anlatıcı da apartmandaki karışık ve düzeysiz ilişkilerin içinde buluyor kendisini. O da etkileniyor bu onaylanmayacak ilişkilerden. Bir süre sonra apartmandaki ilişkilerden duyduğu rahatsızlığı da dile getiriyor:
“Bu dokuz oda içinde ve beni arık usandırmaya başlayan bu yaşayış, kışın son günlerinde bir değişikliğe uğradı. Banka beni, bir işi anlamak ve bir rapor vermek için Adana’ya yolladı.”
Anlatıcı, apartmandaki karmaşık ilişkilerden memnun olmasa da onları oldukları gibi kabul ediyor. Şunu da itiraf ediyor: “İstediğimiz gibi insanlar yaratmak da elimizde değil ki…”(133.s.)
Romanda özellikle kadın karakterlere daha çok yer verildiğini görüyoruz. Bu kadınların çoğu çaresizler ve bir erkeğin himayesine ihtiyaçları olan kadınlar. Halide, Cemile, Ziynet, Cavide… Hepsinin ayrı bir hikâyesi var. Hepsinin ortak bir yönü var: Çaresizlik…
Anlatıcının hayatı ve romanın akışı Selime’nin romana dahil olmasıyla değişiyor. Selime’nin şahıs kadrosuna katılmasıyla apartmandaki karmaşık ve onaylanmayacak ilişkilerinden uzaklaşıp daha dingin ve duygusal bir akışla baş başa kalıyorsunuz. Anlatıcıyla Selime’nin yakınlaşması, birbirlerine duydukları bağlılık tertemiz bir sayfayla karşılaştırıyor sizi. Tabii anlatıcıyla doktor Fahri’nin güzel dostluğunu ve Fahri’nin Melek’le olan ilişkisini de unutmamak gerekir. Bütün bu güzel gelişmeler okura rahat bir nefes aldırıyor. Gerçek ve temiz bir sevginin kahramanları onlar. Apartmanda yaşanan ilişkilerden uzaklaştırıyor sizi. Ama öyle ilginç ki siz de bir yerden sonra onaylamadığınız bazı kişilikleri olduğu gibi kabul edebiliyorsunuz adeta. Öyle ya, etrafımızdaki herkes istediğimiz gibi olmayabiliyor. Bu da hem Ayaşlı’nın apartmanının hem de hayatın bir gerçeği…
“İçki, kadın” bahsi çok geçtiği için romanı bazı yaş gruplarına tavsiye etmekte zorlanabilirsiniz. Oradaki ilişkileri anlamlandırmaları da zor olacaktır diye düşünüyorum ama yine de hayattan gerçek kesitler sunduğu için farklı bir zenginliğe sahip Ayaşlı İle Kiracıları. İnsanlara çok yönlü bakmayı öğretiyor. Artıları ve eksileriyle bakmayı… Tıpkı anlatıcının Ayaşlı İbrahim Efendi’ye baktığı gibi:
“Ayaşlı haydut adamdır, sert adamdır, zor zamanda kendisine güvenilir adamdır, sevgisinde, kendisince iyi bildiği, hak bildiği şeylerde kuvvetli, canlı bir adamdır. Ahlak telakkileri herkese uymaz. Onun bu tarafına bakmamalı.”(186.s.)
Romanın son bölümlerinde anlatıcıyla Selime arasındaki duygusallık sizi başka bir yere taşıyor. Aşkın, bağlılığın etki alanına giriyorsunuz. Roman çok farklı bir akış kazanıyor onların birbirlerine karşı besledikleri güzel duygularla. Şiirsel bir anlatım ağır basmaya başlıyor. Birden o apartmanın karmaşık ilişkilerinden uzaklaşıp bir aşk romanı okumaya başlıyorsunuz. Yazarın anlatımı da bambaşka bir şekle bürünüyor:
“Bankadan çıktım, ayaklarım beni Selime’nin odasına götürdü. Uzun yol yürümüş gibi yorgunum. Aşk acaba bu mudur? Çiçekler bana güzel görünüyor! Aklıma şiir parçaları, beyitler, mısralar geliyor. Çocukluktan ezberimde kalmış bir şarkıdan yahut türküden bir mısra, saçma bir şey, ama bence yanık, dokunaklı, anlatılmamış, anlatılmaz duyguların bir ifadesi…” (231.s.)
Gün gelir apartmandakilerin yolları ayrılır ve anlatıcı bu ayrılığı şöyle ifade eder: “Bizim gibi bir evde rast gele toplanmış insanların ayrılmaları hiç güç olmadı. Birbirimizi tezce unuttuk. Yalnız Ayaşlı bizi bırakmadı.”
Anlatıcı, “Ayaşlı bizi bırakmadı.” derken sanırım biz okurların da duygularına tercüman olmuş. Sanırım sizler de Ayaşlı İle Kiracıları’nı okuduktan sonra apartmandaki akıp giden gündelik hayattan kesitleri ve apartmandakilerin ilişkilerini bir süre unutamayacaksınız. Halide’yi, Faika Hanım’ı, Turan’ı, Selime’yi, Hasan Bey’i ve daha birçok roman kahramanını hatırlayacak ve belki de bir yerde onlarla karşılaşacaksınız.
Ayaşlı İle Kiracıları üzerine daha çok şey söylenebilir ve yazılabilir. Döneminin toplumsal hayatına, kadın erkek ilişkilerine ve kadının toplumdaki yerine dair önemli kesitler sunuyor. Bir apartmandan bir döneme uzanan geniş bir bakış açısının sayfalarca akıp gittiği bu romanda yazarın ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu görüyorsunuz. Başarılı betimlemeler, ruh tahlilleri eşliğinde, insanın ta derinlerine uzanan kucaklayıcı bir yaklaşım ve dönemin sosyal hayatına ışık tutan bir roman… Başta o kadar kişiyle tanışmak sizi yoracak ve kafanızı karıştıracak olsa da sabırla okumaya devam edin Ayaşlı İle Kiracıları’nı. Roman okumak biraz da insan biriktirmek değil midir? Her bir kahramanın aslında gerçek hayatta bir karşılığı olduğu, olabileceği gerçeğini göz ardı etmeyin. Kendimizle de yolumuz kesişebilir bir romanın sayfalarında.
Herkese iyi okumalar!
Romandan Bazı Satırlar:
“Hasan Bey’in ölüsü gözümün önünden gitmedi. İnsan ölünce ne kadar çirkin oluyor! Niçin her şey doğarken adama güzel görünüyor da ölürken çirkin?” (191.s.)
“Yalnız ahlâk ile evlenmek olur mu?..” (162.s.)
“Hayatın en fena zamanları insanın kendini beğenmediği zamanlardır.”(160.s.)
“Beğenilmek insanı avlar.”(148.s.)
“Kadınlara utanmak yaraşıyor…”(106.s.)
ahlâk ile evlenmek olur mu?..” (162.s.)
“Hayatın en fena zamanları insanın kendini beğenmediği zamanlardır.”(160.s.)
“Beğenilmek insanı avlar.”(148.s.)
“Kadınlara utanmak yaraşıyor…”(106.s.)