Az Gittim Uz gittim

06.08.2018

 

Bir varmış, bir yokmuş… Şehir arkamda kalmıştı. Kurtulmuştum kalabalığım hükümranlığından. Düştüm yollara dere tepe aştım arabamla. O da aniden, ıssız bir yerde bozuldu, şakınlıkla orada kala kaldım. Bir ev gördüm şato gibi, içimden dedim, “Kapısını çalıp tanrı misafiri olurum. Onlardan yardım isterim. Tanrı misafiri Türklüğün geleneksel şanından dır.” dedim.

 

Sürgülü kapısını açtım. İçeri girdim. O da ne her yerde ışıklar yanar söner, bağırır bir alarm. Derdimi anlatırım dedim kapıya geldim. Tam kapıyı çalacaktım, etrafımda silahlı korumalar. Beni bir yere oturttular, Hırsız gibi muamele ettiler. Ne söylediysem buna inandıramadım. Beni hırsız diye polise teslim ettiler.

 

Üstümde bir lamba, soru üstüne soru… İlla ki, hırsız olduğumu itiraf etmemi istiyorlardı. Gına geldi sorgudan ama doğruyu söylemek şanımdandı.   Beni nezarethaneye attılar. Bana benzeyen çok kişi vardı orada. Yorgun, aç ve perişan görünüyorlardı. Kimse kimseyle konuşmuyordu, yüzüne bakmıyordu bile… Kendi derdimi unuttum, merak sardı içimi. Birine soracak oldum, kaşlarını çattı, bakışı yüreğimi hoplattı. Vazgeçtim.

 

Sorguda suçlu bulamamışlardı. Attılar dışarı. Özgürlük bu dedim, hak yerini buldu nihayet dedim içten içe. Yürüye, yürüye arabamın yanına gittim. O da ne, arabam yoktu. Bu sefer ben şikayetçi olmak için polise gittim. Arabam olduğuna ve çalındığına inanmadılar. Şikayetime rapor bile tutmadılar. Bu sefer perişandım, adalet nerede dedim. Aç, arabasız düştüm yollara yine…

 

Artık hayal ve gerçeği ayırt edemez olmuştum. Bir süre sonra lüks bir araba yanımda durdu. Halime acıdılar. arabaya bin dediler. Çok iyi davranıyorlardı. Halimi hatırımı sordular. Başımdan geçenleri anlattım. Çok üzüldüler. Buna benzer olayların her zaman olduğundan bahsettiler. Geçmiş olsun dediler.

 

Saray gibi bir yere gelmiştik. Helikopterler bir iniyor bir kalkıyordu. Tıbbi malzeme taşıyorlardı sanki… Doktor veya hasta bakıcısı olduğunu düşündüğüm beyaz önlüklü kişiler koşuşuyorlardı. İçimden “Ben nereye geldim!” dedim. Manzaradan sıkıldım, korkuttu beni. Allah acıdı galiba bana, bir gazete kupürü gördüm yerde duruyordu. Kocaman başlığında organ mafyasından bahsediyordu. Bir kaç satıra sığdırdıkları cümlelerde, “Kişilere yemek yedirmek, içirmek suretiyle bayıltıyorlar ve ameliyat ederek tüm işe yarar organlarını çıkarıyorlar!” diyordu. “Aman Allah’ım!” dedim, “Organ mafyasının son kurbanı ben olacağım herhalde!” dedim. Onların dikkatlerinden kaçınca, hemen oradan kaçmanın yolunu aradım. Bir araba buldum ve sürdüm hızlıca. O da ne arkamda polis arabaları… Ben suçluymuşum, kaçan mahkummuşum gibi peşimdeler. Kovalamaca epeyce sürdü. Şehre girerken takipten vazgeçtiler. Döndüler geriye…

 

Kaçtığım şehir kurtarmıştı beni… Orada işim, aşım, dostlarım vardı. İlk defa bu şehirde yaşadığım için mutlu olduğumu düşündüm. Kim yalancıydı kim doğruydu, çokluğun içinde görünmüyordu ama azlığın içinde sırıtıyordu. Görmediğimiz rezaletlerden dolayı şehirlerde yaşam güzel görünüyordu. Uyuşturucu alır gibi yaşasak da yaşanıyordu yine de…

 

Az gittim uz gittim, yine yaşadığım şehire geldim.

 

Saffet Kuramaz

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Melisa Mengen

Melisa Mengen

6 years ago

İyi bir paylaşımdı ,candan gönülden kutlarım,

Orhan Tepebaşı

Orhan Tepebaşı

6 years ago

Anlatımın doğru olmasın dikkat etmiş ve yalın bir şekilde anlatmışsınız. İyi bir yazıydı bence

Saffet Kuramaz

Saffet Kuramaz

6 years ago

@saffetkuramaz877 | Sağ olasınız

Saffet Kuramaz

Saffet Kuramaz

6 years ago

@saffetkuramaz877 | Sağ olasınız!