BENİM EMSALDİ

26.03.2018
 
BENİM EMSALDİ
 
 
    O da ne? Sala veriliyor. Hayırdır inşallah. Yine birinin ocağına ateş düştü. “Allah’ım sen bizlere sıralı ölüm nasip et. Gençlerimizin, çocuklarımızın acılarını bizlere gösterme”, diyerek evden fırladım. Diğer komşuların da meraklı bakışlarla imam efendinin sala bitince kimin artık aramızda olmadığını bildireceği isme takılıp kaldık.
 
    “Sevgili din kardeşlerim köyümüz eşrafından Nuri Deniz hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bugün öğle namazını müteakip defnedilecektir. Din kardeşlerimize duyurulur.”
 
    İçimden “İnnalillahi ve innaileyhiraciun” okudum.
 
    Hızlı adımlarla camiye doğru yürüdüm, sağdan soldan benim gibi telaşla camiye yönelen köylülerimizle birlikte. Öğleye daha vakit var. Cami avlusunda oturmak en iyisi. Benim gibi birileri de gelir elbet. Biraz sonra Zekeriya, arkasından da İbrahim geldiler. İbrahim dediğimde kimse anlamaz iyisi mi “Osoğ İbrahim” diyeyim de anlaşılsın. “Ne de olsa yiğit lakabıyla anılır derler.” Ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, İbrahim’in yüzüne karşı Osoğ diyen sadece iki kişi var. Biri Karadiğin’den Resul, diğeri de ben. Resul doğrudan Osoğ diyorken ben sadece “İbrahim sana falanca Osoğ” diyor diye söylenebilirdim. Kısacası Osoğ ve Zekeriya köyümüzün iki iflah olmaz adamlarıydı. Ha unutmadan bir keresinde de köyümüzde okuma yazma kursu açılmıştı da o zaman İbrahim’in kendisi kara tahtaya çıkmıştı. O zaman sınıftakiler “‘O’ yaz İbrahim, ‘S’ yaz İbrahim...” sonunda “Oku bakalım İbrahim” demişlerdi de okuduğu zaman kekeleyerek kendi kendine Osoğ demişti. Ne gülmüştük ama. Başka da hatırlamıyorum.
 
    Zekeriya da İbrahim’ den birkaç gömlek daha az ama; onu da aratmazdı çoğu zaman. Ha unutmadan onunla ilgili de bir anımı anlatayım. Hepimiz aynı akran sayılırız. Bize askerlik için celp gelmişti de hepimiz askere yollandık. Dile kolay 48 ay askerlik. Say say bitmiyor. Askerden geldiğimiz zaman Zekeriya’ nın köyde it taşlayıp gezdiğini gördük. Neçe sonra alay konusu oldu bu olay, babası dayanamayıp askerlik şubesine gidip öfkeyle; “Siz benim aslan gibi oğlumu askere neden almıyorsunuz?” diye çıkışmış, oradaki kumandan “Bizim kayıtlarda böyle biri yok” cevabını vermişti. Sonradan durum anlaşıldı tabi. Nüfus müdürü yanlışlıkla Zekeriya yazacağına, Zekiye diye yazmış ve bizim Zekeriya, kız diye gözüktüğü için askere çağrılmamıştı. Neyse durum düzeltildi de kurtuldu bu durumdan.
 
    Öğlen yaklaşıyor. Abdest tazelemek gerek. Caminin alt tarafından akan kanaldan,  kollarımızı ve ayaklarımızı çemreyip abdest almaya başladık. Yan tarafımızda Zekeriya ve Osoğ ayakta bekliyorlar abdest almak için. Bir ara Zekeriya;
 
    “Rahmetli dedi nur içinde yatsın bizim emsaldi.”Artık demek ki bizlere de sıra geliyor. Hazırlık yapmak gerek” diye söylendi.
 
    Osoğ hemen müdahale etti. “Yok canım, nerden sizin emsal oluyor, rahmetli bizim emsaldi” dedi.
 
    Abdest almayı yarım bıraktık. Çünkü musibet geliyorum dedi bir kere. Zekeriya;
 
     “Hadi oradan zevzek, nerden sizin emsal olacak, bizim emsal” dedi diklenerek.
Osoğ altta kalır mı; “Utanmaza bak sen; bir de yalan söylüyorsun, aldığın abdestten utan” diye payladı. Sağdan soldan;
 
     “Yapmayın, etmeyin, şunun şurasında senin emsal olsa ne, senin emsal olsa ne. Adamcağız ölmüş zaten.”
 
     Bizimkiler söylenenleri duymazlıktan gelerek habire yarayı kaşıyorlardı. Zaten bunun böyle olacağı belliydi. Şimdiye kadar bu iki aksi insanın aynı noktaya baktıkları vaki değildi ki. Bir ara işin çığırından iyice çıktığını görür gibi oldum ama geç kalmıştım. Osoğ kanalın yanında nereden bulduysa bir kemik parçasını, hışımla Zekeriya’nın kafasına doğru fırlattığını gördüm. Zekeriya boş bulunmuş olacak ki;
 
    “Vay yandım anam” diye bir çığlık kopardı ki sormayın. Etrafa kan saçıldı bir an. Eski karakucak güreşçisi olan Zekeriya can havliyle Osoğ’a dalmasıyla yere vurması birkaç saniyeyi almamıştı. Olay o kadar hızlı gelişti ki kimse müdahale edemedi. Bu kısa duraklamadan sonra alt alta, üst üste boğuşan koca adamları güç bela ayırdık. Zekeriya’ dan hâlâ kan akmaya devam ediyordu. Ama bir taraftan da söyleniyordu.
 
     “Ula kavat, utanmaz herif, sahtekar; söyleyin komşular Allah aşkına bu Kör Nuri kimin emsali, benim mi, şu dürzünün mü?”
 
    Osoğ‘u epeyce uzaklaştırdıkları için o bunları duymuyordu. Ama homurtusu buralara kadar geliyordu hâlâ.
 
       Nuri Efendi, anlayacağınız Kör Nuri, sala taşında her şeyden habersiz yatıyordu. Belki de bizi yukarılardan bir yerlerde görüyordur kim bilir. Görüyorsa eğer neler düşündüğünü tahmin etmek çok zor olmasa gerek. “Koyun can derdinde, kasap mal derdinde” Gerçi derdine düşülecek can da kalmadı ya.
 
 
 
 
Çanakkale - 13.02.2010
 
 
 
 
 
 
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

6 years ago

Bir iki hafta önce "benim emsal"birini memlekete gönderdik. Dediginiz gibi hazirligi birakmamak lazim. Bizden daha genc olanlöar da gidiyor. Gönlünüze saglIk...

Onur Say

Onur Say

6 years ago

Başka hayatları başka görüşleri başka fikirleri öğrenmek güzel olanı . Kaleminiz var olsun.

Yusuf Pınar

Yusuf Pınar

6 years ago

Paylaşım cidden güzeldi. Tebrik ederim