KategorilerYAZILARAnı HatıratBenim İçin Nevzat Çelik Kimdir?

Benim İçin Nevzat Çelik Kimdir?

10.11.2014

Şair Nevzat Çelik’i, Ahmet Kaya’nın bestelemiş olduğu şiirlerinden tanımadım. Ben onu tanıdığımda şiirleri daha bestelenmemişti. Nevzat Çelik’in şiirleri ile 1986 yılında ilk tanıştığımda, 17 yaşımda bir üniversite öğrencisiydim. Elimde “Şafak Türküsü” sokakta bile onun şiirlerini okuyarak yürüdüm. Ve her seferinde tekrar okuduğum şiirlerin içerisinde çözülmeyi bekleyen bir dize bulurdum.

 

Şafak Türküsü’nü her okuduğumda, Şair Nevzat Çelik’i, yaşama enerjisiyle ilkelerinden asla vazgeçmeyen ve gelecek güzel günlere inanan bir başkaldırı içinde keşfederdim.

Nevzat Çelik, Sağmalcılar’da Özel Tip Askeri Ceza evinin H-3 koğuşunda, Dev-Sol davasında idamla yargılanırken şöyle yazıyordu;“ölmek ne garip şey anne/ artık duvarları kanatırcasına tırnağımla/ şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım/ mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım/ baba olamayacağım örneğin/ toprak olmak ne garip şey anne/ ceplerimde el yerine birer balyoz taşırken/ korkunç bir merakla beklerken/ ve yüreğimin ırmakları taştı/ taşacakken/ ölmek ne garip şey anne..” Aralık 1982

 

Ve annesi Fahriye Hanım ise oğlu için şunları yazıyordu;“Hasretinden kalbime bir mesken kurdum/ Sakın bir kenarını yıpratma oğul/ Gözlerimde yanan senin ışığın/ Sakın onu incitip söndürme oğul./ Bilmem beni ürküten neyin korkusu/ hasretin uzadı gelmez arkası/ kanlıdır gözlerim gelmez uykusu/ ellerim gözümde beklerim oğul./ Yüreğimde gücü senden alırım/ Bu yüce sevgiyi sende bulurum/ Beklerim yolunu ağardı saçım/ Bütün telleri özlemdir oğul./ Yaşam direncini senden öğrendim/ Hiç bir çiçek koklamadım oğul tadında/ Beş yıldır sabahım sensiz oluyor/ Mahşerde bile huzur duyarım/ Hiç utanç duymadım senin adında..” Kasım 1984

 

12 Eylül 1980 darbesinden sonra idam cezasıyla yargılanan ve 1984'de halen ceza evindeyken “Şafak Türküsü” adlı şiir dosyası ile Akademi Kitabevi Şiir Ödülünü alan Nevzat Çelik, bu ödül için şunları söyleyecekti; “ en çok sevinilen an, özgürlüğe en çok gereksinilen an oluyor. Belki acılar usul usul kanamasını beceriyor ama sevinçler suskun kalmayı bilmiyor”Gazeteci Şahap Balcıoğlu, ceza evindeki Nevzat Çelik'e “Sevgi, inancın ve umudun insan yaşamındaki yeri nedir?” diye sorduğunda; “Hele de çağımızda koca bir ağrıdır sevmek, yaşamak ağrısı.” diye cevap verince, onun yüreğindeki gerilimin her dokunuşta böyle ses vermesine bir ömür kulak kesilecektim artık.

Onun şiirleri, değişik imge, çağrışım ve soyutlamalarla yeni bir söyleyiş gayretinin ilerisindedir. Çünkü Şair Nevzat Çelik, tüm bu söylem farklılığına bir yaşanmışlığı, yani kendi acı gerçeğini ve bu acı gerçeğin üstüne hayatı pahasına vazgeçmediği ilkeli bir duruşu ve umudu katmıştır.

 

Onun maksadı, şiirde sadece yeni bir usul ve söyleyiş kaygısı değil, hayatta kalma gayretine katmış olduğu ilkeli bir başkaldırıdır. Bu nedenledir ki, ilkeli başkaldırışı için eğilmeyi değil ama kırılmayı göze almış bir şairdir.Bu yüzden onun fikirleri ve insanlık adına duruşunu ifade eden şiirleri, Can Yücel’in dediği gibi her an ses vermeye hazır, “tambura teli” gibidir. Çünkü Nevzat Çelik içindeki şiiri bizzat yaşamış biridir.

2013 yılında ANSAN’ın düzenlediği şiir dinletisi için Antalya’ya geldiğinde kendi söylediği gibi;

 

KİRLİ GÖMLEK

yiğidim yiğit olmasına ya

yanık türkülere vurmayın beni

tutuşur dizelerim sonra

her biri yıldız kendi halinde

kardeş yıldızlar anamız birdir

aynı sevdaya yalın kılıç

soyunduk işte yatıyoruz

gece içinde zindan içinde

acılardan söz etmezdim

annem düşmeseydi usuma

yıl yıl üstüne bindi de öpemedim

elime benzeyen elini annemin

geceleri inen sessizlik

umarsız açan eski yaradır

işte gene yükseldi duvarlar

etme gözlerim koru kendini

ayıklasam dizelerimden

acıyı ölümü şu duvarların nemini

kirli gömleğimi kokluyormuş annem

koklasın şiirimi sıcak bir ekmek gibi..

 

MÂCERAM

genç mi olunurmuş içerde a benim gülüm 

söyledim yedi yılda bütün türkülerini ömrün

güz bir yandan uçuşur saçlarımda kış bir yandan

ihtimâl ki ben senden tam sekiz ilkbahar büyüğüm

sen saçlarına ilkokul kurdelası taktığın gün 

devadımlarla buluştu ayaklarım

ah ne çabuk

kanımı pompaladı yüreğimin çelik kasları 

kanım damarlarımda şaha kalkan atlardı 

beyaz atkılar gibi attım boynuma bulutları 

uçura uçura yürüdüm rüzgârında ölümün

en güzel nakışını vururken kanatları kuşun 

delip geçti karaciğerimi karanlık bir kurşun 

onsekiz yaşım düştü ıslak aynasına asfaltın 

ılık bir ıslık gibi aktı kanım fakat ölmedim

bir hemşirenin mavi gülüşüne tutundum gülüm

anladım ki asla yenemez gülen insanı ölüm 

dokuzuncu gün haykırdım pencereden gökyüzüne heey 

kurşunların rağmına yaşamak ne güzel şey

ben böyle hep uslanmaz kavgacı

ve her güzele aşık durmuşken

seksen mart akşamlarına bahar gibi şık 

duvarlara zincirlere çıktı yolu umudumun 

şarkılar ne bilsin sorguevlerini istanbul'un 

gayrettepe'yi samandıra'yı...

ah gülüm ne bilsin

parmaksız bir el gibi bütün tanımları insanın 

insan işkencede susabilen bir hayvanmış meğer 

dur ağlama küçüğüm hiç yakışmaz yüzüne keder 

ta kökünden tükürdüm dilsiz kalacakmışım ne gam 

işte böyle başladı benim yıllar süren mâceram..

 

"Bir yanda yangın vardı, bir çağ yangını. Herkese şu ya da bu oranda bir pay düşüyordu bu yangından. Kıyısında, köşesinde yananlar vardı. Bir de tam ortasında yananlar! Ben, yangının tam ortasında, hem de hiç yakınmadan yananları, etiyle kanıyla, özlemleri, kavgaları ve umutlarıyla duyurmak istedim." (Nevzat ÇELİK)

“hayat ile kanlı bıçaklı” olan bir insanın, kendi “kederini ellerinden tutması” ne kadar doğalsa, o kadar şairdir Nevzat Çelik.

 

Bu şiir dinletisinde onunla aramda geçen bir anekdotu anlatmadan geçemeyeceğim. Şiir dinletisinin sonunda Nevzat Çelik’i dinleyen bir avuç insan, onun kitaplarından bir kaçını elinde tutmuş, imzalatmayı bekliyordu. Ben eşimle birlikte sıranın en sonundaydım.Sağ elim o zaman kırıktı.. Sıra bayağı zayıflayıp, bana vakit geldiğinde Nevzat Çelik, bana baktı, sağ elimin kırık olduğunu görünce;- Gel bakalım kırık adam. Dedi.- Geldim. Dedim gülümseyerek.Kafasını kaldırmadan sordu:- Eline ne oldu? - Siz de bilirsiniz ki hocam, “hayat ile kanlı bıçaklı” olanların her zaman bir tarafı kırık olur. Dedim Sustuk.

 

Nevzat Çelik’i takip edenler, onun “Sevgili Yoldaş Kurbağalar” isimli şiir kitabıyla daha sosyal ve toplumsal konulara eğilmiş olduğunu hemen fark ederler. Fakat asıl fark, şiirlerinde meydana gelen içerik değil, söylem farklılığıdır.

Kendisi bu kitabıyla şiirlerinde adeta anlaşılmamayı göze almış bir cesaret gibidir. Çünkü şiirleri daha soyut ve imgeseldir. Bu şiirlerinde çağrışımla birleşen imgeleri sever. Bu şiirleri uyak ve ses tekrarları kaygısından sıyrılmış, ahengini şiirin sonuna saklamıştır. Bu itibarla şiirini geliştirmiştir.Bu şiir kitabından sonra şiir kitabı çıkarmamış olması, veyahut çalışmalarını yayınlamamış olması, yaşadıklarını yazmayı seven, gerçekçi bir şair olduğunun kanıtıdır.

 

Bir yangının ortasında onun attığı taş “suda seken hayatımızda” karşı kıyıya varmış mıdır bilinmez ama bizim yüreğimize değdiği kesindir.

Oktay Kocagöz, 06 Mart 2014

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da