BİR DÖNEME AYNA TUTAN ROMAN: ARABA SEVDASI

16.01.2018
   BİR DÖNEME AYNA TUTAN ROMAN : ARABA SEVDASI
   RECAİZADE MAHMUT EKREM
   Eflatun Yayıncılık, Türk Klasikleri Dizisi
    Baskı Tarihi: Ekim 2004
  “Recaizade Mahmut Ekrem, Edebiyat-ı Cedide( Servet-i Fünûn) akımının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Tanzimat ve Batı Edebiyatı’nın yeni nesil tarafından benimsenmesinde önemli bir rol oynamıştır.”( 5. 6.sayf.)
    Araba Sevdası, Türk edebiyatında, ilk realist roman örneği olarak ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Tanzimat Edebiyatı (1860-1896) ikinci dönem yazarlarından olan Recaizade Mahmut Ekrem’in asıl başarısı, “yeni edebiyat anlayışını tutuculara karşı savunması, Batı edebiyatını çok iyi bilmesi ve bu anlayışı gençlere öğretme gücüne sahip olması” olarak değerlendirilmiştir. Şiir, roman, hikâye, tiyatro, edebiyat ve eleştiri türlerinde eser vermiş olan sanatçı, 1847-1914 yılları arasında yaşamıştır.
     Sanatçı, 8.sayfada “Okuyucuya” başlıklı bölümde roman türünü şöyle tanımlıyor:” Konusu hakiki hayattan alınan veya gerçeklere çok yakın olarak, hayal gücünün yardımıyla yazılan hikâye ve romanlar ise insanlarla alakalı olayları ve durumları en güzel biçimde yansıtan birer ibret aynasıdır…”
     1870’li yıllara ayna tutan Araba Sevdası’nda olaylar, romanın başkahramanı Bihruz Bey’in kişiliği ve yaşamı etrafında gelişiyor. Kahramanımız, Batı kültürü ve yaşayışı etkisinde olduğumuz Tanzimat döneminin birçok özelliğini kişiliğinde toplamış. Fransızcanın, Fransız edebiyatının, kültürünün, Batı etkisindeki yaşam tarzının etkisine, somut ve abartılı bir biçimde Bihruz Bey’de tanıklık ediyoruz. Batı kültürünün toplumsal yaşama etkisini ve kültürel yozlaşmayı temsil eden kahramanımız, bir hayal peşinde – sarışın hanım Periveş- koşar ve hayal kırıklıkları içinde kendi aşkını yaşar. Âşığı olan ama maşuğu gerçek olmayan tutkulu, platonik bir aşk etrafında gelişir olay örgüsü. Kendisine âşık olunan Periveş Hanım’da Bihruz Bey’in gördüğünden farklı özelliklere sahiptir. Romanın sonuna kadar gerçeklerden çok uzak olan aşkının peşinde koşan Bihruz Bey, Periveş gerçeğiyle romanın sonunda acı bir şekilde yüzleşir. O dönemin en önemli gezinti yerlerinden biri olan Çamlıca Parkı’nda karşılaştığı Periveş Hanım’a tutkuyla âşık olur ve roman boyunca hayatının merkezine koyar onu.
     Okuyucu, Bihruz Bey’in aşkta aldanışına kızdığı gibi Fransızca sözcükleri aşırı derecede kullanmasına ve Batılı yaşam biçimine özenmesine de kızar. Bihruz Bey, bu tür aşırılıklarından ve gerçeklerden uzak bir aşkın peşinden koşmasından dolayı okurun tepkisini çekse de macerasıyla da okurun ilgisini çekiyor. Bihruz Bey’i zayıf yönleriyle kabul ediyor ve macerasına ortak oluyor. Okura, hayali bir aşk yaşamanın insana neler yaşattığına dair güzel bir ders veriyor. Bihruz Bey, aşırı Batı hayranlığı olan genç bir mirasyedi olarak başta annesiyle ve çevresindeki herkesle sağlıklı bir iletişim kuramıyor. Kahramanımızın aşka ve Batı kültürüne aşırı düşkünlüğü, bu düşkünlüğün yaşatacağı olumsuzluklar, romanın şu satırlarında çok güzel bir şekilde ifade edilmiş: “ Fazla düşkünlüğün ve aşırılığın her çeşidi sahibine türlü maskaralıklar ettirir; özellikle aşk ve sevda, insanı hepsinden fazla maskara eder…”( 71.sayfa)
     Roman boyunca Bihruz Bey’in Fransızca kelimeler kullanma merakı, Türkçeye dair olumsuz düşünceleri okuru rahatsız edebilir. Kahramanımız bunu açık bir dille de ifade ediyor:
    “O kaba dili konuşmak içimden gelmiyor da onun için…”
     “ Sevmiyorum şu kaba Türkçeyi…”( 282.sayfa )
     Araba Sevdası, her ne kadar Bihruz Bey’in aşkı ve Batı hayranlığı etrafında gelişse de romanda o dönemin kültürüne, sosyal yaşantısına dair birçok önemli ayrıntıyı bulabilirsiniz. Özellikle o dönemde önemli bir gezinti yeri olan Çamlıca Parkı’nın halka açılmasına dair ayrıntılar, oradaki genel görünüm, İstanbul’un çeşitli mekanları ( Üsküdar, Bağlarbaşı, Çamlıca) ve bir de Ramazan ayına özgü hareketlilik de romandan aklımda kalan önemli kesitler.  Yazar, özellikle Çamlıca’nın tasvirine oldukça geniş yer vermiş.  Fiziksel ve ruhsal betimlemeler de geniş yer tutuyor.
  “  Çamlıca Parkı halka açılacağı için, Çamlıca, Bulgurlu, Kısıklı, Topanelioğlu ve Bağlarbaşı taraflarında köşkler, evler kiralayarak daha şimdiden buralara taşınmaya başladılar.”
   “…Yirmi üç, yirmi dört yaşlarında, toparlak yüzlü, sarı benizli, ela gözlü, siyah saçlı, az bıyıklı, kısaca boylu, gayet şık giyinmiş bir bey görülüyordu…”( 19.sayfa)
    Bihruz Bey dışında romanın diğer kahramanları; Bihruz Bey’in annesi, özel Fransızca öğretmeni Mösyö Piyer, arkadaşı Keşfi Bey, sevdiği kadın Periveş , Periveş’in arkadaşı Çengi Hanım, Bihruz Bey’in uşağı Mişel… Elbette bütün bu roman kahramanları içinde başta Bihruz Bey ve sevdiği kadın Periveş Hanım’a; Fransızca öğretmeni Mösyö Piyer ve arkadaşı Keşfi Bey’e daha yakın oluyorsunuz. Gelişmeler, bu kahramanlar arasındaki ilişkiler ve diyaloglar etrafında şekilleniyor.
    Önemli ayrıntılardan biri de Bihruz Bey’in araba merakı. Romana ad olması da ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Yazar, kahramanının bu merakını bize şu satırlarla anlatıyor: “İstanbul’a geldikten sonra üç şeye merak sarmıştı: Birincisi araba kullanmak, ikincisi alafranga beylerin hepsinden daha şık gezmek, üçüncüsü de Beyoğlu’ndaki Tatlısu frengi berberler, ayakkabıcılar, garsonlarla Fransızca konuşmak…”( 23.sayfa)
      Recaizade Mahmut Ekrem, başkahramanı Bihruz Bey vasıtasıyla aslında hem bir döneme ayna tutuyor hem de okuruna önemli dersler veriyor. Batı etkisindeki Türk toplumunun yaşam biçimini, bir tip üzerinden( Bihruz Bey) bizlere sunan yazar, bir taraftan da duygularının aşırı derecede etkisinde kalmanın doğuracağı olumsuz ve gülünç durumları da gözler önüne seriyor.  
     “ Çocukluk aleminden gençlik alemine atlayıverince, beyefendi önce araba sevdasına tutuldu; arkasından da alafrangalık illetine yakalandı…” (225.sayfa)
     “Sevda ki insanın yalnız gönlüne değil, aklına, fikrine, irade ve muhakemesine, özetle bütün duygularına, maddi ve manevi bütün varlığına şiddetle hükmeden üstün bir kuvvettir…”( 215.sayfa)
      Zaman zaman Fransızca sözcüklerin çok kullanılmasından ve ilk sayfalardaki yoğun betimlemelerden sıkılsanız da belli bir yerden sonra Bihruz Bey’in kurguladığı, hayalinde yaşattığı aşkın peşinden siz de sürükleniyorsunuz. Recaizade Mahmut Ekrem bu romanıyla hem kendi dönemine hem de edebiyat tarihimizdeki önemli yerini almıştır. Realist anlayışla kaleme alınan ilk romanımız olması yönüyle de edebiyatımızdaki bu önemli yerini korumaya devam edecektir.
     Romanda geçen şu satırlarla noktalamak istiyorum yazımı:
     “Kulda kusur çok olur, affeder efendisi!” (87.sayfa)
      “Aşk, her şeyi unutturur.”( 199.sayfa)
 
       16 Ocak 2018                                                                              
     

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Leyla  Orçun

Leyla Orçun

7 years ago

Lezzet alarak okudum . Kutlarım

Sevim Kınalı

Sevim Kınalı

7 years ago

@sevimkinali980 | Teşekkür ederim beğeni ve içten değerlendirmeniz için. Selam ve sevgiler.

Osman Nergiz

Osman Nergiz

7 years ago

Yazılar çalınıyor, kitap basıyorlar diye bilgi yazıları kısıtlandı. Halbuki bu site sizin bu yazınız gibi yazılar ile kıymetli .

Sevim Kınalı

Sevim Kınalı

7 years ago

Osman Bey, bu kıymetli yorumunuzla beni hem çok onore ettiniz ve hem de biraz mahçup oldum. Düşüncem odur ki gerek düz yazıda gerek şiirde sitemizde çok kıymetli kalemler var. Beni onlardan biri olarak gördüğünüz için teşekkür ederim. Sizin de bu güzel bakışınız ve içtenliğiniz çok kıymetli. Selamlar.

Sevim Kınalı

Sevim Kınalı

7 years ago

Telefondan yazınca ekran küçük olduğu için yazım yanlışı yapabiliyoruz. Hem...hem bağlaçları kullanıldığında arasına ve bağlacı gelmez. Bu hatamı düzeltmek istedim.