BİR İDEALİST EĞİTİMCİ SIDIKA AVAR

15.11.2016

                               BİR  İDEALİST EĞİTİMCİ SIDIKA AVAR ÜZERİNE
 
                                                                     Hasan AKAR                                                                           
“Ey Mastarların,Hazarların,Gölcüklerin,Muratların ülkesi Elazığ,ey bağlarında tat,dağlarında buzlu sular kaynayan yeşil Uluovaların evlatları,ey Tunceli ve Bingöl’ün göklerle yarışan çetin dağları,boynunu bin bir haşeratın kemirdiği boynu bükük ormanları,ey dar zümrüt vadilerin çileli yiğit çobanları ve mert insanları…
Ey saadetinize sevinç,dertlerinize gözyaşı kattığım vefalı kızlarım,biçare bacılarım!...
                Uğruna serdiğim yirmi senenin kahırları,dertleri,cefaları ananızın ak sütü gibi helal olsun!..
                Kalbimde sizin için burcu burcu tüten saadet ve bereket dilekleri köyünüze,kömünüze rahmet gibi yağsın ve mesut olun…”
Bu duygulu mısralar yirmi yıla yakın Elazığ’da görev yapan,Bingöl’de,Tunceli’de ,Malatya’da dağ taş demeden ,kamyon kasalarında,at ve katır sırtında,yayan yürüyerek öğrenci toplayan ülkesine en zor şartlarda ışık saçacak kızları yetiştiren Sıdıka AVAR’ın 1959 yılında Elazığ Tren Garı’nda kendine veda edenlerin gözyaşları içinde tren düdüğüne ve koyu kömür dumanlarına  karışan  hisleriydi.
Sıdıka AVAR’ı herkes Gazeteci Hikmet Feridun ES’in eşiyle birlikte onun görev yaptığı Elazığ’ı ,dolaştığı yerleri gezmesi ve görüşmesinden sonra 1957 yılında Hayat Mecmuası’nda  “Kızımı da Götür” başlığıyla yazdığı bir  makale ile misyoner öğretmen  olarak tanımıştır.Biz,buraya Hikmet Ferdun ES’in bu makalesinden bir bölüm alalım:
“…Şimdi Elazığ,Tunceli,Bingöl çevresindeki halk bu ufacık kadından bir azize gibi bahseder.Onun hakkında iki yüze yakın mani,masallar ve çocukların dilinde sayısız Avar şarkıları vardır.
O,yol vermez,geçit tanımaz dağları at sırtında tırmanır.Dağ köylerinden,Atatürk’ün söylediği gibi,bazen hiç Türkçe bilmeyen çoğu esmer köy kızlarını toplar,onları kendi ceketine sarıp mektebine götürür.
Avar,Doğu’da gerçekten inanılmaz bir isimdir.Vaktiyle ancak mavzer gücüyle girilebilen dağ  tepesindeki köylere bu masal kadını talebe toplamak için gittiği zaman
Köylüler:
-Kızımı da götür,Avar!...diye atının üzengisine yapışıyor…
“Kızımı da götür!..”Tunceli ve Bingöl dağlarının en meşhur cümlesidir.
Hiç Türkçe bilmediği halde şehre Avar’ın okuluna gelen kızı bir kere de üç dört sene sonra görürüz. Ben bir insanı yaratma mucizesini Elazığ Kız Enstitüsü’nde gözlerimle gördüm.”
Tokat Şairler  ve Yazarlar Derneği ve Kümbet Dergisi ekibiyle 7-9 Ağustos  2009’da Bingöl-1.Kiğı Seyit Kasım Doğa Kültür ve Bal Festivali’ne davetli idik. Etkinliklerden fırsat bulduğumuz zaman içerisinde halkla da konuşmalarımız, bütünleşmelerimiz oldu. Kemalettin Kamu’nun Bingöl Çobanlarına şiirini Kiğı –Karakoçan arasında bir pınar başında o yörenin sanatçısı Helin’le birlikte yeniden söyledik yaşadık.
Daha önce okuduğum Sıdıka AVAR’ın “Dağ Çiçeklerim” hatıra eserinde onun Bingöl ve Kiğı’dan da o yıllarda öğrenci topladığını biliyordum.Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, 1945 yılında yaptığı Doğu gezisi sonunda Bingöl’den de Elazığ  Kız Enstitüsü’ne yirmi beş öğrenci alınmasını,Müfettişlik kamyonetinin de bu işe tahsis edilmesini emir olarak vermişti. O bize Reşat Nuri GÜNTEKİN’in Çalı Kuşu romanındaki   kahramanlardan Feride’yi hatırlatıyordu.
Şimdi onun güç şartlarda gezip dolaştığı, ilim meşalesini yaktığı topraklarda idik. Ve onu Kiğı’da yıllar sonra da olsun sormanın sırası idi. Bu konuda Kiğılı Şair Şaziye ÇELİKLER ‘den yardım rica edince bizi, annesi 1928 doğumlu –Gülsüm ÜRÜN ‘ün (UYAN)  evine götürdü. Konukseverliklerinin derecesini izah edemeyeceğimiz tatlı dillerinin, güler yüzlerinin yanı sıra  yarı beton yarı ahşap her tarafında geçmişin anılarını yaşatan resimlerle donatılmış eski bir  konakta seksenlik ihtiyarla maziye tatlı  bir yolculuk başlattık.Sohbetimize Şaziye Hanımın teyzesinin kızı, Kerek Deresi’nde yapılan şiir  etkinliğinden dönerken bize Kiğı’nın buzlu sularından çay demleyen, kendi elleriyle yaptığı börekten ikram  Hakiye YALÇIN’da (1933 doğumlu)katıldı.Her ikisi de Sıdıka AVAR’ı çok iyi hatırlıyordu.Anladım ki böyle bir konu onları çok mutlu ediyor,sıcağı sıcağına sorularımı yönelttim. Gülsüm ÜRÜN Teyze özetle:
“Babam küçük yaşta ölmüştü.Ben de ilkokul üçüncü sınıfa  kadar gidip beşi tamamlamadan ayrıldım.Öğretmenimiz Kiğılı Fatma BUDAK idi.Erzurum Nene Hatun Öğretmen Okulu’nu bitirerek öğretmen olmuştu.AVAR Öğretmen geldiğinde halk arasında ”Bir kadın muallim gelmiş kızları okutmak için Elazığ’a götürecekmiş ” dediler.Selen Köprüsü’ne kadar bir kamyonla gelmiş oradan atla Kiğı’ya kadar getirmişlerdi.Hasan Ağa’nın hanında özel hazırlanmış odada kaldı.Kazadaki Kaymakamla ve ileri gelenlerle görüşmeler yaptı.Benim arkadaşlarım Tomris BUDAK(Fatma Budak Öğretmenimizin kızı) , Kiğı’nın zenginlerinden İsmail ENGİN’in kızları Hacer ve Nursel ENGİN’i götürdü.
Nursel ENGİN,Elazığ Kız Enstitüsü’nü okuyarak Ana Okulu Öğretmeni,Hacer de Kız Öğretmen Okulunu bitirerek İlkokul Öğretmeni  oldular.Nursel ENGİN daha sonra bizim kazada da yıllarca görev yaptı.Tomris BUDAK ise hemen her yaz Kiğı’da biçki dikiş,nakış kursları açtı.Yüzlerce kız kendi çeyizini fazla masraf yapmadan dizdi.Ben kızım Şaziye’ye hep Sıdıka AVAR’ı hikayeleriyle  örnek olarak anlatarak öyle idealist olmasını istedim.O da  öğretmen olunca sanırım onunla ilgili  gerçekleri öğrencilerine aktarmıştır.”
 1949 Kiğı doğumlu  Şair,Şaziye ÇELİKLER’in  2009 ‘da yayınladığı deneme ,hatıra ve şiirlerin yer aldığı  son eseri “Hayalim Güçlüydü” de  Sıdıka AVAR’ın o bölgedeki izlerini görmek pekala mümkün. Eserinde ,bu Kiğı Perisi’nin 1963’lü yıllarda Elazığ Kız İlk öğretmen Okulu’na gitmek için  kamyonlarda, kimi zaman çimento torbalarının üzerlerinde   bazense koyunlarla beraber yolculuklar,tipilerle,vahşi hayvanlarla,tabiatın acımasız yüzüyle mücadeleleri anlatılır.Bunun yanında mezun olduktan sonra da Anadolu’nun en ücra köşelerine sevinçle,umutla koşuşu,nice zirvelerdeki dağ çiçeklerini yetiştirişi gözlerinizin önüne sergilenir.
         Konu ile ilgili daha sonra telefonla görüştüğüm öğrencisi Hacer ENGİN(KULUĞ) :
“Onu bizim yöremizde bilmeyen,duymayan yoktur.Atatürk’ü nasıl bilirlerse onu da öyle tanırlar.Bizim üst devremiz ablalarımız onun çocukları kendi elleriyle yıkadığını,saçlarını taradıklarını,ördüklerini,bitlerini dahi temizlediğini anlatırlardı.Babasından dinlediklerini bizimle paylaştı.Babam İsmail Ağa Kiğı’nın  zengin esnaflarından biriydi.Bir keresinde Sıdıka AVAR’la ilçeye at sırtında beraber geldiklerini,erkekler gibi giyindiğini,goş pantolon,ayağında uzun çizme sırtına  ceket giydiğini ,”Sizi evimde  misafir edeyim.”sözüne karşılık.Prensibi gereği kimsenin evinde kalmadığını söylemişti.Yemek teklifine ise “Siz  bana buraları iyi bilen iki kılavuz bulursanız , yemiş gibi olurum.” demiş.
Babamın yanında çantasını açmış kurumuş ekmekleri yemiş bu durum karşısında babam varlığından utanmış.Sıdıka AVAR ,Dersim isyanından sonra öksüz ,yetim kalmış çocukları topluyordu.”sözleriyle hocasını anlatmaya çalıştı.
Yine onun  öğrencilerinden İstanbul’da ikamet eden emekli öğretmen Tuncelili Nuriye SÖYLEMEZ ile yaptığım görüşmede de anladım ki Sıdıka AVAR ;bölge insanının ve Türkiye’nin kalbine taht kurmuş,yetiştirdiği kızlar Türk toplumunun medeniyetine  ,kültürüne katkı sağlamış, unutulmayacak örnek bir eğitimcidir.
Kimdir , Atatürk’ün bile   artan  misyoner şikayetleri  üzerine huzuruna çıkarılan ancak görüşmeden sonra Ata’nın :”Git memleketin içine gir,dağ köylerine uzan,orada bizden ışık bekleyen,yarının annelerini göreceksin. “ Dediği bu Sıdıka AVAR?
O,1901 yılında İstanbul’da doğdu.Ailedeki  üç kızın en büyüğü.On iki yaşında babasını bir müddet sonrada annesini kaybetti.1922 ‘de Çapa Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun olarak Beşiktaş’taki Çerkez Mektebi’nde göreve başladı.Aynı yıl  Jimnastik Öğretmeni Mehmet Bahattin AVAR’le evlendi.1924 yılında tek çocukları Baha GÖRK olur.(Hâlen İstanbul’da yaşayan bu kızının Amerika’ya yerleşen bir de oğlu vardır.) Eşiyle birlikte aynı yıl  İzmir’e taşınan AVAR ,burada Musevi Mektebi’nde ve Amerikan Kız Koleji’nde Türkçe Öğretmenliği yaptı.1929 yılında başarılarından dolayı Ankara’ya çağrılarak eşiyle beraber  Keçiören ve Necati Bey İlkokulu’nda  Çocuk Esirgeme Kurumu’nda görev aldı. Ancak aile içinde çıkan anlaşmazlık neticesinde eşinden 1937 ‘de ayrılmak zorunda kaldı.Aynı dönemde Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirerek Bolu Kız Enstitüsü’ne atandı.
Onun asıl başarısı 1939 ‘da Elazığ Kız Enstitüsü Öğretmenliğine gönderilmesiyle başlar. Fakat ani bir tayin 1942 yılında  onu Tokat Kız Enstitüsü’nde buluşturur.Bir yıl sonra tekrar Elazığ’daki eski okuluna 16 Haziran 1943’te müdür olarak döner. (Tokat’tan dönüşünde Ankara’ya uğrayan AVAR’a Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Nurettin BOYNER,”Seni Tokat’ta denedik” diyecektir.1950 yılında Amerika’ Dışişleri Bakanlığı’nın özel davetlisi olarak Amerika’ya giderek beş ay kadar buradaki kız meslek eğitimini ve akşam sanat okullarının gelişimini  inceler.
Dönüşünde hazırladığı raporda ülkemizin doğu bölümü ile ilgili bugünkü durumunu dünden gören net gözlemler vardır.
“Yurt bir bütündür. Esasen tabiatın sarp dağları ile gadre uğrattığı Doğu,elinden tutulması lazım gelen bir bölgedir.Düne kadar memur ve öğretmen doğuya gitmekten ürkmüş,büyük idareciler en masum hareketleri açıklamak ve incelemek için yerlerinden kımıldamadan türlü yorumlara uğratarak merkez nazarında önem kazanmaya uğraşmışlardır.Mamafih halkın içine şefkatle giren,dağ köylerine kadar karlar arasında bizzat buğday dağıtan muhteşem idareciler de halkın gönlünde hâlâ şükranla yaşamaktadır.
Şark evlatlarının da kendilerine has çok büyük ve sayısız meziyetleri vardır.İçlerinde yirmi küsur sene çalışma hayatımla bizzat yaşadığım bu insanlar mert,yiğit,temiz,samimi insanlardır.Geçen asırlarda iyi niyetle ellerinden tutulmadıklarından tabiatıyla şüpheci ve içlerine dönük olmuşlardır.Geçen asırlarda iyi niyetle ellerinden tutulmadıklarından tabiatıyla şüpheci ve içlerine dönük olmuşlardır,aşağılık duygusu içindedirler.Yüce dağlarda Allah’la baş başa bırakılmış,yeterli insan gönderilemediğinden ,gidenler de pek faydalı olmamışlardır….”
Doğu denilince 1970-1980’li yılları iyi hatırlamak lâzım. Siyasi iradelerin bir sürgün bölgesi niteliğindeki  yerlere gönderdiği memurlar, aldıkları raporlarla , izinlerle  gitmemişlerdir.Maalesef,Doğu ülkemizin çok farklı soğuk bir bölgesi olarak  beyinlere işlenmiştir.Cehalete dur denmemesi istenmiştir sanki.Gerisi malum işte gerçekler ortada .Bizim sahip çıkamadıklarımıza birileri sahip çıkmıştır.
İşte Sıdıka AVAR’ın ,1949 yılı sonunda  Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’ne  okula gönderilecek öğretmenlerle ilgili  gönderdiği rapordaki haklı endişeleri:
“Eğitim durumumuz enstitümüzce birinci derecede ele alınması elzem bir konudur.Cazip,yumuşak,tesirli ve içten mücadeleli şekilde ele alma mecburiyetindeyiz.Örf,adet,düşünüş,görüş bakımından değişik bir grubu özümsemek zorundayız.
Bugünkü mefkureyi aşılayabilmek ve şahsımızda Türklüğü sevdirme savaşını yüklü olduğumuzu bilerek çalışmak ve her tepkiyi iyi niyetle kabul etmek mecburiyeti ile karşı karşıyayız.Uğraştığımız camia,bizi iyi niyetle karşılamayan,bizi daima şüphe ile,tereddütle görenlerin evlatlarına;günün terbiyesini ve Türk mefkuresini aşılama gibi çetin bir vazifeli olduğumuzu idrak etmemiz icap eder.

                Bu okullara kura ile değil,zorluklar anlatıldıktan sonra gönüllü gelecek elemanlara muhtaçtır.Bu okullar lüks,sosyete hayatı tahayyül eden,züppeliğe meyyal eğitimcilerle değil ,mahrumiyet ve feragat içinde bir inkılap yaratacak arkadaşlar bekliyor….”
AVAR,1954 yılında Ankara Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nde Şube Müdürlüğüne  getirilir.Lâkin Ankara onu sıkar,onun yüreği hep dağ çiçekleri için atar.Bu yüzden hemen  affını isteyerek 1955’de yeniden Elazığ’a döner.Yöneticilerle bazı nedenlerden arası açılınca 1959 yılında İstanbul Sultan Selim Kız Enstitüsü Edebiyat Öğretmenliğine atanır.
1960 Askeri ihtilalı onu ödüllendirerek Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’ne getirir.İki yıl sonra İstanbul Nişantaşı Kız Enstitüsü Edebiyat Öğretmenliği’ne  atanır ve 1967 yılında emekli olur. Ülkenin bu idealist eğitimcisi 16 Haziran 1979 tarihinde nice dağ çiçeklerini öksüz bırakarak aramızdan ayrılır.
Bizim bu yazımızda asıl anlatmak istediklerimizden biri de;Türk Milli Eğitimi’nde apayrı bir değer olan  Sıdıka AVAR’ın Tokat’taki Kız Enstitüsü’nün kurucu müdürü olduğunun bilinmesidir.
1942 Ekim ayının son haftası Tokat ,sonbaharın yağmurlu ,soğuk günlerini yaşamaktadır.Elazığ Kız Enstitüsü Müdür yardımcısı Sıdıka AVAR açılışı bir türlü gerçekleştirilemeyen Tokat Kız Enstitüsü ‘ne  kurucu müdür olarak atanmıştır.
Onu , Turhal tren istasyonunda  eşraftan Hacı İspir Bey karşılayarak evinde misafir edip ertesi günü Tokat’a yolcu eder.
Okul Setenciler Sokağı’nda  terk edilmiş dört katlı eski bir Ermeni konağıdır.Tokat’a tayin edilen on beş branş  öğretmeni de Tokatlının misafirperverliği içersinde  eşrafın evinde ağırlanmaktadır.
Öğretime açık sandığı okula gelen AVAR’ın önce morali bozulur ama süratle kendini toparlar.Yıl içindeki bütün yoğun çalışmaya rağmen okulun hâlâ tamire muhtaç sınıfları ,camları  takılacak çerçeveleri,onarılacak  bölümleri vardır.Ayrıca henüz badanası bile yapılmamıştır.
Milli Eğitim Müdürü ile birlikte Vali İzzettin ÇAĞPAR’ın  makamına çıkarlar.(İzzettin ÇAĞPAR ,1940-1945 yıllarında  Tokat Valisi.1939 Aralık ayında vuku bulan deprem sonrası Vali,Selahattin ÜNER’in 19 Ocak 1940’da merkeze alınmasıyla yerine 24 0cak 1940’ta  getirilerek başarı göstermiştir.İsmet İNÖNÜ’nün deprem sonrası Tokat’ı 1-2 Ocak 1940 tarihindeki ziyaretinde  “Çağpar Yapar” sözleriyle liyakatine ve mesaisine mazhar olmuştur. Onun döneminde Kız Sanat Enstitüsü ile birlikte Erkek Sanat Enstitüsü de yapılmıştır. Bu başarılarından dolayı Tokat Belediye Meclisi onu Tokat’ın fahri hemşerisi kabul etmiştir.) Vali,onları iyi karşılar.Okulun bir an önce öğretime başlaması için tamirat konusunda yardım isterler.Sıdıka AVAR,geceleri de onarımın devam edebilmesi ve işçilerin başında durabilmesi hususunda izin ister.
Vali İzzetin ÇAĞPAR,bu genç müdirenin izin isteğine  önce şaşırır,sonra bir kahkaha atar ve ekler:
-Olur.
İdealist eğitimci AVAR artık işleri iyice takip edebilmek amacıyla  okulda kalmaya başlar.Kadınlığına rağmen çekinmez.Gece gündüz demeden amele ile beraber çalışmayı kendine görev kabul eder.Onun bu gayretine Vali ve eşi de kayıtsız kalmaz.Her gün öğleye doğru eşiyle birlikte Sıdıka AVAR’ı ziyarete gelirler.
Sıdıka AVAR, diğer yandan da  fırsat buldukça kapı kapı dolanarak yeni açılacak okula  öğrenci kaydetmeye çalışır.Okuldaki  öğretmenlerle birlikte apayrı bir hevesle  okulun perdelerini ve masa örtülerini dikerler.
Vali İzzettin ÇAĞPAR’ın bile ummadığı kısa bir zamanda okulun inşaatı tamamlanır.AVAR’ın Tokat’a gelişinde on dokuz gün sonra mütevazi bir törenle  mülki ve mahalli yöneticilerin,halkın yoğun katılımıyla okulun açılışı yapılır.Açılışta konuklara  Halkevinin malzeme desteğiyle çay ve bisküvi ikram edilir.Bir de sanatseverleri büyüleyen güzel bir sergi açılır.
Bu kısa sürede gerçekleştirilen başarı devletçe de kayıtsız kalmaz.Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL’den Tokatlıların ve onların şevkini yükselten telgraflar gelir.
Titiz bir çalışma neticesi Halkevinde bahar döneminde Tokatlı hanımların büyük ilgi gösterdiği bir sergi açılır.I9 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’na öğrencileri hazırlayacak okulun jimnastik öğretmeni yoktur. Bu ders Gazi Osman Paşa Lisesi’nden gelen bir öğretmenle yürütülmektedir.Diğer branş öğretmenleriyle birlikte Elazığ’daki bayramlarda sergiledikleri piramit adını verdikleri Tokat Kız Enstitüsü’nün baş harflerini de yazdıkları amblemi ve   kareoğrafiyi ilk defa şehirde uygularlar.Halkın çok hoşuna giden bu gösteriler  ayakta alkışlanırlar.  Üzerlerinde okulun amblemi bulunan öğrenciler bayram sonrası da cadde boyu tezahürata uğrar.    
Okul düzene konulunca Haziran ayında Elazığ Kız Enstitüsü Müdürlüğü’ne tayini çıkan AVAR’a Tokat halkı çok üzülür.Durdurmak için yetkililer ve eşraf girişimlerde bulunurlar ama Sıdıka AVAR’ın gönlü eski görev yeri Elazığ’dan yanadır.Onun için  protokolün ve Tokat halkının katıldığı güzel bir veda töreni yapılır. Bugün Tokat’ta kaldığı süre bir yıl da olsa onun pek çok öğrencisi yaşamaktadır.Dilerim Tokat Kız Meslek Lisesi’nin çok değerli yöneticilerince okulun sitesinde bu saygıdeğer eğitimciye  geniş bir yer verilir ve öğrencilere onunla ilgili çalışmalar yaptırılır.
Gelelim diğer yöne;böylesi bir eğitimcinin misyoner olarak tanıtılması; o dönemdeki yüksek çabaların bazılarınca istenmeyerek engellenmek istenişi, herkesin yapamayacağı işlerde sağlanan başarıların farklı algılanması ile izah edilebilir. Çünkü, misyoner, bir dini yayma amacıyla başka bir ülkede bulunanlardır.Misyonerin amacı yalnızca insanları Hıristiyanlaştırmak değildir.Amaç batılı Hıristiyan devletlere daha kolay sömürülecek veya çıkarları yönünde kullanacakları ülkeler ve topluluklar kazandırmaktır.Ülkemizde bugün özellikle Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yoğun olarak misyoner faaliyetleri göze çarpmaktadır.(Bizim öğrencilik yıllarımızda da bir üst dönem sınıflara  Amerika’dan gelen İngilizce Öğretmenleri de bunların  eğitim adına birer masumane parçasıydı) Kimse inkar etmemeli ki o bölgelerde cereyan eden olayların  perde arkasında-hâlâ ülkemizde  ellerini kollarını sallaya sallaya gezen- misyonerlerin yıllar önce ektikleri tohumların büyük payı vardır.
(Bazı yazılarda televizyon program yapımcılarından,yazar Banu AVAR’ın Sıdıka AVAR’ın kızı olduğu iddiaları üzerine Banu AVAR’la Ekim ayı içinde yaptığım telefon görüşmemizde ,kızı olmadığını belirtti.İlaveten gönüllü bu Türk eğitimcisi Sıdıka AVAR’ın misyoner olarak tanıtılmasının da  büyük yanlış olduğunu vurguladı.)
Kendini Türk Milli Eğitimine adamış, yokluğunu her geçen gün biraz daha hissettiğimiz başta Başöğretmen Kemal Atatürk olmak üzere  aramızdan ayrılmış eğitimcilere Yüce Mevlâ’dan rahmet diliyorum.
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

8 years ago

Güzel insanlarin idealizmini anlatan güzel bir yaziydi.. Gönülden kutlarim...

Şahin Mutlu

Şahin Mutlu

8 years ago

Tebrik ve teşekkürler Can Dost…Anneleri ve öğretmenleri- bir güne mahkûm eden; Öğretmenin 30 yılda alamadığı maaşı, Milli takım teknik direktörüne bir ayda veren; mâziden âtiye varlığımızın can dostları değerlerimize vefasızlığı reva gören zihniyetlere sitem ediyorum.Bununla birlikte; Doğan CÜCELOĞLU’nun ifadesiyle “…esas mesele öğretmenlik değil; Öğretmen Olabilmektir…” anlayışında imzası olan Öğretmenlerimize saygılar sunuyorum… Bu güzel paylaşımınız vesilesiyle AVAR ÖĞRETMENLERE ithafen “İnsanlığın Fatihi” şiirimden iki dörtlükle size yol arkadaşı olmak isterim: / Vefakârsın, yılmadın; azim sabır gösterdin, / En zor anlarda bile candan tatlı gülerdin, / Çileye talip oldun, bize mutluluk verdin, / Hakkını ödeyemem, fedakâr Öğretmenim.../ Ben ağladım; güldürdün, bana cesaret verdin, / “Gülüm, hayat ne güzel; hayat senindir,,derdin, / Hiç ayırım yapmadan bizi candan severdin, / İnsanlığın gül yüzü erdemsin Öğretmenim...--- Selam ve muhabbetle…