06.07.2020
Bizim dönemimizde İki sınıf insan vardı.bBirinci kaymak elit kesim.O zaman elitler politikacılar, yöneticiler, Askeri erkan, kısacası kalbur üstü kişilerdi. Bu kesim kırsal yaşamdan habersiz, burnumdan kıl aldırmayan ulaşılmaz kişilerdi.
Lüx arabalarda gezer, tatil yerlerinde, gemi, trenlerde, elitler hep birinci sınıf yerlerde oturup, ülkenin kaymağını yiyen kişilerdi.
İkinci sınıf insan, köy ve kırsalda veya şehirlerin belli semtlerinde oturan, ülkenin her işinde çalışan üreten, çiftçi, işçi, amele gibi elleri nasırlı insanlardı. Her şeyi İMC usulü yapan, Para ile aralarında mesafe olan, bu insanlar o nedenle mutlu ve bahtiyarlardı.
Özgürlükler, insan hakları, kuyruklar, yokluklar, bu gün git yarın gel, hastane çileleri o dönemin şehir manzaralarıydı..
Değişmeyen tek şey vardı. Siyaset, siyasetçiler, darbe ve darbeciler. Gitti Demirel geldi Ecevit. İndi millete Darbe..
Ben burda o yıllar bizim yaşadığımız kırsal kesim yaşantısına, köy ve kasabalara siz dostları götürmeye çalışacağım.
Sosyal medya, internet, twtir, facebook, watsap gibi, bu günkü bir çok sosyal medya dediğimiz teknoloji o zaman yoktu.
Siyah beyaz Tv TRT benim köyüme 1976 tarihlerinde gelmişti. yayın gece 00.00 da Türk bayrağı istiklal marşı eşliğinde gönlere çekilerek kapanır dı. Çoğu yerde elektrik bile yok, gaz lambası ile aydınlatılırdı.
Eski Türk filimleri televizyonlu evlerde kalabalık bir halk tarafından izlenir, komşu akşama sizdeyiz demek bile yok, cat kapı gelinirdi. kimse öf bile demez hatta imkânlar ölçüsünde çay ikramları yapılırdı.
Simdiki "Cep telefonları yok” devlet dairelerinde, zengin evlerinde ve bazı esnaf veya muhtarlık gibi yerlerde, avizeli telefonlar vardı. Benim köyüm Kanlıca da hiç telefon yoktu. Orta kaza PTT ye gidilir, arayacağımız yer yazdırılır, bir kaç saat sonra postacı çağrı yapar, görüşme yapabilirdik.
Radyo her evde vardı, arkası yarın gibi diziler zevkle dinlenirdi. "Ajans" haberler yaşlıların vaz geçilmez öncelikleriydi.
Sokaklar, caddeler hatta insanlar şimdikinden daha güvenliydi. Okullar tek öğün sabah saat dokuz akşam dört gibi bitiyordu. Daha sonraları iki öğüne çıkmıştır. Ama oynamaya zamanımız hep vardı. Okullarda sopa meşhurdu ona rağmen öğretmene saygısızlık yapılmaz, okuldan kopulmazdı..Din dersleri önem teşkil eder, her çocuk yaz Kur'an kurşuna mutlaka giderdi.
Köşe kapmaca, yakan top, birdirbir, uzun eşek, kovalamaca, saklambaç, ip atlama, seksek gibi saymakla bitmez, yine ev içinde oynanan oyunlarda vardı. Yüzük saklamaca, beş taş ve bitmeyen masallar, hafıza güçlendiren bilmeceler meşhurdu..
Oyuncaklarımızın çoğunu kendimiz yapardık, çember cevirme, bu aynı zamanda ter atmaya yardımcı bir spordu. Yine tahta veya ağaçtan topaç ve ayıcık yapardık, onları çevirmek bir maharet isterdi, vucudun en iyi spor yapmasına vesileydi. Söğüt ağaç dallarından çok güzel düdük, filüt yapardık. Bunlar bize hem beceri kazandırır, hemde kendinize öz güven aşılardı.
Yaz günleri aynı zamanda ailemizle birlikte tarlaya gider, ekin 'orakla' yolar, patoz yapar, Ekin buğday savurmaya 'yaba' ile yardım ederdik. En kötüsü de saman çekme işleriydi. Bostanda çapa yapmak sığır, koyun gibi evcil hayvanlarla da ilgilenmek bizim görevimizdi.
Simdikiler yemek beğenmiyor, buzlabı yok eşeğin sırtında tarlaya götürdüğümüz yiyecekler bozulmaya yön tutmuş, üzerine böceklerin konduğu çorbaları, böcekleri üzerinden atar "Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır." (Ebû Dâvud, Et'ime 49; Buhârî, Tıbb 58, Bed'ü'l-Halk ) hadisine sığınır yerdik, çokta sağlıklıydık.
Gurbete gidecek mektupları okuma yazma bilen gençler yazardı. Onlar bile Sevgi ve mesaj yüklüydü, nasılsınız, iyimisiniz iyi olmanızı cenabı Allah tan niyaz ederiz, diye başlar, sonra selam fazlı köyden haberler ve Allah'a emanet olun diyerek içerisine varsa çocuğunun saç kılı veya el izi çizilir gönderilirdi.
Arkadaşlar hayali, havai, yalan İnternet arkadaşları gibi değil, gerçek, candan, güvenilir ölümüne sevdiğimiz, göz göze sohbet ettigimiz sahici arkadaşlarımızdı.
Her kapıdan, her evden, acıkmışsak ekmek, su isteyebilirdik, bazlama üzerinde tereyağı, yoğurt, çeşitli köy peynirleri sürülür verilirdi. Aynı kaptan yer, aynı (neştapa) bardaktan arıtılmamış köy çeşme veya kuyu suyu içerdik
Meyve, sebzeyi mevsiminde üzüm, elma, erik kiraz, armut buldukmu yıkamadan yer, bulgur pilavina kaşık atar, tarhana, Makarna çeşitleri evde yapılır, Anne, baba dedelerimiz bol bol yerler, hiçte kilo almazlardı. Doktor olarak köyümüzün Bilge nine,ebe, teyze gibi koca karı ilaçlarıyla tedavi olur zaten pekte hasta olmazdık.
O yıllarda Ailelerimiz zengin mal mülk sahibi değildiler. Bize mal mülk değil, sevgi, insanlık bıraktılar. Güçlü ve geniş aile teyze, dayı, amca, yeğen, kuzen olarak bütün akrabalarla iç içe yaşadık.
Biz televizyon, İnternet, dizi filimler, sosyal medyayla büyümedik. Yaşanmış hayat hikâyeleri, hayat tecrübesi dolu tavsiyeler, sunni, hayali değil hakiki insanlarla yaşadık. Bu nedenle güçlü ve Sevgi dolu nesilleriz..
O nedenle günümüz insanlarının ve nesillerinin bizden alacakları çok dersler var. Çünkü biz, saf hiç bir sosyal yaşam tarzının etkisinde kalmamış katışıksız insanlarız.
Biz ölmeden, siz nesillerinizi kaybetmeden, bu yaş gruplarından gelin istifade edin.
Mutlu olmak, hayatı tanımak, inançlı kalabilmek, pozitif enerji dolu, gelecekten ümitli olarak, tat alarak yaşamak istiyorsanız, eski büyüklerimizin kıymetini bilin..
Muhabbetle kalın...
Ahmet Ali Canbaz 06.07.2019
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın