Gözlerimde görülen dehşet, kulağımla duyduğum vahşet… Rabbim dedikçe sabret, paraya karşı azgınlık ve verilen mücadele insanları hızla kıyamete sürüklüyor. Öylesi bir isyan var ki, çözüm üreten mi var ki, kafasından olmadık vaatleri veren o kadar çok ki… Kaynayan bir kazan var, içinde kaynarken pişmemek ve etkilenmemek mümkün değil. Karamsarlık, ümitsizlik ve dünya telaşı almış başını gidiyor. Kimse nasihattan, kimse güzel bir yarının sohbetinden, kimse öleceğinden bir gram ibret almıyor.
Öyle bir 100 sene öncesine gitsek, mesela doğduğum Kayseri civarında, Ermenilerin insanları toplu mezarlara sürükleyecek isyanına karşı yaşadıkları…Bunlar Erzurum’da, Adana’da, Trabzon’da… Ermeni’nin yaşadığı her yerde ortaya çıkan vahşetti, tıpkı PKK terörü gibi… K.Maraş’ta, Şanlı Urfa’da yerel bazda direniş düşmana karşı bağımsızlığı ve kalıcı özgürlüğü vermişti. O günleri yaşayanların artık torunları var. Onlar dedelerinin yaşadıklarını çoktan unuttular. Bir başka ülkenin tahakkümü altına girmek ve onun vereceği merhamete sığınmak yerine özgür vatanımda çalışıp kazanmak kadar ne iyi olabilir mi? Rusya dağılırken özgürlüğüne kavuşan ülkelerin coşkun kutlamaları ve yaşama bağlanmaları bu çerçevede çok önemlidir. Kimse kimseye bedava iş, karşılıksız para, sen neymişsin be abi demez. Verdiğinden fazlasını ister. Yeni nesil evrensel bakışından vaz geçmelidir. Sınırlar kalkmadı. Her toplum kimin ne olduğunu ve nasıl saygı duyabileceğinin farkındadır.Zaten Müslüman ve Türk kimliği ile bize kimileri barbar demiş, kimileri medeniyet dışı kabul etmişler, hala yetişen neslini bu ön yargılı eğitimle bize düşmanlıkla donatıyorlar. Zaten Yüce kitabımızda Rabbim, Hıristiyan ve Yahudilerin asla dost olmayacağını söylemiştir. Dost olmayan kişi hiç merhamet eder mi?
Birlik ve beraberliğin, duygudaş paylaşımın olduğu, ahlakın korunduğu ülkede dehşet sıkıntıları ve kurguları kendiliğinden yok olur gider. Bizim tek derdimiz Müslüman gibi yaşamamaktır. Rabbimizden başka yerlerde çözüm aramak, Rabbimden başka rabları kabul etmektir. Bizi yaratana neden insanlar teslim olmuyor? İnanıyor ama onun dediği yoldan neden gitmiyor? Bunların cevapları bile dehşetlidir. İyiliğin peşinde değiliz, hep kötülüğün yanındayız. Kusur aramak bizde, gıybet etmek bizde, İftira etmek bizde, yalan söylemek bizde, kibir bizde, haset etmek bizde… Yaşanmaması gereken ne varsa bizde…Müslümanın derdiyle, kardeşinin derdiyle dertlenmemek bizde… Cebinde döviz olan, keşke döviz fiyatları yükselse de çalışmadan zengin olsam düşücesiyle yatıp kalkıyor. Onun zenginliği fakiri daha da fakirleştiriyor, daha da muhtaç hale getiriyor. Müslüman böyle bir hayatı yaşayabilir mi? O düşen fakiri, zekatıyla, sadakasıyla, güler yüzüyle desteklemek varken, duygudaş olmak varken, komşum aç yatarken ben nasıl tok yatarım demek varken…
Bugün, İslam Kur’an göre yaşanmıyor. Bu yüzden başımıza ne felaket gelse bundan şikayet etme hakkımız da yok. Biz zengin olurken, ülkemiz özgürlüğünü kaybetse, onca paramızın ne değeri olacak ki? Bu ülkeden başka hangi ülkeye gidip de güzel bir yaşantı sürebilir ki? İşte Suriye’nin zenginleri ülkemizde yaşıyor, öyle bir yaşantıları var ki elbiselerinde yama var gibi geziniyorlar. Vatan olmayınca, umutta olmuyor, özgürlükte olmuyor, merhamette olmuyor. İki kardeşin bile düşman olduğu günlük yaşantımızda düşünülmesi gereken çok şey var. Bizi batıran döviz değil, bunu ortaya çıkartan sebepler işte…Biz birbirimizi anlar ve kardeş olursak, dinimizi ihlasla yaşarsak bugün ki yaşadığımız haller başımıza gelir miydi? Asla…
İyiyi emret, kötülükten men et… En azından çoğunluk yapmalı bunu. Biz yanlışımızdan dönmezsek, Allah korusun sınavın daha belalısı ile karşı karşıya kalabiliriz. İnsanı yıkan ne korona ne de dövizin artışı… İnsanı yıkan değerlerimizden, geleneklerimizden, dinimizden… Taviz verişimiz! İnsan ne kadar mal yığsa öbür dünyaya mı götürecek yahut miras bıraktığımız yakınlarımız bir dua mı edecek yahut hayırla mı yad edecekler… Hepimiz unutulup gideceğiz. Kalan tek baki olan amelimiz ve buna göre şekillenecek ebedi hayatımız. Çok düşünüp tefekkür etmek gerekiyor. Savaşsız, rahat rahat yaşayıp ve ölüp de Allah’ın huzuruna vardığımızda ne yüzle cenneti isteyeceğiz. Biz Allah için ne yapıyoruz ki?