Güllerin meşhur olduğu Isparta'ya gezmeye gitmiştim. Caddelerin güle büründüğü az çok tahmin edilebilir. Yollara dizilmiş "hoş geldiniz" diyen bu güllerden bir kaç kare fotoğraf alırken bir tane kırmızı gül çok hoşuma gitti ve kopardım. Tek başıma yaklaşık iki km yolu bu gülden nefes alarak yürüdüm. Bazen güle üzüldüm bazen de kendime güldüm. Kendime gülerken bana gülenleri görünce onlara da güldüm. Boşver deli bilsinler beni bir daha nerede görecekler.
Aslında uzun yıllardır hayalimde vardır. Bir gün berduş kıyafetleri giyip; bol, eski püskü, siyahlar ağırlıkta olan bir giyim ile başıma eski bir peruk takıp, ayağımda çorapla, hiç gezmediğim bir şehrin çarşısında gezmeyi. İçimden geldiği gibi hareket etmeyi. İnsanların bana nasıl baktıklarını görmeyi, ben de onlara bu pencereden bakmayı. İlginç gelebilir. Zaten normali sıkıcı değil mi?
Aslında amacım sadece, hayatımıza hiç bir etkisi olmayacak, üç beş saniye göreceğimiz insanları ne kadar önemsediğimiz. Bunu görmek. Niye önemseriz?
Yolda tek başıma giderken kendimle konuştuğum, güldüğüm, ağladığım anlar çok oldu. Üstelik başımı eğerek değil gayet dik bir şekilde. Niye olmasın? Sokakta ağlamak ayıp mı? Gülmek abes mi? Neden saniyelik insanlar için kendimi değiştireyim. Yani ben kare isem kareyim dört köşem vardır. Neden topluma bir yanımı saklayarak üçgen görüneyim? Misal çarşıda yürürken kollarını açarak yürümek ya da bir tur dönmek geliyorsa içinden öyle yap. Sana deli gözüyle bakabilirler ama aslında sen tam da yerindesin. Sen sensin. Kalıpsız, şekilsiz, içinden geldiği gibisin. İnsanlar sana "napıyor bu" der biraz bakıp geçer ve sen çarşının sonunda aynısın değişen bir şey yok. O insanlar da yok. Deli damgası da yok. Etkisi kalan hiçbir şey yok. Velhasıl hayatınıza hiç bir etkisi olmayacak insanlar için değişmeyin, çünkü değişen bir şey zaten yok. xxM.