Arşiv belgeleri ve kaynaklar, Bohemya camcılığının 13.- 14. yüzyıllarda bölgedeki ormanlarda başlamış bulunduğunu göstermektedir. Gerçekte, Orta Avrupa’ daki ilk cam atölyelerinin, daima camı eritmek için gerekli çam odununu kolayca sağladıkları ormanların içinde kurulmuş bulunduğunu belirtmek gerekir. Bohemya’da da camcılar da , atölyelerini daima orman kenarlarında kurmuş ve fırınlarındaki camı eritmek için ormanları adım adım yakıp tüketerek ilerlemişlerdir. O yüzden Bohemya cam sanatının başlangıcı bir anlamda “ormanların sanatı”ydı. Ve bu özelliğiyle de daima “ şehir dışı sanatı” olarak gelişmiştir
1) Aslında cam sanayiinin ilginç bir özelliği vardır. O da camcılık geleneğinin ancak çok uzun bir süre içinde kendi kimliğini kazanabilmesidir. Nitekim Bohemya camcılığında bu gerçeği açıklayan anlamlı sözler vardır: “Ağzında cam bir kaşıkla doğmuş"
Bir başkası da şöyledir: “Damarlarında cam dolaşıyor”. Geçen yüzyıllardaki Bohemya camcılarının olağanüstü eserlerine bakılırsa bu sözlerin anlamı daha iyi anlaşılır. Çünkü o dönemlerde, cam sanayiinin özellikle sanat yönünden gelişmesi için dönemin en ünlü ressamları, gravürcüleri büyük bir etkinlikle çalışıyorlar
Aslında Bohemya camcılığı ilk olarak 15. yüzyılda gelişme göstermiş, kimi zaman büyük gelişmeler, kimi zaman da sıkıntılar yaşamıştır. Ama, 18. yüzyıl başlarında Bohemya’lı cam fabrikalarının başarısının arkasında, çok sayıda sanatçı, ressam, gravürcünün, cam ustalarının arasında bulunması yatmaktadı. Bütün bunların etkisiyle, 18.yüzyıl başında bölgenin camcılıgı öylesine gelişmişti ki, Hindistan’dan Güney Amerika’ya kadar hemen her yere Bohemya camları ihraç edilmekteydi.
2) Ancak 19. yüzyılda bütün Avrupa sanayiini sarsmış olan sanayi devrimi, Bohemya camcılığı üzerinde de yıkıcı etkiler yapmıştı. Önceleri dağlarda, ormanları yakarak cam eriten atölyeler, sanayi devrimi’nin etkisiyle kömür kullanmaya başlayınca bu kez şehirlere yöneldiler. Cam fırınlarının teknik özellikleri yenilendi ve değişti. Ancak, bununla birlikte camcılıkta kullanılan aletler ve biçimlendirme yöntemi hemen hemen hiç değişmediği için, el ustalığına dayalı olan üretim önemini hala koruyordu. Bütün bunlarin yanında Bohemya camcılarının uluslararası pazarlarların istediği camlara uygun üretim yapıp o ülkelere ihracat yapan sistemi geliştirmeleri etkili olmaktaydı. Sonuç olarak, Bohemya camları, Almanya, Polonya, Rusya, Macaristan, Fransa, İspanya, İtalya, Danimarka, İsveç ve Osmanlı İmparatorluğu’na da ihraç edilmedi.
Belgelere göre daha 18. yüzyılda Avrupa’nın 12 büyük şehriyle, limanında 38 adet “Bohemya evi” açılmıştır. Baltimore, Beyrut. Kahire, Mexico City, New York ve hatta İzmir’de satış merkezleri bulunmaktaydı. Kısacası, Bohemya’lı camcılar dünyayı değişik bir ürün kimliğiyle, “camla” fethetmişlerdi.
Bohemya camcılığının Osmanlı İmparatorluğunda çok yaygınlaşmış ürünlerinden birisi, “kesme kristal”leridir. Cam kesimi, 1700’lü yıllardan başlayarak, değişik bölgelerde 100’den fazla kesim ve gravür ustası eliyle en üst düzeylere ulaşmış bir teknikti. Bohemya camları, olağanüstü tekniği nedeniyle, pazar olarak daima en üst düzeydeki kesime yönelmişti. Örneğin, Bohemya’da Karlsbad şehrinin ortasında bulunan “Moser” cam fabrikası, 1857 yılında ünlü bir gravürcü olan Ludwig Moser tarafından kurulmuştu. Aslında bu fabrika, dünyaca ünlü bir kaplıca merkezi olan Karlsbad’a gelen varlıklı ve ünlü ziyaretçi için çok özel ve sınırlı sayıda kristal cam üretimi yapmaktaydı. Başlangıçta hediyelik eşya için üretim yapan fabrika, daha sonra özellikle saraylar için çok lüks içki takımları, vazo, kâse ve benzeri eşya üretilmiştir
1850’li yıllarda inşaatı tamamlanmış olan Dolmabahçe Sarayı’nda da çok miktarda Bohemya camı bulunmaktadır. Hatta Dolmabahçe Sarayı koleksiyonları arasında “Moser” camlarının bulunması, bu açıdan ilgi çekicidir. Ancak, 19. yüzyılda Avrupa’daki savaşlarla bağlantılı olarak ortaya çıkan dış ticaret krizleri yanı sıra, özellikle 1830’larda büyük gelişmeler kaydeden İngiliz camcılığının pazara hızla girmesi, Bohemya camcılığının bir anlamda geri gelmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda fabrikaların bir kısmı kapanmış, bir kısmı ise üretimi azaltmak zorunda kalmıştı. Kısacası, Avrupa camcılık merkezlerinin, bu arada özellikle de Bohemya camcılarının ürünleri Osmanlı İmparatorluğunun üst düzey yaşamı içinde oldukça tanınmaktaydı. Bohemya cam teknikleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun camcılık girişimlerinde oldukça önemli izler bırakmaktaydı. Bu izler, özellikle 19. yüzyıl Beykoz camcılığı dönemi ürünlerinde açık olarak görülebilmektedir. Aslına bakılırsa, Bohemya camcılarının etkin olarak kullandıkları kesme teknikleri, o günlerde yeni yeni gelişen özel “aşındırma ve kesme taşlarının” bir sonucuydu. Bu taşları kullanan her atölyede de hemen hemen aynı sonuçlar elde edilmekteydi. O bakımdan bu gibi kesim teknikleri, o tarihlerde her yerde aynı biçimde kul lanılmaktaydı ve bir bakıma, günün “modern” teknolojisini tanımlamaktaydı.
Beykoz bölgesindeki atölyelerde, çeşmibülbül yapımında genel olarak, “kesme” tekniği pek yaygın olarak kullanılmamıştır. Ancak, bu camların çeşitli yerlerinde, kesme işlemi uygulanmıştır. Özellikle de, Beykoz döneminin eski çeşmibülbüllerinde, çoğunlukla dip ve ağız kesimlerinin düzeltilmesinde ve degişik kısımlarının parlatılmasında bu aşındırma teknikleri kullanılmıştır.
Çeşmibülbül Türk camcılık tarihinin en önemli izlerini taşıyan çeşmibülbüller, acaba niçin böylesine bir ün kazanmıştır? Aslına bakılırsa, çeşmibülbüllerin, önce “isimlendirilmesinden” başlayan, daha sonra da “biçimlendirilmesinde” devam eden bir çok bilinmeyeni bulunmaktadır. Ancak bu “bilinmeyenlerin” yanı sıra, kesinlikle “bilinen” şey odur ki, gerçekte “çeşmibülbül”, geçmişte de bugün de cam sanayiinin ve sanatının yapımı, en zorluklarla dolu olan bir ürünüdür. çünkü “çeşmibülbül” yapımı, çok karmaşık işlemler gerektiren özel bir cam teknolojisi ile içiçedir. Diğer yandan ise, “çeşmibülbül” yapımı, ilk hazırlıklarından son biçimini alıncaya kadar geçen bütün süre içinde, biçimlendirilmesi tam bir sanatçı duyarlılığı ve ustalık yeteneğini gerektirir.(3) İşte belki de bu yüzden Bogaziçi’ndeki son ikiyüz yıllık cam sanatı içinde, bir tek bu grup ürün için, camları dışında “özel bir isimlendirme” yapılmıştır. Geniş bir ürün grubuna, vazo, tabak, sürahi gibi isimlendirmeler yerine, hepsine böyle tek bir isim verilmiştir. Ve çeşitli cam formlar elde edilebilen bu tekniğe dayanan gruba belki de “çeşmibülbül” gibi kavramsal ve şiirsel bir isim bu nedenlerle uygun bulunmuştur. Çeşmibülbül Yapımındaki Olağanüstü Zorlukları Aşabilmek İçin Büyük Bir Cam Ustalığı Gerekir “Çeşmibülbül”ün Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve günümüzdeki önemi onun biçimlendirilmesinde kullanılan özel camcılık teknolojisi kadar, özel yaratıcılık gerektiren uzun ve karmaşık yapımından da kaynaklanmaktadır.
Aslına bakılırsa, “çeşmibülbül”leri tanımlayan, camın içindeki “beyaz veya renkli çizgileri oluşturan cam çubuklar”dır. Çok özel bir teknikle “camın yapısı içine” yerleştirilen bu çubuklar, cama verilen biçime bağlı olarak gerçekten de çarpıcı görsel etkiler vermektedirler. Bu iş için, gerek renkli çubukların önceden teknik bir doğrulukla üretilmesi, hazırlanması, kalıp içinde düzenlenmesi, gerekse sıcak ve akıcı biçimdeki camın içinde sanatkarca yorumlarla biçimlendirilmesi, ancak gerçek bir camcılık hüneriyle mümkün olabilmektedir. Özellikle de biçimlendirme sırasında camın formunun ustalıkla “burkulması” ile ortaya çıkan görsel sonuçlar, gerçekten “çeşmibülbül”lerin olağanüstü yanı olmuştur. “Çeşmibülbül”lerin değişmez bir kimliği olarak tanınmış olan bu burkulma, aslına bakılırsa cam biçimlendirmenin en temel ilkelerinden birisidir. Nitekim cam tarihinin ilk günlerinde bile, eriyip bal akıcılığına gelen cam, potadan bir çubukla alındığında, akıp gitmemesi için bu çubuğu sürekli olarak döndürmek gerekmişti. Bu durum her türlü cam yapımında en vazgeçilmez özelliktir. Cam tarihindeki hemen hemen bütün ürünler, bu ilk sıcak camın işlenmesi çalışmaları hep onu “döndürerek” yapılmıştır ve bu gün de öyle sayılmaktadır.(4) İşte camcılıktaki bu teknik zorunluluğun bir sanata dönülmesi, genellikle ilk önce küçük boncuklarda, daha sonra büyük camlarda ve en sonunda ise en olağanüstü boyutlarda, "çeşmibülbül”lerde gerçekleştirilmiştir. O yüzden bir “çeşmibülbül” ancak bir cam ustasının kişisel yaratıcılığı, duyarlığı, deneyleri, el hüneri, çok eski ve geleneksel bir camcılık ustalığının sürdürülmesi ile yaratılabilmektedir. Ve bu özel ustalık, ilk “çeşmibülbül” örneklerinden bu yana yapılmış olan bütün örneklerin üzerinde “gizli bir imza” gibi yapımcısının yaratıcılığını göstermektedir.