Ciğerdelen Hakkında Konu Özet Analiz Safiye Erol

01.05.2019
 
 
 
 
Niezsche: “Büyük eserler müelliflerinden intikam alırlar"
 'Ben bir eserimde bir aşk hicranını tarif ederken o hicranı bütün Şark kadınları namına yaşadım.' Safiye Erol’un ilk baskısı 1946 yılında yapılmış olan bir romanıdır.  
 
Ciğerdelen romanı  adını Macaristan’daki Estergon Kalesinin Batı yönünde yer alan Ciğerdelen adlı eski bir Türk palangasından almaktadır. Ciğerdelen palangası, birisi 1595, diğeri 1683 yılında olmak üzere yaşanan iki büyük facia ile Osmanlı tarihinde önemli bir yer tutmuş, bir asır boyunca Osmanlı'nın Batı sınırını koruyan an unsur olarak kalmıştır.  İkinci Ciğerdelen faciası Osmanlının batı ülkelerinden ricatının başlaması açısından sembolik bir önem de taşımaktadır.  Romanın için de yer alan bu hikâye, Batı’dan geri kalmaya başladığımızı somut olarak gösteren bir anahtar sözcük halinde kullanılmış ve romana adını da vermiştir. Roman'da anlatılan iç öykü  Ciğerdelen'i savunmak için hayatlarını feda eden Dede, Baba ve Torun'un ve etrafındaki insanların ve bu öyküyü yazanların ciğerdelen öyküleri çerçevesinde geçmektedir. 
 
Roman , Ciğerdelen'in düşmesi ile başlayan düşüşü, yedi peçenin düşüşü ile semboılize edilen diğer bir sembolik düşüşler ile de destekler.  Roman, Ciğerdelen'in delinmesi ile başlayan medeniyatimizin  gerileme ve dağılma sürecini, dünde ve bu günde yaşayan fertlerin aşklarındaki gelgitlere ve hazin sonuçlara da zemin olacak şekilde anlatmaktadır. 
 
Roman, 1685 yılında yaşana bu faciayı anlatan Silâhtar Tarihi’nden alınan şu cümleye de yer verir. “Düşman Ciğerdelen altına gelip dört tarafından ateşe verdi, içinde bulunan birkaç bin kadın ve erkek feryat ederek yanıp gitti ve dumanı göklere yükseldi
 
Yazarın bu romanı basıldığı yıllarda rağbet görmemiş,  yazar ve eseri ancak ve ancak yazarın ölümünden yıllar sonra fark edilmiş ve değer kazanmıştır. Romana dikkat çeken ilk kişi ise Ruh Adam adlı romanında Naihal Atsız olmuştur. "Safiye Erol'un 'Ciğerdelen' adlı romanı da dehânın yanında sıyrılıp geçen çok kuvvetli bir eserdir ama rezîlâne solcu eserlerin furyası arasında kaynayıp gitmiştir.. Nihal Atsız,
 
Çerçeve bir aşk öyküsü içindeki hikâyeleri ile mistik edebiyat, tarih duygusu, tarih şuuru, vatan sevgisi ve milliyetçilik konularını işleyen iç hikâyeleri ile[1] Kızılelma ülküsünü işleyen bu roman teknik yönden de ilginç bir yapıya sahiptir. Edirne'de doğup, hayatının önemli bir bölümünü Almanya'da geçiren, uzun müddet yurduna hasret kalan bir romancı olan Safiye Erol , bu romanında  Doğu ve Batı kültürünü mukayese eden doğu kültürünü batıya tercih eden , Doğu'nun manevi zenginliklerini öneren bir yaklaşım  göstermiştir. Romanında  ''Türk Türk'e yaranamaz.'' anafikrine ulaşan yazarın bu romanı uzun müddet hiç dikkat çekmemiş Safiye Erol da romanı dikkat çekmeden ve yaşarken tanınamayan bir yazar olarak ölmüştür.  Ölümünden çok sonra fark edilen yazar ve romanı ölümünden sonra fark edilmiş, bu roman son yıllarda çok ilgi gören bir roman haline gelmiştir.
 
Safiye Erol 
 
Selim İleri, Safiye Erol’un düştüğü  bu durumu şu şekilde ifade eder.” Edebiyat tarihimizin bir başka adı ”nankörlük tarihi” olabilir. Adı hiç bilinmeyen, hakkı en fazla yenmiş olan bir yazar var; Safiye Erol aşkı en iyi anlatanlardan biri.”
 
 “ Bu kadar iyi yazmayı bilmiş bir kadını ben, ben derken, pek çoğumuzu kastediyorum tabii. Niçin bilmiyordum? Niçin kimse-yani pek çoğumuz Safiye Erol adında bir yazardan haberdar değildi.”[2] Radikal, Murat Belge
 
San’atkârın bu eseri bilgi, hamaset ve cezbeden yoğrulmuş bir tecerrüt halinde meydana gelmiş âbidedir.” [3] Sâmiha Ayverdi
 
Safiye Erol’un bu romanı 1943-1944 yıllarında yaşanan bir aşk öyküsü çerçevesi içinde Estergon kalesinin düşüşü Ciğerdelen muharebesi ile birlikte yine konusu tarihte geçen diğer iki hikâyenin roman içinde okunması tekniği ile yazılmış bir romandır. Roman ülkesini ve tarihini çok seven iki Türk aydının arasındaki aşk öyküsü içinde okunan “ hamaset dolu bir Rumeli efsanesiyle birlikte ecdadımızın bu topraklardaki macerasını da akıcı ve tesirli bir dille anlatan[4] bir roman olma özelliği taşımaktadır.
 
KONUSU
 
 Romanın çerçeve hikâyesi 1940 lı yıllarda yaşanan Mimar Turhan ile Öğretmen Cangüzel arasındaki aşka dayanır.  Çerçeve hikâye romanın kahramanı Turhan’ın ağzından Cangüzel’e duyduğu aş öyküsü üzerinde kuruludur.  Romanın iç hikâyeler ise Cangüzel’in yazdığı konularının on yedinci yüzyıldaki Rumeli’de geçen olayları içeren üç hikâyenin romanda okunması esasına dayanır. Bu hikâyeler ise Ciğerdelen faciasının anlatıldığı Sarı Sipahiler, Yedi peçeli öyküleridir.
 
ROMANIN KARAKTERLERİ
 
Turhan Tuna: Almanya’da eğitim görerek İstanbul’a mimar olarak dönen, Edirne’yi yeniden inşa etme hayali kuran bir gençtir. Bir davette tanıştığı öğretmen Cangüzel’e sevdalanmış ve onu elde etmek için her şeyini ortaya koymuştur.
Cangüzel:  Türkçü, vatanperver, milliyetçi tarih ve hamaset konulu öyküler yazan Atatürk’ü kahramanı olarak kabul eden güzel bir kadındır. Kocası ile ayrılma arifesinde Turhan Tuna ile tanışır.
 
İç hikâyede Mustafa Durakça, Cangüzel Hanım, Sinan, Zühre, aşkları ile; Macar Feridun Bey, Ahmet Paşa, Veli Koca, Sünbül Hanım, Hafız Nuri
 
ROMANIN ÖZETİ
 
Almanya ‘da mimarlık eğitimi alan Turhan Tuna,   Avrupa’daki öğrenimini Avrupa’daki arkadaşlarını dolandırarak,  orta yaşlı zengin kadınlarla birlikte olarak zar zor tamamlamıştır. 1931 yılında ve 24 yaşında iken Almanya’dan İstanbul’a bir mimar olarak döner döner. “Yurdum dedikçe gözümün önüne hep güvercinler ve leylekler gelir. Câmilerinden, şadırvan çeşmelerinden, hamamlarından, hanlarından ziyâde kuşlarının kalbime yuva yapması nedendir, bilmem. Belki yurduma bağlı bin bir hâtıra ve efsâneyi bana hatırlattıkları için… (s.11)
İstanbul’da bir iş kuran Turhan Tuna’nın Edirne’yi yeniden inşa etmek düşü vardır. Turhan,  yurduna bağlı vatanperver ve milliyetçi bir gençtir. “Fakat ben hiçbir yerde ayağımı burada bastığım gibi basamam. Yürüdükçe toprak altındaki tabanıma doğru filiz saldığını duyuyorum.(s.15)”
Turhan Tuna bir gün İstanbul Moda’da davet için gittiği bir evde bir evde Cangüzel adında bir kadınla tanışır. O ana kadar hiç kimseye duymadığı duygular ile Canzi’ye bağlanan Tuna, eşi Haşmet’ten ayrılmak üzere olarak Canzi’den kendini alamaz. Canzi’nin boşanma sebebi  ise Haşmet’le görüş farklılığıdır.
Canzi’nin kocası Haşmet, Turhan Tuna’nın da tanıdığı birisidir.  Turhan Tuna, Canzi’yi görebilmek ve onunla konuşabilmek için her yolu denemekte, tesadüfler icat edip buluşmalar gerçekleştirmektedir. Eşinden ayrılmaya karar veren Canzi’de bu konuları Turhan Tuna ile konuşur. Canzi’nin büyüsüne kapılan Turhan en büyük gayesi olan Edirne’nin imar planını çizme düşünü dahi unutmuştur.
Haşmet ile Canzi boşanmışlar, Tuna ile Canzi daha sık görüşmeye başlamışlardır.  Fakat bu aşk Turhan’ın canını çok yakmakta onu çeşitli saplantılara ve kıskançlık krizlerine düşürmektedir.
 
SARI SİPAHİLER
Canzi, hem kendini anlatmak, tanıtmak ve değer verdiği şeyleri Turhan’a hissettirmek için hem de Turhan’ı fikren de anlamak için çalışmalarından söz eder. Üstelik Turhan’ın kıskanç, dengesiz, incitici davranışları da vardır. Canzi,  bu nedenlerle de yazdığı iki öyküyü Turhan'a okutturur.  
İlk öykü Sarı Sipahiler ve Ciğerdelendir. Bu öykü; Cangüzel adındaki bir kadının yazdığı romanı erkek arkadaşına okumaya başlaması ile başlayan bir öyküdür. Bu öykü Estergon Kalesi civarındaki askerler ile Ciğerdelen palangasında yaşanan tarihi bir faciayı anlatmaktadır.   Bu tarihi öykülerde hem beşeri hem de ilahi aşk konuları da vardır. Ama bu aşklar hem çok derin hem de çok muazzam aşklardır
Cangüzel’in erkek arkadaşına okuduğu bu öykülerde fetih ruhu, kahramanlık, mertlik, cesaret ve aşk konuları hep öne çıkmaktadır. Felaketi anlatan bu öykülerde insanları felakete götüren yanlışlar ise terbiye, tembellik, korkaklık, dengesizlik, merhametsizlik, ihanet ve sefih hayat olarak anlatılmaktadır. Ciğerdelen’in düşmanın eline düşmesi de işte bu kötü hasletler yüzünden olmamış mıdır? Ciğerdelen o yüzden düşmüş içindeki Türkler de o yüzden yakılmıştır.
“Akıncıların beyi de Ciğerdelen ‘de ölmüş,  akıncılar ise tüm umudunu onun hayatta kalan oğluna bağlamışlardır. Babasının yerine Bey olan Mustafa, hocası Veli Koca tarafından eğitimden geçirilmiş on günlük çileye de sokulmuştur. Bir Macar kızına âşık olan Mustafa, Marişka’yı kaçırmak isteyenlerin elinden Marişka’yı kurtarır. Mustafa Marişka ile evlenip eşinin adını Cangüzel koyar. Cangüzel’i kaçırmak isteyen Macar genci ne akıncılar iyi davranmış bu genç de Müslüman olmuştur. Bu gencin adını Feridun koymuşlardır. “
Bu hikâye Turhan’ın çok etkilemiştir. Fakat Canzi’ye ve kendine acı çektirmeye devam etmektedir. Turhan yine bir dedikoduya sinirlenmiş ve zorla Canzi’ye sahip olmuştur.  Buna çok kızan Canzi’ bir ortadan kaybolur. Canzi’yi göremeyen Turhan, daha da alıngan, saldırgan, birisi olmuş etrafındaki herkes ondan uzaklaşmıştır. En sonunda dayanamayarak Canzi’yi görmeye gider. Fakat üzüntüsünden yatağa düşen üzülmek istemediği için artık Turhan’ı görmek istemediğini söyler. 
Canzi, hasta yatağında ve sinir krizleri içinde iken Ciğerdelen ve Yedi Peçeli öyküsünü de yazmıştır.  
Ciğerdelen öyküsü Marişka iken Cangüzel olan kadının akıncı eşi Mustafa’nın Sinan adında bir oğulları olmuştur. Mustafa Ciğerdelen palangasında yakılarak ölmüş Cangüzel ile oğlu Sinan onsuz kalmışlardır. Mustafa ‘nın oğlu Sinan’ı ise Hafız Nuri adlı hoca eğitmeye başlar. Zeameti  ayakta tutacak tek kişi Sinan   kalmıştır ama Sinan çok haylaz biridir.
Turhan, çaresiz bir şekilde Keşan’a dönmüş fakat on gün sonra Canzi’den ayrılmaya dayanamayıp yeniden İstanbul’a gelmiştir. Fakat hem aradığı halde Cangüzel’i bulamamış hem de hem sinirsel hem de fiziksel olarak kendisi de ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Hastalık günlerinde Cangüzel ‘in yazdığı öyküleri tekrar okuyup dersleri alır. Yedi Peçeli öyküsünü de okur
Sinan, annesi Cangüzel’ iyi davranmamakta onun ilgisiz ve saygısızlığı Cangüzel’i hasta etmektedir.
 İyileşip Cangüzel’i arar ama Cangüzel’in hastalığı geçmemiştir. O gece yeniden beraber olurlar. Ama Cangüzel kendini mistik bir aşka vermiş ve artık Turhan’a eskisi gibi bakmamaktadır. Cangüzel’in gözlerindeki eski parıltı. Yoktur. O gece birlikte olsalar bile Turhan, Cangüzel’in yüreğini kaybettiğini anlar.  Canzi’den tekrar ayrılıp dönerken Canzi ona hikâyenin geri kalan kısmını da vermiştir.
Sinan’ın hocası Hafız Nuri’nin Zühre adında bir kızı vardır. Hafız Nuri, kızını Feridun’a emanet etmiştir. Hafiz Nuri, kızı Zühre’ye annesinden emanet kalan mücevherlerin yerini de söyler. Zühre, Sinan’a aşıktır. Ama Sinan halken deli dolu yaşama devam ederken, Zeamet’i kurtarmak için zengin bir müftünün baldızı ile de nikâhlanmıştır. Fakat Zühre’de konağa gelince Sinan Ağa, Zühre ile de evlenir. Zühre, Sinan’ı  Yedipeçeli  öyküsündeki kahramana benzetmektedir. Yedipeçelidir, kendisini sevdiren, kendinden korkutan, meraktan çıldırtan ama peçelere dokunulmasını yasak eden biridir.
Sinan , Zühre’ye olan aşkına rağmen  Düriye ile evlenmiş üstelik  Zühre’yi hem yeni eşinden saklamak hem de  Zühre ile ilişkisini sürdürmek için  Zühre’yi konağındaki yaşlı bir adamla evlendirir. Zühre, her şeye rağmen aşkından dolayı tüm bu fedakârlığa katlanır. Aşkları gizli olarak devam ederken çocukları da olmuş, Zühre,  Sinan’ın düşen peçelerini – maskelerini-  tek tek görmüştür.  Gelişen olaylar, Sinan’ın peçeleri altında gizlediği, insafsızlığı,  korkaklığı, cimriliği tek tek ortaya çıkmış, Zühre, tüm bunlara rağmen aşkından vaz geçmemiştir.
Soınunda Zühre, Sinan’dan olan tek oğlu Nuri’yi de Ciğerdelen de kaybeder. Dede, Baba ve Torun Nuri de Ciğerdelen’de aynı akıbeti paylaşmıştır. En sonunda düşman Bosna’yı el geçirmiş, Sinan, Zühre’yi oradan alıp anayurda yollamak istemiş ama Bosna’dan ayrılmayan Zühre doğduğu yerde ölmüştür. Zühre’nin cesedini gören Sinan, onu kaybettikten sonra onu ne kadar sevdiğini işte o anda anlar. Ve ilk kez Ciğedelen’i savunmak için yola çıkar.
Birkaç ay sonra Turhan’ın  hiç beklemediği bir anda Canzi çıkıp Turhan’ın yanına gelir. Gözlerinde kaybolan o ışık yine gelmiştir. Çünkü Canzi , artık  hamiledir.
 
[1] https://www.tyb.org.tr/d-mehmet-dogan-turk-edebiyatinin-en-iyi-100-romani-imis-30151h.htm
[2] Mehmet Nuri Yardım, Safiye Erol Kitabı, Benseno Yayınları, Nisan 2003, İstanbul
[3] Sâmiha Ayverdi, Âbide Şahsiyetler, Safiye Erol, s.2o7-218,Kültür Bakanlığı,1976, İstanbul
[4]   https://www.zekionsoz.com/?p=2653

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar