21.08.2016
CİLTÇİLİK SANATI TARİHİ
En eski papirüs elyazmaları Mısır, Yunanistan ve Roma'da rulo biçiminde hazırlanıyordu. Bunlara Yunanistan' da kulindros, Roma'da ise volumen denirdi. Parşömen de başlangıçta aynı yöntemle kullanıldı: elyazması, sedir ya da abanoz ağacından yapılmış 10-12 mmi ya da metal birer kapak vurulur ve yapıtın adını belirten bir fiş bağlanırdı. Ayrıca bu elyazması yine silindir biçiminde bir kılıfın içinde korunmaktaydı.
Hıristiyanlık döneminin başlarında papirüs ya da parşömen dikdörtgen yapraklar biçiminde kesildi ve böylece ciltlenmiş ilk kitaplar ortaya çıktı. Bu yapraklardan elde edilen sayfa ya da formalar deri şeritler üzerine bir iki iplikle bağlanarak iki tahta levha (cam, şimşir, çınar vb.) arasına yerleştiriliyordu. IV. yy.'da ciltler, deri geçirilmiş papirüs kapaklarla kaplandı ve böylece belli bir esneklik kazandı. Bu ciltlerde, deri şeritler ya da iplikler genellikle kapak levhalarında açılan deliklerden geçiriliyordu; deri şeritler bazen kapağın bir bölümünü örtmekteydi. Daha sonraki dönemlerde kapak levhaları oyma ve boya ile bezenmeye başlandı, ardından bezekli derilerle kaplandı. Bu türün ilk örnekleri Roma imparatorluk yöneticilerine yazılı buyruk niteliğinde notlar içeren co-ctex'lerdir. Eşkenar dörtgen biçimi oluşturan altın yaldız çizgilerle süslenmiş deriyle kaplı bu codex'ler kemere takılarak taşınıyordu. Kıpti elyazmaları da aynı teknikle ciltlenmiştir; yalnız bunların kapak derisi kabartma ya da oyma süslerle bezelidir.
14.yy.'da, ciltçilik, Fransa ve İngiltere' de manastırlarda ortaya çıktı: yazıcı ve tezhipçilerin yanında bulunan ligator sayfaları desteler, religator ise ciltlemeyi gerçekleştirildi. Cilde deriden yarım bir sırt geçirildikten sonra kordonlar ya da sicimler üstünden dikiş atılıyordu. Sırt kenarlarına gelen yanı pahlanmış ahşap kapaklar, kumaş (kadife, ipek vb.) ya da deri (domuz, geyik vb.) ile kaplanmaktaydı. Charlemagne ciltçilikte kullanılacak derileri elde etmeleri için manastırlara avlanma izni verdi. Bu dönemde sunak missalislerinin ve dua kitaplarının ciltleri mineler, altın ya da gümüş motifler, fildişi levhalar ve değerli taşlar ile bezendi. Ayrıca sürtünmeden kaynaklanacak yıpranmayı önlemek için kapak köşelerine ve ortasına kabarık metal kakmalar yerleştirildi, kitabı kapamaya yarayan metal kanca ya da deri şeritler takılmaya başlandı. Ciltleme tezgâhı ilk kez XII. yy.'a ait bir minyatürde görülmüştür.
Daha sonraki yüzyıllarda, kapak olarak levhalar yerine, kâğıt yaprakları birbirine yapıştırılarak elde edilen kartonlar kullanılmaya başlandı. Bazen karton yapımında eski elyazmalarından yararlanılıyordu. Nitekim bu ciltler söküldüğünde bu eski metinlerle karşılaşılmıştır. Deriler yaldız kalıplarıyla ve soğuk işlemle süsleniyordu.
Bu yy.'da italya'da görülen yaldızı, Venedik'e Yunanlılar, Napoli'ye ise ispanyol mücear zanaatçılar getirdi. Aynı dönemde, kalıpla süsleme Hollanda ve Paris'te (G. Tory atölyesinde) uygulandı ve deri üstüne mozaik ise Paris ve Lyon atölyelerinde görüldü.( Buraya kadar ki Bilgiler- Temel Britannıca- Ciltçilik- maddesi)
TÜRK VE İSLAM MEDENİYETLERİNDE CİLTÇİLİK TARİHİ
Ciltler teknik özelliklerinden çok malzemelerine ve süslemelerine göre birbirlerinden ayrılmakta ve ortaya çıkan üsluplar daha çok ait oldukları kültür alanlarının adıyla anılmaktadır. Orta Asya Türkleri'nin ciltçilikte deri kullandıkları ve deri üzerine madenden süsler yaptıkları, Bin Buda (tun Huang) mağaralarında İngiliz A.Stein ve Fransız P.Pelliot tarafından gerçekleştirilen araştırmalarda saptanmıştır. İlk Türk ciltleri Doğu Türkistan'da ki Uygur Türklerince yapıldı (Vll.-Vlll.y.y.lasr.) Hoço (Kara Hoca ) kazılarında bulunmuş bir Uygur cildi bunların ilk örneklerindendir. (Vll.yy.) .lX.yy.da Samerray'ya gelen Uygurlar,Ciltçilik sanatının burada da gelişip yaygınlaşmasında etkili oldu.Türker'in Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra ciltçilik hızla gelişti.
İslam cilt sanatına ait bilinen en eski örnekler Mısır ve Tunus’ta bulunmuş olup muhtemelen Tolun oğulları dönemine (868–905) aittir. X-XIII. yüzyıllarda yapılan bütün İslam ciltten arasında büyük benzerlikler görülür; bu durum XIV. yüzyılda da kısmen devam etmiştir. Xl. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’ya hâkim olan Selçuklular, burada XII ve XIII. yüzyıllarda çok güzel ciltler meydana getirmişlerdir. Rumi denilen Anadolu Selçuklu cilt üslubu, XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Memlükler’de, XIV. yüzyıldan itibaren de İlhanlılar’da ve Karamanoğulları başta olmak üzere Anadolu beyliklerinde devam etmiş ve aynı zamanda Osmanlı cilt sanatına geçişi sağlamıştır.( /sanattarihi.wordpress.com/ ) XV. yüzyılda Memlüklü ciltçiliğiyle Osmanlı ciltçiliği arasında büyük bir paralellik görülmektedir. Bu asırda Timurlular’ la Karakoyunlular ve Akkoyunlular zamanında da güzel cilt kapakları yapılmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren klasik Osmanlı ciltçiliği Türk ve İslam cilt sanatının en büyük temsilcisi olmuş ve bu durum XX. yüzyıla kadar sürmüştür.
Osmanlı ciltçileri de öteki sanat dallarında olduğu gibi kendi loncalarını kurmuştu ve usta - kalfa -çırak ilişkisini sürdürüyorlardı. Saray ciltçilerine ser mücellit (Baş ciltçi),Ser bölük (bölükbaşı),ser oda (Odabaşı),Ser kethüda ya da yalnızca kethüda gibi sanlar verilirdi. Bu sanatçılar yapıtlarına imza koymadıklarından, adlarını ancak eski kayıtlardan öğrenmekteyiz: XVl.yy.'ın başından XVlll.yy sonlarına değin Topkapı sarayı ser mücellitleri arasında Yedikuleli Alaettin (1518), Mehmet Çelebi (1544) ,Süleyman Çelebi (1595),Kara Mehmet (1605),Mehmet Abdi (1637),Mehmet Yadigar (1650),Pir Davut (1654) Cafer Eyyübi (1670),Ali Yusuf (1867) ,Süleyman Emektar (1698) ,Hasan Bin Ahmet (1734) Mehmet Halife (1776) ,Hatif Ali (1777-1797) sayılabilir.XVlll.yy.ın ünlü tezhip ve Lake ustası Ali Üsküdari de döneminin önemli ciltçilerindendi.
Cilt Üslupları. Ciltler teknik özelliklerinden çok malzemelerine ve süslemelerine göre birbirlerinden ayrılmakta ve ortaya çıkan üsluplar daha çok ait oldukları kültür alanlarının adıyla anılmaktadır. Tarihi gelişmesi içinde İslam cilt sanatının kazandığı üsluplar şunlardır: Hatayi, Arap, Rumi, Memluk, Mağribi, Türk (Osmanlı). Buhara-yı cedid.’dir.
CİLTÇİLİK SANATI
Ciltçilik, bir kitabı yaprakları dağılmadan ve yıpranmadan korumak, bununla birlikte dış görünümüne de güzellik kazandırmak amacıyla yapılan işlemlerin tümüdür. Oldukça eski bir el sanatı olan ciltçilik, tekniğin ilerlemesi, kitap baskı sayısının artmasıyla günümüzde bir sanayi kolu durumuna gelmiştir. Baskı sayısı çok olan kitapların makineler aracılığıyla seri olarak ciltlenmesini bir yana bırakırsak, ciltçiliğin bir el sanatı olma özelliğini gene de koruduğunu görürüz.
Ciltleme işleminde çeşitli aşamalar vardır. Buna göre bir kitabın basılmış sayfalarının ciltlenmesinde sırasıyla katlama (kırma), harman, dikiş, tıraş, sırt yapma, sırta bez geçirme, kanal açma işlemleri gerçekleştirilir. Yapılan cildin tipine ve ciltlenecek kitabın durumuna göre bu işlemlerin bazıları uygulanmayabilir ya da daha başka işlemlere gereksinim duyulabilir.
Ciltlemede ilk adım olan kırma, basımı bitmiş olan kâğıt tabakalarının elle ya da özel makinelerle forma (16 sayfa) adı verilen sayfa gruplarına ayrılarak katlanmasıdır. Bütün basılı tabakalar katlandıktan sonra forma kümeleri sayfa ya da forma numaralarının sırasına göre yan yana dizilerek harmanlamaya hazır duruma getirilir. Sırayla her kümeden bir forma alınarak harmanlama işlemi gerçekleştirilir. Harmanlama sonunda üst üste, kitap olmaya hazır duruma getirilen forma demeti özel makinelerle kat yerinden dikilir ya da tutkalla yapıştırılır. Kitabın dikişli ya da tutkallı olan bu bölümüne sırt denir. Ardından kitabın yaprak boyutlarının düzgünlüğünü sağlamak amacıyla alt, üst ve öndeki serbest yanlar çok keskin özel bir kesme aygıtıyla tıraşlanır (kesilir). Artık kitap kapak geçirilme aşamasına gelmiştir. Dikişli ciltlerde kitabın sırtına bir kâğıt ya da bez yapıştırılarak sağlamlaştırıldıktan sonra kolay ve rahat açılmasını sağlamak için sırt hafif bir kavis verilerek kamburlaştırılır. Dağılmaları engellemek amacıyla sırtın alt ve üst kenarlarına ince bir kurdele olan şiraze takılır. Bundan sonra kapak geçirme işlemine sıra gelir. Hazırlanmış olan kapak, kitabın ilk ve son sayfalarına yapıştırılarak ciltleme işlemi tamamlanır. Ama genellikle ilk ve son sayfalardan sonra ön ve arka kapak içlerine yan kâğıdı adı verilen desenli ya da renkli kâğıt yapıştırılarak kitap buralardan tutturulur. Böylece kitabın iç görünümünün güzelliği de sağlanır.
Günümüzde kısa sürede hem daha fazla cilt yapabilmek hem de maliyeti düşürmek amacıyla kitapların ciltlenmesi çok basitleştirilmiştir. Artık otomatik makinelerde kırılıp, dikilen kitapların sırtlarına tutkal sürülmekte ve hazırlanmış olan karton kapakların geçirilmesiyle ciltleme işlemi bitmektedir. Kimi zaman formaların tutturulması için dikiş bile yapılmaz. Kitabın sırtı da tıraşlandıktan sonra sayfalar sırta sürülen tutkalla yapıştırılır ve sırta kavis verilmez; ayrıca şiraze, yan kâğıdı gibi ayrıntılar bulunmaz. Defter ciltlemede ise genel olarak tel dikiş (zımba) kullanılır.
Cilt yönünden bir özellik taşımayan, seri üretim yoluyla ciltlenmiş bir kitap, söz gelişi karton kapaklı ya da cildi yıpranmış bir kitap isteğe göre yeniden ciltlenebilir. Böyle bir kitabın ciltlenmesinde doğal olarak katlama (kırma) ve harmanlama aşamaları söz konusu değildir. Bu tür cilt yapanlar günümüzde seri üretim yapan ciltçilerin yanı sıra varlıklarını sürdürmekte ve ciltçiliğin el sanatı olma özelliğini koruyarak geleneksel açıdan bu sanatı yaşatmaktadırlar.
Dünden Bugüne Ciltçilik
İlkçağlarda papirüs (bir çeşit bitki), deri ya da parşömen (Bergama derisi) üzerine yazılan metinler ağaçtan yapılmış tahta bir çubuğa sarılarak rulo yapılırdı. Bu tahta çubuğun her iki ucuna takılan fildişi ya da maden düğmelere kitabın adı yazılı bir fiş iliştirilir ve rulolar bir kılıfın içine konularak saklanırdı. Eski Yunan, Mısır ve Roma'da uygulanan bu yöntem yapıtın rahat okunmasını engellediği gibi taşınmasında da zorluklar çıkarıyordu. Daha sonra yapıtların dikdörtgen biçimde kesilen parşömen ya da papirüslere yazılmaya başlanmasıyla ortaya çıkan değişim yeni yollara başvurmayı gerektirdi. Yapıtın yazıldığı bu yaprakların, iplikle birbirlerine bağlanarak tahta, kemik ya da fildişinden yapılmış iki kapağın arasına konmasıyla ilk ciltli kitaplar ortaya çıktı. Zamanla kapakta kullanılan sert malzemelerin yerini esnekliğinden ötürü deri aldı. Giderek tümüyle deri kaplı cilt kapakları yapıldığı gibi sırtı ve kapak köşeleri deri, kapaklarıysa kâğıt ya da kumaş olan ciltler de yapılmaya başlandı.
14.yüzyıla kadar cilt kapaklarında hiçbir süs yoktu. Bu yüzyılın başlarında boya ve kabartmayla bezenen cilt kapakları sonraları mine, altın ve gümüşle de süslenmeye başlandı. 9.-13. yüzyıllar arasında kiliselerde kullanılan dinsel kitapların ciltlenmesine ve cilt kapaklarının bezenmesine özen gösterildi. O dönemin kitap kapaklan fildişi ve taş oymacılığının, altın ve gümüş işlemeciliğinin ustalıklarını sergiler. Cilt kapaklan üzerine altın ve değerli taşlarla dinsel bir konuyu anlatan kabartmalar yapılırdı.
18.yüzyıla gelindiğinde artık son derece gelişmiş ve incelmiş bir zevki yansıtan ciltler yapılabiliyordu. Çoğunlukla kullanılan koyun ve dana derisinin yanında marokenin de (yumuşak keçi derisi) kullanıldığı bu dönemin ciltlerinde yaldız ve ince işlemeler öne çıktı. Bu yıllarda cilt ustası kitap kapağını bezerken, yapıtın içeriğini de yansıtmaya çalışıyordu. Çok zaman alan ve büyük ölçüde el emeğine dayanan bu tür ciltçilikte hem az sayıda cilt yapılabiliyor, hem de cilt pahalıya mal oluyordu.
19.yüzyılda gerçekleşen teknolojik atılım ciltçilikte seri üretim sorununu gündeme getirdi. Baskı makinelerindeki gelişmeler sonucu kısa süre içinde eskisinden daha ucuz ve daha fazla kitap basma olanağı doğdu. Kaçınılmaz olarak ciltçilik de kitap üretimindeki bu gelişmeye ayak uydurdu. 19. yüzyılın ortalarına doğru ilk cilt atölyelerinin kurulmasıyla ciltçilik de bir sanayi durumuna geldi. Bu atölyelerde cilt için özel dokunmuş kapak bezlerini bezemede kullanılan presler bulunuyor, kitabın düzgün kesilmesi (tıraşlama) için özel bıçakları olan basit makinelerden yararlanılıyordu. Günümüzde ise basım tekniklerinde ulaşılan düzey ciltçiliği de etkilemiş, kitap ciltleme işi sayıca büyük boyutlara ulaşan baskılara karşılık verecek duruma gelmiştir. Artık bir uçtan tabaka halinde kâğıtlar cilt makinesine verilmekte, katlama (kırma), dikiş ve yapıştırma işlemleri el değmeden makinece gerçekleştirilerek öte uçtan kapağı geçirilmiş, ciltlenmiş kitap çıkmaktadır.
0
0
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın