ÇUKUROVA VE HATAY’IN İSLAM ORDULARI VE TÜRKLER İLE TANIŞMAYA BAŞLAMASI

23.04.2018
 
Çukurova gâvurdağı tarihi ve türkmenleri
 
 
BU YAZI ÇUKUROVA GÂVURDAĞI TARİHİ VE TÜRKMENLERİ ADLI KİTAPTAN ALINTIDIR. 
 
ÇUKUROVA VE HATAY’IN  İSLAM ORDULARI  VE TÜRKLER İLE TANIŞMAYA
BAŞLAMASI
 
 
a) Emevi, Abbasi ve İlk Türk Akınları
 
Antakya, Hz Muhammet’in ölümünden on yıl bile geçmeden, İslam ordularının akınlarına maruz kalmaya başladı. Ecnadeyn ve Fihil Savaşlarında Bizans ordularını yenen İslam orduları Şam ve Humus’u zapt ederek Antakya şehrinin yakınlarına kadar sokulmuşlardı. Yermuk Savaşı’na nispeten daha küçük savaşlar olan Ecnadeyn ve Fihil Savaşlarının intikamını almak isteyen ve kaybettikleri Humus ve Şam’ı geri almak isteyen Bizanslılar çok büyük bir ordu ile Müslümanlar üzerine yürüdüler. Bizanslıların bu taarruzundan haberdar olan İslam orduları Halife Hz Ebubekir’in tavsiyesi ile Şam ve Humus’u boşaltarak Yermuk’a çekildiler. Bu esnada Hz Ebubekir ölmüş yerine Hz Ömer halife olmuştu. İslam ordularını Amr İbnü’l As, Halid Bin Velit, Ubeyd’e Bin Cerrah ve Halid Bin Velid kumanda ediyordu. Halid Bin Velit’in ikna gücü ile komuta Halid Bin Velid’de toplanmıştı. İslam Ordusu en fazla 40.00037 civarında iken Bizans Ordusu pek çok kaynağa göre 150.000 askerden fazla idi. Çok şiddetli geçen savaşta Bizans Ordusu Halid Bin Velid ve Ubeyde Bin Cerrah’ın dahiyane planları sayesinde çok ağır bir mağlubiyet almış, çok az sayıda askeri savaştan sağ kurtulmuştu.38 636 yılında olan Yermuk Savaşı’nda Hz. Ömer’in Ordusu, Bizanslıları ağır bir yenilgiye uğratınca, Antakya toprakları, İslam ordularının önünde diz çökmeye başlamıştı. Bu savaş Malazgirt Savaşı’nda da olduğu gibi İslam dünyası adına çok önemli neticeler getirmiştir.. Ubeyd’e Bin Cerrah’ın Ordusu’nun Antakya’ya geldiğini öğrenen Bizans’ın Antakya Valisi Hereklius, Asi Nehri’nden geçerek
 
37 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah’ın Hediyesi Antakya, Color Ofset, Hatay,
2011,shf., 27 – 35
38 El-Belazuri,” Fütuh’ul- Buldan” çev. Mustafa Fayda, Kültür ve Turizm bakanlığı yay.
Ankara,1987,shf., 166
 
 
İstanbul’a kaçtı.39 Yermuk Savaşı’ndan sonra Ubeyd’e bin Cerrah komutasındaki İslam orduları 638 yılında Antakya’yı kuşatmıştı Kısa süren bir direnme ve görüşmelerin ardından İslam orduları ve Ubeyd’e Bin Cerrah, Antakya’yı fethetmişti. Antakya’nın fethi ile Anadolu’nun kapıları İslam ordularının önüne açılmış oldu. Bizans dilinde Antiocheia olan adı İslam ordularının şehri savaşmadan zapt etmesi ile Antakiye şekline dönüşmüştü. Ubeyd’e Bin Cerrah Hristiyan halk ile anlaşma yaparak dini kimliklerine zarar verilmeyeceği güvencesini verirken onlardan da çeşitli güvenceler almıştı. Ebu Ubeyd’e kısa zamanda Antakya’yı imar edip İslam orduların gaza üssü haline dönüştürmüştür.40 Bizans Valisi Hereklius, Antakya’dan çekilirken Tarsus’a kadar olan kaleleri boşaltmıştı. Bakras Kalesi önünden geçen yoldan Belen geçidine ulaşıp, Misis ve Tarsus’a kadar akıncılar gönderen Ubeyd’e Bin Cerrah’ın askerleri Bayyas Payas ile Misis arasındaki dağların zirvesinde yaşayan CERACIME adını verdikleri Hristiyan bir ahali ile karşılaştılar. Antakya’nın ilk Müslüman Valisi olan Habib Bin Mesleme Ceracime ahalisi ile anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Ceracime ahalisi Amanoslarda Müslüman orduların gözcüsü olacaktı. El Belazuri’nin Fütuh’ul Buldan adlı eserinde Ceracime diğer adıyla Curcuma adı verilen ahali ile yapılan anlaşmalar ve bu halk ile yapılan mücadelelere geniş yer verilmiştir. İskenderun, Payas ve Misis arasındaki bölgede yaşayan bu ahalinin daha ziyade Amanos dağlarının zirvelerinde yaşadıkları ve Amanosların zirvelerinde şehirler kurdukları yazılıdır. Bir çeşit eşkıyalık yapan bu halk İslam ordularını bayağı uğraştırmış, yapılan anlaşmalara rağmen Rumlarla ve Bizanslılarla ortak hareket ederek İslam orduları ile yaptıkları antlaşmalara her zaman sadık kalmamışlardı. El Belazuri’nin kitabı dışındaki başka kaynaklardan pek bulamadığımız Ceracime halkının Hristiyan asıllı olmalarına rağmen Rumlardan farklı bir dilde konuşan, kültürel bakımdan da diğer Hristiyanlardan farklı bir kavim olduğu anlaşılmaktadır. Ceracime ahalisinin Amanoslardaki bazı şehirleri 709 yılında Mesleme Bin
 
 
39 El-Belazuri,” Fütuh’ul- Buldan, ag.e. shf, 195
40 El-Belazuri,” Fütuh’ul- Buldan, ag.e. shf., 185
 
 
Abdulmelik adlı Emevi Komutanı tarafından yıkılarak Amanoslardan Şam taraflarındaki topraklara göçe zorlanmışlardır. Amanoslarda ırkı ve menşeleri bilinmeyen Ceracimeler İslam ordularının defalarca sefer düzenlemesine rağmen bir türlü kontrol altına alınamadıkları Amanosların sarp ve ulaşılmaz yerlerinde yarı bağımsız olarak ve kalelerinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu bilgilerden hareketle Amanoslardaki bazı ören yerlerinin ve kalelerin Ceracımler ile ilgisi olabileceği, bazı yıkıntı ve ören yerlerinde onların izlerinin bulunabileceği anlaşılmaktadır.
 
 
Ceracimelerden farklı olan ve Amanosların en sarp yerlerinde yaşadıkları anlaşılan, Hristiyanlığa inanan, eşkiyalık yapan diğer bir kavim ise Merdailerdir.41 Muaviye zamanında Antakya’dan, Misis’e kadar olan bölgede yıkılmış kalelerin onarıldığı, Misis’in ileri üs olarak kullanıldığı, kalenin içine bir cami yapıldığı ulaşılan bilgiler arasındadır. 42 MS.680 yıllarında bölgeye İslam ordularının akınları yeniden başlamıştı. Emevi hükümdarı Muaviye zamanında İslam orduları, Belen, İskenderun ve Payas üzerinden Çukurova’ya girdi. Bu taarruz esnasında İslam orduları, Kayseri’ye kadarki Bizans kalelerini yerle bir etmişti. Sonunda M.S. 704’de Halife Abdülmelik, bölgeye yeniden girerek Antakya, İskenderun ve Adana’nın Emevilere aitliğini perçinleyen seferler düzenlemiştir.43 Bu fütuhatlar ve akınlar ile bölgede İslam ordularının egemenliği kalıcı bir hale getirilirken, bir yandan da bu bölge, Müslümanların yerleşebilmesi için uygun bir hale getirilmeye çalışılıyordu. Müslümanların bölgeye yerleşmeleri esnasında tek rakiplerinin Bizanslılar, Amanoslarda yaşayan ve eşkıyalık hareketlerinde bulunan Ceracimeler veya Merdailer olmadığı anlaşılmaktadır. Arapların deyimi ile Bayyas (Payas) ile Misis arasındaki bir bölgede aslanlar
 
 
 
41 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah, ag.e.2011, shf.,58
42 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah, ag.e.2011, shf., 55-59
43 Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi, Selçuklular Dönemi -Başlangıçtan 1086’ya Kadar-, Ankara
1988, s.89
 
 
yaşıyor ve bu aslanlar insanları öldürüyordu. Büyük kısmı bataklık olan bu bölgenin ve bu bölgedeki vahşi hayvanların Arapları hayli korkuttuğu anlaşılmaktadır. Arap tarihçilerine göre bu bölgedeki aslanların (büyük ihtimalle de ayrıca kaplanların) saldırısından korunabilmek için ilk etapta dört bin, daha sonra dört bin tane daha, toplam sekiz bin manda yollandığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. 44  Mandaların bölgeye salınma sebebi aslanların ve kaplanların mandalar tarafından etkisiz hale getirilebilmesi, bataklıkların nispeten kurutulabilmesi ve çok yoğun bitki örtüsünün azaltılması için olmalıdır.
 
Fakat Emevi halifelerinden Süleyman’ın halifeliği sırasında Bizans İmparatoru III. Leo, 717’de Emevi Ordusu’nu ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Bu yenilgi, Emevi Devleti’nin gerileme döneminin başlangıcı olmuştu. Araplar arasında kabile çatışmaları yeniden başladı ve Mevali denen ve Arap olmayan Müslümanların, merkezi yönetime karşı hoşnutsuzlukları arttı. 707–720 arasında halifelik eden Ömer bin Abdülaziz’in başlattığı yenileşme hareketleri de kalıcı bir sonuç getirmedi. Bu yenilgi ile Emevilerin Arap asıllı olmayan Müslümanlara tepeden bakması, ırkçı bir Müslümanlık siyaseti gütmeleri Emevilerin sonunu hazırlayan gelişmeleri başlattı.
 
II. Mervan döneminde (744–750) Abbasiler denetiminde gelişen muhalefet Emevi egemenliğini sarstı. Zap Muharebesi’nde mağlup olan Emeviler bir daha toparlanamayarak yıkılmıştı. Ön Asya’daki Emevi hanedanını yıkan Ebu Müslim, Türk asıllı bir Müslüman idi. Müslümanlığı bir tür Arap milliyetçiliği şeklinde düşünen Emeviler, Arap asıllı olmayan Müslümanları MEVALİ olarak nitelendiriyor, onları küçümsüyor, gerçek Müslümanların Arap soyundan olması gerekirmiş gibi bir tavır içine girmiş oluyorlardı. Arap asıllı olmayan Müslümanların hissiyatlarının önderi olan Eba Müslim komutasındaki isyancılar Emeviler’i yıktı. İşte bu süreç içinde İskenderun ve civarında yeniden Bizans akınları başlamıştı. Fakat Abbasilerle yeniden toparlanan İslamlar çok
 
 
44 Muammer Türk, “ Belazuri’nin Fütuh’ul Buldan “ Ebu Ubeyde B. Cerrah’ın hediyesi/
Antakya, 2011, İsken., Shf., 58-59
 
bir zaman geçmeden bölge topraklarında akınlara başladılar. Nitekim Halife Mehdi zamanında ve 775 yılında bölgede sosyal, siyasi ve medeni yapılaşma başlatıldı. Yine bu yıl içinde kalıcı olarak beş yüz asker yerleştirildi.45
 
 
b) Bölgeye İlk Müslüman Türklerin Gelmeye Başlaması
 
Bunun üzerine Abbasi Devleti’nin ordularında Türklerden oluşan hassa birlikleri kurulmaya başlanmıştı. Abbasilerin, bu hassa birliklerini iskân etmek için Irak’taki Samarra şehrini kurduğu bilinmektedir. Hatay ve Çukurova’yı Müslümanların üssü haline getirmek için kararlı davranan Abbasi Devleti orduları içinde bu sebeple Türk askerleri ve komutanları da bulunmaktaydı. Böylece Hatay ve Dörtyol’a ayak basan ilk Türkler, Abbasi Ordusu’nda görev yapan Türk asıllı askerler ve komutanlar olmuştur. Halife Harun Reşit (786-809), zamanında Tarsus ve Anavaza’ya kadar olan bölgelerde kaleler iyice tahkim edilerek buralara Türk askerleri ve komutanları yerleştirildi. Bu Türk komutanlar arasında en dikkati çeken Faraç Bey’dir. Harun Reşit in uçbeyi olan Faraç Bey bölgedeki kaleleri tahkim ettirmiş ve yerleşim birimleri kurmuştur. Nitekim Halil, Sahillioğlu, İslam Ansiklopedisindeki Antakya maddesinde “Abbasiler döneminde Kilikya Bölgesinin merkezi durumuna gelen Antakya’ya Me’mun ve Mu’tasım zamanında Türk idareciler atanmıştır.” diye belirterek bu durumu teyit etmekte ve Me’mun ve Mu’tasım’ın da Harun Reşit’in izinden gittiğini teyit etmektedir.46 Zaman zaman İslam orduları ile Bizans arasında el değiştiren bölgeye gelen Harun- Reşit, bölgeyi yeniden ele geçirip Anavarza Kalesi’ni tamir ettirerek, buraya Horasan’dan gelen Türkleri yerleştirmişti. Harun- Reşit tarafından bölgeye yerleştirilen Türklerin oldukça nüfuzlu oldukları anlaşılmaktadır: Ebu Süleyman, Vasıf, Amaçur, Bilgeçur, Burdu oğlu Rüstem, Togan oğlu Ahmet, Yazmaz, Kay oğlu Ahmet gibi adlar taşıyan Türkmen Beyleri kendi adlarına para bastırmış; emir, melik hatta sultan unvanına sahip olmuşlardır.47
 
 
45 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah, a.g.e. 2011, shf.,65
46 Halil, Sahillioğlu, “Antakya” mad. İslam Ansiklopedisi, (T.D.V.), C. 3, İstanbul, 1991, s.
228
47 F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları1963:shf. 3
 
 
 
860 yılında bölgede çok şiddetli deprem olmuş, Antakya’da 1105 ev ile Antakya Kalesi’nin 90 burcu tamamen yıkılmıştı. Bu korkunç deprem sonunda Lazikiye’de kimse kurtulamamış, tsunami oluşmuş El Akra (ziyaret) dağının yarısı sulara gömülmüştü.48 Misis, Ceyhan’daki insanları bile oldukça etkileyen bu depremde Dörtyol ve civarının da oldukça etkilendiği muhakkaktır. Bu depremin diğer bir etkisi de bu fırsattan faydalanan Bizans’ın saldırısıydı. Belki de bölgeyi savunacak askerler olmadığından Bizans’ın orduları bölgede mezalim yaptı.(MS 861)
 
Mısır Valisi Tolunoğlu Ahmet zamanında Abbasilerden doğan boşluğun Tolunoğulları tarafından doldurulduğu, bölgede hissedilmeye başlayan Bizans akınlarının durdurulduğu görülür. Antakya’daki idareyi Abbasilerden kurtarıp kendi adına çeviren Tolunoğlu Ahmet Bey zamanında Antakya’daki Türk varlığı hissedilir derecede artmış, şehir Türk asıllı valilerin ellerine verilmiştir. Tarsus Valisi’nin isyanı üzerine Tarsus’a sefer yapıp dönen Tolunoğlu Ahmet, yediği manda sütü ve peynirden hastalanıp ölmüştü.49 Abbasiler tarafından yöreye yerleştirilen Türkler Anadolu’daki Türk varlığının ilk kalıcı öncüleri olmuşlardı. Abbasilerin Çukurova’ya yerleştirdiği Türkler, millî geleneklerine uygun olarak, Sarus ve Piramus’a Türkistan’daki Seyhun (Seyhan) ve Ceyhun (Ceyhan) adlarını vermişlerdir.50 Böylece Anadolu’da ilk Türk Devletleri kurulmadan (Sarus) Seyhun ve (Piramus) Ceyhun isimlerini alarak Türkleştirilmiş oluyordu. Bu yüzden Türklerin Anadolu’ya Malazgirt’ten değil, ilk önce Amik ve Antakya’dan girdiğini iddia etmek hiç de yanlış değildir. Anadolu’ya atılan ilk Türk damgaları bu yörede olmuştur. Fatımîlerin yol açtığı kargaşalar Türk- İslâm dünyasında önemli bir kaosa sebep olmuş, bu durum Abbasilerin güçten düşmesine, Kilikya bölgesinin Türkler tarafından da terk edilmesine sebep olmuştur. Türklerin Abbasiler kanalı ile bu bölgeye yerleşme öyküsü çok
 
 
 
48 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah, a.g.e.2011, shf.,67
49 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah, a.g.e.2011, shf., 69
50 ALTAY, M. H., 1965. Adım Adım Çukurova, Kemal Matbaası, Adana1965: shf.,12
 
 
uzun sürmediği gibi oldukça hazin bir şekilde sona ermek zorunda kalmıştı. Fatımilerin yarattığı kargaşa Abbasiler ve Türklerin yöredeki gücünü çok zayıflatmıştı. Bu durumu fark eden Bizanslılar derhal fırsatı değerlendirdiler. 962 yılında 160 bin süvari ile bölgeye giren Bizans Komutanı Nikceporos, Çukurova’daki Türk ve Abbasi kuvvetlerini kılıçtan geçirmiş, bölgeyi yeniden işgal etmişti.51 Bizanslıların bu başarısı çok uzun sürmeyecek olsa da bölgedeki Müslüman hâkimiyetini sekteye uğratmış, bölgenin Türkleşmesinin bir asırdan fazla bir süre ertelenmesine yol açmıştı. Bu yıllar arasında bitip tükenmez Bizans ve Müslüman savaşları sonucunda bölgenin nüfusu oldukça azalmıştı. Bölgeyi yeniden ellerine geçiren Bizanslılar, Doğudaki Ermenileri 963 tarihinden sonra Çukurova’ya getirerek iskân etmeye, kalelere Ermeni muhafızlar ve komutanlar yerleştirmeye başladı. Anavarza, Yılankalesi, Sis Kalesi Toprakkale gibi kalelere Ermeni askerleri yerleştiren Bizanslılar, bölgenin emniyetini Ermeni muhafızlara bıraktılar. Bizans saldırıları bölgede direnecek güçlü bir İslam Devleti’nin olmayışı yüzünden Antakya’nın düşmesiyle sonuçlandı. Bizanslılar 20 bin Müslüman’ı esir alıp götürdüler. Ubeyde Bin Cerrah’ın fethinden 330 sene sonra Antakya yeniden Bizans’ın eline geçti. Arap yarımadası ve Mısır’da birbirine düşen İslam Devletlerinin963 yılından sonra yöreye gelecek takati bulabilmesi bir asırdan fazla sürdü. Antakya’ya kadar hâkimiyeti sağlayan Bizanslılar yörede otoritesini kurmuştu. Fakat 1071 deki Malazgirt savaşı dengeleri yeniden sarstı. İznik’e kadar çekilmek ve küçülmek zorunda kalan Bizans Devleti Hatay ve Çukurova’nın idaresi için Ermenilere güvenmek zorunda kalmıştı. Otorite boşluğunu fark eden Ermeniler krallık kurmak için derhal teşebbüse geçtiler.
1069 da başlayan Türk akınlarıyla Bizans Devleti gittikçe güç kaybetmeye başlayacak, Bizanslılar İznik’e kadar çekilmek zorunda kalacak, işte bu boşluk içerisinde Ermeniler, Filaretos Barçamyos komutasında sınırları Kilikya’dan Güneydoğu Anadolu’ya kadar
 
 
 
51 Abdurrahman Kütük, Kozanoğları Tarihi, Ekrem Matbaası, Adana, 2004, s.7
 
 
uzanan bölgede bir Ermeni Krallığının temelini atmış olacaklardı. Abbasilerin zayıflamaya başlaması, Bizanslıların da Türkler tarafından Anadolu’dan püskürtülmesi ile pek çok yönden rahatlayacak olan Ermeniler bölgede güçlenmeye başlayacak ve Haçlı seferlerinin başlaması ile bölgede Ermeni Prensliğinin kurulması gerçekleşecektir. 1071 Malazgirt Savaşı sonrasında Bizanslılar, Çukurova bölgesindeki kalelere Ermeni muhafızları yerleştirerek bölgenin korunmasını Ermeni Sergerdesi Filaret’in kontrolüne bırakmıştı. Bu vesile ile bölgede Ermeni Krallığının kurulmasına zemin hazırlanmış oldu. Bizanslılara bağlı, Ermeni Komutanı olan Filaretes (Filaretos) Bizans’ın Güneydeki sınır komutanı olarak hareket ederken aynı zamanda eski Klikya Devleti’nin sınırlarında Ermeni Klikya Devleti’nin sınırlarını da çizmeye başlamıştı. Bizans’a bağlı sınır muhafız komutanı yapılan Filarates bu sınırları Türk akınlarına karşı korumakla görevlendirilmişti. Filaretes korumasındaki bu bölge 1080 yılında Süleyman Şah’ın emrindeki ordularla ciddi bir hasar gördü. Süleyman Şah Çukurova’yı tamamen Selçuklu hâkimiyeti altına aldığı gibi, Antakya’ya kadar ilerledi. (1083, 1084) yıllarında, Filaretos’un korumasındaki bu bölge Maraş hariç Türklerin ellerine geçmişti.52
 
 
 
c) Bölgenin Selçuklu Hâkimiyetine Geçmesi
 
 
Selçukluların Anadolu Atabeyi olan Süleyman Şah, Bizans’la yaptığı bu antlaşma sonucu batı sınırını güvenceye almış, yakın akrabası ve veziri Ebu’l-Kasım’ı, İznik’te idareci olarak bırakarak, doğu sınırlarını genişletme planları ile 1084de Çukurova (Kilikya) üzerine bir sefere çıkmıştı. Bu sefer sonucu M.S.1083 yılında Antakya’yı muhasara ettikten sonra Çukurova ve yöresini zapt ederek bölgeyi Anadolu Selçuklu Devleti’ne katmıştır.
Birinci Antakya Kuşatması’nı yapan Süleyman Şah, yirmi bin altın
 
 
52 Bu konu ilgili geniş bilgi için Bkz. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, BoğaziçiYay., İstanbul, Shf., 78
 
 
karşılığında kuşatmayı kaldırdı. Fakat Ermeni Valisi Philaretos’tan bıkan Antakya ahalisi Philaretos’un Urfa’yı ziyarete gitmesini fırsat bilerek Antakya’yı teslim alması için Süleyman Şah’a davetiye yolladılar. Üç yüz atlı ile Antakya önlerine gelen Süleyman Şah’a kalenin kapıları açılmış, Süleyman Şah, Mencekoğlu adındaki bir Türkmen Bey’i ile atlılarını gizlice şehre sokarak savunması hazırlıksız yakalanan şehri ele geçirmişlerdi. Aralık – 1084.53 Antakya’nın fethi ile bölgedeki Selçuklu hâkimiyeti perçinlenmişti. Süleyman Şah, Antakya’yı ele geçirdikten sonra bütün Suriye’ye sahip olmak amacıyla Halep’i de kuşatmıştır. Kentin valisi olan İbn-i Huteyti, Tutuş’tan yardım istemiş; Tutuş, yanına Selçukluların yetenekli kumandanlarından Artuk Bey’i (Artuklu Beyliği’nin kurucusu) alarak 4 Haziran 1086 tarihinde Halep yakınlarında Ayn Seylem Savaşı’nda Süleyman Şah’la karşılaşmıştır. Her ikisi de Büyük Selçuklu Devleti’nin iki ayrı atabeyi olan bu beylerin savaşında Süleyman Şah mağlup düşmüş ve savaştan bir müddet sonra ırmakta yıkanırken boğularak yaşamını kaybetmiştir. Süleyman Şah’ın ölümü ve Haçlı seferlerinin başlaması ile bölge Dımaşk, Suriye Selçukluları atabeyine bağlanmıştı.
 
 
Bölge, Süleyman Şah’ın gayretiyle ilk kez bir Türk Devleti’nin egemenliğine girmişti. Süleyman Şah’ın bölgeyi fethetmesi ve ardından Selçukluların Suriye atabeyi, Tutuş ve Artuk Bey karşısında yenilmesinden sonra Büyük Selçuklu Devleti ve Melik şah’ın idaresine girdi. Fakat I. Haçlı Seferinin başlaması ile bölgedeki Selçuklu hâkimiyeti ancak on altı yıl sürebildi. I. Kılıçaslan, insanüstü gayretlerine rağmen Haçlıları Anadolu’da durduramamış, Haçlıların, Anadolu’yu batıdan güneye kat ederek; Çukurova, Antakya, hatta Kudüs’ü işgal etmelerine engel olmamıştı.
 
 
 
d) Ermeni Krallığı ve Haçlı Seferleri
 
 
Ermeni Muhafız Komutanı Fileratos’un temellerini attığı Ermeni Krallığı gelişmeye fırsat bulamadan Süleyman Şah’ın kırbacı ile bir hayli sarsılmıştı. Ermeni Krallığı 1080, 1096 yılları arasında
 
53 Şebnem Özonur, Antakya Haçlı Prinkepsliği’nin Sonu, , Marmara Üniversitesi, TAE, Yük.
Lisans Tezi, 2008, Shf.2
 
 
henüz ortada olmamasına rağmen Bizans Devleti’nin bünyesinde ve Bizans’a bağlı bir sınır prensliği veya baronluğu şeklinde belirmeye başlıyordu. Süleyman Şah’ın bölgedeki fetih hareketleri ortaya çıkmasa idi, Filaretes’in önderliğinde ve zamanında Haçlı Seferleri bile beklenmeden bir Ermeni Krallığı kurulmuş olacaktı. Süleyman Şah’ın egemenliğine giren bölge Süleyman Şah’ın, Melikşah ve Büyük Selçuklu Devletiyle bir anlaşmazlığa düşmesi sonucu, Ermeni Krallığının kurulmasına müsait hale geldi. Süleyman Şah’ın ölümü ile ortaya çıkan otorite zafiyeti esnasında Ermeni komutanları durumdan derhal faydalandılar.
Türkiye Selçuklularıyla Büyük Selçuklu Devleti arasındaki çekişmeleri fırsat bilen Ermeni Komutanı Rupen’in oğlu Konstantin, 1095 yılında Feke Kalesi’ne egemen olmuştu. I. Haçlı Seferinden Bizans gibi Ermeniler de faydalanmışlar, Toros Dağlarında yaşayan Ermeniler ovaya inmişler, biraz daha kuzeye doğru yayılma fırsatı yakalamışlardı. Haçlı istilâsı döneminde Kilikya bölgesi Kilikya Ermeni Krallığının kurulmasıyla Ermenilerin hâkimiyetine girmişti. Haçlılar Antakya’ya geldiklerinde büyük bir kıtlık başlamıştır. Ermeni Prensi Rupen’in oğlu Konstantin yiyecek maddeleri göndererek Haçlıları sıkıntıdan kurtarmıştır.54 Bu iyiliği üzerine kendisine “Beylik” unvanı verilmiş ve Kilikya’nın dağlık kesimi de Ermenilere bırakılmıştı.
 
 
1097 yılında başlayan Haçlı Seferlerinde Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan kahramanca direnmesine rağmen Haçlıların Antakya’ya kadar ulaşmasına engel olamamıştı. Birinci Haçlı Seferi, Avrupalılar açısından çok başarılı oldu. Avrupalıların bu saldırısına hazırlıksız yakalanan Müslümanlar ve Anadolu Selçuklu hükümdarı I. Kılıç Arslan, Nikaia’yı Haçlılara vermek zorunda kaldı. Aynı yılın temmuz ayında Eskişehir yakınlarındaki Dorileon Muharebesi’nde Haçlıları durdurmak için yeni bir teşebbüste bulundu. I.Kılıçaslan, çok cesur ve kahramanca savaşmasına rağmen kendisinden kat kat üstün Haçlı Ordusu’nu püskürtmeyi başarmayarak geri çekilmek zorunda kaldı. Dorileon Savaşı’nı kazanan Haçlı orduları ekim ayında Antakya
 
 
 
54 Akif Bilge Çelik, a.g.e. shf., 7)
 
 
önlerine kadar gelmeyi başararak, Antakya’yı kuşattılar. Haçlılar, Antakya şehrine yaklaştıklarında önlerinde 400 kule ile donanmış, 12 km uzunluğundaki surlarla çevrilmiş, bir kale ile karşılaştılar. Kudüs’ü almaya azmetmiş olan Haçlıların Antakya Kalesi’ni teslim almadan emellerine ulaşması imkânsızdı. Antakya Kalesi’nin Selçuklu Valisi Yağısıyan, yaklaşan Haçlılar şehrin önüne gelmeden surları tahkim etmiş, etrafındaki emir ve meliklerden gıda ve teçhizat temin etmişti. Selçuklu Sultan’ının emriyle Antakya’ya yardıma gelen Kür Boğa, önce Urfa’yı kurtarmaya kalkışınca üç haftalık bir zaman kaybı olmuştu. Ama Antakya önlerine ulaşan Kür Boğa, Haçlıları dışardan sıkıştırıyor, şehir ise kuvvetle direniyordu. Şehir, muazzam Haçlı Ordusu karşısında oldukça iyi bir şekilde direniyordu. Yağısıyan’nın (Yağıbasan) öngördüğü gibi ihanet olmadıkça Haçlıların şehri teslim alabilmeleri mümkün gözükmüyordu. Bir yıla çok yaklaşan bir kuşatma sonunda Haçlılar arasında açlık baş göstermeye başlamıştı, Tek umut Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un yardıma gelmesi idi.
 
 
Haçlı reisi Bohemunt, Antakya’yı idaresi altına almayı kafasına koymuştu. Bu kuşatma bir seneye yakın sürmüştü. Antakya’ya, Payas’tan geçip Belen’i aşarak ulaşan Haçlılar Payas ve Kinet Limanlarını lojistik destek temin etmek için kullandılar. Haçlı Reisi Bohemunt, “ İki kız kardeş“ kulesinin komutanı olan Ermeni iken Müslüman olan Firuz ile anlaştılar. Haçlı Reisi Bohemunt’an yüklü bir kazanç temin eden Firuz’un kulesi’nden merdivenle çıkan Haçlılar, muhafızları öldürerek kapıları açtılar. Haçlılara bir yıl süre ile direnen Antakya, bu çok uzun süren kuşatma sonrasında Ermeni dönmesi Firuz’un ihaneti neticesinde kaleyi Haçlılara teslim etmek zorunda kalmıştı. Açılan kapıdan içeri giren Haçlılar bütün Türkleri kılıçtan
geçirmişti.
Şafak vakti boru sesiyle uyanan kale komutanı Yağısıyan iç kalenin de düştüğünü zannederek dağ tarafından otuz atlı ile kaçtı. Yolda giderlerken daha iç kalenin düşmediğini öğrenince sonuna kadar direnmeden kaçtığı için üzüntüsünden ölmüştü.55
 
 
55 Şebnem Özonur,1084. Antakya Haçlı Prrinkepsliği’nin Sonu, , Marmara Üniversitesi, TAE,Yük. Lisans Tezi, 2008, Shf.4
 
 
 
Antakya’nın da düşmesi, Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un bölgeye ulaşabilmesi ile Dörtyol, Payas ve Kilikya yeniden Bizans hâkimiyetindeki Ermeni Prensliğinin idaresine kalmıştı. Haçlı Seferlerinden bunalan Selçuklular, Ermeni Prensleri üzerindeki kurdukları baskıyı azaltmak zorunda kalmışlar, Ermeniler üzerindeki etkili hâkimiyeti artık yitirmişlerdi. Antakya’nın düşmesini engellemek ve Haçlıları defetmek için yardıma gelen Kür Boğa Urfa Kontluğunu yıkmak için üç hafta kaybettiğinden Antakya önlerine geldiğinde Antakya’nın içine Haçlıların dolduğunu görmüştü. Kür Boğa ve Selçuklu kuvvetleri Antakya’yı kuşatıp Haçlıları yok etmeye çalıştılar. Haçlılar ümidini kesmişken Hz İsa’nın böğrüne saplanan kutsal mızrağın bulunduğuna dair bir söylenti çıkarıldı. Galeyana gelen Haçlılar Kür Boğa’nın çemberini yararak şehirden çıkmayı başardılar. Yenilen Kür Boğa kuşatmayı kaldırarak bölgeden çekilmek zorunda kalmıştı.56
 
 
Antakya, Haçlıların eline geçti. 1099 yılında Haçlılar, bu defa Kudüs’ü kuşattılar. 15 Temmuz’da da Kudüs düştü. Haçlılar, Kudüs’ün tüm halkını kılıçtan geçirdiler. Birinci Haçlı Seferi sonucunda Haçlılar, Orta Doğu’nun çeşitli kentlerinde irili ufaklı Haçlı Devletleri kurdu. Antakya Kalesi’nin idaresini ele alan Bohemund, Antakya Haçlı Prinkepsliği’nin (Kontluğunun) temelini atmıştı. Bohemund ve yeğeni 1104 yılında bir ara Payas, Sis, Misis ve
Kilikya’yı ele geçirdiyse de Ertesi yıl Bizanslılar hâkimiyeti yeniden sağladılar.
 
 
Haçlı seferlerinin başlaması ile Çukurova bölgesindeki Ermeniler, Haçlı Seferlerinin yarattığı boşluktan faydalanarak Çukurova’da bir prenslik kurmayı başardılar. Ardı arkası kesilmeyen Haçlı seferleri sıralarında Anadolu Selçuklularının kuzeyden, Müslümanların ve Eyyubilerin güneyden yaptığı baskıların azalması sonucunda Ermeniler, devlet kurabilecek güce ulaşabildi. MS. 1100 yılında ve I. Haçlı Seferinden iki yıl sonra ilk Ermeni baronluğunun kurulabilmesini sağlayacak şartlar meydana çıkmıştı.
 
 
56 Muammer Türk, Ebu Ubeyde B. Cerrah, a.g.e.2011, shf.90
 
I.Toros (1100–1129) 1. Leon (1129–1138) Anadolu’ya yapılan Haçlı akınlarının ardı arkasının kesilmemesi, Urfa ve Antakya Kontluklarının belirgin bir güç kazanabilmiş olması, Selçukluların yıpranmış olması, bölgedeki Ermeni Krallığının üzerindeki baskıyı azaltıyordu. Çukurova’daki Ermeni Prensliği Urfa ve Antakya Kontlukları sayesinde güneyden ve doğudan korunmuş oluyordu. Buna rağmen Türklerin baskısı bölgenin üzerinde sürekli olmasa da hissedilir bir şekilde sürmeye devam etmiştir. 1040, 1100 yılları arasında Artuklu, Selçuklu ve Danişmentli devletleri fırsat buldukları anda Ermeniler üzerinde baskı uygulamışlardır.57 II. ve III. Haçlı Seferleri Ermenilerin yörede güç kazanmasına veya
güç kazanması için şartların olgunlaşmasına yarıyordu. Nihayetinde
II. Haçlı Seferi sonucunda Ermeni Prensi II. Leon (Sis) Kozan da taç giyerek Kozan’ı Ermeni Krallığının başkenti ilan edebilecek ortamı bulabilmişti. MS:1187. Haçlı Seferleri esnasında Türklerin zayıf kaldığını ve iyice hırpalandığını düşünen Bizanslılar, Anadolu’yu ele geçirmek, Türkleri Anadolu’dan sürebilmek ve yöreye yeniden hâkim olmak düşlerine kapıldılar. Malazgirt Savaşı’ndan sonraki en büyük kuvveti toplayarak Selçuklular üzerine yürüdüler. II. Kılıç-Aslan 1176 Miryakefalon’da Bizans’ı büyük bir bozguna uğrattı. Türkler bu savaş sonrasında yeniden Bizans aleyhine topraklarını genişletmeye başlamışlardı. O dönemde Ermeni Krallığı vergi ve asker vermeye mecbur edilmişti. Fakat buna rağmen Ermeniler, Haçlıların desteği ile Tarsus’tan Gâvurdağları’na kadar olan bölgeyi ellerinde tutabilmeye muvaffak olabiliyorlardı.
 
 
Haçlı Seferleri sonrasında bölgede Antakya Kontluğu da kurulmuş, Ermeni Kralı II. Leon ile Antakya kontluğu arasında bölgenin hâkimiyeti için mücadeleler başlamıştı.58 II. Leon, Selçuklu Sultanları arasındaki taht mücadeleleri esnasında Konya ve Kayseri’ye kadar sokulma cüretini gösterse de II Gıyasettin Keyhüsrev’e (1192–1196) 57 Geniş bilgi için Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., İst., Shf,
79,175, 179, 344, 345
 
 
58 Sevim, Ali -Yücel Yaşar, Türkiye Tarihi, C. 1, Ankara, 1990, s. 8.
 
 
yenilerek ona bağlılığını bildirmek zorunda kaldı. II. Leon’un Selçuklulara Karşı takip ettiği siyaset Ermeni Krallığı’nın Türkiye Selçuklularına tâbi olmasına engel olmamıştı. II. Leon, Antakya Prensliği ile yaptığı mücadelelerde, Dörtyol, Payas ve İskenderun üzerindeki geçitlerden geçerek Darbısak ve Bakras kalelerinde hâkimiyeti sağladı. Bir ara Halep’e kadar ilerlemeyi bile denemeye kalkıştı. Selçukluların iç karışıklıklarından faydalanarak Ulukışla ve Kayseri yakınlarına kadar sokulmayı da başarmıştı. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Saltanatı sırasında (1205–1211) Ermeniler bu cüretleri yüzünden cezalandırıldılar. Ermeniler saldırıdan önceki sınırlarına çekildikleri gibi yeniden Selçuklulara tabi olmayı kabul etmek zorunda kaldılar. Selçuklulara vergi vermekten ve Selçuklulara tabi bir devlet olmaktan kurtulmak isteyen Ermenilerin gönülsüz davranışlarına sinirlenen Alâeddin Keykubad, Kilikya bölgesine bir sefer düzenlendi 1226’da yapılan bu seferde Ermeniler ve müttefik oldukları Antakya Lâtinleri ağır bir yenilgiye uğrayarak Selçukluların vergisine ve tabiiyetine bir daha bağlandılar.
 
Bizans Devleti’nin Selçuklular tarafından batıya sürülmesi, akabinde başlayan Haçlı Seferleri sırasında bölgenin idaresi Eyyubiler, Kilikya Ermeni Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Tolunoğuları ve Haçlılar ve Memluklar arasında sık sık el değiştirmişti. MS 12. ve 13 yy arasındaki bu süreçte Dörtyol ve civarı çoğu kez, Anadolu Selçukluları, Memluk veya Moğollara bağlı bir devlet olarak yaşamaya çalışan Kilikya Ermeni Devleti’nin idaresinde kalmıştır.59
 
1243 Kösedag Savaşı’ndan sonra Selçuklulara karşı Moğolların yanında yer alan Ermeni Kilikya Devleti Moğolların desteği ile bölgedeki hâkimiyetlerini güçlendirmeye çalıştı.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Aslı İcadiye

Aslı İcadiye

6 years ago

güzel bir paylaşımdı. Kutluyorum.

Ali Çelebiler

Ali Çelebiler

6 years ago

yine çok güzeldi , beğeni ile okudum.