DAHA ON BEŞİNDE BİLE DEĞİLDİM

15.01.2018
 
 
      DAHA ONBEŞ YAŞIMDA BİLE DEĞİLDİM
 
        Daha on beşinde bile değildim.
 
       Anlat bakalım dedi simsiyah saçlarını omuzlarını örtecek şekilde salmış olan genç kadın. Ciğerlerime dolan Tohma’nın son damla soğuk suyu ile birlikte kendimi farklı bir mekanda, aslında zaman ve mekanın olmadığı bir ortamda buluverdim. Şaşkınlığım geçmemişti anlaşılan. Aynı kadın bu defa gözlerini gözlerime dikerek;
 
      - senin hikayen ne anlat da bilelim dedi.
 
      - o kadar sade ve güven telkin eden bir sesi vardı ki hemen kendimi o güvenli kollara atmak geldi içimden.
 
      - bak dedi bu defa;
 
      - şu Fırat' ta, şu Munzur' da, şu sarışın olan Sakarya' da, şu Kızılırmak' ta, şu Meriç te, şu.., şu… senin kaderini paylaştılar. Aslında biz senin de nasıl geldiğini biliyoruz ama yine de senden duymak istiyoruz dedi.
      - ben dedim, o an kendimde müthiş bir özgüven duygusunun olduğunu hissederek Tohma benim de kaderimin noktalandığı yer.
      Hepsi etrafımda halka oluşturdu. Dikkat ettim kimse konuşmuyor ondan başka. Halka dediysem oturuyor muyuz, ayakta mıyız, uçuyor muyuz bilmiyorum. Ama birlikteyiz işte. Yer, zaman, mekan bunlar yok. Böyle bir duygu da yok.
       - Pekala dedim,  dinleyin öyleyse; benim hikayem Tohma nın soğuk sularında son buldu. Babam a Kel Hasan derler. Anam Zeynep, Ama arttık kör Zeynep. Köyün en fakir ailelerinden biriydik. Babam çalışmayı oldum olası sevmez. Anam karın tokluğuna ırgatlık eder köyde. Zaman zaman bende anamın yanına takılırım.                                                                                                                               D     Daha on beşime basmadım.  Üzerimde gördüğünüz, hayret o da ne, anlattıklarımla birlikte kendi yaşantımı seyrediyorum yeni arkadaşlarımla. Doğrusu hiç eski arkadaşım da olmadı ya. Fakirlik, gözü kör olsun. Neyse ben yine kaldığım yerden devam edeyim.
      - Üzerimdeki bu fistanım ve kırmızı güllü şalvarımdan başka esbabım yoktur. Ayağımdaki bu terlikleri de anam kim bilir kimlerden aldı. Yutkunarak baktığım çok olmuştur düğünlerde emsalim olan kızlara. Bir köşede büzülüp oturdum hep. Onun için fazla laf söz de bilmem. Tek odalı evimiz viranelik bir yer. Hep bir arada yatıp kalkıyoruz. Babam dediğim gibi çalışmayı sevmez, zaten sevse de tarla tapan yok. Ara sıra dağda bayırda evinden kaçan oğlak, kuzu, tavuk ne bulursa onu oracıkta keser sebeplenirdi. Tabi bize de bunlardan az da olsa pay düştüğü olurdu. Zaten köyümüzün bütün erkekleri sonbahar da ekinler ekilir ekilmez gurbete çıkarlar, çerçi olarak gezerlerdi. Aslında para kazandıkları da pek vaki değildi ama bir boğaz eksik olsun diye köy köy dolaşırlar, bu da zaman zaman dört beş ayı bulurdu. Babam gidince de biz anamla beraber tek odada günlerin geçişini izleyip dururduk.
     Neyse lafı uzatmayalım, babamın yine bir oğlak aşırdığı günlerden bir gün Tohma kenarında has arkadaşlarıyla birlikte, serin söğüt yapraklarını kendilerine siper yaparak kızarmış oğlağı midelerine indirirken ben de biraz ötede emre amade bekliyordum. Bir taraftan da bana da düşecek payı hayal ederek avunuyordum.
Yemek faslı bitince her biri bir söğüt altına uzandılar. Biraz sonra dallardaki kuşlar bile horultularından uçuştu. Ben hemen arta kalanları çarçabuk mideme indirdim. Bir müddet sonra babam uyandı. Bana gitmesi gerektiğini söyleyip sendeleyerek uzaklaştı. Çok da önemsenecek bir durum değildi hani.  Alışıktım nasıl olsa.
    Bu arada kafamı kaldırdım etrafımdakilerin beni can kulağı ile dinlediğini gördüm. Şaşılacak şey, ben kim bu kadar lafı bir araya getirip söylemek kim. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ama beni, ben ki iki lafı bir arada diyemem, sımsıcak bakışlarla hadi anlat dercesine dinliyorlar.  Uyuyanlardan önce N. kalktı. gerindi, esnedi ve geğirdi. Bir hayvan gibi homurdandı. Bana baktı. Umursamadım. Her zaman bakıyor zaten. Yanındaki R. ye bir tekme savurdu bizimkisi cin çarpmış gibi sıçradı. Aval aval bakındı bir müddet. Sonra çömeldi yere. Uzaktan seyrediyorum. Daha on beşinde bile değilim. Hele güzel biri hiç değilim.  Ara sıra babamın çerçilik yaparken getirdiği sırları dökülmüş yuvarlak cep aynasına bakıyorum da kendimde bir farklılık göremiyorum. Saçlarım derseniz odun gibi.  Zayıf kara kuru bir kızım.  Zaten kilo almak için insanın yemesi gerek o da bizde yok.
Bir ara bizimkiler kendi aralarında hararetli bir şekilde tartışmaya başladılar.  Sesleri duyuyorum ama ne dedikleri tam olarak anlaşılmıyor. Ara sıra da bana bakmıyorlar değil.  Bana ne bakarsa baksınlar, bakmak da parayla değil ya.  Daha on beşinde bile değildim.
     Bir ara N. kalkıp yanıma kadar geldi, otur dedi bana,  aaa o nasıl olur hiç erkeğin yanında oturabilir miyim.  Babam yaşında bir de.  Olmaz gibilerden başımı salladım, kolumdan tuttuğu gibi oturttu yanına.  Zaten ne kadar canım var ki. Tuhaf tuhaf bakıyordu yüzüme,  hiç bişey anlamadım inan ki.  Kocaman pörtlek gözleri bana bir şey anlatmıyordu hani. Bir ara yağlı bir elin arkamdan ağzımı kapattığını hissettim, daha ne olduğunu anlamadan N. zaten yırtılmaya yüz tutan şalvarımı hışımla indirdi. O anki utancımı anlatamam. Şu an siz de şahitsiniz benim zerre kadar dahlim olmadı.  Koskoca adam nefes nefese üzerime abanmıştı.  Vücudum kaskatı kesildi. Nasıl bir şey bu Allah’ım,  cılız vücudum sırt üstü yere uzanmış ve sağa sola çırpınırken sırtıma ne varsa batıyordu. Bir ara bacak aramda milyonlarca cam kırıklarının acısını duydum. Acı yavaş yavaş bütün vücudumu kapladı. Kendime Tohma nın soğuk suyu içinde çırpınırken geldim. Dört tane kürek gibi el cılız vücudumu suya batırıyordu.  Ciğerlerime dolan son damla su ile birlikte kendimi sizin aranızda buluverdim. Bakın işte fistanım çalıya takıldı. Tohma nın soğuk suyunu artık hissetmiyorum bile. Balıklar tenimin çıplak yerlerine ürkek ürkek dokunup duruyorlar. Ne tuhaf değil mi? cansız vücudumu aynada seyreder gibi izliyorum. Yanımda kader arkadaşlarım var.  Sessizce hep birlikte öfke yok, acı yok, his yok, yok oğlu yok. Bir ara cansız bedenimi daha bir dolgunlaşmış, yüzüme ise tatlı bir huzurla birlikte sanki çok güzelleşmişim gibi geldi. Munzur da benim kaderimi paylaşana baktım o da çok güzel,  Fırat,  Dicle, Sakarya, Meriç ne bileyim hepsi ama hepsi dünyalar güzeli gibi geldi bana. Gerçi dünya ile bir bağlantımız kalmadı ama yine de benzetmelerimiz şimdilik öyle olsun. Yakında buralara da alışırız diye aklımdan geçiriyordum ki; beni ilk karşılayan ve bana hiç alışık olmadığım bir yakınlık gösteren siyah saçlı kadın;
  • Elbette alışacaksın dedi.
Nerden biliyordu ki benim ne düşündüğümü. Bunu kendi kendime mırıldanırken yüzüne baktığım her kim ise anında onunla ilgili bütün bilgileri tuhaf gelecek ama gerçekten görüyordum. Bunu diğerleri bildikleri için de bana tebessüm ile baktılar.
         Bu arada dünya zamanı ile ne kadar geçti bilmiyorum, cansız bedenimi bir bükte kazıklara takılı halde buldular. Konu komşu bütün köy oradaydı. Hayret benim katillerim bile orada. Bana yaban yaban bakıyorlar. Ben ise onlara kızmıyorum bile. O duygularımı cansız bedenim ile birlikte dünyada bıraktım.
       Anamın feryatları ise yeri göğü inletiyor. Babam sümsük sümsük biraz da omuzları çökmüş sanki bir köşede büzülmüş oturuyor.
       Anam nasıl da ağlıyor. Bir ara baktım divaneler gibi kendinden geçmiş bir şeyler söylüyordu. Siyah saçlı liderimizin, liderimiz diyorum çünkü ona baktığım zaman öyle olduğunu anladım işaretiyle pür dikkat kesildik.
 
Dilerim ki tohma ters akar suyun
Yanıyor yüreğim komşular duyun
Kızıma kıyanlar  yok olsun soyun
Doyamadım yavrum topraklar doysun.
 
Tohma berrak suyun bulanık aksın
Kızıma kıyanlar kınalar yaksın
Kimdir söylemezsen bil ki korkaksın
Doyamadım kızım topraklar doysun.
 
Gün görmemiş taze kınalı kızım
Yüreğim yanıyor dinmiyor sızım
Neyleyim kaderim, böyleymiş yazım
Bebeğim doymadım topraklar doysun.
 
Tohma soğuk suyun kana bulansın
Yapanların ayağına dolansın
Yalansın hey dünya, hepten yalansın
Doymadım sultanım topraklar doysun.
 
Tohma durgun akar yaslımısın sen
Bir damla kan akmaz etimi kessen
Kıyamete kadar sürün istersen
Doymadım kızıma topraklar doysun.
 
 
     Anamın hali o ana kadar hissetmediğim bir şekilde benim de canımı acıttı. Burada iken böyle bir duyguyu bütün benliğimde ilk defa hissettim.  Ağlama anacığım, ağlama, beni bu halimle görsen inan ki ağlamazdın.  İzin alıp anama sarıldım. Katillerimin karşılarına çıkıp dimdik durdum. Korku yok, keder yok,  Babama döndüm değerm iydi bütün bunlar için dedim. Duymadılar, görmediler tabi ki.
 
    Cansız bedenim bir şeylere sarıldı, jandarmalar eşliğinde köye doğru anamın bitmeyen feryatları eşliğinde yola çıkarken liderimizin gitmemiz gerekiyor demesiyle yeni kader arkadaşlarımızı karşılamak için oradan ayrıldık.
 
 
Çanakkale 13/07/2011
 
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Şerife Kendir

Şerife Kendir

7 years ago

yazı ve şiire bakalım ne denmiş diye giriyorum.Fakat iyi yorumcu değilim. Yazınız için tebrikler.

Esin Kiremitçi

Esin Kiremitçi

7 years ago

eseriniz çok güzel ve anlamlıydı