KategorilerYAZILARDenemeDarwin Bir Sufi miydi?

Darwin Bir Sufi miydi?

14.10.2011
Bu Eser 22.11.2013 Tarihinde Günün Yazısı Seçilmiştir

"Dünyada ilk can nasıl oluştu?" Sorusuna verilmiş bir kaç cevap biliyoruz. Tanrı yaratmıştır. Yaşam uzaydan gelmiştir. Canlı, cansız maddelerden tesadüfen üredi. Dört milyar yıl önceki yeryüzü şartlarıyla inorganik maddelerden oluşan polimerler tesadüfen DNA moleküllerini meydana getirerek canlılarırın temelini oluşturdu. Küçük molekküllerin devamlı birbirini takip ederek oluşturduğu büyük bileşikler olan polimerler yaşamın kaynağıdır.( Miller deneyi) Basit organik moleküllerden ve organik olmayan yapılanmalardan yüksek enerjili ve mor ötesi ışınların ve elektirik deşarjlarının etkileri altında ilk organik yapılanma oluştu. Amino asitlerin ve bazların da oluştuğu bu süreç 1.52 milyar yıl öncesinde okyanus tabanlarında ilk bakteri oluşumu, ozon tabakasının ortaya çıkmasına, oksijenin serbest kalmasına vb yol açmıştır.( Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim )
Gibi verilmiş cevaplar vbarsayımlar toplamından oluşan senaryolar,inanılmak istenen teorik fikirlerdir.
Son bir milyar yıl öncesinde, Dünya'nın bu günki koşullara yaklaşmasıyla canlıların çeşitlenmeye başladığı, karaların da yaşam için uygun hale gelmesiyle okyanus diplerinde evrimini tamamlayan canlıların karada da yaşamaya adapte olmaları, evrim teorisinin, organik evrimci görüşün ana hatlarını oluşturur.

Bu kurama göre de:" Evrendeki tek yaşam Dünya'da olmalıdır". Bu görüş, teori olmaktan çıkıp kanuna dönüşürse, evrenin herhangi bir gezeğeninde oluşacak bir yaşam dünyadaki şartlarda oluşmak zorundadır. Aslında evrimciler Dünya dışı alemi hesaba katmamıştır. Halbuki Evrene baktığımızda Evren, Dünya'nın değil; Dünya , evrenin şartlarına tabidir. Bir kum tanesi çölde nasıl ki hiç bir şeyse, Dünya ise evrende küçük kum tanesidir. Bir küçük kum tanesi koca çölde bir zerre , çölü de temsil eden minicik bir parçasıdır. Ne kum çöle yasa koyabilir, ne de bu Dünya, evrene...

Asrtro fizik ve uzay bilimleri dışındaki bilimlerin gözleri Dünya'ya yöneliktir. Pek çok kuram ve kanun Dünya'daki mevcut ölçülebilir ölçüm ve şartlarla sınırlıdır. Söz gelimi geometrik kurallar bilinen hız ve alan bilgisine göredir. Bilinmeyen ölçekler, faktörlerle birlikte bu kanun ve kuramların pek çoğu muazzam uzay için oldukça anlamsızdır." Klasik mekanik yasalar, (Newton yasaları) hız , ışık, enerji ile ilgili bildiğimiz ölçütlerin sınır ve sınıflanmalarında geçerlidir.Yani ışıktan daha hızlı bir nesnenin bulunması halinde bu yasa yıkılacaktır." ( Prof. Dr. Frank Wolfs, Introduction to the Scientific Method) Thalesten beri bilinen uzunluk ve alan ölçüleri uzay boşluğuna göre oldukça minik kalacak, manasız,hatta sıfır öneme haiz, veya çok çüzi kalacak olan miniminal ölçeklerdir.

Dünya ve Güneş, uzaydan bakılınca evrende çok sıradan iki küçük kum gibidir. Evrene göre Dünya; ormannın bir dalındaki bir böcek hükmündedir. Bizler bu böcek kanında mikroptan küçük kalırız. İnsana göre; okyanus ne denli büyük gelirse; mikroba göre bir damla, o kadar büyük görünür. Dünya, her biri Güneşten daha büyük yüz milyara yakın yıldızdan oluşan Samanyolu galaksisindeki Güneşimize bağlı dönen dokuz gezegenden birisidir. Her yıldızın, Güneş gibi gezegenleri ve kendi sistemi vardır. Yıldızların yıldızlara uzaklığı insan aklının ve idrakinin çok çok üzerindedir. Işık, bilinen en hızlı nesnedir.(saniyede üçyüzbin km) En yakın yıldızlar bile milyar yıl ışık hızı birbirine uzaktadır. Işık hızına çıkmak bu yüzden imkansızdır.Bu hıza ulaşmak demek, ışık olmak demektir. Madde ise ışık hızında enerjiye dönüşür. Bu hıza çıkan insan, hücrelerine ayrılıp, enerjiye dönüşür. Işık ve eneji halinden tekrar insan bedenine dönüş mümkündür varsayarsak bile; en yakın, bir yıldızı gezinip geri dönmek, bir kaç yüz insan ömrüne az gelen bir zaman ister.

Bir galaksi, her biri diğerinden milyonlar ışık yılı bir biirine uzak olan, onlarca milyar yıldız sayısında kümedir. Evrende milyonlarca böyle galaksi vardır. Bu böyle bilinince Dünya içre bulunmuş kanunların, evrendeki önemi ne kadar olabilir? Evrenin merkezi olduğumuz inancından artık çok uzaktayız. Artık biliyoruz ki; Dünya, evren kumsalında pek çok önemsiz kalan tek bir kum tanesidir.

Dünyadan çok uzakta bir yerden bakılınca Dünyadaki ölçüler, ( hız, ısı, alan, uzaklık, tartı, genişlik, uzunluk vb ) çok basit kalacaktır. İki yıldız arasını dünyadakine mahsus ölçülerle hesaplamak, yörüngeler arası dengeleri anlamak, mesela Güneş'teki ısıyı, Dünya'nın toplam ağırlığını... idrak etmeye kalkmak...aklımızın çok üstünde muazzam hesaplardır. Evrende bunca yıldız varken, her yıldız da onlarca gezegenle dönerken, evrende tek bir yaşam Dünya'da vardır sanmak, akla ziyan fikirdir.

Evrenin kaç yerinde dünyadakine benzer veya hiç benzemeyen kim bilir kaç kaç yaşam vardır.Evrende, her bir galaksideki yıldız sistemi sayısı kadar değişik şartlar ve şekillerde sistemlerin olması akla daha yakın durur. Çünkü Tanrı aynı türleri bile çeşit çeşit yaratmayı sevmektedir.Bir birinin tıpkısı olan iki insan, iki hayvan bile bulmak nerdeyse imkansızdır. Aynı türden milyarlarca benzemez üreten Tanrı, herbiri, birinden farklı milyar Güneş yaratmışsa, her yaşamı farklı formatta milyar yaşam yaratmıştır.Bu Dünya'daki hayat, evrende örneği tek ve çok özel bir yaşam mıdır? Değilse, evrendeki her yaşamda ayrı bir"organik evrim" oluşturmak zorundayız?

Fizikçiler, her maddenin karşıtı anti bir maddenin olduğu fikrindedir. Görünen de o dur ki ışıktan daha hızlı hareket edemeyiz. Ama bu geniş evren kimler için geniştir? Evrendeki mesafeler ışıktan bin kez hızlı nesneler için bile akla sığmaz uzaklıktır. Işıktan bin kat hızlı öyle bir nesne ile; bir galaksi gezilse de, gezilecek binlerce, milyonlarcası kalır. Bu hızda gezip tozan, saniyede üç yüz bin km den daha yavaş hareket edemeyen canlı türü, ya da bir nesne, bu evrende var mıdır? Bir başka galaksiden teleskopla bakılınca; Dünya, Samanyolu kuşunun tek tüyünde yaşayan çok minik bir hücredir. İnsanlar bu hücrede mikroptan daha küçük atomlar gibi kalır.

Bilim, bir atımlık sperm içinde 70 milyon insancığın tohumundan söz eder. Bir erkek yetmiş yıllık ömürde yaklaşık sekiz bin kere iki cc'lik menide ortalama yetmiş milyon insancık fırlatabilir. Bu ise Türkiye nüfusunun bir meniye sığdığı anlamına gelmektedir.Yok olan her menide bir Tükiye yok olur. Sekiz bin çarpı yetmiş milyon insancık adayından en çok sekiz on çocuk dünyaya gelecektir. Onca diğer insancık nereye gitmektedir.


Mevlana bir şiirinde :
" Mineral öldüm, bitki doğdum./ Bitki öldüm, hayvan doğdum/ hayvan öldüm insan doğdum./ İnsan öldüm şey doğdum./ Ölümden korkmak niye? ".Derken aceba ne düşünmüştü ? Bundan yedi yy önce yaşayan Mevlana'nın ağzındaki baklayı anlayan kaç alim var.

Şu bir kaç mısra içinde Evrim teorisindenkim bilir kaç kez mantıklı, ne çok teori vardır.Mevlana'daki öz fikir Darwin'i de kapsasa da başka kapıya da çıkar. Binlerce yaşama dönen bir can, Bir'den ( Allah'tan) gelmekte,Bir olan Allahla bütünleşeceği vakte dek , kaç can formatına dönüp yaşam değiştirmektedir.

Bilim, Bing Bang( büyk patlama ) denilen bir teoriye oldukça yakın durur. Yapılan bu tip gözlemler evrenin her saniye akıl almaz bir hızla genişlediğine dair deliller sunmaktadır.. Galaksi kümeleri arasındaki uzaklık gitgide artmakta olduğuna göre, bunların hepsinin geçmişte bir arada olduğu düşünülür.14 milyar yıl önce sıfır noktada olan bir maddenin patlaması ile evren oluşmaya başlamıştır. Bu görüş tasavvufçuların " Yararılan Bir'den gelir ve Bir'e dönecektir." fikrine  ne kadar benzemektedir.

Yoksa,o sıfır noktada patlayan Tanrı mıydı? Yoksa tasavvuftaki gibi " Kendi suretini görmek isteyen Tanrı, " tek maddeden kendini patlatarak" evreni mi yarattı ? Bing bangla patlayan Tanrı, genişleyen evrenle kendi cisminde midir? Kendi güzelliğini görmek isteyen Tanrı "KÜN " OL deyince alem olmuş aynada görüntü gibi evrendeki görünen görüntü oluşmuştur.O halde vahdeti vucud gibi " yaratılmış her şey Allah'tan parça mıdır ? VAHDET İ VÜCUT anlayışındaki parça bütün mantığına göre de " yaprağı sevmek dalı, dalı sevmek ağacı, ağacı sevmek toprağı, dünyayı ve âlemi; dolayısıyla parçaların tamamı Allah'ı tümlediğinden Allah'ı sevmekle eşit tutmaya gider.

Evrim teorisine, doğru yönden bakarsak evrimcilerin şu veya bu şekilde canlıların kökenindeki " Bir'i" aradığı hayretle görülecek.  Evrimciler canlıyı polimere dayandırır, Karadaki  yaşamı okyanustan çıkarak yeryüzüne alışan bir türe  indirirler. Okyanustaki canlar birkaç milyar yılda kendi kendine olan bir polimere çıkar. Darwin ve evrimcilerin çabası,çok büyük resimdeki çok küçük bir figürde bir Bir'den çoğalmayı anlamaya çalışmaktır.

Adına ne dersek diyelim çoğalan her şeyi tek kökene indirmek iç güdüsü vardır bizde. Bu iç güdümüz nerden gelip ruhumuza yerleşmiştir?

Yoksa evrende bir kum tanesi hükmünde kalamayan Dünyadaki canlılaların oluşumuna bakarak, herşeyin Bir'den gelip, Bir'den çoğaldığını gören DARWİN BİR SUFİ MİYDİ?
Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da