Bu Eser 04.03.2014 Tarihinde Günün Yazısı Seçilmiştir
Organik ego düzlemlerin haricinde; doğada kendi için kendi
içincilik yoktur. Yani 'demokrasi adına demokrasi' olmaz. Yukarıda da
belirttik. Her toplumun sadece benzeşen ve birbirine benzemeyen demokratik
uygulamaları vardır.Girişen toplum
ilişkilerinin, toplumdaki payını kendi üyelerine sağlatış durumlarıdır.
Demokrasi; toplum üyesinin, toplum otoritesine karşı sağlayışları olan ilişki
biçimlerini, kullanma girişmesidir.
Ancak toplum içinde demokrasinin uygulanmasına dek engel
olan otoritenin baskıcı bir karışması olduğundan da, demokrasi adına yani sizin
gelecekteki aynı tür hakkınızın kullanımına dair doğacak kazanımlarınızın
mahfuz oluşuna;sizin, katılımcı bir
reaksiyonla; müdahalenizdir de. Eğer katılınım olacak bir talebinizi, sizler;
dış alanlı ve kişiler öznel irade beyanları üzerinde, dolaştırıyor olmanız da,
belki “demokrasi adına” demenin aitti tanımına uygundur.Yani “demokrasi adına” demek belki bir
anlamda sizin mahfuz haklarınıza yönelik olacak la, başkasının hak arayışlarına
da katılımcılığınızdırlar.
Bu nedenle, demokrasi adına gibi her gün yüzlerce çeşidini
duyduğumuz alakasız söylemleri, liberal aydınlar gibi kimi egemen çevre
işbirlikçileri de söylemektedirler. Bunlar, halk üzerine oynanan, halkı
oyalayan, bilmesinlercilik karartmasıdırlar.
Söz gelimi; “demokrasi adına…” diye başlayan bir sözle;
'başkasının görüşüne, inancına, giyim ve kuşamına karışmamalıyız' derler! Yine
bu anlamda ve demokrasi adına sizler; feodalizmin yaşam bulma hakkını da savunabilirsiniz!
Ve 'feodal efendi, isterse kölesini ezer', der olmanın demokratik hakkınızı;
ezmenin meşrulaştırılması doğrultusunda beyan edersiniz. Hatta 'kölenin de,
ezilme hakkı vardır' deme hakkınız olur! Güya bu tür demokratik söylemlerin,
uygulamaya geçilmedikçe sakıncaları yokmuş!
Eğer bu tür savlamalar bir bir güncellik üzerinde fikir jimnastiği,
bir münazara, bir düşünme yapmanın simülasyonu değillerse, demokrasi adına
saçmalamadırlar. Feodal hukukun cari olmadığı yerde feodal hukuku, demokrasi
adına tartışmak; kaçıklıktan başka bir şey değildir. Hayal ile gerçeği
karıştırmaktır. Sistem dışı olguları sistem ilişkisi gibi görme yanılsamasıdırlar.
Aşama oluk sistematik gelişme tarihini bilmemektir. Eğer bunlar bilinerek
yapılıyorsa; böylesi bir ahval; öyle de olunur sanılıyorsa; bu sosyal yapının
ruam (mankafa) hastalığıdır
Yine söz gelimi bir toplumda sizin eğitim alma hakkınız
vardır. Toplum bunu size taahhüt eder. Bunun sağlanmasını ister olmakla sizlerin
bu taahhüttü talep eder olma arayışlarınız sizin de, demokratik bir hakkınızdırlar.
Bu örneklem üzerine, sizler demokrasi adına, düzleme aykırı, yepyeni bir
demokrasi üretip, talep edemezsiniz. Demokrasinin nasıl oluşup
talepleşileceğini, biraz aşağıda belirtilecektir. Neyin demokrasi olacağı ya da
olmayacağı fikri, üretim girişmeli yaşamın zorunlu ilişkisi içinde çıkar.
Siz, üretim ilişkilerinizi belirlemedikçe, demokrasinizi de
belirleyemezsiniz. Madem yer ve zaman bağıntılı ilişkilerinizin uygulanmasına
dek olan tutumlarınız bir demokrasidir. Öyle ise yine güncel ilişkileriniz
içinde olmayan, ilişkilenmelerin kullanımına dair olan vaki tutumlar da;
demokrasinin yapılamazdılar kapsamından yana olan, demokratik bir taleptirler.
Geçmişler, esnetilen yeni biçim alışla, sınırlanan ya da
daraltılan olurla; yeni hal payandalı bir sürüm şeklidirler. Nasıl ilk
kölecilik biçimi, kendisine göre yeni olan feodal sistemle, kendisine ait bir
alanda; kendisi içinde çalışma yapmanın öngörüsü ile yeni payandalı hal oluşla,
hem eskiden olup bitene göre eski ilişkilerinin bir kısmında kopmuş; köprünün
altında bir hayli su akmıştır. Hem de kişinin eski köle oluş hali, ezilmesi; biraz
gerileyerek te, olsa yeni yapı içinde de sürmeye devam etmektedir.
Feodal sistemlere göre sanayi toplumları, sanayi teknolojisi
verimlilik düzlemi nedeniyle, öyle ki nüfusun %3 tarımda çalışmakla; %100
besler durumun gönenç ve refahına kavuşmuştur. Böyle olunca güncel köle (ezilen
sınıf) kısmen refahtan pay almanın haklarına ve demokratik hak arayış
kullanımına sahip olmuşlardır. Ezilmesi sürmekle eskiye göre pek çok
kazanımları sürmektedir.
Bu eski yapının yeni referanslarla yeni yapı içinde asla
eski yapı olarak sürmemesi; ama yeni yapının da tümden olurla eski yapıdan
azade olmamasıdır. Bu köleliğin bakiliği değildir. Aksine inşanın oluşma ve
devinme referanslarının inşadan fosil kayıtlar taşıması olanın, geçmiş
tarihselliğidir. Güncel insan, ittifakı başlangıç insanının kölesi değildir.
Ama köleci sömürülme zeminli bir pay eksence düzenleşikler.
Dünya başlangıç koşullarından deviniş referanslarıyla yola
çıkmış bambaşka referanslarla başlangıç koşullarına atıf yaparak süren bir
dinamizmdir. Bunlar sistem iterasyonlarıdırlar. Toplumsal girişme ittifak
aşması sonrasında bir kez bu kabil tekrarlar yapacak olan yola girilmişti. Yol
bu nedenle bu damganın belirtilerini atıflı kullanmaktadır.
Siz bu atfı daraltan mücadeleci düzenleme kazanımı olan işlev
eşmelerle, sürece yol aldırmaktasınız. Sistem zaten başka bir şekli göremez.
Gördüğü bu başlanışın aksamaları ve bunları düzeltmedirler.
Yani köleci sistemin kölecilik hukuku,o ilişkilenme sisteminin, kendi zaman zemin
düzlemine göre başlamıştır. Bu zeminin en veciz sözü “adalet mülkün temelidir”
sözüdür. Unutmayınız ki o dönemde geniş yığınların mülkü yoktu. Zaten mülkte
edinemezlerdi. Mülkiyete dikey geçişler istisna olmaktan öte bir şey değildi. Bu
sözü bugüne göre değil o sözün çıktığı döneme göre irdeleyeceksiniz. Bu söz
bugünü hesap ederek söylenmemiş olup, ezen sınıf haklarını kutsalca meşru kılan
bir totemi tabuydu.
Tabii ki günümüz çalışma hayatı içindeki, eski köle olan,
şimdinin emekçisi; mülk edinme haklarına kavuştuğu için sözün anlamında, bir
genişleme kendiliğinden olmuştur. O gün için olan somut koşul, ezenden yana olur
köleci sistemler demokrasisidirler. Bu söz de köle sahibinin malını korumakla
doğan bir adalettir.
Açıkçası sizin; 'feodal efendiler, kölesini isterse ezer'
demeniz, bugünün sağlanır ilişki biçimi içinde geçerli demokratik bir tutum
olmayıp; aksine sizin buna karşı durur oluşunuz demokratik bir katılımcı tutumdur.
Siz buradan mahfuz haklarınıza olacak bir tehdidi, algılamalısınız.
Hâlbuki 'feodal efendi, kölesini isterse ezer'demeniz, kendi konjonktürünün, sınıflı
yapısına göre, o gün için kişilerin kişilere göre meşruti demokratik bir
hakkıydı. Feodalin köleye nasıl davranacağı, o zamanın yasaları ile sözleş
ilmiştir. Elbette o günlerde insan hakları sözleşmesi olmadığından, bu pek tabi
görülen bir durumdu. Ancak merhamet duyguları ile kimi kez karşı olunan,
sıradan bir gelişme idi.
Şu da bir gerçek, insan hakları o zamanlar olsa idi dahi bu
süreç, o ilişki biçiminin üretim şeklinin hâkimiyetine dönüşmesi için, öyle
olmak zorundaydı! Ne kadar da vahşi, ne kadar ilkel, ne kadar acımasız
görülürse görülsün, o öyle olmak zorundadır. Tıpkı bu günkü toplum yasaların, kapitalizmdi
hâkimiyetinin demokrasisine dönüşmesi gibidir.
Kendisi de bir köleci düzen olan feodalizm, köleci düzeni
vahşi görüyordu. Bu görece çok doğrudur. Kapitalizm de her ikisini vahşi
görmektedir. Buda görece çok doğrudur. Yarınki sistemde bu her üç aşama sistemi
özellikle de bu üretim düzeniyle kapitalizmi vandal bulacağı, inanın adınız
gibi gerçek olacak bir anlayıştır.
İşte bu bize gaddarca gelen meşrutiyetleyseler içinde
yaratılan her bir mağduriyetlerle sosyal yapının köleci düzen aksamalarından doğan
bir gidişatı vardı.Bu gidişattın
tedirginliklerinden başı ağrıyan hâkim sınıf; gerek toplumsal düzenlemelerle
gerek sosyal elci merhameti dinamiklerini de işin içine katarak sistemi
pansumanca ama kendi zaman ilişkilerine göre doğru yaklaşımlı tedbirleri
öngörmüşlerdir.
Bu öngörülü tedbirlerden biri, kölecilik ve kölecilik
hukukunun bir yansıması olan sadakadır. Zekâttır, fitre bağışlardır, Robin
Hut'luktur, ganimet gibi çapul yapmaktır vs. Günümüz toplumlarının üretim düzeyi
verimlilik düzlemli sosyal adaletçi ilişkilenmeleri içinde artık bunlar
olmamalıdır.
Bunlar güncel toplumun yüz karasıdırlar. Üretim teknik ve
teknolojileri değiştiği halde sağlasan ürün şekli eski köleci ilişkiler
düzlemli sığlaşanlar şeklinde çözümleniyorsa, o sosyal yapının anlayışı hayli
sorgulanmalıdır. Artık sadaka, zekât vs. toplumun değil; sosyal yapı içinde,
kişilerin bir tasarrufudur.
Yani siz demokrasi adına köleliği ve köleliğin toplum
içindeki sınıfsal çatışmacı yansımasını elimine etme mantığı olan sadakayı,
demokrasi adına günümüz üretim ilişki biçimi içinde isteyemezsiniz! Geçmiş
ilişkiler içinde kimi toplumlarda sosyal ahlakçı kurum olan peygamberlik nasıl
geçmişte sadaka olgusunu totemi meşruiyet kıldıysa; bugünkü yapı içinde olurla
da sadakayı onursuz olmanın tabusu kılardı. Hele sadaka düzeni içinde konuşlanan
hince vurgunları tiksinçle belirtirdi.
Burada demokrasinin çok temel bir yanı da ortaya çıkar.
Demokrasi bir lütuf (sadaka) rejim değildir. Yani köleliğin, kölelik olmaktan
çıkarılması, bir merhametin ve bir lütufun eseri olmayıp; aksine kendi
gelişmesi içindeki ardıl koşulara denk düşen, üretim güçlerinin verimli üretim ilişki
biçimi kaynaklı, emek değeri bilmenin sağlayış ilişkilenmesinin bir zorunlu
anlayışıdırlar.
Şu halde, kişilerin istediği gibi konuşması, demokrasi
adına, desteklenmeli midir? Demokrasi böylesi bir lütfu üslenmeli midir?
Demokrasi adına söylenenlerden güne denk düşen ne gibi üretim tüketim ilişkisi
aksamasının düzenlenmesi amaçlanıyor? Demokrasi adına olacakları biz mi
belirleyeceğiz, yoksa bunun da zorunlu bir yanı mı vardır? Biz bu zorunlu
yanları algılayıp okuyup insandan yana mı kullanmalıyız? Toplum sağlayışlarını
(yapabilirlik ve yapılamazlıklarını) sınırlamadan insan üyelerine yansıtırsa bu
bir demokrasi midir?