DENİZ'İN HİKÂYESİ

21.07.2013
DENİZ’İN HİKÂYESİ
 

 

Deniz’i tanırsınız herhalde. Onu “Deniz ve Başbakan” adlı yazımdan tanımış olmalısınız (https://www.taraf.com.tr/haber/deniz-ve-basbakan.htm). Torunum (oğlum Umut’un kızı) Sevim Deniz dünyalar güzeli sarı saçlı, masmavi gözlü bir kız. Şimdilerde dört yaşına giriyor. Beni zaman zaman satsa da çok sevdiğini iddia ediyor. “En çok kimi seviyorsun?” diye sorarım sık sık, yanıtı hep aynıdır: “De-de-yi!” Tabii bu yanıtı daha çok babasının ve annesinin olmadığı ortamlarda söylüyor. Geçen gün onu babasının arabasına bindirirken babasının yanında aynı soruyu sordum: “Git artık!” dedi. Biraz ağlar gibi, üzülür gibi yaptım. “Kapıyı kapa ve git!” dedi. Oysa tek başımıza olduğumuzda, “Üzülme dede, ben seni seviyorum!” ya da “Ama ben senin çocuğunum!” derdi. Babası satıldığımı anladı, gülerek kapattığım kapının camını da kapatıp yoluna devam etti.

Geçen gün Deniz bana bir hikâye anlattı. “Dede,” dedi. “Sana benim bulduğum bir hikâye anlatmamı ister misin?” “Tabii dinlerim, anlat bakalım!” Deniz anlatmaya başladı: “Gökkuşağı Dağı varmış. Bu koskocaman dağın en altında bir mağara varmış. Mağara oldukça büyükmüş, içinde kristaller ve elmaslar varmış. Mağarada aynı zamanda tek boynuzlu pembe renkli bir at da yaşarmış.  Bu pembe atın adı da Gökkuşağı imiş. O da ‘Gökkuşağı Dağı’nın almış olduğu adla adlandırılıyormuş. Deniz bu mağaranın ağzına kadar gelmiş ve “Abrakadabra!” demiş. Kapı hemen açılmış ve Pembe At (Gökkuşağı Atı) onu karşılamış. Deniz Gökkuşağı’na binmiş, at onu mağaranın içinde dolaştırmış ve elmaslarla kristallerin olduğu yere götürmüş. Deniz çuvallarla elmas doldurmuş ve mağaranın kapısına geldiğinde, bu kez de “Abrakadabra!” demiş, kapı yine açılmış. Böylece Deniz elmasları alıp evine götürmüş. Bu arada bir çiftçi (kötü adam olmalı!) varmış ve o da bu mağarayı tespit etmiş. Her gün mağaradan on çuval elmas alıp evine götürüyormuş. Çocuklar saklambaç oynarken Çiftçi’yi yakalamışlar. Tabii onlara bakıcılar da yardım etmiş. (Deniz’in her zaman bir bakıcısı olmuştur! Sanırım bakıcıları bu nedenle iyi rolde burada anlatmış.) Yaramaz çocuklar-bakıcıların da yardımıyla! -Hırsız Çiftçi’yi polislere teslim etmişler, daha doğrusu yakalatmışlar. Deniz getirdiği elmas ve kristalleri on üç trilyona (trilyonu nerden çıkardı, anlamadım. Aslında kâğıt para derdi!) satmış ve bütün ailesini zengin etmiş. Anlayacağınız bütün parayı ailesine vermiş.” Ve masal burada bitiyor.

Gördüğünüz gibi Deniz’in yaptıkları hırsızlık olmuyor. Çünkü Deniz masal kahramanıdır ve âdeta iyi bir prenses rolündedir. Nedense Çiftçi kötü bir adamdır. Pembe At (Gökkuşağı) bir harikadır ve Deniz’i çok sevmektedir. Yaramaz çocuklar iş bitirici ve uyanıktırlar. Bakıcılar da ona bakan bakıcıları gibi iyi insanlardır. Tek torunum olan Deniz’in hikâyesi işte bu kadardır. Sırası gelmişken söyleyeyim: Denizin daha çok uydurduğu hikâye var. Bestelediği şarkılar da var. Kız çocuğu olması nedeniyle de onu çok önemsiyor ve çok seviyorum.

Bu hikâyedeki figürleri Deniz istediği gibi yönlendirdi. Kötü ve iyi adamları kendi belirledi. Hayal dünyasındaki imgelemler ona bu tercihleri yaptırdı. Deniz hikâyeyi istediği gibi de sonlandırdı, çünkü sevineceği ve hoşlanacağı bir son istiyordu ve onu da sağladı. Bizse yaşantımızı istediğimiz gibi yönlendiremiyoruz. Zaman ve mekân üzerindeki hâkimiyetimiz isteklerimizle, hayal ettiklerimizle eşdeğerde değildir. Her istediğimizi yapamıyoruz, olmuyor!

Biraz da bizim hikâyeye gelmek istiyorum. PKK’nin ülkeyi terk etmesi, eylemsizlik kararı olumlu gelişmelere neden oluyor. Bunun devam etmesi ve kalıcı olması için de devletin (hükümetin) önemli (demokratik) adımlar atması gerekmektedir. Bu gerçek hikâyeyi bizim istediğimiz yöne kanalize etmemiz mümkün değildir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Öcalan,  Murat Karayılan, muhalefet partileri liderleri, asker ve sivil bürokrasi, anayasal kurumlar, evet tüm bunların davranışlarını biz olumlatamayız. Bu ülkeye barış ve demokrasiyi çok istesek de tek tek yurttaşlar olarak sağlayamayız. Bizim düşünmediğimizi başkası düşünmektedir ve o davranış onun çıkarlarıyla örtüşmektedir. Naif düşüncelerimiz bize bir insan olarak önemli değerler katmaktadır. Fakat yaşam ve yaşayanların hepsi naif düşüncelerle dolup taşmamaktadır. Çünkü yaşamın bizatihi kendisini yani gerçek hikâyeyi asla bu naif düşünceler belirlememektedir. Yaşam bugüne kadar insanlara hep güç ve hayatta kalma mücadelesi olarak intikal etmiştir.

Barış süreci Öcalan’ı ve PKK’yi çözmeye yönelik olarak işletilmeye çalışılıyorsa ve Akil İnsanlar da bu işin figürlerinden bir tanesi olacaksa bu hikâyeyi yazanların mutlaka başkaca bir kurgusu olacaktır. O durumda TBMM’nin Çözüm Komisyonu ya da diğer komisyonlar da bu hikâyede diğer figürler olacaklardır. Deniz’in Gökkuşağı Dağı, Pembe At’ı, Yaramaz Çocuklar’ı, Çiftçi’si, Bakıcılar’ı, Mağara’sı gerçek hikâyede Asker, Gerilla, Polis, Politikacı, Örgüt Liderleri, Silah ve diğer figürler olarak çıkacaklardır. Bizim bu bahsettiklerimiz Deniz’in Hikâyesi değildir. Biz artık akan bir hayattan ve içinde mutlu olmak istediğimiz bu topraklardaki gerçek hikâyeden bahsediyoruz.   

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar