DEPEDE KARATAVUK
Akşamın gelmesini nasıl da sabırsızlıkla beklerdim. Dedem ile ebem sedirin iki ayrı köşesine oturdular mı; bizim için o harikulade zaman başlardı ve bitmemesi için dua ederdim. Ama birçoğunda ise uyuya kaldığımı hatırlıyorum dedemin dizlerinde.
Dedemin adını vermişler bana. İlk erkek torunum ya onun ayrıcalığını evde doyasıya yaşıyorum. Nerdeyse dokunulmazlığım var bile diyebilirim. Kolay mı, evde tek otorite Hacı Mustoğ'un adını yaşatacağım. Ve ben dedemi çok seviyorum, o da bunu biliyor.
O gün babamın dolduruşuna gelerek dedeme;
- "dede" dedim, bütün gözler bana çevrildi isli lambanın cılız ışığı altında. Tabii bunun önceden planlandığını ve beni yem olarak kullandıklarını da sonradan öğrenmedim değil.
- " hani" dedim, " sen her attığını vuruyormuşsun ya", dedemin bam teline basmıştım. Av, atıcılık konuları açıldı mı aşkolsun dedemi tutana. Dedem o yörenin hatırı sayılır en iyi avcısıymış zamanında. Bunu hem kendisi hem de dedemi tanıyanlar hep söylerler. Daha elinden kurtulan av olmamıştır anlatılanlara göre. Bu arada evin horantası yavaş yavaş çemberi daraltarak kıdem sırasına göre ebemle dedemin etrafında yerlerini adılar. Tabii ben her zamanki yerimde, dedemle ebemin ortasında sedire kurulmuşum. Ebem ile dedemin kavgaları, daha doğrusu bizim her ikisini de fitleyerek kavga ettirmelerimiz akıl almaz keyif veriyordu. Belliydi ki bu da onlardan biri. "ama dede" dedim "bu gün senin bir karatavuğu vuramadığını söylediler de, ben hemen, olmaz dediysem de git kendisine sor da öğren diye beni alaya aldılar" dedim. Aslında bunların hepsini babam öğretmişti bana. Ama dedemin; " hangi teres söylediyse yalan söylemiş sana" derken beni nasıl da kolları arasına alıp sevgiyle kendine çektiğini hala unutamam. Beyaz uzun sakalları ise benim tüysüz suratımı kadife yumuşaklığında sıvazlayıp duruyordu.
Babam, "hani baba" dedi, " senin karatavukla ilgili bir de türkü söylüyorlarmış" dedem babama ters ters baktı. İnan olsun bana hiç öyle baktığını görmedim. Ama ok yaydan çıkmıştı artık. Ebem karşı sedirden koca gövdesini dikleştirerek " he ya" dedi. " Vuramadı bu hınzır herif" artık kılıçlar çekilmişti. Bize de artık doyasıya seyretmek kalıyordu. Tabii uyumazsam. Elbette bunu kaçıramazdım, daha öncekilere benzemediği belliydi. Kendimi çimdikleyip durdum uyumamak için. Ebeme döndüm "ebe şu türküyü sen biliyor musun" dedim. “Bilmez olur muyum” derken beni dedemin kucağından çekip kendi kucağına gömdü. "bu var ya bu hınzır deden, daha ben on beşinde bile değilken ağamlardan habersiz bana etmediğini bırakmadı" dedi ya da tam diyemedi, dedem;
- "hadi oradan soyha sen değil misin beni ayartan" dedi ebeme dönerek. Ebem kulağıma eğilip " ağılın ötesinden mani söylüyormuşsun ya, bize de söyle dede de" dedi. Benim söylememe fırsat vermeden de;
" depede karatavuk
attık da vuramaduk
Irazca' nın aşkından
Hayat* da duramaduk "
"de bakalım bunları da ben mi uydurdum, ağamların korkusundan kendini çalıların içine az mı attın hınzır herif " dedi. Dedem bir Lahavle çektikten sonra "ya sen, ya senin bana söylediğin maniler onlara ne demeli soyha" dedi. Babam hemen yapıştırdı tabii. " baba" dedi "anam sana mani mi düzmüş" dedem kasıla kasıla ne zannettiniz der gibi gerildi.
"karatavuk kaz mudur
ay battı ayaz mudur
kafandan duman çıkar
çıkaran Iraz mudur.”
Koca salondan çıt çıkmıyordu. Ara sıra fırınlı sobada çatırdayan odunların sesi, bir de dedem ile ebemin karşılıklı atışmaları. Bu arada söylemeyi unuttum. Ebemin adı Raziye ama onu bu isimle tanıyan yoktur. Iraz karı dediniz mi herkes tanır. Şimdi düşünüyorum da kendi kendime “ Allah bilir ya dedem mutlak cennetliktir” diye. Neden derseniz ebem gerçekten çok ama çok fena bir kadındı. Tam bir Osmanlı kadını, lafının üstüne laf konduğu vaki değildir diye hatırlıyorum. Bazen de ebemin beni kucağına alıp oflaya tuflaya artık yoruldum, usandım demesine inanasım gelmiyor. Hani sen huysuzluğunu terk etmedin ebe yaşından dolayı huysuzluk seni terk etti diyesim geliyor.
Şimdi düşünüyorum da aslında kavgadan kaçıyormuş gibi davranan ebem ve dedem, onları her akşam farklı konularla tartışmalarını sağlayan babam, mızıkçılık ederek “beni karıştırma baba” desem de ben bunu gönüllü olarak yapıyorduk. Aile birliğimizin, bütünlüğümüzün temellerini o is kokan
toprak damlarda ne de güzel atmışız. Ben de artık babayım ve size minnettarım şimdi torağın koynunda sessizce yatan atalarım. Ama çoğu zaman kederlendiğim zamanlarda yanımda olmanıza ne kadar muhtacım bir bilseniz.
“Baba” dedi Kutalmış, “hani sende büyük dedemle ebeme bir şeyler yazm ıştın onu da söylesene”, Dilara bu pası kaçırmadı tabii ki. “”hadi baba, hadi baba”. Zaten oldum olası bu kıza da bir kere olmaz demeyi becerebilsem kendimi zafer kazanmış kumandan gibi gururlu sayacağım ama ne mümkün. Onlar da bunu bildikleri için tamam demekten başka çarem de kalmamıştı. “ hepsini değil de konuyla ilgili kısmını söyleyeyim bari” dedim.
“………….
Ebemi fitleyip söylensin diye
Dedemin sabrını ölçerdik niye
Kavganın sonunda onları tiye
Aldığımız günler gelir aklıma.”
İşte böyle geçiyordu bizim de gecelerimiz derken yaslandığım koltuktan doğrulup beni can kulağıyla dinleyen oğlum ile kızıma baktım. “baba” dedi kızım “iyi ki televizyonu kapatmışız bu akşam. “keşke” diye araya girdi oğlum, “keşke bizim de böyle zamanlarımız daha fazla olsa” diye iç çekerek hayıflandı. Bir an düşündüm de gerçekten eski diye beğenmeyip kenara attığımız değerlerimizin ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. “keşke” dedim. Şimdi benim de saçım ve sakallarım ağardı. O günlerde koca bir salonda her akşam benzer hikayeleri dinleye dinleye birbirimize nasıl da sokulurduk. Gayri ihtiyari ellerim çocuklarımı sarmaladı. Onlar da kendilerini kollarımın arasına bıraktılar. Tıpkı dedem ile ebemin beni sarmaladıkları gibi. Yanaklarıma süzülen ılık yaşlara aldırmadım bile.
Çanakkale 03/01/2013
Ceylan Başar
7 years ago
Leyla Orçun
7 years ago