Destan Sav Sagu Koşuk Örnekleri

25.05.2011

 

Destan sav sagu koşuk örnekleri

 

a) DESTAN

Destan (Farsça: داستان), milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış tarihî toplumsal (savaş, göç, istilâ gibi) veya doğal (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) olayların anlatıldığı, hayal unsurlarıyla süslenmiş uzun manzum eserlerdir.

Destanlar, Araplar'da "esatir ", Batı'da "myth-mit", Mitoloji: olarak adlandırılır. Destanlar ikiye ayrılır:

 Yapay destanlar

• Doğal destanlar

 

Yapay Destanlar: Yazarı belli olan, daha yakın zamanda yazılan ve olağanüstü durumlara az yer veren bir destan türü iken,

Doğal Destanlar: Anonim ( yazarı belli olmayan) ilkel dönemde yaşanmış olayları konu alan ve sözlü destan türüdür.

Destanlar 3 safhadan oluşur: 

1. Milleti top yekün ilgilendiren toplu göç, büyük savaş, facia gibi büyük bir olayın vukubulması 

2. Olayın ağızdan ağza aktarılması(yayılış),

3. Daha sonra yazıyageçirilmesidir (derleme).

Milli Destanlar, Milletleri derinden etkileyen, tarihi önem arz eden önemli olayları (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler. Çoğu kez manzum olurlar. Tarih , etnografya, folklor gibi bilimler destanlardaki bu bilgilerden yararlanır. 

Destanlar da MASALLAR gibi sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır.

• Doğal Destanlar (İslamiyet öncesi ve İslami Dönem Destanları, Sözlü Destanlar, Anonim)

• Yapay (Örn. Nazım Hikmet - Kuvayı Milliye, yazılı destanlar)

 

 

GÖÇ DESTANI - Uygur-

 

Uygur ülkesinde, Tuğla ve Selenge ırmaklarının birleştiği yerde Kumlançu denilen bir tepe vardır. Adına Hulin Dağı derlerdi.

Hulin Dağında da, birbirine çok yakın iki ağaç büyümüştü. Biri kayın ağacıydı. Bir gece, kayın ağacının arasında yaşayan halk bu ışığı gördü ve ürpererek takip etti. Kutsal bir ışıktı, kayın ağacının üstünde kaldığı müddetçe kayın ağacının gövdesi büyüdükçe büyüdü, kabardı. Oradan çok güzel türküler gelmeğe başladı. Gece oldu mu, ağacın otuz adım ötesinden bütün çevre ışıklar içinde kalıyordu.

Bir gün ağacın gövdesi ansızın yarıldı. İçinden beş küçük çadır, beş küçük odacık halinde meydana çıktı. Her odacığın içinde bir çocuk vardı. Çocukların ağızlarının üstünde asılı birer emzik vardı ve onlar bu mukaddes çocuklara halk ve halkın ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler.

Çocukların en küçüğünün adı Sungur Tekin' di, ondan sonrakinin adı Kutur Tigin, üçüncüsününki Türek Tekin, dördüncüsünün Us Tekin ve beşincisinin adı Bögü Tekin'di. Beş çocuğun beşinin de Tanrı tarafından gönderildiğine inanan halk, içlerinden birini hakan yapmak istediler. Bögü Han en büyükleri idi hem de ötekilerden daha güzel, daha zeki ve daha yiğit görünüyordu. Bögü Tekin' in hepsinden, her hususta üstün olduğunu anlayan halk onu hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Bögü hanı hakan olarak seçtiler. Büyük bir törenle Bögü hanı tahta oturttular.

Böylece yıllar yılı kovalamış ve bir gün gelmiş Uygurlara bir başkası hakan olmuş.

Bu hakanın da galı Tekin adında bir oğlu varmış.

Hakan oğlu Galı Tekin' e,  Çin prenseslerinden birini, Kiu-Lien' i almağı uygun görmüş.

Evlendikten sonra Prenses Kiu-Lien, sarayını Hatun Dağında kurdu. Hatun dağının çevre yanı da dağlıktı ve bu dağlardan birinin adı da Tanrı Dağıydı, Tanrı Dağının güneyinde de Kutlu Dağ derler bir başka dağ vardı, kocaman bir kaya parçası.

Bir gün elçileri, falcılarıyla birlikte Kiu-Lien' in sarayına geldiler. Kendi aralarında konuşup dediler ki:

-Hatun Dağının varı yoğu, bütün bahtiyarlığı Kutlu dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkleri zayıflatıp yıkmak istiyorsak bu kayayı onların elinden almalıyız.

Bu konuşmadan sonra varılan karar üzerine Çinliler, Kui-Lien' e karşılık olarak o kayanın kendilerine verilmesini istediler. Yeni Hakan, isteğin nereye varacağını düşünmeden ve umursamadan Çinlilerin arzusunu kabul etti, yurdunun bir parçası olan bu kayayı onlara verdi. Hâlbuki Kutlu Dağ bir kutsal kayaydı; bütün  Uygur Ülkesinin saadeti bu kayaya bağlıydı. Bu tılsımlı taş Türk Yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu düşmana verilirse bu bütünlük parçalanarak ve Türkeli'nin bütün saadeti de yok olacaktı.

Hakan kayayı vermesine verdi ama kaya öyle kolay kolay sökülüp götürülecek cinsten değildi. Bunu anlayan Çinliler, kayanın çevresine odun ve kömür yığıp ateşlediler. Kaya iyice kızınca da üzerine sirke döküp parça parça ettiler. Her bir parçayı da ülkelerine taşıdılar.

Olan o zaman oldu işte. Türkeli'nin bütün kurdu kuşu, bütün hayvanları dile geldi, kendi dillerince kayanın düşmana verilişine ağladılar. Yedi gün sonra da bu düşüncesiz Hakan öldü. Ama Onun ölümüyle ülke felaketten kurtulamadı. bir Çin prensesi uğruna çekinmeden feda edilen yurdun bir kayası, Türkeli'nin felaketine sebep oldu. Halk rahat ve huzur yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buhar olup uçtu. Topraklar yarıldı, mahsuller yeşermez oldu.

Günlerden sonra Türk Tahtına Böğü Han'ın torunlarından biri hakan olarak oturdu. O zaman canlı cansız, ehli yaban, çoluk çocuk bütün yurtta soluk alan almayan ne varsa hepsi birden:

-Göç!.. Göç!.. diye çığrışmaya başladı. Derinden, inilti, hüzün dolu, çaresiz bir çığrışmaydı bu. Yürekler dayanmazdı.

Uygurlar bunu bir ilahi emir diye bildiler. Toparlandılar, yollara düzüldüler; yurtlarını yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere doğru göç etmeğe başladılar. Nihayet bir yere gelip durdular, orada sesler de kesildi. Uygurlar, seslerin kesilip duyulmaz olduğu bu yerde kondular, beş mahalle kurup yerleştiler ve bunun için bu yerin adını da Beş-Balık koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar.

KAYNAK: Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu, Sayfa:126-131

 

b) KOŞUK :

Koşmanın İslamiyet'ten önceki şeklidir, İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı'nda aşk, yiğitlik ve tabiat güzellikleri konularını işleyen şiirlere denirdi. Şekil ve muhteva bakımından koşma'ya benzer. Nazım birimi dörtlüktür. Genellikle yedili veya on birli Hece ölçüsüyle söylenir. Konuları doğa güzelliği, doğa olayları, kahramanlık, aşk

Konuludur. Koşuklar; sığ, toy, şölen ve öküz olarak sınıflandırılabilecek tören ve eğlencelerde kopuz eşliğinde söylenirdi. Kopuz çalıp koşuk söyleyen ( ır-yır-şiir)kimselere kam, bahşı, şaman gibi adlar verilirdi. Koşuklar Çadırlarda oturup, göçer ve sürekli doğa ile iç içe yaşayan eski Türklerin yaşamından kesitler, hayat, inanç, erdem ve töreleriyle ilgili bakış açılarını dile getirirler.

Koşuk'larda ilk üç mısra kendi arasında kafiyeli, dördüncü mısralar ise birbiri ile kafiyelidir. Koşuk, İslamiyet önce edebiyatımızda çok yaygın, olarak kullanılan bir nazım türü olarak dikkati çeker.


Koşuklar İslami Dönem edebiyatında Koşma ve türlerine dönüşmüştür. Tekke ve Tasavvuf edebiyatının nazım şeklilerinin esasını koşuklar oluşturur. Günümüzdeki halk Türkülerinin de atasını koşuk olarak kabul etmek gerekecektir.

İslami dönem halk şiirinde koşuklar konuları, ölçü sistemi, durakları ve kafiye örgüleri bakımından zenginleşerek konularına gör de ayrılan nazım şekillerine dönüşmüştür. Güzelleme, koçaklama, varsağı, semai gibi...

 

KOŞUK-Özgün hali

Yay yarupan ergüzi
Aktı akın munduzı
Toğdu yaruk yılduzı
Tıngla sözüm külgüsüz

Agdı bulut kükreyü
Yağmur tolı sekrüyi
Kalık anı ügriyü
Kança barır belgüsüz

Türlük çeçek yarıldı
Barçın yadım kerildi
Uçmak yeri körüldi
Tumluk yana kelgüsüz

 

Günümüz Türkçesi

Bahar geldi
Kar suları seller gibi aktı
Tan yıldızı da doğdu
Sözümü gülmeden dinle

 

Bulut gürleyerek yükseldi
Yağmur, dolu yağdı
Rüzgâr önüne kattı
Nereye gider bilinmez

Rengârenk çiçekler açıldı
İpek yaygılar serildi
Cennet yeri görüldü
Soğuklar artık gelmez

KOŞUK- ÖZGÜN HALİ


Öpkem kelip ogradım
Arslanlayu kökredim
Alplar başın togradım
Emdi meni kim tutar

Kanı akıp yoşuldu
Kabı kamug deşildi
Ölüg birle koşuldu
Togmuş küni uş batar

Kaklar kamug kölerdi
Taglar başı ilerdi
Ajun tını yılırdı
Tütü çeçek çerkeşür

Etil suwı aka turur
Kaya tübi kaka turur
Balık telim baka turur
Kölün takı küşe

 

Günümüz Türkçesi

Öfkelenip dışarı çıktım
Arslan gibi kükredim
Yiğitler başını doğradım
Şimdi beni kim tutabilir.

Kanı akıp boşandı
Derisi baştanbaşa deşildi
Ölülerle bir oldu
Doğan güneş işte batıyor

Kuru yerler hep gülerdi
Dağ başları göründü
Dünyanın soluğu ılındı
Türlü çiçekler sıralandı

İtil suyu akar durur
Kaya dibini oyar durur
Bütün balıklar baka durur
Gölü bile taşırırlar

 

Koşuk - ÖZGÜN

Kızıl sarığ arkaşıp
Yipkin yaşıl yüzkeşip
Bier bier kerü yürkeşip
Yalnguk anı tanglaşur

Alın töpü yaşardı
Unıt otın yaşurdı
Kölnin suvın küşerdi
Sığır buka möngreşür

Kulan tükel kamıttı
Akar sukak yumuttı
Yaylag tapa emitti
Tizig turup sekrişür

Günümüz Türkçesiyle:

Kızıl ve sarı ardı ardına yerden bitiyor
Mor ile yeşil yüz yüze geliyor
Ve birbirlerine sarılıyorlar
İnsan bu renk cümbüşünü görünce hayretler içinde kalıyor.

Yamaçlar ve tepeler yeşerdi
Kuru otları gizleyip
Göllerin suyunu taşıdılar
Sığırlar ve boğalar sevinçlerinden böğrüşüyorlar

Bahar yaban atlarını iyice coşturdu
Dağ keçilerini ve geyikleri bir araya getirdi.
Bunlar otlamak için yaylalara yöneldiler
Sıra sıra dizilip hoplayıp zıplıyorlar

KOŞUK

Keldi esin esneyü
Kadka tükel osnayu
Kirdi bodun kasnayu
Kara bulıt kükreşür

Kar buz kamuğ erüşdi
Taglar suvı akışdı
Kökşin bulıt örüşdi
Kayguk bolup ögrişür

Tümen çeçek tizildi
Bükünden ol yazıldı
Üküş yatıp özeldi
Yirde kopa adrışur

ÖZGÜN ŞEKLİ

(APRINÇUR TEĞİN'DEN- Uygur- Bilinen İlk şairimiz ve ilk şiirimiz)

Yaruk tengriler yarlıkazun
Yavaşım birle
Yakışıpan adrılmalım
Küçlüg biriştiler küç birzün 
Közi karam birle
Külüşügin oluralım...

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ

Nurlu tanrılar buyursun
Yumuşak huylum ile
Birleşip bir daha ayrılmayalım
Güçlü peygamberler güç versin
Kara gözlüm ile
Gülüşerek yaşayalım...

KOŞUK

Keçe turup yorır erdim /Gece kalkıp yürüdüm
Kara kızıl böri kördüm /Kara -kızılkurt gördüm
Katığ yanı kura kördüm / Kuvvetli ve sert yayımı kurdum
Kaya körüp baku agdı /Beni görüp yokuşa ağdı

(C. III, s. 219) Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati’t-Türk, (Haz. Besim ATALAY), C. I, s. 457–458.)

 

KOŞUK

Tuyunmak-ık tanuklagu öd-kedegi
Tadta yigi üç erdinig umug tudup
Tudçı isdim bodılıg yig yorıg öze
Tolp yirdinçüg tuyunmakta ornadayın

"Reşid Rahmeti ARAT, Eski Türk Şiiri, Ank., 1986, s. 156-160."

 

Tokış içre urıştım
Uluğ birle karıştım
Tüküz atın yarıştım
Aydım emdi al Utar

“Savaşta vuruştum. Büyük ile karıştım Alnı akışmalı atla yarış ettim Ona “al Utar;” dedim”.

Telim başlar yuwaldım at
Yağı andın yawaldımat
Küçi anı? keweldimet
Kılıç kınka küçün sıgdı

“Birçok başlar yuvarlandı düşman ondan yavaşladı kuvveti gevşedi kılıç kına gücün sığdı. Yğitlerin başları yuvarlandı; bu yüzden düşmanın hıncı sendi; kuvveti azaldı üzerinde çok kan kuruduğu için kılıç kına güçle sığdı)

Kızıl sarığ arkaşıp
Yipkin yaşıl yüzkeşip
Bir bir kerü yürkeşip
Yal?uk anı taklaşur

“Kızıl Sarıçiçekler arka arkaya çıkar yeşil menekşe yüze çıkar birbiri üzerine sarılır insan buna şaşar”.

Aga büktir üze yordım
Barık yakıp kıya kördim
Anı bilip takı bardım
Tükel yagı töri toğdı

“Dağın sert yamaçlarını aşarak yürüdüm yakın vararak bir karaltı gördüm. Anı tanıyarak yanına vardım. Bütün düşmanların tozu yükseldi”. (Dağın sert yamacı üzerine çıktım. Uzaktan bir karaltı gördüm. Tanıdıktan sonra olduğum yerde durdum. Düşmanın tozları yükseldi).

Oğlum ögüt algıl biligsizliğ kiter
Talkan kimi? Bolsa a?ar pekmes katar

“Oğlum öğüt al! Bilgisizliğini gider; kimin kavutu varsa ona pekmez katar”. (Ey oğul! Öğüt al kendinden sefahati defet! Kavutu olan bir kimse onu pekmeze katar; aklı olan kimse öğüt kabul eder).

Bıçgas bitik kılurlar
And key yeme bérürler
Xandın basut tilerler
Basmıl Çomal tirkeşür

Antlaşma bitiği yazıyorlar sağlam yemin ediyorlar handan yardım istiyorlar Basmıl Çomul toplanıyor”. (Hakana karşı koymamağa ona bağlanmaya antlaşma bitiği yazarak ulus Yakabu harbinde Hakandan yardım dileğinde bulunuyor; imdi Basmıl ve Çomul bizimle çarpışmak üzere toplandılar; Hakan erişti onların kanını döktü tutsak etti).

Kırkıp atığ kemşelim
Kalkan sü?ün çumşalım
Kaynap yana yumşalım
Katgı yagı yuwılsun

“Bağırarak atı sürelim kalkanla süngü ile vuruşalım kaynayarak yumuşalım katı düşman yumşasın”. * (Biz onların üzerine bağırarak haykırarak saldırırız; süngüyle kalkanla vuruşuruz; düşmanla buluşunca şiddetleniriz sonra barışmak isterlerse dururuz katı düşman yumşasıya kadar).

Tumlığ kelip kapsadı
Kutluğ yayığ tepsedi
Karlap ajun yapsadı
Et yin üşüp emrişür

“Soğuk gelip kapladı; kutlu yazı çekemedi; kar yağarak dünyayı kapattı; vücut üşüyerek titriyor”. (Soğuklar geldi dünyanın etrafını kapladı; kış mübarek yaza haset etti; hava karladı yeryüzünü örte yazdı; vücut karınca girmiş gibi titreşir).

Kudruk katığ tügdümiz
Tenriğ öküş ögdümiz
Kemşip atığ tegdimiz
Aldap yana katçımız *

“Kuyruğu sıkı düğdük Allah’ı çok övdük gemi çekerek atı üzengiledik aldatarak yine kaçtık. * (Atların kuyruğunu sıkı sıkı bağladık. Allah’a çok hamd ettik gâvurlarla savaş yaparken tekbir getirdik. Atları özengileyerek üzerlerine saldırdık; arkamıza düşsünler diye onları aldatmak için kaçıverdik).

Beçkem urup atlaka
Uygurdakı tatlaka
Oğrı yawuz ıtlaka
Kuşlar kibi uçtımız

“Atlara belge vurarak Uygurdaki Tatlara hırsız kötü itlere kuşlar gibi uçtuk”. (Atlara alâmet vurarak Uygur köpeklerinin üzerine yöneldik. Bununla Uygur ulusunu murad ediyor; kuşlar gibi uçarak tepelerine indik demek istiyor).

https://www.tekplatform.com/tarihimiz/14214-divan-i-lugatit-turkden-bazi-bolumler-3.html

 

 

C) SAGU :

Sagular da savlar gibi eski Türklerin yaşam biçimlerinden doğan sözlü ürünlerdir. Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine "yuğ töreni", bu törenlerde söylenen şiirlere "sagu" adı verilirdi. Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden doğan acıyı dile getiren bu şiirler bir tür ağıttır. Destan özelliği de gösteren sagularda  geniş doğa tasvirlerine rastlanır.

" Eski Türkler ölü için yapılan cenaze törenine yog adını verirlerdi. Yog törenine bizzat ölünün kendisinin de katıldığı kabul edilirdi. 6. yüzyıldan kalma Çin kaynakları yog töreni hakkında şu bilgileri vermekteler: "Ölüyü çadıra koyarlar. Ölünün oğulları torunları erkek-kadın öteki akrabaları atlar koyunlar keserler çadırın önüne sererler. Yog'a katılanlar ölünün içinde bulunduğu çadırın çevresinde atla yedi kez dolaşırlar. Çadırın kapısının önünde bıçakla yüzlerini yaralarlar. Bu işi yedi kez yinelerler. Belirlenen günde ölünün atı (kesildikten sonra) ile eşyalarını yakıp külünü ölünün mezarına gömerler. Baharın ölenleri güzün otlar ve yapraklar sarardığında gömerler. Güzün ya da kışın ölenleri ise çiçekler açıldığında baharın gömerler. Defin gününde ölünün akrabaları tıpkı yakınlarının  öldüğü günde yaptıkları gibi at üzerinde gezer ve yüzlerini keserler. Mezar üzerine yapılan binanın duvarlarına ölünün resmini yaptığı savaşların resmini çizerler. Bu ölü yaşarken bir düşman öldürmüş ise mezarın üstüne bir taş koyarlar. Kimi ölülerin mezarlarında bu taşların sayısı yüze hatta bine dek çıkar". ( BKZ : Eski Türklerde Yaşam : Göçebelik İnanç Ölüm Gelenekleri Töre Budun ... )

Kam, baksı, bahşı, şaman, kam adı verilen profesyonel sagucular. İşte bu cenaze törenlerinde ölenlerin arkasından acıları, kahramanlıklarını dile getiren sagular söylemekteydiler.

 


ALP ER TUNGA SAGUSU

Sagu :

Alp Er Tunga öldi mü
Isız acun kaldı mu
Özlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur

Özlek yarağ közetti
Ogrı tuzak uzattı
Begler begin azıttı
Kaçsa kalı kurtulur

Öğreyüki mundağ ok
Munda adın tizdağ ok
Atsa acun uğrap ok
Tağlar başı kertilür

Begler atın argurup
Kagdu anı turgurup
Mengzi yüzü sargarup
Körküm anğar türtülür

Ulşıp eren börleyü
Yırtıp yaka urlayu
Sıkrıp üni yurlayu
Sıgtap közü örtülür

Könglüm için örtedi
Yitmiş yaşığ kartadı
Keçmiş özüğ irtedi
Tün kün keçüp irtelür

Ödlek arıg kevredi
Yunçığ yavuz tovradı
Erdem yeme sevredi
Ajun begi çertilür

Ödlek kamug köfredi
Erdem arıg sevredi
Yunçığ yavuz tovradı
Erdem begi çertilür

Bilge bögü yunçıdı
Ajun anı yançıdı
Erdem eti tınçıdı
Yerke tegip sürtülür

 

Orijinali               /    Günümüz Türkçesiyle söylenişi:


Alp Er Tunga öldi mü    = Alp Er Tunga öldü mü
Issız ajun kaldı mu       = Fani dünya kaldı mı
Ödlek öçin aldı mu       = Zaman (felek) öcünü aldı mı
Emdi yürek yırtılır        = Şimdi yürek yırtılır
...... ......
Begler atın argurup       = Beyler atlarını sürüyor
Kadgu anı turgurup       = Kaygı onları durduruyor
Mengzi yüzi sargarup    = Benizleri yüzleri sararıp
Kürküm angar türtülür   = Sanki onlara safran sürülüyor
...... ......
Divan-ı Lügat üt Türk'i ,Kaşgarlı Mahmud, XI. yy.



d) SAV :

Geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlere Atasözü denir. Türkçe'de "sav" ve "irsal-i mesel" olarak da adlanılır.

Geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlere Atasözleri denir. Türkçe'de "sav" ve "irsal-i mesel" olarak da adlanılır. İslamiyet öncesi dönemdeki savlara ışık tutan en önemli eser Kaşgarlı Mahmut'un Dîvân ü Lûgât-it Türk adlı eseridir.

 

SAVLAR: Atasözleri - Divan-ı Lügat-it-Türk 'ten

Emgek eginde kalmas (I. 110) (Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz.)
Karı öküz balduka korkmas (III. 421)(Yaşlı öküz baltadan korkmaz.)
Kökge sagursa (savursa-suysa) yüzge tüşür (II. 81) (III. 132) (III. 439) (Kişi göğe tükürse, yüzüne düşer.)
İm bilse er ölmes (I. 38)(Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez.)
Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47) (Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.)
Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59) (Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.)
Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas (III. 20) (Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.)
Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas (II. 355) (Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.)
Biş erngek tüz ermes (beş parmak bir (düz) olmaz)
Tay atasa at tinur (tay yetişirse at dinlenir)
Öldeçi sıçgan muş ayakı kaşır (ölecek sıçan kedi ayağını kaşır)
Teve silkinse eşgekke yük çıkar (deve silkinse eşeğe yük çıkar)
Ermegüge bulut yük bolur (tembele bulut (bile) yük olur)
Bir tilkü terisin ikile soymas (bir tilki derisi iki kez soyulmaz)
Koç kılıç kınga sığmas (İki kılıç bir kına sığmaz)
Tegirmende tovmış sıçgan kökreginge korkmas (değirmende doğmuş sıçan, gökgürlemesinden kokrmaz)
Ölgesi gelgen sıçgan muşkanın taşgını kaşır (eceli gelen sıçan kedinin taşaklarını kaşı.

Kız birle küreşme kısrak birle yarışma= kızla güreşme kısrakla yarışma”(Kızla güreşme; çünkü kızlar kuvvetli olur seni alt eder; kısrakla yarışma kısrak attan daha çevik daha sıçrayışlı olduğundan seni yener).

ewdeki buzagu öküz bolmas= ev danası öküz olmaz”

Yazıdaki süwlin edergeli ewdeki takagu ıçgınma= kırdaki sülünü ararken evdeki tavuğu kaçırma”.

Kek kördi keregü yüdti= sıkıntı gördü çadırını yıktı sırtladı”.

Küzegü uzun bolsa eliğ köymes= küskü uzun olursa el yanmaz”.

Çaxşak üze ot bolmas çakrak bile uwut bolmas= dağ çakşağında ot, dazda ut olmaz, çaxşak: Dağ tepelerindeki taşlık yer ”.

Tat’sız Türk bolmas başsız börk bolmas= Acemsiz Türk, başsız börk olmaz”.

Kara bulıtığ yél açar urunç bile él açar” savında gelmiştir “kara bulutu yel, rüşvet el açar”.

Koş kılıç kınka sıgmas= çifte kılıç kına sığmaz”.

 

KAYNAKÇA

·         Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın,Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra Kaşgarlı Mahmud ve Divanü Lügati't-Türk"

·         Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu, Sayfa:126-131

·         Reşid Rahmeti ARAT, Eski Türk Şiiri, Ank., 1986, s. 156-160."

·         https://www.tekplatform.com/tarihimiz/14214-divan-i-lugatit-turkden-bazi-bolumler-3.html

·         Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati’t-Türk, (Haz. Besim ATALAY),

 

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Batu Can

Batu Can

6 years ago

vip üye ne

Batu Can

Batu Can

6 years ago

vip üye ne