Devriye:
Dini tasavvufi âşık edebiyatımızın bir nazım şeklidir.
Devriye en kısa tarifiyle tasavvufi tarikatlarda Devr nazariyesini konu edinen şiirlerdir. ( bkz Devr ve Tenasüh İnancı ile Devriye ) Tekke edebiyatının önemli bir nazım şekli olan devriyeler daha çok Alevî-Bektaşî şairler tarafından söylenmiş, mutasavvıflar tarafından makbul görülmüş "devir nazariyesi"ni ifade etmek maksadı ile kaleme alınmış, dörtlük – hece, durak sistemine uygun yazılmış şiirlerdir. Kafiyeleniş biçimi ise koşmalara benzer.
Devr: Varlıkların Allah’tan gelip tekrar O’na dönüşünü açıklayan tasavvufî bir nazariyedir. Tasavvufçulara göre insan mutlak varlığın bütün sıfatlarına ve zatına mazhar olan "eşref-i mahlûkat" tır. Ancak bu sıfatlar tecellî edinceye kadar sırasıyla bütün varlıklardan geçerek, kâinattan süzülür ve kâinatın özlerini toparlar. “ Mutlak varlıktan ayrılan ilâhî nur, (umumi feyz, vücûd-ı sârî, mevcud) sırayla küllî akıl, dokuz akıl, dokuz nefis, dokuz felek, dört tabiat ve dört unsur seviyesine kadar düşer. Sonra yeniden yükselişe geçer ve sırasıyla madde, maden, bitki, hayvan, insan ve kâmil insan mertebesine kadar yükselir.” İnsan Dünyaya geldikten sonra da bir şeyhe bağlanarak tasavvufun yedi mertebesinden makam ve kapılarından geçtikten sonra girdiği huruç aşamalarından sonra kademe kademe yükselerek insanı kamil mertebesine kadar ulaşıp daha sonra Mutlak varlıkla tekrar bütünleşir.[1]
Tasavvuf anlayışında inişlere nüzul, tekrar Allah'a dönüşe de huruç adı verilir. Edebiyatta bu iniş ve çıkışları anlatan şiirlere ise devriye adı verilir. Bazı devriyeler tarikata giriş ile teslim ve ikrarı da anlatabilir.[2] Devriyeler daha çok Alevi Bektaşi şairleri tarafından yazılmış, şekil olarak koşma düzeninde söylenmişlerdir. Devriyeler işledikleri ince konuları gizlemek için şeklen ilahi, nefes ve destan imiş gibi de yazılırlar. Devriyeler genellikle tasavvufi âşık edebiyatı ürünü şeklinde dörtlük sistemi ile yazılır. Fakat bazı mutasavvıflar devriyeleri beyit sistemi ile de yazmışlardır. Devriyeler tekke, halk ve Bektaşî edebiyatlarına ait değişik nazım şekilleriyle ifade edilmişlerdir.
Devriyyeler işledikleri konulara göre bazı türlere ayrılırlar. Çoğunlukla manzum yazılan devriyelerin mensur olanları da vardır. Fakat “ Mensur ve müstakil olarak yazılmış devriyyelere pek az rastlanır.”[3]
Ferşiyye:
İlahi nurdan mebde müddetine kadar ulaşan iniş devrini yani Kavs-i nüzûl'ü ve mebde- yi anlatanlara" Ferşiye " denir. “Vücûd-ı mutlaktan ayrılan nûr-ı ilâhînin âlem-i süflî olan dünyaya, toprağa intikaline kadar geçen bu devresini anlatan devriyyelere ferşiyye veya devriyye-i ferşiyye adı verilir. Üsküdarlı Hâşim Baba’nın Devriyye-i Ferşiyye’si Türk edebiyatının bu konudaki en tanınmış eseridir.”[4]
Ferşiyeler mutlak varlıktan ayrılıp dünyaya (âlem-i süflî) gelinceye kadar geçen maceralar dile gelir.
Arşiyye:
Mebde aşamasından sonra insanı kâmil mertebesine kadar olan devri yani çıkışı yani mead’ı anlatanlara kavs-i urûc'u " Arşiyye" denir.
Şairler devriyelerde basit ama duygulu bir dil kullanır. Melamiler ait devriyelerde dokuz babadan, dört anadan ve üç kardeşten söz edilir. Babasını şehvete getirdiğinden söz ederek anasıyla babasının nikâhını kıydığından bahseder. [5]
Devriyeler ile Hurufi şairlerin şiir düşünce üslupları arasında da bir benzerlik vardır.
Evvel benem âhir benem bâtın benem zâhir benem
Her mü’min ü tersâ benem inkâr ü îmân olmuşam
Zerrât-ı âlem hep benem âdemde olan her demem
Hem İbrâhim Edhem benem Belh içre sultân olmuşam” Oğlanlar Şeyhi İbrâhim Efendi [6]
Ferşiye ve arşiye türündeki devriyelerde nuzl ve huruç mebde ve mead anlatılırken ayet ve hadislere de işaret edilebilir. Kuran ve hadislerden alıntılar- iktibas- yapılabilir. Devriyeler konuları bakımından en çok Tevhid türü manzumelere benzerler. Ayrı ayrı türler gibi görünmüş olsalar da Tevhid ve Devriye türleri arasında önemli bir konu benzerliği vardır. Bu yüzden Devriyeler üzerinde değerli çalışmalar yapan Mustafa Tatçı “Devriyeler iyice anlaşılmadan Tevhid anlaşılmaz [7]demektedir.
Şer’i Devriyeler
Yûnus Emre ve vahdet-i vücûd anlayışına sahip Sünnî mutasavvıfların bazıları halk için yazdıkları devriyyelerde insanın ana rahminden ölümüne kadar, ( bazan ölümden sonraki bazı sahfaları da dile getiren ) insanın maddî ve mânevî sıkıntılarını kabir ve âhiret âleminin güçlüklerini anlatan devriyyelerdir.
Devriye Türünde Yazan Şairler
Devriye türünde Arap ve Fars şairleri de örnekler vermişler ama en başarılı devriyeler Türk edebiyatında yazılmıştır. Devriye türünde ilk örnekler Ahmet Yesevi’ye aittir. Türk edebiyatında en önemli devriye yazan şairler: Yunus Emre, Mevlana, Kaygusuz Abdal, Niyazî-i Mısrî, Eşrefoğlu Rumi, Nizamoğlu, Sun'ullah Gaybî, Abdülahad Nûrî , İsmail Hakkı Bursevi Üsküdarlı Haşim Baba, Zahmi, Pîr Sultan Abdal, Yeksânî, Necmî, Çankırılı Mefharî ve Hüsnî ve Gufrani olmuştur. “Ahmet TalatOnay ve Rıza Tevfik bu türde örnek veren en son şairlerdir. “
Elifname ve Destan Şeklinde Yazılan Bir Devriye ( Ferşiye Örneği )
Elif Allah halk etti üç yüz bin yıl evvel
Be bi’l-cümle ruhlar geldi divana
Te temiz olan canlar bela dediler
Se sabit olmayanlar oldu yamane
Cim cefa edenler harici oldu
Ha Hak tanrı diyenler Mevlâ’yı buldu
Hı Huda’yı bilmeyen arada kaldı
Dal dağıldı taraf taraf bir yana
Zel zelil bir yanda karar eyledi
Ra Rahim bu canlara neler eyledi
Ze zamanda Adem’i halk eyledi
Sin selamet dört nesneden beyana
Şın şükür atamız beyana geldi
Sad solundan Havva anamız oldu
Dad dolanıp takdir yerini buldu
Tı tahirce yaslandılar cihana
Zı zahr-ı cennette şükür dediler
Ayın ala safalara erdiler
Gayın gafil olup buğday yediler
Fe fena çıktılar dünya şeybana
Kaf kaldı şeybanda bunlar neyledi
Kef keder gözyaşıyla büryan eyledi
Lam lem-yezel olan Allah kerem eyledi
Mim mukadder buluştular can cana
Nun nice can can cem oldu onlar
Vav varıp ikişer doğdu insanlar
He hezaran padişahlar paşalar
Lam-elif‘de layık oldu yeksane
Ye yeksan olanı gecede gördüm….
Bir zaman atamın belinde durdum
Hak emriyle ana rahmine indim
Emdim içtim doyamadım o kana
O kanı yer iken dünyaya çıktım
Anamın rahminden zağlandım aktım [8]
….
ZAHMî der derdime derman isterdim
Şükür olsun böyle üstad Lokman’a
(Yavuz, 1979: 493-497 /Kaya, 2004: 356-362)
Arşiye Örneği
Sıfat-ı hayvanda gezdim bir eyyâm
Geçip menzillerim olunca tamâm
Bildim aslım Âdem aleyhi’s-selâm
Ahsen-i sûrette cihâna geldim
Çok seyr ü devr edip geldim ben ey cân
Bildim cihân yine evvelki cihân
Bundan ötesini etmezem beyan
Bu sırrı saklayıp pinhâna geldim
Dört kitapta yoktur bu ilim inan
“ilm-i devriyye”dir bu sırr-ı kân
Bulup bir mürşid-i kâmil ü irfân
Okuyup bu dersi âyâna geldim
Afveyle günâhım Gaffârü’z -zünûb
Setreyle uyûbum settârü’l-uyûb
Bu Hüsnî cürmünü bilip utanıp
Yâ Rabbi rahmet ü gufrâna geldim. (Hüsnî)[9]
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/devr-ruh-gocu-inanci-tenasuh-ve-devriye/86331
[2] DrAslan Tekin Edebiyatımızda Terimler, 2005, sh. 84
[3] Mustafa Uzun, DEVRİYYE, DİA,cilt: 09; sayfa: 252
[4] Mustafa Uzun, DEVRİYYE, DİA,cilt: 09; sayfa: 252
[5] DrAslan Tekin Edebiyatımızda Terimler, 2005, sh. 84
[6] Mustafa Uzun, DEVRİYYE, DİA,cilt: 09; sayfa: 252
[7] Mustafa Tatçı , Niyazi Mısri’nin Devriyeleri ve Devir Anlayışı, Edebiyattan İçeri , 1997 s. 265- 266
[8] Elmira Memmedova, TÜRK TASAVVUF ŞİİRİNDE ELİFNAME, https://islamiyyatdotorg.wordpress.com/2011/11/21/t
[9] Yrd.Doç.Dr. Mehrali Calp, https://www.kompozisyonornekleri.net/devriye.html