‘’Ah, nerede gençliğimiz
Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
Elde var hüzün…’’(Alıntı)
Düşman başına bu esinti, sevecen yürekte o kekremsi sessizlik ve evhamla yürüdüğüm yollarda içine düşülesi bir tuzak ne ki debdebeli bir masalda süregelen o macera belki de hiç uyanmamalıydım ezelden elbet uyaran koruyucu meleklerim ve işte bir kere: ‘’Yürü ya kulum’’ dedi Mevla’m.
Hüzün dilekçem onaydan çoktan geçti
Aymazlığında yalnızlığın sır küpü mevsimlerden geçtim
Geçemediğim köprüler ne ki?
Yangın yeri düşlerin her biri
Cüssesi ne ki şiirin ve şairin?
Hücre hapsinde geçen ömrün devamı mı?
Muktedir olduğumdur hissikablelvuku
Tırmanmadığım dağ tepe mi kaldı ki?
Hüviyetimse rüzgâr
Müdavimi olduğum yaldızlı yolunda rüyaların
Gerçek olduğumun da tekabül ettiği
Her şafak vakti
Yazarak kavuştuğum hürriyeti kaptırmam da kimseye.
İdare lambası masamda yanan
Yampiri bir gülüşün bir sonrası mı?
Hüznümle muhalifim ben cihana
Sakarlığım da akla zarar bir teamül
Gönül kışlamda yatar kalkar duygularım
Düşünmekten unuttuğum her uyku vakti
Bir de daldım mı şiirlere…
Mevsimsiz bir sunumdur şiarım
Günü böldüğüm kerelerce
Denk düştüğüm adeta bir asır
Ne zaman nemalansam rahmetinden evrenin
Miladım illa ki yazmak ve sevgi
Üstelik çok küçükken düştüğüm aşka
Rabbim mademki tek sırdaşım ezelden
Hem O değil miydi sevmeyi öğreten?
Lafügüzaf yandığım ne ki?
Yaktığım yüzlerde dize
Yaranamadığım her kimse elbet dize gelmez yüreğim.
Ha makberim ha mabedim
Kelebek kanatlarında şiirin
Bir sever bir küserim:
Elbet kendime
Bazen kördüğüm ta içim
İçerlediğim ne ki kaybolmamın ertesinde?
Mağlup geldiğim ömrün gölgesinde güneşlendiğim
Pencerenin içinde seken yüreğim
Pır pır uçmanın meali yazdığıma binaen
Yazamadığım nice mizansen
İçinde saklandığım kimi zaman
İçimde saklı ne çok hikâye.
Hünkârım, Rabbim, güneşim
Atlas yüreğim ve dünde saklı na’şım.
Mazimi az buçuk öldürdüm hani
Atimle vakıfım ben günüme
Andığım kimse rahmetle
Şiarım varsa yoksa insan sevgim.