Efes ( Ephesus )
İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti’nin
ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Çağ olarak
adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar inmektedir. Son yıllarda
yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler
( Tarih Öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk
Tepesi’nde Tunç çağları veHititler’e ait yerleşimler
saptanmıştır. Hititler Dönemi’nde kentin adı Apasas’tır.
M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de
yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis
Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise,
Büyükİ skender'in Savaş ’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö.
300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma çağlarında en
görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en
büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipti. Efes,
Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu
Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir. 1330 yılında
Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları’nın merkezi olan
Ayasuluk, 16.Yüzyıl’dan itibaren giderek küçülmeye başlamış,
1923 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra Selçuk adını
almış ve bugün 30.000 kişilik nüfusa sahip turistik bir
yerdir.
Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efes, İ.Ö. 4.bine
dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat
alanlarında her zaman önemli rol oynamıştır.
Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır.
Ancak,
Efes antik çağdaki önemini yalnızca büyük bir ticaret merkezi
olarak gelişmesini ve başkent oluşuna borçlu değildir.
Anadolu’nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis
kültünün en büyük tapınağı da Efes’de yer alır. Bu
ibadethane dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul
edilir.
Efes
tarihi oyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları
geniş bir alana yayılır. Yaklaşık 8 km²lik bir alana yayılan
bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları
yapılmış, ziyarete açık olan bölümlerdir.
1-
Ayasuluk Tepesi (İ.Ö. 3. bine tarihlenen en erken yerleşim ile
Bizans Devrine ait, Hıristiyanlık dünyası için büyük önem
taşıyan St. Jean Kilisesi),
2-
Artemision (İ.Ö. 9-4. yüzyıllara ait önemli bir dini merkez;
dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı)
3-
Efes (Arkaik-Klasik-Hellenistik-Roma ve Bizans Devri yerleşimi),
4-
Selçuk (Selçuklu, Osmanlı Dönemi yerleşimi ve bu yerleşimi
barındıran, bugün önemli bir turizm merkezi olan modern kent),
Antik Çağda önemli bir uygarlık merkezi olan Efes bugün de yılda ortalama 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği önemli bir turizm merkezidir.
Efes’teki ilk Arkeolojiik kazılar British Museum adına J.T. Wood tarafından 1869 yılında başlamıştır. Wood’un ünlü Artemis Tapınağını bulmaya yönelik bu çalışmalarına 1904 yılından sonra D.G. Hogarth devam etmiştir. Bugün de çalışmalarını sürdüren Avusturyalıların Efes’teki kazıları ilk olarak 1895 yılında Otto Benndorf tarafından başlatılmıştır. Avusturya Arkeoloji Entitüsü’nün 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında kesintiye uğrayan çalışmaları 1954 yılından sonra aralıksız devam etmiştir.
Efes’te
Avusturya Akeoloji Enstitüsü’nün çalışmalarının yanı sıra
1954 yılından itibaren Efes Müzesi de T.C. Kültür Bakanlığı
adına kazı, restorasyon ve düzenleme çalışmalarını
sürdürmektedir.
EFEST’TEKİ
ANTİK YERLER:
ST.JEAN BAZİLİKASI
Bizans
İmparatoru Justinyen’in MS.6.yy.’da St.Jean adına yaptırdığı
bazilika,Ayasuluk Tepesi’nde yer almaktadır. 40X110 metre
boyutlarındadır. Batıdan girilen yapının planı bir haç’ı
andırır.
Kilise
kısmı kalın fil ayakların taşıdığı altı büyük kubbe ile
örtülü olan bazilike ve Nartex bir kubbe ile
örtülüdür.
Bazilika’nın
ortasında kubbe altında ve zemin seviyesi altında olan St.Jean Mezarı’nın doğu tarafında rahiplerin oturdukları kısımlar
bulunur.Bu yapılar kiliseden yarım daire biçiminde ayrılır. Mezar alanının kuzeyinde hristiyan din adamlarının resimlerden
oluşan fresklerin bulunduğu kilisenin restore edilen sütun
başlıkları üzerinde İmparator Justinyen ile karısı
Theodora’nın monogramları vardır.
ARTEMİS TAPINAĞI
resim kaynakça https://www.efesharabeleri.com
Efes’lilern
ilk yerleşimlerinin bu tapınağın olduğu yerde bulunduğu
bilinmektedir. Daha sonra bir depremle Tapınağın yıkılması
üzerine Roma İmparatorluğu’nun yardımı ile Efes’liler
tapınağı yeniden ve daha gösterişli bir biçimde inşaa
etmişlerdir. Dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen
Efes Artemis Tapınağı’nın bugün sadece temel kalıntıları
bulunmakatdır.
Selçuk’tan Kuşadası Yolu’na girişte sağda bu görkemli tapınağın
kalıntıları ile karşılaşılır. Ortyge’nin bugün Efes’te
kurulduğu yer olan Bülbül Dağı’ı olduğu kaynaklarda yer
almaktadır. Artemis Tapınağı 127 sütunlu olup cephedeki 36
sütunu kabartmalıdır. Tapınağın 125 metre uzunluğu, 60 metre
genişliği ve 25 metre yüksekliği olabileceği düşünülmektedir.
Tapınağın en eski kalıntılarının MÖ.6 yy’a kadar
tarihlendiği, tapınağın ikinci kez yapılışında ölçülerin
105 metre uzunluk, 55 metre genişlik, 25 metre yükseklik ile 600
metrekarelik bir alana yayıldığı bilinmektedir.
En
son olarak MS.263 yılında Got’lar tarafından saldırıya uğrayan
ibadethane yıkılmış ve yağma edilmiştir. 1869 yılında İngiliz
Wood tarafından bulunan Artemis Tapınağı’nda 1904’de yine
İngiliz olan Hogart kazılarını sürdürmüştür.Bugün Ören
yerindeki kazılar Avusturalya’lılar tarafından yapılmaktadır.
YEDİ
UYURLAR
İzmir ili Selçuk ilçesinde Yedi Uyurlar Mağarası bulunmaktadır. Yedi
Uyurlar (Eshab-ı Kehf) Kuran-ı Kerim'de yer almaktadır. Yedi
Uyurlarla ilgili Selçuk’taki mağaranın yanı sıra Anadolu’da, Diyarbakır Lice ilçesine 15 km. uzaklıktaki İnceburun Dağları’nda
da aynı isimli bir mağara bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Yedi
Uyurların Afşin-Elbistan, Eskişehir ve Tarsus’ta da makamları
bulunmaktadır.
Yedi
Uyurlar tarihi çağlarda yaşamış, Yamliha, Mekselina, Meslina,
Mernuş, Debernuş, Saznuş ve çoban Kefeştatyus isimli yedi gencin
ve Kıtmir isimli köpeğin başından geçen mucizevî bir olaydır.
Bu olay Kur'an-ı Kerim ve tarihi kaynaklarda da yer almış, çeşitli
el yazmalarına da konu olmuştur. Yedi Uyurlar mucizesi Kuran’ın
110 ayetten meydana gelen Kehf Suresinde (18.sure) 8 ile 25. ayetleri
arasında anlatılmaktadır.
Yedi
Uyurlar öyküsüne göre, çok tanrılı dinin hüküm sürdüğü
kentte yedi genç adam Hazreti İsa'ya ve tek tanrıya inanmışlardı.
O sırada yöreyi yöneten kral zalim olduğu kadar koyu bir pagan
idi. Tebaasının tüm dinsel özgürlüğünü sıkı kontrol altına
almıştı. Bu baskıdan kurtulmak için çare arayan gençler bir
mağaraya sığınmışlardır. Bu olay aynı zamanda da Taberi’nin
yazmış olduğu Tafsir-ül Menakip Tercümetu’l Mevait isimli
eserinde de anlatılmıştır:
“Efsus,
Dekianus’un darül mülkü olup, ahalisini putperestliğe teklif
edip itaat eden, halâs etmeyen katlolurdu. Kişizadelerden
hüdaperest genç altı kimse ile bir güşede bu cabbaranın
fitnesinden halas için dua ile meşgul idiler. Bu hallerinde iken
Dekiyanus’a haber verilip anleri ihsar ve tehdidi besiar eyledi.
Anler tariki tevhitte sebat gösterüp şirki kabul etmediler.
Dekianus anlerin cemi mâlini ahs ile siz civanlarsınız, size 2-3
gün mühlet veririm, halas vaktinizi fikredin deyup kendisi bir
gayri şehre gitti. Ol civanlar fırsatı ganimet bilup,
ba’delmüşavere firara karar kıldılar. Yolda giderken bir çobana
rast gelup, anların dinine muvafakat eyledi. Çobanın kelbi Kıtmir
dahi bunlara tabi olup, akeplerince giderdi. Her ne kadar
menettilerse mümkün olmayup ahirkâr Haktaâla ol kelbe lisan kerem
edüp benden korkmayın ben Allahu teâla’nın ve sizin dostunuzum.
Siz uykuda iken ben size pâsbanlık ederim dedi. Dağa yakın
geldiler çoban bunlara ben bu dağda bir mağara bilirim, ol
mağarada gizlenmek mümkündür deyu ittifakla ol mağaraya
müteveccih oldular ve girdiler.”
Gençler
bu olayın ardından orada uykuya daldılar ve 309 yıl uyudular. Bu
bölüm Kuran’da da anlatılmıştır:
”Baksaydın
güneşin mağaranın sağından doğarak solundan battığını,
onların da mağaranın içinde olduğunu görürdün. Bu Allah’ın
mucizelerindendir. Onları mağarada uykuya daldırdık ve yıllarca
hiçbir şey hissetmediler. Uyanık sanırdın onları. Oysa
uyuyorlardı. Sağa sola döndürdük onları köpekleri de uzatmıştı
kollarını eşiğe. Görseydin eğer içine bir ürküntü dolarak
geri döner, hemen kaçardın.”
Bu
olay sırasında Pagan kral gençlerin peşini bırakmamış,
askerleri mağarayı bulmuşsa da içeriye girmeleri mümkün
olmamıştır. Bunun üzerine kral gençleri açlık ve susuzluğa
mahkûm ederek mağaranın ağzını bir duvar ile ördürmüştür.
Aradan yıllar geçmiş bu olay unutulmuş. Bazı hayvan sahipleri
mağaranın ağzındaki duvarı yıkarak içerisini ağıl olarak
kullanmışlardır. Ancak içeride uyuyanları
görememişlerdir.
Uzun
bir uyku döneminden sonra gençler uyanmış ve 300 yıldan fazla
uyuduklarını bir türlü anlamamışlardır. Uyandıktan sonra
birbirlerine içeride ne kadar uyuduklarını sormuşlar bir veya
yarım gün uyuduklarını sanmışlardır. Karınları acıkmış,
içlerinden birisinin çarşıya giderek yiyecek almasını
istemişlerdir. Bu gençlerden Yemliha gümüş bir sikke ile kente
gitmiş, ekmek almak üzere fırına girmiş. Elindeki parayı
fırıncıya verince fırıncı paranın geçerli olmayıp, çok eski
yıllara ait olduğunu görünce, ondan şüphelenmiş ve ihbar
etmiş. Genç, dönemin kralının huzuruna çıkarılmıştır.
Ancak Hıristiyanlık kabul edilmiş paganlık sona ermiştir. Gencin
söylediklerine önce inanmak istememişler, sonra da bir mucize ile
karşı karşıya olduklarını anlamışlardır. Bunun üzerine
devrin Başpiskoposu bu gençle konuşmuş ve genç mağaraya geri
dönmüştür. Arkadaşlarına 300 yıldan fazla uyuduklarını
anlatmış. Sonra tekrar uyumuşlar ve bir daha da uyanmamışlardır.
Bu olaydan sonra gençlerin ebedi uykularına yattıkları bu yere
bir ibadethane yapılmıştır.
Günümüzde
yedi gencin mezarı Efes antik kentinin dışında Vedius
Gymnasium’un yanından doğuya doğru sapan yolun sonundadır. Bu
mezarları Avusturya Arkeoloji Enstitüsü ekibi 1927–1928
yıllarında ortaya çıkarmıştır. Burada yedi mezardan daha çok
mezarla karşılaşılmıştır. Mezarların bazıları mahzen mezar
(kripta), bazısı mezar odası, bazısı da colonbariumları andıran
bölmeler halindedir. Yapımlarında bazılarında kayalar oyulmuş,
bazılarında moloz taş ve tuğlalar kullanılmıştır.
Günümüzde
bazıları yıkık bazıları harap olan bu mezarların ve şapelin
duvarlarında freskolar bulunmaktadır. Bezemelerde Helenistik Çağ
süsleme sanatının unsurları, daha geç devirde kullanılan çiçek
bezemeleri ve girlantlar görülmektedir. Büyük olasılıkla bu
resimler MÖ. V.-IV. Yüzyılları yansıtmaktadır.
EFES'TE GÜNÜMÜZE GELEN KALINTILAR
VEDIUS
GYMNASIUM
MS.
2.yy.’da Vedius Antonius adına zengin bir Efes’li tarafından
yaptırılan yapı simetrik bir plana sahiptir.Doğuda avlusu,ortada
yer alan tören salonu,soyunma odası ve hamamları ile dönemin
özelliklerini karekterize deden sportif ve kültürel eğitimin
yapıldığı görkemli bir mekandır.
STADYUM
Vedius
Gymnasium’dan sonra harabelere doğru sol tarafta stadyum
vardır.230X40 metre boyutlarında olan stadyum,Panayır Dağı’nın
kuzey yamaçlarına kurulmuş ve sağ cephesi doğal kayalara
oturtulmuştur.Roma İmparatoru Neron döneminde ( MS. 54-68 )
yapıldığı ileri sürülen stadyumun doğu bölümünde glatyatör
oyunları için bir bölme ve yine hayvanlar için de bir kısım
bulunmaktadır.Sportif tüm yarışların,oyunların,olimpiyat
düzenlemelerinin,araba yarışlarının yapıldığı
stadyumun,döneminin sportif ve kültürel tüm gereksinimini
karşıladığı sanılmaktadır.
AKROPOL
Stadyumun
karşısında bulunan tepede kurulu Akropol’ün MÖ.6 yy.’da
yapıldığı sanılmaktadır.Tepenin kuzey batısında MÖ.350
yıllarına ait bir ibadethane bulunmaktadır.
BİZANS
HAMAMLARI
İzmir
ili Selçuk ilçesi, Ephesos antik kentinin kuzey yönündeki meydan
ortasında bulunan bu hamam karmaşık bir plan düzeni
göstermektedir. Büyük olasılıkla MS. VI. yüzyılda
yapılmıştır.
Kesme Taş ve Mermerden yapılan hamamın batı cephesini boydan boya
kaplayan büyük bir salon bulunmaktadır. Bu salonun dinlenme amaçlı
yapıldığı sanılmaktadır. Bunun doğu yönünde, cadde üzerinde
birbirlerinden ayrı iki yapı daha dikkati çekmektedir. Bunlardan
güneydekinin ortasında yarım yuvarlak olan bölümün ne amaçla
kullanıldığı bilinmemekle birlikte bir salon görünümündedir.
Buradan doğu ve batıya açılan kapılarla da daha küçük
salonlara geçilmektedir. Diğer yapı daha karmaşık bir plan
düzeni göstermektedir. Bu yapının ortasındaki üzeri tonozla
örtülü olduğu sanılan hamamın sıcaklık kısmı ile doğusunda
da küçük yıkanma yerleri bulunmaktadır.
Hamamda
yapılan kazı çalışmaları sırasında çok sayıda küp ile
karşılaşılmıştır.
ÇİFTE
KİLİSELER ( Konsül Kilisesi )
İzmir
Selçuk ilçesinde, antik Ephesos kentinin sınırları içerisinde,
Bizans hamamlarının karşısında bulunan bu kilise, antik kentin
güney kapısından girildikten sonra batıya uzanan yol üzerinde
yer almaktadır. Kilise büyük olasılıkla MS. II. Yüzyılda
İmparator Hadrianus (117–138) devrinde yapılmış Roma dönemine
ait bir yapının üzerine Bizans ve Helen döneminde bazilika olarak
yapılmıştır. Bu dönemde Meryem Ana’ya adanan yapıda 431–438
yıllarında konsül toplantıları yapılmıştır. Bu kilisede
431.Konsil toplanmış ve Hz. Meryem’in Tanrı anası olduğu kabul
edilmiştir.
Bu
yapıyı J.Keil, Mousion olarak tanımlamış, E.Reisch bu yapının
borsa binası (Deigma) olduğunu iddia etmiştir. Bu kalıntı
üzerine yapılan kilise Aziz Markus adına izafe edilmiştir. Burada
yapılan kazılarda 1904 yılında ortaya çıkarılan bir kitabede
de kilisenin Hz. Meryem için yapıldığı belirtilmiştir. Bu
bakımdan yapının kimin adına yaptırıldığı kesinlik
kazanamamıştır.
Kilisenin
ilk yapımında üç nefli olduğu, daha sonra yapılan ilavelerle
beş nefe çevrildiği sanılmaktadır. Kilise 26.50x29.50 m.
ölçüsündedir. MS. VII. Kilisenin apsidine açılan bir kapı ile
geçilen ikinci bir kilise yanına yapılmış ve böylece kilisenin
adı Çifte Kiliseler’e dönüşmüştür. Bunun yanına da
papazların yaşadığı bölümler eklenmiştir.
Yapı
kesme taştan dikdörtgen planlı olup, önünde sütunlu bir girişi
bulunmaktadır. Kilisenin narteksi taban mozaikli olup, ayrıca
vaftiz yerinin ortasına da vaftiz havuzu yapılmış ve bu bölümün
duvarlarına kabartma haç motifleri yerleştirilmiştir.
LİMAN
HAMAMLARI
İzmir
ili Selçuk ilçesi, Ephesos antik kentinde Liman ile Gymnasion
arasında Liman Hamamı bulunmaktadır. Hamam MS.II. yüzyılda
yapılmış ve İmparator II.Constantinus (337-361) zamanında
onarılmıştır.
Ephesos’un
en büyük yapılarından biri olan hamam kuzey-güney yönünde,
160x170 m. ölçüsünde ve 28 m. yüksekliğindedir. Roma dönemi
hamamlarında olduğu gibi doğusunda yapının bütününü kapsayan
uzun bir salona yer verilmiştir. Bunun ortasında frigidarium
(sıcaklık), iki yanında da soyunma odaları bulunmaktadır.
Frigidariumun ortasında 30 m. uzunluğunda elips şeklinde büyük
bir havuz vardır. Bu bölüm duvarlara dayalı olarak 11 m.
yüksekliğinde pembe ve gri granit sütunlarla çepeçevre
kuşatılmıştır. Sütunların başlıkları mermerden kompozit
üsluptadır. Bunlar tuğladan yapılmış tonozlu çatıyı
taşımaktadır. Soyunma yerleri büyük blok taşlardan yapılmış
olup, oldukça kalın payelerle birbirlerinden ayrılmıştır. Her
bölümün içerisine geniş nişler yerleştirilmiştir. Kazılarda
rastlanılan heykellerin bu nişlere yerleştirildiği
anlaşılmaktadır.
Hamamın
sıcaklığı olan calderium frigidariumun batısında geniş ve
yüksek bir salon görünümündedir.
ARKADİANA
( Liman Caddesi )
Efes’teki
harebeleri gezmek için hamamların karşısında bulunan ve limana
kadar uzanan mermer döşeli görkemli bir caddeye çıkılır.Bu
caddeye çıkarken izlenen yolun sonunda ,çok az kalıntıları
mevcut olan ve MS. 2 yy.’a tarihlenen Tiyatro Gymnasium’ u yer
alır.Sağ tarafta ise Liman Gymnasium’u ve hamamı
görülür.Limandan tiyatroya kadar uzanan cadde,gerçekte
hellenistik dönemde yapılmış olmakla beraber,İmparator
Arkadianus tarafından onartıldığından onun adını izafeten "
Arkadiane " olarak bilinir.11 metre genişliğinde 350 metre
uzunluğunda olan görkemli caddenin iki yanında yer alan mermer
sütunlar bugün de ayaktadır.Bu cadde aşağıda limana,gerçekten
sanat abidesi bir kapı ile açılır.Yan taraflarda ise dükkanlar
sıralıdır.Dükkanların altında su yolu ortaya
çıkarılmıştır.
Şehrin
sularının kesilmesi durumunda bu su yollarından geçen kaynak
sularının devreye girdiği anlaşılmaktadır.Tümüyle mermer
döşeli olan Arkadiane’nin zemin döşemesi altında limana kadar
uzanan bir kanalizasyon vardır.Şehrin en önemli caddesi olan bu
cadde daha çok törenlerin,şenliklerin ve önemli geçitlerin
yapıldığı bir caddedir.Karalların karşılandığı bir çok
önemli gösterinin ve dini törenin yapıldığı bu cadde aynı
zamanda limana gelen ve giden tüm mal ve servetin aktığı yol
olduğundan " Liman Caddesi " olarak anılır.Kral Yolu’da
denilen bu caddenin bu denli çeşitli isimlerle anılması önemli
bir cadde olduğunu göstermektedir.
TİYATRO
GYMNASIUMU
Arkadiane’nin
sağ tarafında yer alan MS.2 yy.’a tarihlenen Tiyatro
Gymnasium’undan günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir.Planlı
bir yapı olan eserde atletizm oyunlarının yapıldığı bilinmekte
ve yarışmaların yapıldığı bir avlu ve bu avluyu çevreleyen
portiko halen gözlenebilmektedir.
TİYATRO
Efes
Harabeleri’nin en güzel yapılarından biri olan tiyatro oldukça
sağlam kalmış ve restorasyonlarlabugün de Efes Festivali gibi
şenliklerde rahatlıkla kullanılmaktadır.Bu güzel ve 25.000 kişi
kapasiteli büyük bir tiyatronun kuzey batısında 2 ionik sütunlu
hellenistik bir çeşme yerleştirilmiştir.Tiyatronun ilk kez
hellenistik dönemde yapıldığı bilinmekte ise de bugüne gelen
tiyatronun İmparator Cladius zamanında yeniden inşaasına
başlatıldığı,İmparator Trianus (98-117) döneminde tamamlandığı
bilinmektedir.Tiyatronun ön kısmında oldukça sağlam ve iri
taşlardan yapılmış soyunma yerleri belirgin şekilde
görülmektedir.Bu mekanlar günümüzde " Efes Festivali "
için sanatçıların soyunma yerleri olarak kullanımaktadır.İlk
döneminde 3 katlı olan tiyatro her biri 22’şer basamaklı üç
bölümden oluşur.Sahne binası 18 metre yüksekliğindedir.MS. 54
yıllarında St.Paul ’un bu tiyatrodan Efes’e seslendiği ve
büyük tepkiyle karşılandığı rivayet edilir.25X40 ebatlarındaki
sahnenin arka duvarları son derece süslü ve nişler içinde
heykellerin bulunduğu bir görünüm taşımaktadır.Akustiğin çok
iyi olduğu tiyatroda,sahnenin görünmesini sağlamak açısından
tribün çok dik inşaa edilmiştir.
TİCARET
AGORASI
Tiyatronun karşısında yer aşlan ünlü ticaret agorası giriş kapıları ve agora alanını çevreleyen sutünları ile dikkat çeker.Esas yapı hellenistik olmakla beraber,bugün kalıntıları görülen Agora,İmparator Agustus döneminde yenilenmiştir.Dört tarafı stoa ile çevrili olan Agora 2 katlı,çift kolonlu ve dorik üslupludur.
MERMER
CADDE
Efes’in
güneydoğusunda bulunan Magnesia kapısından kuzeybatıda Koresos
kapısına kadar uzanan yaklaşık 400 metrelik mermer cadde MS.5.
yy.’da yeniden yapılmıştır.Altından geçen kanalizasyon
sistemi denize kadar uzanır.Caddenin batı kanalı İmparator Neron
tarafından ( MS. 54-68 ) yılları arasında yapılmıştır.Cadde
seviyesinde yüksekte bulunan portikoya tivcari agoranın iki katı
açılır.Mermer Caddesi ile Celsus Kütüphanesi arasındaki açık
alanda Auditorium’un bulunduğu,burada konuşmaların
yapılıp,şiirler okunarak söylevler verildiği
bilinmektedir.
CELSUS
KİTAPLIĞI
Agora’nın
güney yanında yer alan Celsus Kitaplığı,MS.135 yıllarında Asya
Konsülü Julius Celsus Halemaeanus adına oğlu Julius Agiula
tarafından Romalı Mimar Vitruoya’ya yaptırılmıştır.60.92x16.72
metre ebatlarındaki dıştan iki katlı içten 15 metre
yüksekliğinde tek bir salondan oluşur.Salonu çevreleyen 3 katlı
galerilerden duvarlara serpiştirilmiş pencerelerden ışık
süzülür,arka duvardaki bir kapıdan Celsus’un mezarına
geçilir.Celsus’un burada bulunan heykeli bugün İstanbul
Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Roma
Mimarı özelliklerini tümüyle yansıtan yapının ön cephesinin
dekorasyonu devrin en güzel örnekleri arasında yer alır.Ön cephe
kolonları arasında yer alan 4 kadın heykeli " Akıl ", "
Kader ",İlim " ve " Erdem " öğelerini
sembolize eder.Bu heykellerin orijinalleri bugün Viyana Müzesi’nde
bulunmaktadır.Parşömen ruloların,kitaplıkta nemden etkilenmemesi
için iki tarafı tuğladan örülmüş kapalı raflarda korundukları
belirlenmiştir.Bu kitaplık kendi döneminde dünyanın sayılı
bilim adamı ve düşünürünün yetişmesine aracı
olmuştur.
AŞK
EVİ
Mermer
Cadddeden yukarı doğru çıkıldığında Kuretler Caddesi ile
kesişen noktada " Aşk Evi " bulunur. Mermer yolda mermer
üzerine kazılmış sol ayak ve bir kadın başı görülür. Bu
dünyanın ilk reklam panosu olarak değerlendirilmektedir. MS. 1
yy.’la tarihlenen bu ilginç ev, ana bir hol ve bu hole açılan
bir çok odadan oluşmaktadır. Eşk Evi’nde bulunan mozaik kız
portrelerinin bu evde çalışanlara ait olduğu sanılmaktadır. O
döneme ait ahlaki çöküntü işaretlerinden sadece biri olarak
değerlendirilmektedir.
KOLASTİKA
HAMAMI
İzmir
ili Selçuk ilçesi, Ephesos antik kentinde, Kuretler Caddesi’nin
kuzeyinde, Traian Çeşmesi ile Hadrianus Mabedi arasında yer
almaktadır. Efes’teki yapıların en büyüklerinden biri olan bu
hamam üç katlı olarak yapılmıştır. Skolastikia Hamamı MS. I.
yüzyılda yapılmış ve IV. Yüzyılın sonuna kadar çeşitli
dönemlerde onarılmıştır.
Roma
İmparatorluk döneminde hamamların kendine özgü kuralları vardı.
Bunlardan zengin ve yoksul tüm şehir halkı yararlanırdı.
Fakirlerden ücret alınmaz, zenginler ise daha çok öğleden sonra
hizmetkârları ile birlikte hamamlara gider ve burada uzun süre
kalırlardı. Roma hamamlarında önce apoditerium
(soyunmalık)denilen bölümde soyunulur, sudotoriumda terlenir,
calderiumda da yıkanılırdı. Yıkanmadan sonra da tepidariumda
diğer kişilerle sohbet edilir, siyaset yapılırdı. Son olarak da
frigidarium denilen soğuk havuza girilirdi.
Skolastikia
Hamamı’nın iki ayrı girişi vardır. Bunlardan bir tanesi
Kuretler Caddesi’nde, diğeri de doğudaki sokak içerisindendir.
Bunlardan her iki kapı da apoditeriuma açılırdı. Son derece
büyük ölçüdeki bu salonun içerisinde de nişler bulunuyordu. Bu
nişlerden biri içerisinde MS. IV. yüzyılda hamamı son kez
onartan Christian Skolastika’nın heykeli
bulunmuştur.
Apoditeriumun
batısında frigidarium bulunmaktadır. Bunun ortasında elips planlı
soğuk su havuzu vardır. Apoditeriumun kuzeyindeki kemerli bir
kapıdan hamamın ılıklığı olan tepidariuma geçilmektedir. Bu
bölümün duvarlarında ve zemininin altında sıcak hava dolaşımını
sağlayan künklere yer verilmiştir. Bu bölümün doğu duvarı
kenarında rastlanan renkli küçük mermerlerden mozaik parçası
hamamın orijinal tabanının mozaiklerle kaplı olduğuna işaret
etmektedir. MS. IV. yüzyılda yapılan onarım sırasında bunun
üzerine mermer kaplamalar yerleştirilmiştir. Tepidariumdan küçük
ve dar bir kapı ile calderiuma girilir. Günümüze iyi bir durumda
gelmiş olan bu bölümün duvarları çeşitli dönemlerde yapılmış
mermer ve tuğla levhalarla kaplanmıştır. Ayrıca zemine de pişmiş
topraktan sıcak havayı dolaştıran kanallar yapılmıştır. Sıcak
havanın sağlandığı külhan (hippocaus) bu bölümün batısında
bulunmaktadır. Bu medeniyetin hamam inşası gösteriyor ki, hamam
kültürü bizde olduğu gibi temizliğin değil, zevk ve safanı ön
planda olduğu görülmektedir. Bu şekilde dizayn edilmiştir.
HADRİYAN
TAPINAĞI
https://www.didimli.com/galeri/efes.htm
resim kaynakça
Kuretler
Caddesinde en güzel yapılardan birisi de Hadrian Tapınağı’dır.Bu
tapınağın geriye cephe alanlığı kalmamıştır.
Ibadethane
Korint üsluplu olup, girişte ortada iki yuvarlak sütun ile
yanlarda dikdörtgen birer paye yer almaktadır.Alınlıktaki temel
üzerinde " Hadrian " adı zafer tanrıçası " Tyche
" kabartması görülür.
YAMAÇ
EVLER
Celsus Kütüphanesi’nden Kuretler Caddesine dönüşte sağ tarafta Bülbül Dağı’nın yamaçlarında Efes’li zenginlerin ikamet ettikleri belirtilen evler vardır.Yakın dönemde restore edilerek orijinal durumlarına biraz daha yaklaşanbu evler geniş merdivenlerle caddeye dikey olarak açılmakta,duvarlarında fresk ve mozaiklerle süslü mermer kaplamalar bulunmaktadır.
TRAİAN
ÇEŞMESİ
Hadrian
Tapınağı’nı geçtikten sonra biraz ileride solda Trainan
Çeşmesi yer alır.Çeşme 5.20x11.09 metre ebadındadır.İmparator
Trainan’ın o zamanki dönemde kolosal heykelinin iki kat boyunca
yükseldiği ve altından suların aktığı havuz çeşmenin önünde
yer alır.Bu iki katlı çeşmenin katlarını süsleyen heykellerden
bazıları bugün Efes Müzesi’nde sergilenmektedir.Çeşme MS.11
yy.’da yapılmıştır.
DOMİTİAN
TAPINAĞI
Traian
Çeşmesi’nin karşısında Domitian Tapınağı bulunur.MS.1
yy.’da Efes’liler ilk kez Roma İmparatoru Domitia adına bir
ibadethane dikmişler ve bununla da Roma ile iyi ilişkiler
geliştirmek istemişler.Domitian Heykeli bugün İzmir Arkeoloji
Müzesi’nde tapınağın giriş altarı ise Efes Müzesi’nde
sergilenmektedir.50X10 metre ölçülerindeki tapınağın önünde
sunak bulunmaktadır.
DEVLET
AGORASI
Sütunların
süslendiği Kuret Caddesi’nde ilerlenerek iki Herakles
kabartmasınında yer aldığı zafer takından Devlet Agorası denen
alana ulaşırız.160x73 metre boyutlarındaki Devlet Agorası’nın
altında eski çağlara ait kalıntılarda bulunmuştur.MS. 1yy.’da
devlet kontrolünde ticaretin yapıldığı dini ve resmi törenlerin
düzenlendiği agoranın yanında dört basamakla çıkılan yer
Efes’in ticaret borsası gibi bir işlevi olan
bazilikasıdır.Bazilika 165 metre uzunluğunda olup MS. 1 yy.’da
Romalılarca yapılmıştır.Doğu kısmında ise Bizans Dönemi’nde
yapıldığı sanılan Stoa’sı bulunmaktadır.
BELEDİYE
SARAYI
Efes’in
kutsal mekanı sayılan Meclis Sarayı’nın sağ tarafında Hestia
Sunağı bulunmaktadır.Bu sunakta sürekli olarak bir kutsal ateş
yakıldığı belirlenmiştir.İki Efes Artemis’ininde Belediye
Sarayı’nda bulunmuş olması buranın dini açıdan da son derece
önemli bir mekan olduğunun kanıtı olarak kabul edilmektedir.
ODEON
MS.
2.YY.’da Efes’li zenginlerden Vedius Antonius tarafından
yaptırılan Odeon’un zamanında üstünün ahşap kaplama olduğu
kabul edilmektedir.Yaklaşık 1450 oturma yerine sahip olan Odeon
resmi toplantıların yapıldığı bir yer olmakla beraber
konserlerinde verildiği bir bölümdü.Odeon’un karşısında
Cadde üzerinde bulunan su deposu Odeon’un önündeki bazilikanın
ileri ucunda da Vedius Hamamları bulunur.Belediye Sarayı’nın
olduğu alandan Domitianus Meydanı’nın doğusundaki binalardan
sonra güneyinde Pollio Çeşmesi görülür.Abidevi kemerli çeşme
MS. 93 yıllarında Pollio adına inşaa ettirilmiştir.Burada
bulunan heykeller bugün Efes Müzesi Salonları’nda
sergilenmektedir.Meryem Ana’ya giden asfalt yolun üzerinde
Magnesia kapısı görülür.Mermer Caddenin bu kapıya kadar geldiği
bilinmektedir.Efes Harabeleri bu noktada sona erer.
MERYEM ANA EVİ
İzmir
ili Selçuk ilçesine 9 km. uzaklıkta, 420 m. yükseklikteki Bülbül
Dağı üzerinde bulunan Meryem Ana Kilisesi ve Evi Hıristiyan
inancına göre kutsal sayılmaktadır. Panaya Kapulu olarak
isimlendirilen bu yere Hz. İsa’nın ölümünden sonra Aziz Jean
tarafından Hz. Meryem’in getirildiğine inanılmıştır. Bu
olaydan 431 yıl sonra düzenlenen konsil tutanaklarında da bu
konuya geniş yer verilmiştir.
Buna
tutanaklara göre; Aziz Jean Hz. Meryem’i burada hazırlattığı
eve götürmüştür. Clement Brentano 1878’de Meryem Ana’nın
hayatı ile ilgili incelemeler yaparken bu evi de araştırmıştır.
Bunun ardından İzmir Koleji Müdürü Lazarist ve rahip Eugene
Poulin Brentano’nun yazdıklarının doğruluk derecesini
araştırmışlardır. Bu nedenle de Efes’in güneyindeki dağlarda
uzun süre dolaşmışlar ve sonunda bugün Meryem Ana Evi olarak
bilinen Panaya Kapulu’daki evi bulmuşlardır. Bulunan ev Katherina
Emmeric (1774–1824) ve Clement Brentano’nun söylediklerine aynen
uyuyordu. Bundan sonra toplanan Hıristiyan din adamları Hz. İsa’nın
ölümünden sonra Hz. Meryem’in Panaya Kapulu’da yaşadığı
görüşünü benimsemişlerdir. Monsenyör Timoni 1892’de burada
dini bir tören yapılmasına izin vermiştir. Katolik Kilisesi bu
konu üzerinde önceleri çekimser kalmış ve Papa 23.Johannes 1961
yılında bu tartışmalara son vererek burasını bir haç yeri
olarak ilan etmiştir.
Günümüzde
Ephesos Magnesia kapısından Bülbül Dağı’na uzanan yol Panaya
Kapulu’ya gelmektedir. Buradaki küçük bir meydada evin yanında
yuvarlak sarnıç, tepenin çevresinde kemerli duvarlar
görülmektedir. Ayrıca burada yapılan kazılarda da pişmiş
topraktan iki lahit ve bazı mezar hediyeleri ile
karşılaşılmıştır.
Hıristiyanların
kutsal olarak nitelendirdiği suyun bulunduğu sarnıcın yanındaki
yolun sonunda haç planlı, üzeri küçük kubbe ile örtülmüş
bir kilise bulunmaktadır. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan
bu kilise VII.-VIII. yüzyılda yapılmıştır. Meryem Ana Evi’nin
kutsal haç yeri ilan edilmesinden sonra buradaki Meryem Ana Evi’nin
kalıntıları üzerine küçük bir şapel yapılmıştır. Eski
yapı ile sonradan yapılan şapelin duvarlarının birbirinden
ayrılması için her ikisi arasına kırmızı renkte boya ile bir
çizgi çekilmiştir. İki tarafında nişler bulunan kemerli bir
girişten sonra tonozlu bir sahanlığa gelinmektedir. Buradaki
apsiste Hz. Meryem’in heykeli bulunmaktadır. Bu heykelin XIX.
yüzyılda buraya konulduğu sanılmaktadır. Bunun önünde gri
renkli taban mermerlerinden ayrılan bölümün ocak olduğu
saptanmıştır. Nitekim burada yapılan kazılarda MS. I. yüzyıla
tarihlendirilen ev temellerinin kalıntıları ile kömür parçaları
bulunmuştur. Bu bölümün güneyindeki küçük odanın doğusunda
bir niş bulunmaktadır. Bu odada Müslümanlar tarafından namaz
kılınmaktadır. Duvarlarında Kuran’da ismi geçen Meryem Ana ile
ilgili surelere yer verilmiştir. Bazı araştırmacılar tarafından
bu odanın Meryem Ana’ya ait yatak odası olduğu iddia
edilmiştir.
Bu
şapeli Papa VI.Paulus 1967’de Papa II.Johannes Paulus 1979’da
ziyaret etmişlerdir.
İSA BEY CAMİSİ
İzmir
ili Selçuk ilçesinde, Ayasuluk Kalesi ile St. John Kilisesi’nin
bulunduğu tepenin batı yamacında olan bu cami, kapı üzerindeki
kitabesinden öğrenildiğine göre h.776 (1375) tarihinde Aydınoğlu
İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Ali Bin Müşeymeş
ed-Dımışki’dir. Aydınoğlu İsa Bey’in vakfiyesi günümüze
gelemediğinden bu cami ile ilgili bilgiler eski gezginlerin
yazdıklarından öğrenilmektedir. Evliya Çelebi bu yapıdan söz
ederken kitabesini de kaydetmiştir.
Kitabe:
“Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla bu mübarek caminin inşa edilmesini
büyük sultan, Millet fertlerinin maliki, İslam’ın ve
Müslümanların sultanı, Devletin, dinin ve dünyanın medarı
iftiharı Aydınoğlu Mehmet oğlu İsa emretti. Tanrı mülkünü
ebedi kılsın. Ali İbni Dımışki yaptı ve bunu Şevval ayının
9'unda ve 776 (1375) senesinde yazdı”.
Cami
Selçuk’un (Ayasuluk) Osmanlı yönetimine girmesinden sonra
önemini yitirmiş ve cami de kendi haline terk edilmiştir. Zamanla
harap olan bu yapı XIX. yüzyılın sonlarında çok bakımsız
duruma gelmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında bir süre kervansaray
olarak kullanılmış, bu sırada da yapıda bir takım değişiklikler
meydana gelmiştir. Örneğin; güney duvarındaki mihrap sökülmüş
ve yerine bir kapı açılmıştır. XIX. yüzyılın sonlarında
kırılan, parçalanan mihrabın üst kısmı İzmir Kestanepazarı
Camisi’ne götürülmüş ve oradaki mihrabın üzerine
yerleştirilmiştir. Mihrap üzerindeki kitabe frizi de yine İzmir’e
götürülmüştür. Ayrıca kuzey ve doğu yönlerindeki kapılardan
kitabeler başta olmak üzere mimari parçaları da yerlerinden
sökülmüştür. Bu kapıların kitabelerin XIX. yüzyılın
sonlarında İzmir’e götürüldüğü kaynaklardan
öğrenilmektedir. Yalnızca doğu kapısındaki kitabe Çorapkapı
Camisi’nin mihrabı üzerine, kuzey kapısı üzerindeki kitabe de
Kestanepazarı Camisi’nin son cemaat yerindeki pencere üzerine
yerleştirilmiştir.
İsa
Bey Camisi Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün Efes’te yaptığı
kazı çalışmaları sırasında G.Niemann 1895’te bu yapıyı da
incelemiş ve küçük çapta da olsa düzenleme çalışmaları
yapılmıştır. Sonraki yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı ve
İzmir Vakıflar Müdürlüğü 1934 yılında ortaklaşa bir
restorasyon çalışması yapmıştır. 1988 yılında ise Vakıflar
Genel Müdürlüğü yapıyı bir kez daha restore etmiş ve
düzenlemiştir.
Yapının
bulunduğu alanın bir yamaçta olması, kuzey ve doğu cephelerini
büyük ölçüde etkilemiştir. Bu nedenle de kuzey ve doğu
cephelerinde çok az sayıda pencere açılmıştır. Ancak yapının
anıtsal görünümü düz bir arazide bulunan güney ve batı
cephelerinde açıkça görülmektedir. Batı cephesinde diğer
cephelerdeki kesme taş, kireç taşı ve devşirme malzeme
uygulanmamış, bütün yüzey düzgün devşirme bloklarla
kaplanmıştır. Bezeme yönünden de bu cephe diğerlerinden daha
farklı görünümdedir.
Cami
enine gelişen iki nefli bir ibadet mekânı ile buna kuzey yönünde
eklenen revaklı bir avludan meydana gelmiştir. Batı cephesinde
cami ile avlu duvarlarının birleştiği noktada anıtsal bir giriş
kapısı bulunmaktadır. Kapının iki yanında, zemin kısmında
sıra halinde nişler görülmektedir. Günümüzde camekânla
kapatılan bu nişlerin aslında aptes alma muslukları olarak
kullanıldıkları sanılmaktadır. Bu nişlerin üzerinde bulunan
pencereler iki sıra halinde tüm cepheyi kaplamaktadır. Böylece
yapıya, alt sırada nişler, üst sırada da pencerelerle cephe üçlü
bir görünüm verilmiştir. Buradan iki yandaki merdivenlerle
çıkılan mermerden bir taç kapı yer almaktadır. Bunun üzerine
de günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minare
yerleştirilmiştir. Doğu kapısının üzerinde de bu minarenin bir
benzerine yer verilmiştir. Ancak bu minare günümüze ulaşamamış,
XVII. Yüzyıldaki gravürlerde de görülmemektedir.
Giriş
kapısından dikdörtgen planlı, ortasında sekizgen bir havuz olan
avluya girilmektedir. Avlunun üç yönden revakla kuşatıldığı
günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır. Antik yapılardan
buraya getirilmiş 12 sütun bu bölümün revaklarla kuşatıldığının
kanıtıdır. Geniş kemerlerle birbirine bağlanan bu sütunlar ve
duvarlardaki konsollar, tuğla kemer izleri, revaklarının üzerinin
örtülü olduğunu da göstermektedir.
Caminin
ibadet mekânı 18.00x48.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı
olup, ortasındaki sekizer metre aralıklarla dizilmiş dört granit
sütunla iki eşit sahna ayrılmıştır. Bunlar mihrap yönünde dik
bir sahınla (transept) kesilmiş ve ortaya çıkan birbirine eşit
iki mekân yan yana 9.00 m. çapında yüksek kasnaklı birer kubbe
ile örtülmüştür. Sekizgen kasnaklı olan bu kubbelerden
birincisine Türk üçgenleri ile diğerine de pandantiflerle
geçilmiştir. Buradaki büyük sütunların antik limanın yanındaki
hamamdan getirildiği sanılmaktadır. Bu kubbelerin dışında kalan
bölümler çift meyilli çatılarla örtülmüştür.
İsa
Bey Camisi Aydınoğulları dönemini yansıtan mimarisinin yanı
sıra bezemeleri ile de dikkati çekmektedir. Batı cephesindeki
pencere ve giriş kapısı üzerinde zengin ve renkli taş
bezemelerle karşılaşılmaktadır. Ayrıca pencerelerde geçme
örnekleri ile düğümlü geçmeler birlikte kullanılmıştır.
İbadet mekânında mihrap önü kubbesi mozaik çini tekniğinde
yapılmış pandantifleri firuze, kahverengi ve koyu mavi renkte
çinilerle kaplanmıştır. Bu çinilerin arasına tuğlaların
yardımı ile altı köşeli yıldızlar ve altıgenlerden meydana
gelen geometrik bir bezeme meydana getirilmiştir.
AYASULUK
KALESİ
https://www.efesharabeleri.com/efes-ayasuluk-kalesi/
resim kaynakça
İzmir
ili Selçuk ilçesinde St. Jean Bazilikası ve İsa Bey Camisi’nin
bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde bulunan kale VII.-VIII. yüzyıllarda
Arap akınlarının yörede etkili olması üzerine Bizanslılar
zamanında yapılmış ve şehir koruma altına alınmıştır. Bu
nedenle de St.Jean Kilisesi’nin bulunduğu alanın çevresi 20 kule
ve onları birbirine bağlayan surlarla çevrilmiştir. Selçuklular
ve Osmanlılar da bu kaleyi onarmış ve daha güçlendirerek
kullanmışlardır.
Kesme
taş ve moloz taştan yapılan kale ve surların Ephesos antik
kentine yönelik bir de görkemli bir kapısı bulunmaktadır. Bu
kapıdan içerisine girilen kilisenin duvarlarında ise Troia
kahramanlarından Achileus’un yaşamı ile ilgili bir friz
bulunuyordu ki bu friz günümüzde Abbey Galeri’sinde
bulunmaktadır. Kapıdan sonraki Atrium 34.70x47.00 m. ölçüsünde
olup, arazi konumu buradaki duvarların yükseltilmesi ile
giderilmiştir.
Kalenin
anıtsal giriş kapısı dışında biri güneyde, diğeri de batıda
olmak üzere iki giriş kapısı daha bulunuyordu. Kalenin ana giriş
kapısı yöredeki Roma yapılarından alınmış taşlarla
yapılmıştır. Surlar on beş burçla sağlamlaştırılmış olup,
günümüzde büyük bir bölümü restore edilmiştir.