ELİF ŞAFAK ve AŞK ROMANI ÜZERİNE - 2-
ŞEMS ve KİMYA
Kimya Hatun Mevlana’ya küçük yaşta teslim edilmiş evlatlığı. Romanda Mevlana’nın oğlu Allaaddin’in de Kimya’ya âşık olduğu vurgu yapılmışsa da Kimya büyüyünce Şems’e âşık olmuş, onunla evlenmek için her şeyi göze almış biri. Evlenmiş evlenmesine de karı-koca olamamışlar. Karı-koca olamayışın verdiği sıkıntı yazar tarafında öyle bir abartılmış ki; abartı günümüz sözde sanatçılarının yaptıklarından daha beter. Olayı yazarın anlatımıyla şahısların dilinden aktaralım:
Şems anlatıyor:
‘’ Bu gece düğün gecem. Avluda oturdum, evden taşan sesleri dinledim. Kahkalar, musiki, dedikodular. Haremde kadın sazendeler. Nedendir bilmem gerdek gecesi kederli, dokunaklı şarkılar söyler kadınlar. Biz sufiler düğüne benzetiriz ölümü. Kadınlar ölüme benzetiyor düğünü. Severek, isteyerek evlenseler bile, gene de ağlayarak giriyorlar dünya evine. Ölüye ağlar gibi…
Misafirler nihayet gidince eve döndüm. Sessiz bir köşede tefekküre daldım. Ardından Kimya’nın beni beklediği gerdek odasına geçtim. Döşekte oturuyordu; Üstünde bembeyaz bir elbise, belinde kırmızı kuşak, gelin başı düğüm düğüm sırma sırma örülmüş, her perçeme incik boncuk takılmış. Kalın simli tülün ardında yüzünü görmek ne mümkün. Pervazda duran bir mum dışında içerisi ışıksız. Duvardaki aynalar koyu kadife kumaşlarla kapatılmış. Düğün gecesi taze gelinin aynada aksini görmesi uğursuzluk sayıldığından her türlü tedbir alınmış. Yatağın kenarında bir bıçak ve nar duruyordu. Karı koca bu narı beraber yemeliydi ki nar taneleri kadar çocukları olsun.’( sayfa 371)
……
‘’Ne güzel olmuşsun ‘’ dedim.
Kızardı. Ama çarçabuk omuzlarını dikleştirip yaşından olgun görünmeye çalıştı.’’ Artık karınım senin ‘’ dedi.
Bir daha öptüm onu, bu kez dudaklarından. Nefesinin sıcaklığı bir arzu dalgası yarattı bedenimde. Saçları yasemin kokuyordu. Yanına uzandım. reyihasını soludum; ellerimi tuttu göğüslerinin üstüne koydu. Ufacık memeleri, sütbeyaz ve dipdiri. Tek istediğim içine girip kaybolmaktı. Tomurcuklanan bir gül gibi kendisini bana açtı.
Geri çekildim.’’ Kusura bakma Kimya bunu yapamam’’.
Derin bir düş kırıklığıyla bana baktı. Tuzdan, tozdan yapma bir abide gibiydi; üflesen dağılacaktı sanki. Yüzüne daha fazla bakamadım. Ayağa kalktım.
‘’Gitmem lazım.’’
‘’Olmaz! Gidemezsin.’’ Kimya değil sanki konuşan, başkasıydı; ondan daha acar ve atılgan, katı ve buyurgan biri.’’Odadan apar topar çıkarsan konu komşu ne der? Gerdek gecesi halvet olamadığımızı bilirler. Sebebini benden bulurlar.’’
‘’Ne demek istiyorsun?’’ dedim. Hâlbuki anlıyordum ne kast ettiğini.
‘’Bakire değilim sanırlar’’ diye fısıldadı korkuyla.’’Rezil rüsva olurum.’’
Ne demekti bu? Cemiyetin bu saçma sapan kuralları kanımı donduruyordu. Bir türlü köhnemiş törelerin, insanı insana kırdıran adetlerin, Allah’ın yarattığı mükemmel eserle iğlisi yoktu.
‘’ Olur, mu öyle şey? Kendi işlerine baksınlar’’ diye itiraz ettim ama Kimya haklıydı,
Biliyordum. Narın yanında duran bıçağı kaptım. Kimya’nın gözlerinden endişeli bir parıltı geçti ama hemen durumu anladı ve kabullendi.
Bıçakla sol avucumu kestim. Kırmızı bir çizik açıldı ayamda, hesapta olmayan bir kader çizgisi gibi. Çarşafa kanımı damlattım. Ve ona uzattım.
‘’Al bunu. Dedikoducuların ağızlarını kapatmaya yeter. Sen de rahat edersin, ismine kara çalınmaz.’’
Kimya yalvardı.’’ Dur lütfen!Gitme.’’ dedi.Ayağa fırladıysa da tam olarak ne yapacağını bilemediğinden gene aynı cümleyi yineledi: ‘’ Artık karınım ben.’’ ( sayfa 371-372)
……….
Kimya anlatıyor:
‘’Beraber yatmadık. Bir kez bile. Evleneli altı ay oldu, ama henüz karı koca olamadık. Etrafımdaki insanlardan durumu saklamak için elimden geleni yapıyorum ama kolay olmuyor. Şüpheleniyorlar. Belki de utancım yüzümden okunuyor. Alnımda leke gibi. Bana bakınca ilk gördükleri şey bu oluyor. Sokakta tanıdıklarla laflarken, tarlada bostanda çalışırken esnafla pazarlık ederken evde misafiri ağırlarken, benimle muhatap olan herkesin ilk fark ettiği şey bekli de bu oluyor: Evli ama bakire olduğumu herkes biliyor.
Hani Şems hiç odama gelmiyor değil. Geliyor. Ve ne vakit bana uğramak istese önceden muhakkak haber yollayıp, bir mahzuru var mı diye soruyor. Her defasında aynı cevabı veriyorum.
‘’ Elbette yok’’ diyorum.’’Ben senin karınım.’’ ( sayfa 374 )
……..
‘’Aylarca her şey yolundaymış gibi yaptım; başkalarını değil, kendimi kandırmak için. Madem Şems kocam gibi davranmıyordu, ona farklı farklı roller biçtim: Arkadaşımdı, ruhdaşımdı, yoldaşımdı, bazen bir abi, bazen oğuldu. Gününe göre, keyfine göre, ya biri ya da diğeri oluyor; zihnimde bir kisveden diğerine geçiyordu. Her şeyim oldu da bir kocam olamadı.’’ ( sayfa 376–377)
…….
‘’İkimiz de cemiyet hayatından kendimize has sebeplerden dolayı uzak durmak istediğimiz için zamanla yakın dost olduk. Artık o bir sufi. Kerhaneyi tamamen geride bıraktı. Arındı.’’ ( sayfa 377)
Roman kahramanlarında biri de Çöl Gülü. Daha önceleri bar, pavyon vs yerlerde çalışmış gün gelip tövbe edip hakka yönelmiş biri. Kimya gider ve durumunu ona anlatır. Çöl Gülü’ne hitaben:
‘’ Mesela Şems… Hiç yanıma gelmiyor, yani geliyor da öyle gelmiyor. İstiyorum ki beni sevsin. Abi gibi, arkadaş gibi değil… Kocam gibi. Ne olur bana öğret.’’( sayfa 378)
…….
‘’ Yalvardım.’’Derdimi bir tek sana açabilirim. Altı ay oldu. Her sabah kederden yüreğim sıkışıyor, her gece ağlayarak uyuyorum. Böyle devam edemem. Kocamı kendime çekmem lazım.’’
Çöl Gülü bana kaygıyla baktı ama bir şey demedi. Örtümü açıp saçlarımı çözdüm.’’ Söyle’’ dedim’’ çekinme söyle, ne olur. Çok mu çirkinim?’’
‘’ Elbette hayır, Kimyacım. Ayın on dördü gibi güzelsin.’’
‘’ O halde bana yardım et. Erkeğin kalbine giden yolu tarif et.’’
‘’ O öyle sandığın gibi masum değil.’’ dedi Çöl Gülü aniden gerginleşerek. ‘’ Dikkat et, erkeğin kalbine giden yol, kadını kendinden uzaklaştıran yol olmasın. Onu kendime çekeyim derken, sen kendine yabancılaşma.’’
Ne dediğini anlamadım ve anlamaya çalışmadım.
‘’ Umurumda değil ‘’ dedim. ‘’ Ne olursa olsun artık. Ben her şeyi göze aldım.’’ ( sayfa 378–379)
…………….
Çöl Gülü anlatıyor:
‘’ Ama ağlayarak benden yardım istediği gün içim sızladı.’’ Ne sakıncası olabilir ki?’’ diye düşündüm.Baştan çıkarmak istediği adam nikahlı kocasıydı,bir yabancı değildi ki.Üstelik tek sebebi aşktı.İçinde zerre kötülük yoktu.’’…….
………..
Ve ben böylece, tek güzellik ölçütü avuçlarına kına sürmek olan bu saf köylü kızcağıza bir erkeği baştan çıkarmanın yollarını gösterdim. Hevesli bir talebeydi, öğrenmeye aç. Ona mis kokular karışmış sularda yıkanmayı, yumuşatıcı yağlarla tenini kaymak gibi yapmayı, yüzünü ballı maskelerle gençleştirmeyi ve bir erkekle konuşurken hangi kelimeleri nasıl kullanması gerektiğini öğrettim. Daima hoş koksun diye yasemin dallarıyla ördük saçlarını. Lavanta, papatya, biberiye, kekik, leylak, mercanköşk, zeytinyağı… Her biri nerede kullanılır, hangi amaçla hangi tütsü yakılır uzun uzun anlattım. Sonra dişleri beyazlatmayı, tırnak boyamayı, gözlere ve kaşlara sürme çekmeyi, dudakları parlatmayı, yanakları allamayı ve memeleri dolgun göstermeyi bir bir izah ettim. Beraber çarşıya gittk, eskiden müşterisi olduğum bir dükkâna girdik. Oradan ona ipekli elbiseler, iç çamaşırları aldık. Kıpkırmızı oldu utancından. Ama hepsini aldı.
Ardından Kimya’ya raks etmeyi öğrettim; Kıvırtmayı, çalkalamayı, şuh bakmayı ve vücudunu havada kıvrılan bir duman gibi kullanmayı da. Beline püsküllü kuşaklar bağlayıp içine şıngır şıngır kaşıklı bardaklar yerleştirip iki hafta durmadan karşılıklı göbek attık. Dersimize çalıştık.
Nihayet o gün öğleden sonra, kurbanlık kuzuyu kasaba teslim eden çoban gibi, Kimya’yı Şems’i Tebrizi için hazırladım. Önce hamamda sıcak suyla yuyundu;iyi bir kese attı,saçları yağladı.Hamam sonrası bir kadının ömründe ancak sayılı kez giyebileceği türden incecik ipekten kıyafetleri giydirdim.Sümbüllerle süslü pembe bir gecelik seçmiştim,İçinde göğüslerinin çatalı,kalçalarının kıvrımı belli olacaktı.Son olarak yüzüne bolca boya sürdüm.Cazibesi katlansın diye alnına inci bir kolye kondurdum.İşim bittiğinde Kimya öyle güzel olmuştu ki,gözlerimi ondan alamadım.
Artık o toy bir genç kız değil,aşk ve ihtirasla yanan evli bir kadındı.Sevdiği erkek için kendini ortaya koymaya,gerekirse bedelini ödemeye hazır bir kadın….( sayfa 379-380)
……..
‘’Peri padişahının kızı gibi’’ dedim.’’ Bu gece kocan seninle sabahlamakla kalmayacak, ertesi gece de kapını tıklatacak, eminim.
Kulaklarına kadar kızardı,yanakları al al oldu…..
İnanıyordum söylediklerime.Tıpkı arının çiçek nektarına üşüşmesi gibi,Şems de ona gelir sanıyordum….( sayfa 381)
………
Kimya anlatıyor:
‘’ Çöl Gülü’nün beni giydirip kuşandırdığı akşam öyle heyecanlıydım ki yerimde duramıyordum. Daha önce hiç bilmediğim bir hal gelmişti üstüme. Cesaretimi yoksa pervasızlık mı? Tenime değen ipek elbisenin hışırtısı, saçtığım ıtır kokuları, dilimde gül yapraklarının tadı… hiç bu kadar allanıp pullanmamış, kendimi böyle kadın hissetmemiştim. Gerçi bedenim istediğim kadar yuvarlak ve dolgun memelerim arzuladığım kadar iri değildi ama yine de alımlı buldum kendimi.
Evdeki herkes uykuya dalana kadar bekledim. Sonra uzunca bir şala sarınarak parmak uçlarımla Şems’in odasına gittim.
‘’Kimya seni beklemiyordum’’ dedi Şems kapıyı açar açmaz.
‘’Afedersin. Ama seni görmem gerekliydi’ dedim ve içeri buyur edilmeyi beklemeden odaya süzüldüm.’’Kapıyı örter misin lütfen?’’
Şems’in kafası karışmıştı ama denileni yaptı.
Odada baş başa kaldığımızda davetkâr bir şekilde gülümseyerek karşısına yürüdüm. Sırtımı döndüm, derin bir nefes aldım. Sonra tek hamlede şalımı, cüppemi sıyırıp atarak çırılçıplak kaldım. Kocamın şaşkın bakışlarının sırtımdan aşağı gezindiğini hissettim, ürperdim. Bakışları değdiği yeri yakıyordu. O kadar heyecanlıydım ki göğsüm körük gibi inip kalkıyordu. Nihayet cesaretimi toplayıp ona doğru döndüm. Ve böylece Şems’in karşısında cennetteki huriler kadar davetkâr durdum.’’ ( sayfa 381–382 )
Sayın yazar bu kadar cüretkâr tasvirleri, şehvet dolu anlatımları hangi kaynaktan alarak aktardı. Yoksa hayalindeki bir sanatçının yaşantısından mı alındı? Öyle anlatılmış ki, Kimya hatun şehvet histerisi içinde, kocasıyla çiftleşmeden başka bir şey düşünmeyen kadın konumuna getirilmiş. Şems ve Kimya aşkı şehvet kıskacında bir mengene misali sıkıştırılmış. AŞK günümüz aşkları gibi şehvete kurban edilmiş.
Ne dersiniz sevgili okuyucular. İsterseniz kitabı okuyup bakabilirsiniz.
Musa SERİN ( 18.02.2010)
AŞK:Elif ŞAFAK,Doğan kitapcılık.