"ELLERİM TUŞLARA TUTSAK"
“Hatay’da Kurulan Şiir Sofrası”nda elime tutuşturulan şiir kitabının adıdır “Ellerim Tuşlara Tutsak.” Kitabın yazarı, diğer bir ifadeyle şair Ali PARLAK. “Gökekin Yayınları” şiir serisinin birinci kitabı olarak okuyucuyla tanışmış bir kitap. 96 sayfalık kitapta 65 şiir, şiir severlerin beğenisine sunulmuş. Kitabın arka dış kapakta Türk şiirinin ustası rahmeti Abdurrahim KARAKOÇ’un;
“Gül dedim yılıştılar
Of dedim gülüştüler
Kolayı bölüştüler
Yine bana zor düştü
Bu dörtlük “Türkmence Türküler” isimli Ali Parlak’ın kitabında geçen ve “Demi Çöktü Gecenin” adlı eserindedir.
Ali Parlak Türkmence yazan, Türkmence düşünen inançlı bir şairdir…
Hasımların görsün farkı
Dilinde ölümsüz şarkı
Gizleyecek neyin var ki
Görünerek gel gardaşım..
Ali Parlak serbest vezinle, heceyle yazan, yazdığını bilen bir şairdir.”
Diye güzel bir değerlendirme yazısı var.
….
Yine kitabın arka sayfasında;
“Ali Parlak.
Ya da,
Mahlasıyla:
Ozan Türkmen adı.
Benim içinse: muhabbeti, samimiyeti, şiire, şaire, sanata sevdalı yüreğiyle yıllardır eskimeyen bir dost: Ali Parlak.
Geçmişin ihtişamı, bugünün yanık yüreği, geleneğin ümidi, bu toprakların Yunus’u, Yavuz’u… Türk yurdunun ozanı, Türkmen’i. Hülasa: “Ozan Türkmen”, hülasa “Ali Parlak”. Diyen Hasan SAĞINDIK’ın da bir değerlendirmesi dikkat çekiyor.
….
“Ellerim Tuşlara Tutsak” kapak olarak dikkat çekici olmasa da, kapağı açıp sayfaları çevirdiğinizde sizi sizden alacak şiirlerle karşılaşırsınız. Şair- yazar, akademisyen ve “Selçuklu Düşünce Kulübü Başkanı Süleyman PEKİN, “Hatay’da Parlayan Şiir Yıldızı” adını verdiği Ali Parlak’ı ve kitabı tanıtıcı güzel bir yazının sonunda “Buyurun efendim Güney’in parlayan yıldızının Ozan yüreğinden damlayan ballar ve müteşekkil Türkmen sofrasına”.. diyerek “şiir sofrasındaki şiirleri Ali Parlak’ın “yüreğinden damlayan ballar”a benzetmesini sayfaları çevirip şiirlerle kendinizden geçerken anlayacaksınız güzelliği.
“Ellerim Tuşlara Tutsak” “ ADALET” Şiiriyle başlarken şiir adeta günümüz adaletinin işleyişini gözler önüne seriyor. Adalet deyince sakın adliyelerde hâkim, savcı, avukat vs sıkıştırmayın adaleti. Adaleti şiiri okurken daha iyi anlarsınız. İşte şiir:
Vicdanlarda ayıpsın
Yıllar var ki kayıpsın
Garibanlar ne yapsın
Neredesin adalet
Çık gel gayrı zuhur et.
Cebi yırtık terziler
Terlemeden ter siler
Ayarsız teraziler
Paradasın adalet
Çık gel gayrı zuhur et
Ne Hatay’da ne Van’da
Ne tendesin ne canda
Cüzdan da yok vicdanda
Aradasın adalet
Çık gel gayrı zuhur et.
Satılık araziler
Ve çobansız kuzular
Adaleti arzular
Yeter bunca atalet
Çık gel gayrı zuhur et(sayfa 9)
“ADAMLAR” adını verdiği bir şiir var ki günümüz insanından, daha doğrusu “ adam sanılan adamlardan” ,adları “Süleyman, Hasan” olsa da “Rabbena hep bana” diyen zevatlar ve;
Fakir kapısında acı bir fren
Bir lokma ekmeğe davullu tören
Sadakayı tellal çağırıp veren
Namazı riyayla kılan adamlar(sayfa 10) Bu sadece aldığım bir parça
Zaman zaman yaşı ellinin üzerin olanların “Ahh…” çekerek hayıflandığı konuları “AH ESKİDEN” şiiriyle dile getirmiş, getirmişte iyi etmiş.
“ANADOLU” şirinde:
Anadolu yollarında
Yâr yollara yollar beni.
Yolun sonunda Çelebi,
Eyler eğri yollar beni.
Aşar dolanırım dağı
Çözülür dilimin bağı
Yaya kalır uzay çağı
Anlayamaz kullar beni
Hüzün karışır sevince
Yol açılır kükreyince
Aşk ile bir üfleyince
Köze salar küller beni(sayfa 18)
“ANADOLU” şiiriyle Ali Parlak aşkın otağında dedesi “Derviş Yunus”’un makamına göz koymuş gibi.
Ali Parlak Antakya’lı olunca elbette “ASİ NEHİR” diye şiir yazacak, “ASİ”nin asiliğini, isyankârlığını dile getirecektir(sayfa 19) ve “İsa’dan beri âsi bu nehir” deyip asilik sonucu kirlenmeyi; “Habib-i Neccar bile paklayamaz” diye belirtiyor. “Asi” nin kirlenmesi mi, yoksa kirletilmesi mi desek sevgili Ali ne der bilmem ki? Çünkü Asi’yi kirleten biz insanlarız. “Bedua”yı eden de biz, “Asi’nin bulanık sularına dökülen isyan sözcükleri”ni söyleyenlerde bizler değil miyiz? Ö zaman önce insanımızı terbiye etmemiz gerekmez mi sevgili Ali?
“Ellerim Tuşlara Tutsak” derken KUR’AN-İ bir çağrışımla “ASR’A YEMİN OLSUN Kİ…” diyerek “ÇANAKKALE’nin geçilmediğini ve geçilemeyeceğini dile getirmiş(sayfa 20)
“ASRIN CELLÂTLARINA…” adını verdiği bir şiir var ki okurken kafanızdan kimler geçmeyecek… Benim kafamdan Amerikalı caniler geçerken, sizlerin aklınızdan İsrailli cellâtlar geçecek, kiminizin aklından da içimizdeki cellâtlar iblisin uşakları canlanacaktır hafızanızda(sayfa 21). İyisi mi siz şiiri okuyarak zihin jimnastiği yapınız.
Şair Hataylı, hem de Yayladağlı olunca BAYIRBUCAK şiire konu olmaz mı? Elbette olacaktır BAYIRBUCAK şiire konu. BAYIRBUCAK TÜRKLERİ’NİN çektiği çileyi en iyi Yayladağlı’lar bilir. Çünkü Yayladağlı’lar her gün BAYIRBUCAK TÜRKLERİ’nin çektiği çileyi çekiyor, onlarla birlikte yaşıyor sıkıntıyı. Aslında bütün TÜRK DÜNYASI bu sıkıntıyı çekiyor desek daha doğru olur ama en çok ta Yayladağlı’lar çekiyor bu sıkıntıyı, bu çileyi. İşte Ali Parlak’ta bu sıkıntıyı “BAĞIRDI BAYIRBUCAK” şiiriyle dile getirmiş(sayfa 23)
Günümüz insanının ikiyüzlülüğünü dile getiren “ADAMLAR” şiirinden başka “ÇAĞA SİTEM” şiiri de bir bakıma günümüz insanının ikiyüzlülüğünü dile getiriyor. Verdiği sözü ağızlarında sakız gibi çiğneyen, sözün namus olduğunun farkında olmayan insanlara “ÇAĞA SİTEM” diyerek dile getirmiş, iyi de etmiş. “DALKAVUK”(sayfa 33) şiiri de “Adamlar, Çağa Sitem” şiirleri gibi ikiyüzlü, bukalemun gibi insanlara sitemdir bir bakıma. “ÇAĞIN ÇOĞALAN YALNIZLIĞI”(sayfa 29) şiiri ise bukalemun gibi insanlardan yaratıcıya sığınma, yaratıcıya el açıp yalvarma “Sana sığınıyorum…” Allah’ım der gibi. “YALAKALIK MEKTEBİ”(sayfa 90) şiiri de ikiyüzlü, bukalemun gibi adamların hal ve hareketlerini göstermesi bakımından önemli. Bu bölüme girecek bir başka şiirde; “ŞARLATAN”(sayfa 85)şiiridir.
“DOST ARADIM “YOK” DEDİ”(sayfa 37) şiirinde “Selam dedim yok dedi”, “Benim karnım tok dedi”, “Geç onları yak dedi” ,“Sen yarına bak dedi” , “ Enayiler çok dedi” gibi laflar ikiyüzlü, bukalemun gibi her kılığa giren insanların işine geldiği gibi söyledikleri laf kalabalıkları değil mi?
“ELLERİM TUŞLARA TUTSAK” şiir kitabı içinde öyle bir şiir var ki; özellikle bizim kuşağın kanının donmasına sebep olan, okuyunca “tüylerim diken diken oldu” dedirtecek bir şiir “EYLÜL DİYEMEM”(sayfa 39) şiiri.
Tarifsiz bir acı, bir ince sızı…
Kıvırır dilimi Eylül diyemem.
Kenan züppesinin paşalık tezi!
Koparır dalımı Eylül diyemem.
Şimdi ne demek istediğimi anlamışsınızdır sanırım. Şiiri okurken kimisinin tabutuna omuz verdiğin, kimisi can yoldaşın olan şahadet şerbetini içen yiğitler gözünün önünde canlanabilir. Şiiri okurken beklide dudakların titrer, gözlerinden yaşlar dökülebilir de.
“FETVA”(sayfa 40), “FIRILDAK OLMA”(sayfa 42), “KARDELEN”(sayfa 49), “MEKTUP, BEKİR CİLA’DAN OZAN TÜRKMEN’E, CİLA’YA CEVAP”(sayfa 54.55.56), “NE BİLSİN”(sayfa 62.63), “NE HALLER GÖRDÜM”(sayfa 64.65),”OY 1 ve 2”(sayfa 66.67), “SİYASET”(sayfa 79), “VEFASIZ”(sayfa 88), “VUR MEHMET’İM”(sayfa 89) şiirlerinde heceyi ustaca kullanmış, yeri gelince taşlamış insanımızı. Bu şiirlerde Rahmetli KARAKOÇ ağabeyin izlerini görmek mümkün. Bu şiirler gösteriyor ki Ali PARLAK, A. KARAKOÇ ağabeyin makamına aday hatta oturmuş da diyebiliriz.
“MURT ÇALILARI”(sayfa 59) şiiri ise “Murt Çalısının” Özellikle bayram arifelerinde çalıların deste deste bağlanıp mezarlık önlerinde satılmaları ve bu çalıların mezarların üzerlerini süslemeleri Hataylı için önemli bir yer tutar. (Bu arada ben kendim için bir parantez açayım: Ben Hataylıların eniştesiyim. Sevgili eşim Hataylı. Bir de Adana Karaisalı’dan olman bakımından da murt çalılarıyla bağlantılıyım. Karaisalı insanının lakabı “MURTÇU”dur. Bu lakabın da tarihi bir önemi de var.) Murtun ne olduğunu bilmeyenler olabilir. Kitaplarda “YABAN MERSİNİ” diye isimlendirilir. Meyvesinin rengi siyahtır, beyaz olanının adı ise “HANBELİS” diye bilinir.
Şair Hataylı olunca “HAR AĞACI” na şiir(sayfa 45) yazmamak olmazdı. Kitaplarda “DEFNE” denilen ağacın adına Hatay’da “HAR” adı verilir. Meyvesinden “har yağı” elde edilir. Har yağından ve yaprağında esans ve sabun elde edilir. Özellikle zeytinyağlı har sabunu Hataylılar için çok önemlidir. Marketlerde satılan üzerinde “Hatay GAR sabunu” bizim “har sabunu” dediğimiz sabundur.
Kitapta “KERKÜK SANKİ YÜK MENE”(sayfa 93) şiiri Kerkük’ün çilesini dile getiren bir şiir. Şiirde belirtilen Kerküklü Türkmenler çileyi çekerken, eza ve işkencelere uğrarken, Türkiye’de bizlerin “zevk-ü sefa” içinde yaşaması konusundaki sözleri doğru bir tespit ve bu bizim Türk Dünyasındaki ve Türkiye dışındaki Türklere karşı duyarsız olduğumuzun işaretidir.
“AH REİS”(sayfa 92), “MUHSİN”(sayfa 58) şiirleri ise ÜLKÜ OCAKLARI ESKİ BAŞKANLARINDAN rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’nun ardından yazılmış, okunmaya değer iki güzel şiir. “MUHSİN” şiiri aslında Ali Parlak’ın yeğeni için yazılmış bir şiiri. Yeğeni Rahmetli Yazıcıoğlu’nun şahadetinden sonra doğduğu için yeğenine Muhsin adını vermiş ve güzel şiiri de ; “Her yönüyle model aldığım dava adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahadete erdiği yıl doğan biricik yeğenim Muhsin Efe’ye” diye ithaf etmiş. Şiir yeğen Muhsin Efe’ye ithaf edilirken şiirde Rahmetli Muhsin Başkanın özellikleri yansıtılarak Muhsin Efe’nin de Muhsin Başkanın özellikleriyle bezenmesi istenmiş. “AH REİS” şiirinde:
“ Hem Zeynel Abidin hem Ali Parlak
Unuttular Reis, tez unutuldun”
derken haksızlık ediyor kanaatindeyim. Bu şiirin yazılması bile Muhsin Başkanın unutulmadığın delili değil mi?
Kitabın son şiiri “TÜRKİYE’M”(sayfa 94) Celalettin KURT tarafından türkü tarzında notaya dökülmüş bir şiir. Saz çalmasını bilenler notaları hazır olunca “helva yapmak” kolay sanırım.
Kitapta 65 şiirin bulunduğunu baştan söylemiştim. Hepsi de bir birinden güzel okunmaya değer şiirler. Üstat Necip Fazıl KISAKÜREK “ O ve BEN” adını verdiği kitabında Abdulhakim ARVASİ hazretlerine “TASAVVUF NEDİR EFENDİM” diye sorar. Abdulhakim ARVASİ hazretleri de Necip Fazıl’a: “Sen hiç ananas yedin mi?” diye sorar. Necip Fazıl cevaben;” Hayır efendim yemedim” der. Abdulhakim ARVASİ Hazretleri: “Bana ananasın tadını tarif edebilir misin?” diye tekrar bir soru yönelttikten sonra “tabii ki yemediğin için tadını tarif edemeyeceksin. Çünkü ananasın tadı ancak yenilince anlaşılır” der. Ben de bu misalden yola çıkarak diyorum ki: “Ozan yüreğinden damlayan ballar” olan şiirlerin tadını almak istiyorsanız kitabı mutlaka okumalısınız. Benden söylemesi.
Yazıyı“Ellerim Tuşlara Tutsak” adlı yeni şiir kitabın için yazsak da Ali Parlak’ın “Ellerim Tuşlara Tutsak” şiir kitabından başka daha önce yayınlanmış Türkmence Sevdalar (1994), Zulme Susamak İhanettir (1995), Demi Çöktü Gecenin... (1999), Türkmence Türküler (2003), Yayladağılı Şairler Antolojisi (2008), Üstü Şiir Altı Şair (2012) adlı kitaplarının olduğunu da belirtelim.
Son söz: Sevgili Ali PARLAK, Allah yolunu açık, sözünü geçkin, kalemini kılıçtan keskin eylesin.
Musa SERİN
Emekli Öğretmen
…..
Haberleşme.
Telefon: 0505 223 97 96
Adres: Aksaray Mahallesi 7. Sokak ev numarası 32/7 Antakya/HATAY