Erzincan İli Tarihi, Kültürel ve Doğal Güzellikleri

02.06.2013



Resim Alıntı: Telli Babab, https://www.mytatil.org/resimler/dabanlogu-erzincan_a1.jpg


Erzincan

GENEL BİLGİLER:

  • Yüzölçümü: 11.903 km²
  • Nüfus: 299.251 (1990)
  • İl Trafik No: 24

 

Doğu Anadolu Bölgesi’nde Fırat’ın yukarı kısmında yer alan Erzincan, Anadolu’nun en eski kültür merkezlerinden birisidir. Tarihi ipek yolu güzergâhında yer alan kent Hitit  , Urartu  , Med, Pers, Roma ve Helen   egemenliğinde kalmış, Malazgirt Zaferinden sonra Türk ve Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Erzincan kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, mutfağı ve alışveriş olanakları ile tam bir turizm cennetidir.[1]

 

Coğrafi bilgiler:

Erzincan ili dünya haritası üzerinde 39 45' 12' kuzey enlemleri ile 40 46'30' doğu boylamları arasında yer almaktadır. Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesinde, bölgenin Yukarı Fırat bölümünde yer alan Erzincan'ı, Doğusunda Erzurum, batısında Sivas, güneyinde Tunceli, güneydoğusunda Bingöl, güneybatısında Elâzığ-Malatya, kuzeyde Gümüşhane-Bayburt ve kuzeybatıda Giresun illeri çevreler. Fırat nehri kollarından Karasu'nun geçtiği ilin yeryüzü şekillerini, güney sınırında Munzur Dağları, kuzey sınırında Keşiş Dağları ile bu dağlar arasında yer alan Karasu vadisi boyunca uzanan iki ova ve boğazlar belirlemektedir.

 

11.903 km²'lik alanla Türkiye’nin 24.büyük ili olan Erzincan'ın, merkezle birlikte 9 ilçe, 16 bucak ve 553 köyü bulunmaktadır. 1990 sayımına göre ilin nüfusu 299.251'dir. Karasal iklime sahip olan Erzincan'ın, Doğu Anadolu'daki Malatya-Elazığ illeri hariç, diğer illerden daha ılıman bir iklimi vardır. Yıllık sıcaklık ortalaması 10.7 °C olan ilin yıllık yağış ortalaması da metrekareye 344 mm dir.[2]

Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesinde bulunan Erzincan, Kuzey Anadolu deprem kuşağının çok etkin bir bölümü olan Erzincan Ovası içindedir. Tarihi belgelere göre Erzincan son bin yılda 11 kez tümüyle yıkıma uğramıştır.[kaynak belirtilmeli] Yerleşmenin bulunduğu zemin, akarsu çökellerinden oluşmuştur. Bu malzeme kentin yukarı kesimlerinde konglomeralaşmıştır. Orta bölümlerde birbirini izleyen çakıl ve kum katmanlarına rastlanır. Bu katmanlar oldukça yerleşmiş ve sıkı yapılıdır. 1939 depreminden sonra yerleşim alanı dışında bırakılmış olan eski şehrin zemini, kalın bir tarihi enkaz örtüsüyle kaplı yerleşmemiş akarsu birikintilerinden oluşmuştur. Erzincan’daki ilk bilinen deprem pontus zamanında olmuştur. 1939 Erzincan Depremi, 26-27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da oluşan çok şiddetli yer sarsıntısıdır. Yüzey dalgası büyüklüğü 7,9 Richter ölçeğine göre büyüklüğü 7,2 olan deprem sonucunda toplam 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100.000 kişi de yaralanmıştır. Oluşan deprem neticesinde 116.720 bina yıkılmıştır. Dünyanın büyük depremleri arasında sayılan bu deprem Türkiye’nin en ciddi deprem felaketlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir.[3]

 


Erzincan Adının Kaynağı:

Erzincan'ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır. Erzincan adının Eriza'dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklular tarafından Erzingan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan olarak anılmıştır.

Erzincan adı bir söylenceye göre, eski çağlardaki "Azzi" bölgelerinden dolayı Aziriz olarak bilinmekteydi. Selçuklular, Aziriz adını çok beğenmiş ve buna "Rahmet yağarsa can Aziriz can" rahmet yağmazsa "Yan Aziriz yan" biçiminde bir tekerleme uydurulmuş, bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan da bu sözcükten türemiştir.[4]

 

Etnik yapısı:

Erzincan: %80 Türk (Türkmen), %20 Zaza/ Kürt (merkez, Tercan, Çayırlı, Kemah ve Refahiye)[5]

 


Erzincan ilçeleri:

 

Çayırlı :

Çayırlı, 39 47’27’ Kuzey enlemi, 40 10’ Doğu boylamları arasında yer almaktadır. İlçe, İl merkezinin doğusunda ve 113 km uzaklıkta bulunmaktadır. Esence dağlarının kuzeyinde, doğu-batı yönünde uzanan ve “Başköy Depresyonu” olarak bilinen çukur sahanın doğu kesimindeki Miadin (Saygılı) düzlüğü içerisinde yer alır. Yaklaşık 33 km kadar bir alan kaplayan bu düzlüğün güney, batı ve kuzeyi 250–300 metre yükseklikteki tepelerle çevrilidir. Çayırlı yaklaşık olarak 1500 metre rakıma sahiptir.[6]

 

İliç

Yöre son derece engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu arazi yapısını Karasu (Fırat) nehri Kuzey doğudan Güney batıya doğru ikiye bölmektedir. Fırat nehrinin bu bölümü topograflarca (Fırat Boynuzu) olarak adlandırılmaktadır. Karasu ilçemizi 2 km kuzeyinden geçerek Kemaliye ilçesi sınırlarına ulaşmaktadır. Fırat nehrine yakın bölgelerde 900 – 1000 mt olan rakım nehirden kuzeye ve güneye ilerledikçe yükselmekte, güneyde yer alan Munzur dağlarında rakım 3150 mt ye ulaşmaktadır. Fırat nehrinden kuzeyde bulunan Kuruçay istikametinde bir, batı istikametinde bulunan Ağıldere istikametinde bir, güney istikametinde bulunan Uluyamaç bölgesinde bir vadi olmak üzere üç vadi bulunmaktadır. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1060 mt dir. Meskun alanların deniz seviyesinden yüksekliği 1000 ile 1400 mt arasında değişmektedir. Yörenin iklimi karasal iklimdir. İlçenin diğer önemli akarsuları Kuruçay çayı, Karabudak çayı ve Yeşilyurt(sanahsi) çaylarıdır.[7]

 

 
Resim Alıntı: Tugay Hatun Kümbeti.forumalev.net/dogu-anadolu-bolgesi

Kemah:

Kemah, Doğu Anadolu’da Kara-Su (Fırun olt) Vadisinin sol kıyısında, Munzur dağlarından inen Tanasur Deresi ağzında ve kadim kalenin koltuğunda, deniz seviyesinden 1038 metre yükseklikte kurulmuş şirin bir belde olup, Erzincan vilayetine bağlı bir kazanın merkezidir.

Eskiden şehir,esas itibariyle kaledibine doğru kurulmuş,çarşı ve dükkânlar oradaymış.Yerleşim ise,ağırlıklı olarak,Cennet Yamacı emsal,bağ ve bahçeler arasından akan Tanasur Deresi’nin açtığı derin vadinin eteklerine yapılan evlerdeymiş.Vaktinde en kalabalık mahalleler buradaymış ve her sabah kırk hayvanla esnaf dükkân açmaya gelirmiş çarşıya.Şimdi hala ilçenin 10 mahallesinden, 5’i bu vadide. Bunlar,Mektepönü ve Pörhenkbaşı mahalleri kısmen olmak üzere,Aşağıgedik,Derebaşı (Yukarı Mahalle) ve Ortagedik mahalleleridir.

Kemah’ın diğer mahalleleri ise,Beklimçay,Çarşı,Cirgişin,Göğüsbağı ve Karşıbağ mahalleleridir.Şimdi en kalabalık olanı Çarşı mahallesidir.Esas yerleşim,dükkânlar ve resmi binalar burada olup,merkez hükmündedir. Merkez köylerinden nüfus olarak en yoğun köy Mermerli'dir.[8]

 

Kemaliye :

 Kemaliye İlçesi Erzincan İli’nin Güneybatısında yer almakta olup, 38 derece 30 dakika kuzey paraleli, 39 derece 16 dakika doğu meridyeni üzerindedir. Kuzeyde İliç, doğuda Çemişgezek (Tunceli), batıda Divriği(Sivas), güneyde Arapgir(Malatya) ve Ağın(Elazığ) İlçeleriyle çevrilmiş olup, yüzölçümü yaklaşık 1168 kilometrekaredir. İlçe arazisi Kuzeybatı-Güneydoğu yönlerinde ilçeyi ikiye ayırarak akan Karasu(Fırat)  Nehrinin Keban Baraj Gölüne kavuştuğu bölgede, Munzur, Palandöken, Çaldağ, Harmancık ve Sarıçiçek Dağları ile çevrilmiş olan engebeli araziden oluşmaktadır. 900 m. rakımda bulunmaktadır.[9]

 

Otlukbeli:

İlçe, 254 km²'lik alana sahiptir. Kuzeyinde Bayburt ili (52 km) ve Demirözü ilçesi (40 km), doğusunda Aşkale (100 km) ve Tercan (67 km) ilçeleri, güneyinde Çayırlı ilçesi (37 km), batısında ise Demirözü ve Çayırlı ilçeleri ile çevrilmiştir.

Erzincan'a 148 km, Trabzon'a 240 km, Erzurum'a 158 km ve Gümüşhane'ye 140 km'dir.

İlçe içinden ulaşım, karayoluyla gerçekleşmektedir. Tüm köyleri asfalt kaplama yola ve içme suyuna sahiptir.[10]

 

Refahiye :

Erzincan ilçelerinden biridir. Köy Sayısı 119'dur.

İlçeye, Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa tarafından bolluk anlamına gelen Refahiye adı verilmiştir.

İlçe, batısındaki çam ormanları ve İlçe merkezine 10 km. mesafede Soğukgöze ve Karaçam mevkiileri arasında yer alan, yüksekliği 2000 m. olan Dumanlı yaylaları, soğuk su kaynakları, göleti, piknik alanları ve kayak imkânları ile yaz ve kış turizmi açısından önem taşımaktadır. Her yıl Ağustos ayında, bal festivali düzenlenen ilçede, kablo fabrikası bulunmaktadır. Ayrıca Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da Refahiyelidir. Ayrıca ilçe sürekli göç vermektedir[11]

 

 


Tercan :

Doğu Anadolu’nun kuzey batısında, yukarı fırat havzasında yer alan Tercan; Erzurum, Çat, Aşkale, Bingöl’ün Yedisu, Tunceli’nin Pülümür, Erzincan’ın Üzümlü ve Çayırlı ilçeleri ile çevrili olup, toplam yüzölçümü olan 3072 km2 nin 376 km2 si Ova 20696 km2 si ise Dağlık Tepelerden oluşmaktadır.

Batıdan: Sansa, Doğudan: Aşkale Boğazı arasında 40508 Ha arazisi bulunmaktadır. İlçe merkezi 1427 m. yükseklikte olup, İlçenin en önemli akarsuları Tuzla Çayı ile Karasu Çayıdır. İçe sınırlarında Höbek Dağı, Koşan Dağı, Serçelik Tepesi (3078 m.), Soğanlı Dağı ve Dumanlı Dağı (2710 m.) bulunmaktadır.[12]

 

 

Üzümlü :

Doğu Anadolu Bölgesi’ne, Yukarı Fırat Bölümünde, Erzincan İli’ne bağlı bir ilçe olan Üzümlü, kuzeyinde Erzincan ile Çayırlı Ovası, doğusunda Tercan, güneydoğusunda Tunceli’nin Pülümür İlçesi güney ve güneybatısında Erzincan Merkez ilçesi ile çevrilidir. Esence Dağları, Dağınık Dağı (3.643 m.) yörenin belli başlı yükseltileridir. İlçe toprakları Karasu’nun kollarından olan Cimin Deresi, Pağnik Deresi, Su ve Değirmen Deresi tarafından sulanmaktadır. İlçenin belli başlı gölü Aygır Gölü olup, yöre kaynak ve yer altı suları bakımından zengindir. Erzincan’a 23 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 410 km2 olup, 2000 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusu, 49.928’dir.[13]

 

 


 

Erzincan'ın Tarihçesi:

 

Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Erzincan, yüzyıllar boyu canlı bir tarihi ve kültürel yaşam sürmüştür. Tunç Çağı'ndan beri bir yerleşim olduğu tespit edilen Erzincan, Urartu, Med, Pers, Helen, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır. 1071 den sonra Türklerin eline geçerek Mengücek, Selçuklu ve Eretna dönemlerini yaşamıştır. 1473 yılındaki Oltukbeli Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine girdi. I. Dünya Savaşında işgale uğrayan Erzincan 13 Şubat 1918 de Türk Ordusu tarafından kurtarıldı.[14]

 


Erzincandaki Tarihi ve Turistik Mekanlar:

 

erzincan turizm 

Resim: https://geziharitam.com/iller/erzincan/gezi.html 


Erzincan’ın Ermeni Kiliseleri:

Küçük Asya’da (Anadolu) Ermenilerin yoğunlukla yerleştikleri yerlerdendir ve Dersim’in kuzeyinde bulunur. Önceleri « Eriza »  ve «Erez»  olarak adlandırılmış, Erzincan hali ise «Eriznka » şeklinden türemiş olabilir. « -ga »  eki genellikle yer isimlerine eklenir, Aşodga, Borçga  gibi …

Bdghomenos’un « Asya’nın Üçüncü Haritası » adlı eserinde ( Arizis  olarak görülmektedir. Buradaki « -is » takısı ise rumca yer isimleri kuruluşunda görülmektedir. Bu takıyı ermeni kökenli isimlere yani « Ariz »  veya Aridj »’e  eklenmiş olabilir.

Günümüzdeki konumuyla, Batı ucunu, gene Ermenilerin büyük bir kırım ve tehcir gördükleri Kemaliye ilçesi ile uzaklığı 30 km dir, doğusunda ise Tercan ilçesi bulunur. Deniz yüzeyinden 1500 metre yükseklikte bulunan Abrenk Köyü (Harmankaya) Divriği ilçesine yakındır.

1960'de bir kısım köy adları «yenilenince» köyün üzerindeki büyük bir taş sembol olarak seçilerek Harmankaya adı verilmiştir; asıl sebebi ise Anadolu’daki diğer halk izlerinin silinmesi… Meşhur Istanbul-Bağdat güzergâhı buradan geçmekteydi.


Büyük Hayk XIV ‘ın diyarı olarak adlandırılan Tayk  (eski adı Mamahatun) bölgesinde bulunmakta, Pontus Dağları ile Karadeniz’e bağlanmaktadır. Bölgenin islamlaştırma siyaseti ile Ermenilerin izleri ise gün geçtikçe, sahipsizleşme nedeniyle, silinmektedir. Kalıntıları geniş bir araziye dağılan Abrank Manastırı (Vank’ı) bunlardan biridir. XIX yüzyılda Aziz Tavit Manastırı olarak adlandırılmaktaydı.

Abrank Manastırı (Vank’ı) bunlardan biridir. Abrank Vank’ı, Erzincan’ın Doğu ucunda, Tercan ilçesinde Üçpınar Köyü yakınında Harmankaya Köyü Vank dağının güneydoğusunda, çukurca bir alan içerisinde bulunmaktadır.

 

 

Surp Hovhannes kilisesi:

Tepe üzerinde inşa edilen manastırın ana bölümü kalın ve heybetli duvarlarla çevrilmiş, kule ve siperlikten mahrumdur. Kuzey-batı ve batısında birer kapı vardır. Kuzeyindeki dış duvara yapışık bina ve belki de bir çeşme kalıntıları göze çarpmaktadır. Manastırın güney kısmında ise ana kilisesi olan Surp Hovhannes  – église de Saint John) bulunmaktadır.

Surp Hovhannes kilisesi dikdörtgen içerisine haç şeklinde inşa edilmiştir; kubbesi dört kolon üzerine yerleştirilmiştir. Bu tasarım ermeni kiliselerinde XVII yüzyıl ortalarında görülmekte ve son dönem bizans kiliselerinden etkilenmiştir. Kilisenin tek girişi batısında bulunmaktadır. Kapı üzerindeki haçlı kitabedeki yazılardan birinde 1854 tarihi vardır. Bu kitabe 1990 yılları başında tahrib edilmiştir.

Kilisenin içi üç nefe bölünmüş, her biri abside ile bitmektedir, taşlar ise bir nevi alçı ile birleştirilmiştir. Zemin düzgün taş plakalarla örtülmüştür.

Kilisenin güney duvarına bitişik dikdörtgen, kubbeli bir tonoz vardır; bu küçük bölüm çok iyi aydınlanmıştır. Amacı belli olmayan bu bölüm XIX yüzyıl ermeni kiliselerinde sıkça görülmektedir.

 

 

Surp Tavit Şapeli:

 

Bu küçük şapel küçük bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Bir tane nefi ve kubbesi olan şapel dikdörtgendir. Onarılan bu binanın iç duvarında yazılar ve heykeller vardır. Girişinde adı verilen David’in mezarı olduğu yazılıdır.

Şapelin doğusu tamamiyle harap olmuştur; kuzey-batı köşesinde ise bir haçkar mezar taşı bulunmaktadır. Içte ve dışta bulunan haçkarlar buranın bir mezarlık olduğunu düşündürmektedir.

Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1830’da yapılan Osmanlı Hükümeti tapularında “Abrenk Kariyesi” diye yazılmıştır. Otuzdört ermeni köyünden oluşmaktaydı. (1) Kilise ile birlikte bir şapel ve iki adet dikili taş bulunmaktadır.

Abrenk Kariyesi, 1878 yılında Mamürat-ül Aziz’e bağlıyken 30 Mayıs 1926 yılında Sivas’a, Elazığ’a ve daha sonra Malatya’ya bağlandıysa da 1938 yılında Erzincan’a bağlanmıştır.

 

Sözlü tarih:

Tabii ki yerli halk Türk ve müslüman değildi.Yaşlıların verdikleri bilgilere göre köyün mülkü Abraham adlı birine aitmiş ve sahip olduğu topraklara bağlantılı olarak Abrank, Abranits denilmiş. Ermenicede « -its » takısı « yeri » anlamına gelir, yani « Abrahamits » Abraham’ın yeri, mülkü. Büyük olasılıkla Abrahamits Abranits ve daha sonra da Abrank (=mal, mülk, saray) olarak kısaltılmış olmalıdır. Söylentilere göre Abraham’ın kışlık mekanı ise bugünkü Bağtepesi olarak adlandırılan yerdir, ve evlerin kalıntıları, yontulmuş taşlar kaybolmamış, hamam ahıra dönüştürülmüştür.

Yine uzun süre karakol olarak kullanılan, Hacıbeğ’e ait yukarı evin temellerinden kilise kalıntıları ve birçok taş kabartma Meryem Ana resimleri çıkartılmıştır. Bunların çoğu bilinçsiz kişilerce kırılmıs, define arayıcıları manastırın içinde kazılar yaparak vankın geleceğini tehlikeye sokmuşlardır. Oysa Ermeniler, Mısır Firavunları gibi ölülerini gömerken değerli eşyalar bırakmazlardı. Kilise taşları bir kısmı ev yapımında kullanılmış, çok azı da günümüze ulaşmıştır.

 


Mezar taşları, haçkarlar:

Abranits köyünde Ermenilerin en yüksek mezar taşları bulunmaktadır; ermeni taş oymacığının önemli örneklerini vermektedirler.

Surp David şapelinin yakınında yüksekliği altı metreyi aşan, görkemli iki haçkar bulunmaktadır; Erzincan-Erzurum karayolunda, 8 km mesafeden görünülmektedir. Üzerlerindeki yazılarda 1191 ve 1194 tarihleri okunmaktadır. 1970 senelerine kadar yanlarında dikili duran bir üçüncü haçkar, daha küçük, devrilmiştir. Yine yakınlarında bir kayaya oyulmuş bir haçkar yuvası, muhtemelen bir dördüncü haçkarın varlığını göstermektedir.

Haçkarın etrafındaki şerit üzerindeki çeşitli yazıları çerçevelemektedir. En altta kubbeli üç haç bulunmaktadır. Onların üstünde Ermenice bir kitabe vardır. Daha yukarıda ise iç içe geçmiş motifler dikilitaşı kuvvetlendirmek için tasarlanmıştır, Golgotha tepesini tasvir ettiği söylenir. Üzerinde bulunan iki haç tekrar Gogotha’yı tasvir etmektedir. Ortasında bir disk üzerinde altı köşeli bir yıldız vo onu takip eden sapın, hayat ağacı olarak verimliliği tasvir ettiği söylenmektedir.

Onun hemen üzerinde, iki kolu yonca ile biten büyük bir kırıcı bulunmaktadır. Üzerinde ise bağ tasvirleri vardır. En üstünde ise ortada bir taht üzerinde oturan kişi takdis eder vaziyettedir (Isa gibi) sağ elinde ise bir kitap tutmaktadır.

Yanındaki ikinci haçkar ise aynı şekilde temsil edilmekle birlikte üzerinde müslüman mezar taşları gibi başlık bulunmaktadır. Üzerinde arapca yazılar göze çarpmaktadır.

 


Kalıntılar:

Köyün ilk yerleşim biriminde evlerden evlere geçişte kullanılan gizli tünellerin ucu Kayadibi’ne çıkarmış; düşman baskınlarından korunmak için güvenlik amacıyla tasarlanmış.

Köy çevresinde bulunan kilise kalıntılarının en ünlüsü Kızılca Kilise‘dir. Ermenice Gâmurhaç Kilise (Kırmızı Kilise) olarak adlandırılan bu kilisenin kalıntıları bugün, Babapayı denen yerde, bir tepenin üstünde durmaktadır. Gamurhaç büyük bir ihtimalle « Garmurak »’tan gelmiş olmalı ve « kıpkırmızı » anlamına gelmektedir.

Tekrar söylentilere inanılırsa, bundan uzun yıllar önce bu yerleşim biriminde, ermeni Kızılca Kilise’si, diğer yedi kiliselerin idari ve dini merkezi imiş. Yani Abrenk Köyü’nde, Bağtepesi’nde, Navrel Köyü’nde, Sosek’de, Hayatlarda, Menendürük’de ve Senikler’de bulunan kiliselerin hepsi Gamurhaç Kilisesi’ne bağlıymışlar. Bu kilisenin de bağlı bulunduğu üst düzeydeki kilise ise Zımara şehrinde bulunuyormuş.

M.Ö. kökenleri Urartu ve Nayiri’lere dayanan Ermenilerin hükümdarı Hayk’ın memleketi olan Sıvas-Erzincan güzergâhı üzerinde bulunan Zımara (bugün Altıntaş Köyü), günümüzde Iliç ilçesinde bulunmakla beraber Ermeni yoktur. Krımdan (1915) kurtulan Ermeniler ya sürülmüş ya da Ruslarla beraberaber Kafkasya’ya göçmüşlerdir (1917). Sebepi ise ağır vergiler altında ezildiklerinden eşitlik,adalet istemeleridir. (2) Şimdi Kürtler yaşamaktadır.[15]

 

 

Kemaliye:

 (Egin) çevresinde yerleşen ilk unsurların Kafkasya üzerinden Anadolu'ya inen Orta Asya Türkleri olduğu hususunda ortak bir kanı vardır. Türk boylan Fırat yolunu izleyerek hayvancılığa en uygun yaylalarda yerleşmiş olmaları bu kanıyı kuvvetlendirmektedir. Egin kenti, ilk ve orta çağlarda bazen yerli serdergeler, İran ve Romalılar arasında el değiştirerek yönetilmiştir. V. yy Pers dönemi, VI. yy'da Bizans dönemidir. IV. yy'da Sasaniler'in eline geçti. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılışı ile Bizans toprakları içinde kalan Egin, VII. yy'da Arap saldırısına uğradı. İslâm-Arap egemenliği XI. yy'a, Alpaslan'ın 1071 tarihli Malazgirt Zaferi'yle bölgeye yerleşmesine kadar sürdü. Bu dönemin karakteristik niteliği, Bizans ve Arap kültürünün bölgeye hakim oluşudur.

       Türk boylarının Anadolu topraklarına ilk akınları 1015-1016 yıllarına rastlar. Fırat bölgesine yürümeleri, Malatya, Harput gibi önem arz eden kentleri zapt etmeleri de 1058 yılıdır. Bu tarihlerde Türk toplulukları bölgeye yerleştirilmiştir. Bölge daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlı Devleti ve Akkoyunluların egemenliği altında yönetildi. Bu dönem içinde egemen olan yerler arasında Egin de vardı. Bu dönem çok sıkıntılı geçmiş, insanlar göçe zorlanmıştır. Timur istilasından sonra, Çelebi Mehmed döneminde (1413-1421) Osmanlı topraklarına katıldı. Bu tarihten sonra kent, "Egin" adını aldı. Bu tarihte başlayan Osmanlılar döneminde Egin adı kentte görülen ticari hayatın canlılığı nedeniyle ünlenmiştir.

Türkiye cumhuriyetinin teessüsünden sonra Egin adı, Mustafa Kemâl Paşa'nın ismine izafeten, Kemaliye'ye çevrilmiş ve kaza ise, evvelce El'aziz'e (şimdiki Elazığ) ve sonra Malatya'ya tâbi iken, II Mayıs 1938 tarihli kanun ile, Erzincan vilâyetine bağlanmıştır. Cihannüma ve Evliya Çelebi Seyahatname'si gibi, XVII. asır kaynakları Egin'i, bol meyve yetiştiren bağlık bahçelik bir kasaba olarak zikrederler. Evliya Çelebi, Egin'in Sivas eyaletine bağlı bir kaza olmakla beraber, köylerindeki reayanın tekâlifi örfiyesinin Malatya muhassılı tarafından alındığını, kalesinin Çelebi Sultan Mehmed tarafından emân ile alınmış olup, orada yaşayan 300 kadar Hristiyanın vergiden muaf bulunduğunu kaydetmekte, gerek kalede ve gerekse aşağı şehirde 1.000 kadar üstü toprak örtülü mâmur evleri olduğunu söyler.[16]

 

 

ERZİNCAN-ALTINTEPE:

Arkeolojik bulgular bir kültürün yerleşim düzenini, teknolojik seviyesini, sanatını, refahını, bölgesel ilişkilerini ve günümüze olan etkilerini ortaya koyar. Arkeologlar bazı buluntuları yorumlarken oldukça zorlanırlar. Zorlukların aşılması sürecinde arkeolojik verilerle, günümüz geleneklerinin karşılaştırılmasıyla ortaya konan etnoarkeolojik ilişkiler çözümler üretebilir. J. Yakar’ın “Anadolu’nun Etnoarkeolojisi” adlı el kitabı niteliğindeki çalışmasında bu konu kısmen de olsa değerlendirilmiş ve önemli sonuçlara ulaşılmıştır.

2003 yılından beri sürdürülen Altıntepe Urartu Kalesi kazılarında elde edilen bazı bulguların değerlendirilmesi aşamasında da benzer bir durumla karşılaşılmıştır. Altıntepe Kalesi, il merkezinin 14 kilometre doğusunda geniş verimli Erzincan ovasında yer alır. Burada yapılan kazılar, Tunç Çağından, Orta Çağa kadar uzanan yerleşim izlerini ortaya çıkarmıştır. Kalede yaşayan kültürlere ait eserlerin yansımaları bugün bile bölgede kendini göstermektedir.

Hemen her arkeolojik yerleşimin yoğun buluntu grubunu oluşturan seramikler Altıntepe Kalesi’nde de oldukça fazladır. Doğu Anadolu’da Erken Tunç Çağından itibaren süregelen çanak çömlek geleneğinin, bugün de değişmeden köylerde kullanıldığı gözlemlenmektedir. Altıntepe yakınındaki Çadırtepe Köyü’nde bu tür değerlendirmelerde son derece önemlidir.

 

Altıntepe, mimari buluntular açısından da Urartu dönemine ait, günümüzden yaklaşık 2 bin 750 yıllık birçok geleneğin halen bölgede devam ettiğini de göstermiştir. Erzincan ve ilçelerinde yapılan keşif gezilerindeki bazı gözlemler sayesinde Altıntepe buluntularının işlevi konusunda bilgi sahibi olunmuştur. Yine bu gözlemler kaledeki Urartu dönemi yapılarının taşıyıcıları ve üst yapısı gibi bazı bilinmeyenlere de ışık tutmuştur. [17]

 


Kötür Köprüsü (Tercan):

Erzincan il merkezinde Fırat Nehri’ne akan Karasu üzerinde yapılmıştır.Köprünün ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber yapı üslubundan Osmanlı dönemi köprüleri arasında kaynaklarda ismi geçmektedir. Bununla beraber köprünün Selçuklu dönemi sonlarında yapılmış olması da ihtimal dahilindedir.

Kaba yontma taştan yapılan köprünün kemer ayaklarının yuvarlak olduğu günümüze ulaşan kalıntılarından anlaşılmaktadır. Yedi yuvarlak kemerli olan köprünün yalnızca bir bölümü dışında günümüze kemer ayakları gelebilmiştir. Köprünün üstü tamamen yıkılmıştır.

Keban barajı çalışmaları sırasında 1974 yılında barajda su tutulmaya başlanmış ve göllenme alanı Kemaliye’ye kadar uzanmıştı. Bu nedenle de Karasu üzerindeki Başpınar Köprüsü sular altında kalmıştır. Köprünün sular altında kalacağı daha önceden bilindiğinden DSİ Genel Müdürlüğü ile karayolları Genel Müdürlüğü arasında 1971’de bir protokol imzalanmış ve bir köprü yapımı kararlaştırılmıştır. Bu konu yöre halkınca sürekli gündemde tutulmuş ancak ilgili kurumlara her türlü başvuruya rağmen olumlu bir sonuca ulaşılamamıştır. Sonunda Bayındırlık Bakanlığı köprünün maliyetinin yüksek olduğu ve ekonomik olmayışından ötürü de yapılamayacağını bildirmiştir. Zor duruma düşen yörede yaşayanlar karşıdan karşıya suyun azaldığı mevsimlerde karaya oturan bir feribot ve küçük kayıklarla geçmeye çalışmışlardır. Sonunda dönemin Erzincan Valisi Recep yazıcıoğlu’nun çabaları ile Başpınar Köprüsü’nün yapımına 1993 yılında başlanmış, maddi finansı ise Kemaliye halkının yardımları, İl Özel İdaresi’nin ayırdığı ödenek ve DPT’nin yatırımları ile sağlanmıştır. Köprünün 1997 yılında yapımı tamamlanmıştır. Vali Recep Yazıcıoğlu’nun elim bir kaza sonucu ölümü üzerine bu köprüye Onun adına izafeten Vali Recep Yazıcıoğlu Köprüsü adı verilmiştir. Bu köprünün yapım hikayesi ve bu konuda Vali Recep Yazıcıoğlu’nun çabaları Ayşe Kulin’in Köprü isimli kitabında detayı ile anlatılmıştır.[18]

 

Erzincan Melik Sultan Türbesi:

1071-1228’de yöreye egemen olan Mengücük Beyliği dönemine aittir.Kemah’ın kuzey batısındaki ,kayalık platform üzerinde yapılmıştır.Burası daha evvel Kemah’ın kenar mahallelerinden biri iken, şimdi terkedilmiştir.

Halk arasında Sultan Melek olarak adlandırılan türbede, Mengücek beyliği döneminde yaşayan Sultan Melik’in mumyası ve 5 mezar bulunmaktadır. Türbe sekizgen bir plan üzerinde altlı üstlü inşa edilmiş olup, üst kesimin iç kısmında köşeler belirsizleşerek yuvarlak halde horasan sıvayla kaplanmış ve bir kubbe tarzını almıştır.[19]

 

  Resim Alıntı: https://www.uludagsozluk.com/k/erzincan/


Erzincan Girlevik Şelalesi

 

Girlevik Şelalesinin suyu Kalecik Köyü’ndeki kayalıklardan dokuz ayrı yerden kaynar ve bir dere yatağı vasıtası ile şelaleye kadar ulaşır. Şelalenin yüksekliği 30-40 m. olup, yöreye özgün taştan oluşan üç kademe halindedir.

Şelalenin çevresi bitki örtüsünden ötürü yöre halkının mesire yerleri olarak yararlandığı en önemli dinlenme yeridir

Erzincan'ın 30 km. güneydoğusunda, Çağlayan nahiyesinde bulunan Şelale, doğal güzellikleri ve dinlenme yerleri ile ilgi çekmektedir. Şelalenin hemen yanı başında, doğayla iç içe piknik yapılabilmektedir. Yakınındaki lokantalarda bulunan üretme havuzlarında yetiştirilen alabalık ve özel olarak hazırlanan ızgara tavukla, yerli ve yabancı turistlere hizmet verilmektedir.[20]

 

Munzur Dağları:

 

Munzur Dağları yahut Mercan sıradağları, Yukarı Fırat bölgesinde, Doğu Anadolu bölgesinin batısında yer alır. Torosların uzantısı olup kalkerli, dişli kütledir. Yerleşim olarak Tunceli ile Erzincan arasındaki platoda 130 km uzunlukta batıdan doğuya Avcı Dağları'na uzanır. Yüksekliği 3300 m'yi geçer. Yaşı 5 milyon yıldır. Üzerinde buzul gölleri, meşe ormanları, yabani türde çeşitli hayvanlar, sayısız bitki ve çiçek türleri, akarsular, dereler, yaylalar, alabalık gölleri bulunmaktadır.

En yüksek yeri 3463 m. ile Akbaba Tepesi'dir. Dorukları Biçare dağı, Ziyarettepe, Kutlular, Gültepe, Haramitepe, Kuştepe, Gediktepe'dir. Munzur vadileri güneye Ovacık'a iner ve Pülümür vadisiyle birleşir. Munzur nehri Murad ırmağıyla şelaleler oluşturarak birleşir. Munzur Vadisi Milli Parkı 1971'de kurulmuş 42.000 hektarlık bir yeryüzü doğal parkıdır. Dağları çevreleyen ilçeler güneyde Çemişgezek, Ovacık, batıda Kemaliye, doğuda Pülümür, kuzeyde Kemah'tır. Tırmanış geçitleri arasında Munzur ve Kemah geçitleri önemlidir. Köy yolları Sabırlı, Subaşı, Yeşilyayla, Cevizlik, Yeşilyazı, Paşadüzü, Kurutepe köyleriyle güneyden Kılıçkaya, Yaylabaşı, Çubuklu, Çakırlar, Dereköy, Kapıkaya, Doğanköy ile kuzeyden Munzur sıradağlarını çevirir.[21]

 

 


otlukbeli gölü:

Erzincan ili, Otlukbeli İlçesinin 6 km kadar kuzey batısında yeralan göl 150-160 m. uzunluğa,30-40 m. genişliğe,6500 metrekare dolaylarında olan küçük bir göldür. Göl deniz yüzeyinden 1855 m. yüksekliktedir ve 15-18 m. derinliğindedir. Göl suları içerisine maden suları karışmakla beraber dere tarafından beslendiği ve ayağı olduğu için tatlıdır.

Otlukbeli Gölünün oluşumunu sağlayan set, faylar boyunca yüzeye çıkan maden sularının biriktirdiği bir seddir. Göl bu özelliğiyle dünyada tektir ve doğal anıt olarak korunmaktadır. Set üzerinden çıkan maden sularının yöre halkınca çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir[22]

 

 

Aygırgölü:

Keşiş Dağı üzerinde bulunan göl tabiat güzelliği yanı sıra, kırater gölü özelliğine sahip olan piknik ve dinlenme yeridir.

 

Kadı Gölü; 

Kemaliye ilçesinde yer alır küçüktür. Göl çeşitli efsanelere de konu  olmuştur.

 

 

MAĞRALAR:

Kemah ilçesinin Ayranpınar köyünde bulunan buz  mağaraları, kışın sıcak, yazın soğuk olma özelliğini taşımakta ve soğuk hava deposu olarak kullanılmaktadır. Mağaranın  içinde büyük buz kütleleri  ve buzların oluşturduğu  sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Buz mağaralarında, ilçe  köylerin peynir, yağ gibi gıda maddeleri muhafaza edilmektedir.

Erzincan da  halk tarafından bilinen ve bilimsel kaynaklarda ismi  geçen bir çok mağara vardır. Ancak bu irili ufaklı mağaralar hakkında bir araştırma yapılmamıştır. Halk  tarafından bilinen birçok mağara hakkında hiçbir bilgi yoktur. Gerek halktan gerekse kaynaklardan ismen bilinen mağaralar; Tercan ilçesinde Üçpınar ve Çadırkaya Mağaraları, Çayırlı ilçesinde Verimli, Çilli göl, Saraycık ve Yazıkaya Mağaraları, Kemah ilçesinde Özdamar, Çamlı yayla, Buz, Boğaziçi, ve Yahşiler Mağaraları, Kemaliye ilçesinde Ala, Üvür, Aslanoba, Tosun, Meryem Ana, Kekikpınar, Deliktaş ve Çat Mağaraları, İliç ilçesinde Bostal ve Bozyayla mağaraları ile merkez ilçede Kılıçkaya mağarasıdır.

İl genelinde tespit edilen mağara 25 adettir. Ancak bu mağaralara ulaşım, dağlık bölgelerde bulunmaları nedeni ile oldukça zordur. Yukarıda adı geçen mağaralar içinde  bulundukları köy adları ile bilinmektedir. Bu mağaraların gerekli tespit ve inceleme çalışmaları yapılıp, turizm açısından potansiyel olabilecekler değerlendirilmelidir.

Refahiye ilçesinin Altköy mevkiinde bulunan mağaraya taş merdivenlerle çıkılmaktadır.[23]

 

Erzincan Barajı:

Erzincan Barajı, Erzincan'da, Gönye Çayı üzerinde, sulama amacıyla 1991-1997 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. Toprak gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 4.400.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 81,00 m., normal su kotunda göl hacmi 8,39 hm3, normal su kotunda göl alanı 0,46 km2'dir. Baraj 4.722 hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir. [24]

 

 


Kaplıcalar :


Ekşisu:

(Böğert Maden Suyu) İl merkezine 11 km. uzaklıktaki bölgede bulunan ve Ekşisu adı verilen böğert maden suyu, sağlık yönünden oldukça önem taşımaktadır. Maden suyu; anemi, karaciğer, mide, bağırsak ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.Ekşisu yakınındaki kaplıca, 33 derecelik ısıya sahiptir. Su banyosu şeklinde kullanılan kaplıca suyu, romatizma, cilt, damar sertliği ve kalp rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Kaplıca 12 adet kapalı havuz ile halkın hizmetindedir.[25]

 

https://www.turizmtrend.com/foto-galeri/erzincan-kemah-kalesi/543/


Erzincan Müzesi:

Erzincan Müzesi, Kültür Bakanlığı yönetiminde l986 yılında kurulmuştur. Müze ilk kuruluşunda İl Halk Kütüphanesi ile aynı binayı paylaşmış, daha sonra yapılan Erzincan 75.Yıl Kültür Merkezine taşınmıştır.

Müzede yöreden toplanmış arkeolojik ve etnoğrafik eserler teşhir edilmektedir. Bu nedenle de arkeoloji ve etnoğrafya bölümlerinden meydana gelmiştir. Tarih öncesi çağlara ait çeşitli pişmiş toprak, mermer ve maden eserler, sikkeler müzenin arkeoloji bölümünü oluşturmuştur. Bunların yanı sıra Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Mengücekoğulları dönemlerine tarihlenen taş eserler, özellikle koyun ve koç heykelleri, çeşitli dönemlere tarihlenen mezar taşları onları tamamlamaktadır.

Müzenin etnoğrafya bölümünde de yöresel giysiler, çeşitli düz yayğılar, halı ve kilim örnekleri, kesici ve ateşli silahlar bulunmaktadır. [26]

 

 

Erzincan üniversitesi:

 

KURULUŞ VE TARİHÇE

 

Erzincan Üniversitesinin temelleri, 1976’da Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan ve daha sonra 41 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Atatürk Üniversitesine bağlanan Erzincan Meslek Yüksekokulu ve aynı tesis içinde (eski Eğitim Enstitüsü) faaliyet gösteren Erzincan Eğitim Yüksekokulu ile atılmıştır.

11.07.1992’de Eğitim Yüksekokulu Erzincan Eğitim Fakültesine dönüştürülmüş ve Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak ilköğretime yönelik lisans düzeyinde öğretim vermeye devam etmiştir.

27.06.1987 tarih ve 3389 sayılı Kanunla Erzincan Hukuk Fakültesi kurulmuştur. Fakülte öğretim faaliyetlerine 1991 yılında Erzincan’da başlamış ancak 13 Mart 1992 depremi sonrasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretime devam etmek zorunda kalmıştır. 1994’te ise tekrar Erzincan’da faaliyetlerine başlamıştır.

01.03.2006 tarih ve 5467 sayılı Kanunla Erzincan Üniversitesi kurulmuştur Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, o güne kadar Atatürk Üniversitesine bağlı olarak eğitim veren

 

·        Eğitim Fakültesi

·        Hukuk Fakültesi

·        Fen Edebiyat Fakültesi

·        Sağlık Yüksekokulu

·        Erzincan Meslek Yüksekokulu

·        İlahiyat Meslek Yüksekokulu

·        Refahiye Meslek Yüksekokulu

·        Tercan Meslek Yüksekokulu

·        Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu

 

Fırat Üniversitesi’ne bağlı olarak eğitim veren

 

·        Kemaliye Hacı Ali Akın Meslek Yüksekokulu

 

Erzincan Üniversitesine bağlanmıştır. Üniversite kurulduktan sonra da

 

·        Sosyal Bilimler Enstitüsü

·        Fen Bilimleri Enstitüsü

·        Sağlık Bilimleri Enstitüsü

·        Tıp Fakültesi

·    İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

·        Mühendislik Fakültesi

·        İlahiyat Fakültesi

·        Eczacılık Fakültesi

·        Sivil Havacılık Yüksekokulu

·        Kemaliye Hacı Ali Akın Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu

·        Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu

·        Yabancı Diller Yüksekokulu

·        Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

·        Kemah Meslek Yüksekokulu

·        Üzümlü Meslek Yüksekokulu

·        Turizm ve Otelcilik Meslek Yüksekokulu

·        Çayırlı Meslek Yüksekokulu

·         İliç Dursun Yıldırım Meslek Yüksekokulu

·         Adalet Meslek Yüksekokulu

 

 kurulmuştur.[27]

 

 

Erzincanda kültür ve sanat:


Kültürel Detaylar :

Erzincan kültürünün evrimi genelde doğu Anadolu kültürünün gelişimine eş bir çizgi izler. Ancak yerel özelliklerde kaynaklanan yönleri de vardır. Yöredeki ilk yerleşimler, İlk Tunç Çağı'na kadar uzanmaktadır. Bunu izleyen dönemlerde Erzincan yöresi değişik güçler arasında sık sık el değiştirmiştir süreklilik, ancak Türklerin gelişinden sonra sağlanmıştır. Bu dönemde etnik ve dinsel öğelerin çeşitliliğine bağlı olarak farklı kültürler varlıklarını sürdürmüştür.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Erzincan, nüfusu az, ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan bir ildi. Azınlıkların çoğunluğu yöreden ayrılmıştır ve onların gitmesiyle el sanatları alanında oluşan boşluk göçmenler ve yerli halkça doldurulmuştur. Daha sonraki yıllarda sosyoekonomik gelişmeye bağlı olarak yaşanan köyden kente göç, gelenekte belirli bir kopukluk yaratmıştır. Belirli aralıklarla yaşanan yer sarsıntıları da eklenince halkın çoğunluğunun büyük şehirlere gitmesine rağmen Erzincanlı, yöresini unutmamış ve bağlarını kesmemiştir.

 

BAKIRCILIK

Bakırcılığın tarihi Erzincan ilinde çok eskidir. Urartu medeniyetleri eserlerini Altıntepe kazılarından anlaşıldığına göre, Urartu döneminde Erzincan bakır işletmeciliği üretimleri Atina pazarlarında aranan mal olarak değer kazanmıştır. Bakır levha işlemesinin yanısıra Erzincan ve yöresinde çok çeşitli türde araç-gereç, mutfak eşyası yada hamam takımları yapımında kullanılmaktaydı. Erzincan'dan ülke dışına satılan bakır eşya büyük miktarlara ulaşmaktaydı. Paris, Viyana ve Philadephia uluslararası fuarlarında sergilenen Erzincan yöresi bakır eşyaları büyük ün kazanmıştır.[28]

Günümüzde ise Bakırcılık , küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından üretilen mamuller genellikle iç piyasada pazarlanmaktadır. Sektör talep azalması nedeniyle önemli ölçüde zarara uğramış, bir çok işyeri kapanmıştır. Bakırcılığın, Erzincan'da eski bir geçmişi vardır. Dövme Bakırcılık çok yaygındı. Tepsiler, kazanlar, kaplar, ibrikler, leğenler yapılırdı. Alüminyum ve plastik eşyanın yaygınlaşmasıyla dövme bakırcılık önemini yitirmiş, yerini bakır el işlemeciliğine bırakmıştır. Günümüzde yapılan semaver, tepsi, biblo, tabak, kaşık, şekerlik, sigaralık, kupa, vazo gibi ürünler daha çok süs eşyası niteliğindedir. Bakırcı ustalarına gelen bakır levhalar türlü gereçlerin yardımıyla tepsi, tabak, vazo vb. biçime sokulur. Dövme, çekme, dökme yöntemleriyle biçimlendirilen bakır eşya yine türlü yöntemlerle işlenir. Bezemede çoğunlukla stilize lale, yaprak, narçiçeği, selvi motifleri; hayvan figürleri, geometrik biçimler kullanılır. Bakır süs eşyaları, nikel kaplanmakta veya boyanarak süslenmekte, el işçiliği ile işlenerek yurt içi ve yurt dışına pazarlanmaktadır.

 

 

Halıcılık

Kemaliye'de Halıcılık :

İlçede bir zamanlar dünyaca tanınan Kemaliye Halıları artık dokunmamaktadır. Birkaç el tezgâhında ve ilçedeki Meslek Yüksek Okulunda amatörce bazı küçük parçalar dokunmaktadır.

 

Üzümlü'de Halıcılık:

Üzümlü Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü ve Üzümlü Belediyesi tarafından, Belediye Hizmet Binasında yer tahsisi yapılmış ve 30/04/2005 tarihinde Halıcılık  kursuna başlanmıştır.

 


HALK  TÜRKÜLERİ

 

Deyişler, türküler, ağıtlar, gelin havalan, doğa türküleri yöreyi tümüyle yansıtan halk türküleridir. Halk müziğinin çok değişik ritim zenginliği vardır. 2 ve 4 zamanlı ana usullerle, bunların üçerli biçimlerine sık rastlanır. 5,7,8,9 zamanlı birleşik usullerin değişik tipleriyle, 10 ve 11 zamanlı usullerin tipine uygun ezgiler vardır.

Erzincan halk müziğinde Kemaliye'nin ayrı bir yeri vardır. Kemaliye ağzı kendi içinde Abçağa, Teymen, Vank gibi ağız özellikleri gösterir. "Yeşil kurbağalar öter göllerde" adlı uzun hava başka yörelerde de söylenen ünlü bir ezgidir. "Ala Gözlü" ve " Hoyrat " da tanınmış havalardır.[29]

Bağlama Erzincan'da yaygın olarak kullanılan halk sazıdır. Cura ve çöğür denilen sazlar tezensiz çalınır. [30]Sağ elin parmak uçlan tezene gibi kullanılır. Bu teller üzerinde sıyırarak alma yöntemine "şelpe" denir. Erzincan TÜRKÜLERi; tören türküleri, kırık havalar, hüzünlü türküler, olaylı türküler, mesleki türküler, kahramanlık türküleri, orta oyunu türküleri, hikâyelerde geçen türküler, dinî türküler, mayalar (uzun havalar) yöre türkülerini oluşturur.

 

Anonim Halk Edebiyatı

Erzincan yöresi halk edebiyatı ürünleri, halkın güç koşullar altındaki yaşamından izler taşır. Şemsi Hayal, Salih Baba, Aşık Davut Sulari, Kemahlı Tabir, Aşık Beybani, Aşık Müslüm Akbaba, Tercanlı Aşık Daimi  Erzincan halk ozanlarındandır. Yöre manileri sevgi, gurbet, sıla, özlemi, elem ve ızdırap duygularını dile getirir.

Genellikle kadınlar tarafından söylenen maniler ve mani söyleme geleneği, günümüzde yok olmuştur.

 

 

Resim: https://erzincanyasam.wordpress.com/2009/07/


Erzincan Efsaneleri:

 

Halk kültürü unsurları bakımından zengin bir bölge olan Erzincan ve yöresinde, insanları doğruluğa, iyilice, yardımlaşmaya, manevi değerlere saygıya davet eden çeşitli konularda yazılmış efsaneler bulunmaktadır.

Ruhi Kara'nın, Erzincan efsaneleri ile ilgili yapmış olduğu çalışmasında; dini ve dini binalarla ilgili efsaneler, evler ve insanların yaşadığı yerlerle ilgili efsaneler, tabiat, kırlar ve Erzincanlı ünlüler ile ilgili efsaneler olmak üzere toplam 163 efsane incelenmiş ve derlenmiştir. Efsanelerden en bilinenler; Terzibaba, Mama Hatun, Sultan Melik, Kırkgöz, Kalecik, Kızıldağda Kırk Kızlar, Koca Karı Fırtınası vb.[31]

 

 

GELENEK-GÖRENEKLERİ:

 Selçuklu hükümdârı Alparslan?ın kumandanlarından Mengücek Bey Bizanslıları yenerek Erzincan Kemah ve civar bölgeyi fethedince BayatKayı Alkaevli ve Karnevli gibi Tükmen aşîretleri bu bölgeye yerleşmiş ve az miktarda bulunan Hıristiyan halk İstanbul ve civârına göç etmişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türkleşen bu bölgede Türk-İslâm kültürü hâkimdir. Yakın zamâna kadar evler kerpiçten yapılmış şiddetli soğuktan korunmak için tezek yakılmıştır. Mahallî kıyâfette kadınlar üst üste iki astarlı entari üç etek şalvar keten gömlek bele takılan şal ve kemer başa peştemal ve yazma sarılması giyerler. Bâzı yerlerde ise ihram ve çarşaf giyilir. Erkekler ise bol paçalı pantolon kenarları işli yakasız avcı yeleği bele sarılan yün kuşak ile ayağa giyilen sivri uçlu yemeni kullanırlar.

 

 

DÜĞÜN:

 

Evlenme çağına gelen genç erkeklerin anaları kız aramaya başlar. İstenilecek kız belirlendiğinde anası ile yakınlarından bir kaçı kızı görmeye gider. Kızı beğenirlerse ertesi gün yeniden giderek kızı isterler. Kızı vereceklerse söz kesimi yapılır ve alınacaklar kararlaştırılır. Kız evinde yapılan nişanda yüzükler takılır. Köylerimizde düğün yapma âdeti canlı olarak devam etmektedir. Düğünden birkaç gün önce kız ve oğlan tarafının ileri gelenleri bir araya gelerek alışveriş yapmaya çıkılır. Buna düğün masrafı denir. Düğün masrafının tamamını oğlan tarafı karşılar.

Düğünden önce oğlan evinden kız evine "tohum davarı" adı verilen esya (yatak yorganhalı sandık gibi) göndererek kız evinde sergilenecek ceyiz ile birlikte sergilenir. Ayrıca kız ve bir miktar da kuru yemiş gönderilir. Geleneksel düğün aşamalarından biri de gelin hamamıdır. Kız ve oğlan evinin yakınları hamama çağrılır. Kına gecesinde erkekler ve kadınlar ayrı ayrı yerlerde eğlenirler. Kına türküleri söyleyerek eğlenilir. Gelinin alınacağı günden birkaç gün önce kız evinde ceyiz toplanarak değer biçilir.

 

 

YÖRESEL GİYİM:

Toplumsal değişmeye paralel olarak yerel giysilerin yerini çağdaş giysiler almıştır. Kadın giyiminde yerel özelliklere kentlerde de rastlanır. Yerel giysilerle çağdaş giysilerin birlikte kullanımı bir giyim-kuşam özelliği olarak belirmektedir.

 

Bayanlarda Giyim:

 

Entari:

 

Biraz bolca olan düz elbisedir. Kollar uzun ve yaka düzdür. Günlük olarak giyilen bu entari belbağı denilen bir bağla bağlanır.

 

Üçetek:

Vücuda iyice oturan hâkim yakalı bir giysidir. Ön boydan yanlar ise bel kısmında açık olduğu için meydana gelen bu üç parçadan ismini almıştır. tahtalı kutnu ve kadife kumaşlardan yapılır. Üzerinde krma gümüş kemer takılır.

Şalvar: Pantolonvari şalvardır. Ağ kısmı paçadan olmadığından pantolonvari denilmektedir. Üçetekle birlikte giyilir.

 

Başörtüleri:

 

Ehram (İhram):

İnce yün ipekten dokunur. Renkleri beyaz kahverengi ve siyahtır. Üzerinde çeşitli motifler vardır.

 

Hindi (Yazma):

 Kâğıtlar arasında satılan desenli ince tülbenttir. Yaşmak fitos ve düz örtü şeklinde kullanılır kenarları oyalıdır.

 

Tülbent:

Beyaz ince bir örtüdür. Kenarları oyalı olup yazma gibi kullanılır.

 

Namaz Örtüsü:

 Buyüklü ve küçüklü olmak üzere iki kısımdır. Düz olarak başa alınır daha ziyade yaşlı kadınlar kullanır.

 

Pırpırlı:

 Kırmızı tülden yapılan bir başörtüsüdür. Kenarları boncuk oyalıdır. Üzeri pırpır denilen pul boncukla işlenir.

 

Ayakkabı:

 

Yemeni ve kundura giyilir.


Aksesuarlar:

Tepelik saçlık bilezik kemer ve küpedir.

 

Erkeklerde Giyim:

 

Erkekler şalvar ve yelek giyerler. Yeleğin altında işlik vardır. Bele ise kuşak takılır.

İşlik:

 

Yelek altında giyilen yakasız mintandır. Genellikle çizgili kumaşlar tercih edilir.

Fes ve Ebaniye:

 Kırmızı renkten püsküllü fes kullanılır. Ortasından sarkan püskül siyah İbrişimden yapılmıştır. Fes üzerine ebaniye sarılır. Ebaniye sarı renkli ipekli bir kumaştır. Üzeri motif işlemelidir.

 

Poçcikli Yemeni :

 Bildiğimiz bir çesit ayakkabıdır.

 

Aksesuarlar:

 Saat köstek ve hançerdir.

 

Kullanılan Kumaşlar:

 

Kadife çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaştır.

 



HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:

 

Kahramanlık yiğitlik ağır başlılık ve sabrın sembolü olan "bar" en önemli Erzincan halk oyunudur. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kız ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme el vurma ve dönmeler ana figürler olup elde mendil bıçak kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması Erzincan ovasını tanımlamaktadır.

Ayrıca çiftetelli kaşık oyunları horon halay tek oyunlar oynanan diğer halk oyunlandır. Biçimlerine göre oyunlar ise; üçayak dörtayak ikiayak ağırbar koçeri sıklama sarhoş ban timurağa hoş bilezik dello sarıkız tamzara çayırın ten yüzünde tavuk barıdır Dut ağacı  Erzincan'ın dağları Hayriye Horoz Koçeri  Temurağa Sarhoş barı Sıklama Bebek  Kızardı kayalar Melik Şerif  Sinanlı  Tırnanadır.[32]

 

      

Erzincan mutfağı:

Yörede geleneksel beslenme düzeni etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmenin temelini buğday ve buğday ürünleri ile hayvansal gıdalar oluşturur. Bulgur, yarma, tarhana, erişte, dövme en çok tüketilenlerdir. Özellikle bulgur, çok sayıda yemek türünde kullanılır.

 

          Kışlık, besin maddeleri hazırlanmasının yöre halkının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bulgur, gendime (aşurelik buğday), tarhana, yarma, erişte kış için hazırlanan ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca çeşitli sebzeler ve meyveler kurutularak, reçel yapılarak değerlendirilmektedir. Yöre mutfağı yemek türleri bakımından zengindir. Bunların çoğunluğunu hamur yemekleri oluşturur. Eşgili, kesme çorba (un çorbası), yaprak sarma başlıca yemek türleridir. Ayrıca su böreği ve özellikle kete ve tatlılar çokça tüketilen hamur işlerindendir.

 

 

ERZİNCAN ÇORBASI:

Malzemeler: 150 gr.erişte , 500 gr. Yoğurt, 1 yumurta, 6 bardak et suyu, 1 büyük kuru soğan, 1 büyük domates, 2 sivri biber, 4 diş sarımsak, 150 gr. Kıyma, 200 gr. Tereyağ, 1 yemek kaşığı salça, 1 tatlı kaşığı kırmızı biber, 1 tatlı kaşığı nane2 yemek kaşığı ince kıyılmış maydonoz,2 yemek kaşığı ince kıyılmış dereotu, arzu edilirse 1 yemek kaşığı ince kıyılmış taze soğan

Yapılışı: Kuru soğan, domates, sivri biber ince kıyılır. Bir tencerede tereyağın yarısı eritilir. Önce soğan biraz pembeleştirilir. Sonra domates, biber, salça ilave edilir. Biraz kavrulur. Et suyu ilave edilir. Kaynatılır. Yoğurt, yumurtayla çırpılır ilave edilir. Karıştırarak kaynatılır. Erişteler ilave edilir. Kıyma karabiber, tuz ve kırmızıbiberle yoğrulur. Küçük yuvarlak köfteler yapılır. Kaynamakta olan çorbaya ilave edilir. Küçük bir tavada kalan tereyağı eritilir. Kıyılmış nane, dereotu, maydanoz, kırmızıbiber ve taze soğan ilave edilip karıştırılır. Servisten önce çorbanın üzerine gezdirilir.

 

 

EVELİK ÇORBASI:

 

Malzemeler: 1 adet soğan,1 adet patates, 1 kase yeşil mercimek, 1 kase yarma, 1 avuç evelik yaprağı , Et suyu, yağ, salça, pulbiber, su

 

Yapılışı: Evelik yaprakları bir tasa konup bir taşım kaynatılır ve suyu süzülür. Yeşil mercimek haşlanır. Patates küp küp doğranır.  Önce soğan doğranıp yağla kavrulur. Sonra salça ve pulbiber katılır. Soğuk su ilave edildikten sonra bir kare yarma ayıklanır ve suyun içine konur. Patates ve ardından yeşil mercimek ilave edilir. En son tuzu da katılarak kaynamaya bırakılır. Katılaşırsa üzerine sıcak su dökülür. Yeterli kıvama geldiğinde servise hazırdır. Ardahan ve Erzincan(Refahiye) yörelerinden sofralarımıza ulaşan Evelik çorbası oldukça lezzetli bir tariftir.

 

 

SIRIN:

 

Malzemeler : 2 bardak un, 3 kaşık tereyağı , 1 bardak pekmez , tuz

Yapılışı :  Un ve tuz suyla hamur haline getirilir. Hamur yumurta büyüklüğünde bezelere ayrılır, bezeler kalın yufka halinde açılır. Yufkalar kızgın saç üzerinde pişirilir. Soğumasını önlemek için kalın bir bez içinde saklanır daha sonra , tereyağının eritilerek içine pekmez karıştırılmasıyla elde edilen karışım ile her iki tarafı yağlanır. Yağlanan yufka iki parmak genişliğinde katlanarak rulo haline getirilip, 2-3 cm kalınlığında kesilip tepsiye dizilir. Üzerine tekrar pekmezli tereyağı dökülür.

 

GASEFE:

Malzemeler:  1/2 kg. kayısı kurusu (yarma),  2-3 çorba kaşığı tereyağı, 1 su bardağı iri çekilmiş ceviz içi

Yapılışı :  Kayısı kurusu bol su ile yıkanıp temizlenir. Bir tencerede üzerini örtecek kadar su konur, kayısı kuruları yumuşayıncaya kadar pişirilir. Ateşten alınarak dinlenmeye bırakılır. Dinlenen kaysı süzgeçten süzülür, servis tabağına alınır. Üzerine tavada kızdırılmış tereyağı gezdirilir, iri kıyılmış cevizler üzerine serpildikten sonra servis yapılır.

 

ERZİNCAN LOKUMU:

Malzemeler: 250 gr oda sıcaklığında margarin ( veya tereyağı), 1 su bardağı toz şeker, 1 yumurta, 1 paket kabartma tozu, Aldığı kadar un ( takriben 3 su bardağı ancak yinede kıvama göre artabilir.),Üstüne dökmek için pudra şekeri

Yapılışı:  Pudra şekeri hariç tüm malzemeyi güzelce yoğurun. Hamurun kıvamı kurabiyeden yumuşak, kekten daha yoğun olacak. Hazırlanan hamuru dikdörtgen bir borcama ya da tepsiye elinizle yayıp, üstünü düzeltin. Önceden ısıtılmış 170 derecedeki fırında üstü hafif kızarıncaya kadar pişrin. Çok kızartırsanız lokum sert olur. Kızaran Erzincan Lokumunu fırından çıkarıp soğutun. İyice soğuduktan sonra küçük kareler halinde dilimleyerek, üstüne bolca pudra şekeri dökün.

 

BÖRÜLCELİ ÇORBA:

 

Malzemeler: Börülce , barbunya,  reyhan , kıyma , taze fasulye , mercimek , yağ , salça , tuz.

 

Yapılışı : Salça yağda ezilir. Fasulye küçük küçük doğranır. Diğer malzemeler su konularak iyice pişirilir. Sonra reyhan ufalanır sıcak servis yapılır.

 

ERİŞTE ÇORBASI:

Yapılışı: Bir miktar tuzlu su kaynatılır, eriştesi atılır. Kırmızı biber, salça, kavrulmuş kıyma, maydanoz hepsi birden ilave edilerek kaynatılır. (Ayrı bir tencerede) Haşlanan erişte soğuk sudan geçirilerek süzülür. Kaynamakta olan karışıma ilave edilir.

Un, yumurta ve tuzla su hepsi birlikte iyice yoğrulur. Ele yapışmayacak hale gelince, hatta biraz da sertçe bir hamur yapılır. Yarım saat dinlendirilir. Bol un serpilerek açılır. Baklava hamuru gibi olana kadar yalnız her inceltilişte bol un serpilir, yoksa yapışır. 4'e 5'e katlanarak ince ince kesilir. Temiz bir bez üzerinde arada bir karıştırmak sureti ile kurutulur. Torbalara konur.

 

ÇÖKELEK PİYAZI:

Yapılışı :Çökelek geniş bir kaba konarak içine çok küçük doğranmış salatalık domatesi, biber, taze soğan, varsa taze reyhan, maydanoz, nane konularak karıştırılır. Biraz su ile inceltilir ve zeytinyağı gezdirilir. Ya salata gibi ya da tabaklara alınarak ekmekle yenir.

 

REYHANLI ÇORBA:

Malzemeler: 500 gr. börülce ,1 su bardağı buğday , 2 çorba kaşığı margarin ,Reyhan (yoksa fesleğen) , tuz.

 

Yapılışı :Börülceyi haşlayın. Suyunu süzmeden buğdayı ve tuzunu ilave edip pişirin. Sonra yağ ile reyhanı kızdırıp üzerine dökün.

 

 

GENDİME PİLAVI:

 

Malzemeler:1'er su bardağı nohut ve buğday , 3 soğan ,katıyağ , 100 gr. kavurma , su , tuz.

Yapılışı :Nohutu bir gece öncesinden ıslatın. Buğday ve nohutu, üzerlerini 2 parmak aşacak kadar su ile bir taşım kaynatın. Kısık ateşte, 15 dk. pişirip, suyunu süzdürün. Kızgın yağda, doğranmış soğanları ve kavurmayı, soğanlar pembeleşinceye kadar kavurup, buğday ve nohutun üzerine boşaltın. 2 bardak su koyup, bir taşım kaynatın ve tuzunu ayarlayın. Suyunu çekinceye kadar pişirin. Tavada biraz yağ kızdırıp, pilavın üzerine gezdirin.

 

ERZİNCAN KETESİ

Malzemeler: 1 komposto kasesi margarin yada tereyağı, 2 su bardağı süt , 1 çorba kaşığı tepeleme kuru maya , 4 su bardağı un , Yarım çay bardağı ılık su , 1 tatlı kaşığı toz şeker , 1 tatlı kaşığı tuz , 1 adet yumurtanın sarısı İçi için:

250 gr. margarin (1 paket) ,6 su bardağı un 2 çorba kaşığı toz şeker

 

Yapılışı: Öncelikle yarım çay bardağı ılık suda kuru mayayı ve 1 tatlı kaşığı toz şekeri eritin. Margarin, süt, un, tuz ve eritilmiş kuru mayayla çok sert olmayan bir hamur hazırlayın. Hazırladığınız hamurun üzerini örtüp, 1 saat dinlendirin. Hamuru 12 parçaya bölün. Hamur parçalarını yuvarlayıp, oklava ile açın. Hamurun iki ucunu ortaya katlayın. 1 paket margarinde 6 su bardağı unu kavurun. 2 çorba kaşığı toz şekeri katıp, karıştırın. Hazırladığınız harcı katladığınız hamurların ortasına yayıp, katlayın. Elle bastırıp, hamuru açın. Rulo yapıp, kendi etrafında dolayın. Üzerine çırpılmış yumurta sarısı sürün ve 200 dereceli fırında üzeri kızarana dek pişirin.


UN HELVASI :

Malzemeler: 2,5 su bardağı un , 2,5 çorba kaşığı çam fıstığı , 1 su bardağı pudra şekeri , 1 çay kaşığı tarçın 150 gr. tereyağ veya margarin

Yapılışı: Yağ, fıstık ve unu bir tencereye koyup hafif hararetli ısıda karıştırarak fıstıklar hafif pembeleşinceye kadar pişiriniz. Pudra şekerini katıp ocaktan alarak yediriniz.

Bir parmak kalınlığında tepsiye muntazam yayınız. Baklava dilimlerine keserek üzerine tarçın serpiniz. Soğuyunca servis tabağına yerleştiriniz.

 

ZEYTİNYAĞLI ELMA DOLMASI :

 

Malzemeler:  4 adet yesil elma , 1 tatli kasigi dolmalik fistik ,1 tatli kasigi kus üzümü , 3 adet sogan , 1 kahve fincani pirinç , 4-5 dal maydanoz , 4-5 yaprak nane ,1 tatli kasigi toz seker ,1 tutam tuz ,2 çorba kasigi zeytinyağı

Yapılışı:  Rendelenmiş soğanları, fıstıklarla birlikte zeytinyağında pembeleşinceye kadar kavurun. Yıkanmış pirinci ekleyin. 1,5 kahve fincanı su ilave edip pirinçler diri kalacak şekilde pişirin. Seker, tuz, kıyılmış nane ve maydanoz ekleyip karıştırın. Limon suyunu da ilave ettikten sonra sogumaya birakin.

Elmaları sivri uçlu ince bir biçakla oyun. Hazırladığınız karışımı elmaların içine doldurun. Orta ısılı fırında 40 dakika pişirin. Soğuk olarak servis yapın.

 

 

KENGER YEMEĞİ:

Malzemeler: 1 dizi kenger ,250 gr. kavurma ,1 yemek kaşığı salça ,1-2 yemek kaşığı yağ ,1 su,bardağı haşlanmış barbunya ,1-2 baş kuru soğan ,tuz ,su.

 

Yapılışı: İlkbaharda çıkan taze kengerler toplanarak iplere dizilir. Dikenleri temizlenir. Kurutulmuş kenger kaynar suda 1-2 saat kadar bekletilerek iyice yumuşatılır. Siyah yerleri ve dikenleri temizlenir. Bol soğuk suda yıkanır. Kavurması daha önceden haşlanmış barbunyası ve kengeri de ilave edilerek biraz da su konarak pişirilir.[33]

 

 

GAH YAHNİSİ:

Malzemeler: 1,5 su bardağı elma kurusu (akşamdan ıslatılacak) ,2 ince kıyılmış kuru soğan ,4 santimetrelik parçalar halinde kesilmiş 1 ufak kuzu kolu,3 çorba kaşığı sıvı yağı ,3 su bardağı sıcak su ,1,5 su bardağı haşlanmış kuru fasulye

Yapılışı: Öncelikle bir tencerede iki çorba kaşığı sıvı yağda soğanı soteleyin. Diğer tarafta geniş yüzeyli bir teflon tencereye bir çorba kaşığı sıvı yağı koyup, etleri orta ateşte arkalı önlü pembeleşinceye kadar pişirin. Üzerine soğan koyup iki bardak kaynar su ilave edin. Altını kısarak pişirmeye devam edin. Elmalara biraz su ilave edip, bir taşım kaynatıp süzün. Et yumuşamaya başladığında diğer kaynar suyu ve fasulyeyi koyup, yeterince tuz ve karabiberini de serpin. Kısık ateşte etleri iyice pişirin ve tencerenin ocaktan inmesine yakın elma kurularını da serpiştirip biraz daha kaynatın. Daha sonra istediğiniz yeşillikleri kıyıp, arzuya göre kırmızı pul biberli Terem yağ gezdirerek sıcak servis yapın.

 

 

EKŞİLİ:

 

Malzemeler: 2 soğan ,2 çorba kaşığı margarin, 8 su bardağı su, 2 çorba kaşığı salça ,1 kase iri bulgur ,Yarım su bardağı kurutulmuş erik ,5 taze soğan, Yarım demet dereotu ,2 yumurta ,250 gr kavurma veya pişirilmiş kuşbaşı et, tuz

 

Yapılışı: Soğanı yağda pembeleşinceye kadar kavurup pişirilmiş kuşbaşı eti ya da kavurmayı ekleyin. Sekiz su bardağı su, tuz ve salça ilave edip kaynatın. Kaynayan karışıma bulgur ile kurutulmuş ekşi erikleri ilave edin ve pişirin. Ateşten indirmeye yakın ince kıyılmış taze soğan ve dereotunu ekleyin. Ocağı kapatın ve çorbanın içine iki yumurta kırarak karıştırın.[34]

 

 

Yaylalardan Gelen Lezzet!

 

Erzincan’ın yüksek rakımlı,90-100 çeşit bitki zenginliğine sahip ,temiz ve serin yaylalarındaki buz gibi soğuk sulardan beslenen,beyaz koyundan (karaman koyun ) alınan sütten yapılan peynire Erzincan Tulum Peyniri denmektedir.

Erzincan Tulum Peyniri diğer peynirlere göre daha parlak görünümlü, daha güzel kokulu, tam yağlı ve daha lezzetlidir.Peynirin tuzlanması ve yaylaların temiz havasında bekletilmesi çok hijyenik olmasını ve olabilecek mikroplardan arınmasını temin etmektedir.[35]

 

Erzincan Tava Leblebisi

 

Kuruyemiş denildiği zaman hem tatlı hem tuzlu çeşitleriyle akla ilk gelen isim olan leblebi, üretimi en zor olan gıdalardan biridir ve çok önemli bir protein kaynağıdır.

Leblebinin bel ağrılarına, diş etlerine ve bağırsaklara iyi geldiği; vücuttaki su miktarını dengelediği bilinmektedir. Erzincan'da üretilen Erzincan tava leblebisi, yok denecek kadar az yağ içermesiyle, vücuttaki asit fazlasını alarak mideyi rahatlatmaktadır. Medikal anlamda ise bronşit, nezle, kolera, kabızlık, ishal, mide rahatsızlıkları, yılan ısırması, güneş çarpması ve siğiller için kullanılmaktadır.

 

Kendine has tadı ile ünlenen Erzincan tava leblebisi söyle yapılır:

Nohutlar sulama kanallarında sulanır. Tavlama kazanında tavlandıktan sonra yaklaşık 1 ay bekletilir. Bu beklemeden sonra, kazanda tavlanan nohudun malafak tavasında leblebi haline gelmesi sağlanır. Daha sonra kavurma makinesinde 150 derece ısıda 5 dakika kavrulan nohut leblebi halini almış olur.

Erzincan tava leblebisinin en önemli farkı kavurma ve dinlendirme sürecinde ortaya çıkar.[36]

 


 

Yapmadan Dönme :


 Altıntepe şehir kalıntılarını gezmeden,

 Mama Hatun Kervansarayını, Terzi Baba Türbesini ve Kemah Kalesini görmeden,

 Erzincan Girlevik Şelalesinin karşısında de alabalık yemeden,

 Esentepe'den şehrin görünümü izlenmeden,

 Ekşisu mesire alanında kaynağından maden suyu içip, doğal jakuziye girmeden,

Erzincan bakır el sanatları ve Erzincan tava leblebisi ile Erzincan Tulum Peyniri almadan

...Dönmeyin.[37]











KAYNAKÇA



  • [1] https://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/erzincan-nedir+erzincan-hakkinda-bilgi
  • [2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Erzincan#Co.C4.9Frafi_bilgiler
  • [3] https://tr.wikipedia.org/wiki/1939_Erzincan_Depremi
  • [4] https://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/ERZiNCAN/erzincantarihce.htm
  • [5] https://www.uludagsozluk.com/k/do%C4%9Fu-ve-g%C3%BCneydo%C4%9Fu-anadolu-nun-etnik-yap%C4%B1s%C4%B1/
  • [6].cayirli.bel.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=25&Itemid=185
  • [7] https://www.ilic.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=106&Itemid=585
  • [8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Kemah#Co.C4.9Frafya
  • [9] https://www.kemaliye.gov.tr/index3.php?dil=TR&sayfa=dp&pc=63
  • [10] https://tr.wikipedia.org/wiki/Otlukbeli
  • [11] https://tr.wikipedia.org/wiki/Refahiye
  • [12] https://www.tercan.gov.tr/default_B0.aspx?content=195
  • [13] https://www.kenthaber.com/dogu-anadolu/erzincan/uzumlu/Rehber/genel-bilgi/uzumlu-genel-bilgi
  • [14] https://www.memocal.com/Turkiye/Erzincan/TarihceCografya.asp
  • [15] https://akunq.net/tr/?p=3504
  • [16] https://www.mekan360.com/360fx_erzincankemaliye-anasayfa.html
  • [17] https://www.aktuelarkeoloji.com.tr/?/=1002
  • [18] https://www.tgdturkey.com/tr/erzincan/aktiviteler/erzincan-kopruleri.html
  • [19] https://www.turizmtrend.com/turkiye/erzincan/erzincan-melik-sultan-turbesi-4792.html
  • [20] Girlevik Şelalesi - Erzincan , https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/forum
  • [21] https://tr.wikipedia.org/wiki/Munzur_Da%C4%9Flar%C4%B1
  • [22] https://www.kaliteliresimler.com/img2572.htm
  • [23] https://www.erzincan.edu.tr/daire_baskanlik_sablon.php?git=75&menu=234
  • [24] https://www.forumacil.com/dogu-anadolu-bolgesi/345532-erzincan-baraji-nerededir.html
  • [25] https://www.erzincankulturturizm.gov.tr/belge/1-33402/kaplicalar.html
  • [26] https://www.kenthaber.com/dogu-anadolu/erzincan/merkez/Rehber/muzeler/erzincan-muzesi
  • [27] https://www.erzincan.edu.tr/
  • [28] Erzincan'da Bakırcılık ve Bakır Süslemeciliği, https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/
  • [29] ANONİM TÜRKÜLER ( C D E )  ww.edebiyadvesanatakademisi.com/edebiyatlar/
  • [30] Türkülerimiz ve Çalgılarımızın Türleri, ww.edebiyadvesanatakademisi.com/edebiyatlar/
  • [31] https://www.erzincankulturturizm.gov.tr/belge/1-56044/kulturel-detaylar.html
  • [32] https://www.bakimliyiz.com/orf-ve-adetlerimiz/9690-erzincan-gelenek-ve-gorenekleri.html
  • [33] html?gclid=CPCrlYvZxbcCFUyV3godzTgA6g
  • [34] https://www.erzincan.pol.tr/Sayfalar/erzincanmutfagi.aspx
  • [35] https://www.yoreseltatlarimiz.com/Erzincan-Tulum-Peyniri-500-Gr,PR-
  • [36] https://www.erzincandangelsin.com/erzincan-tava-leblebisi.html
  • [37] https://www.erzincankulturturizm.gov.tr/belge/1-33409/yapmadan-donme.html

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar