ESKİCİ HİKAYELERİ-CURA

18.01.2020

Eskici Hikayeleri-Cura

-Afedersiniz bir şey sorabilir miyim?

-Buyrun

-Ben enstrüman arıyorum.

-Mesela...?

-Gitar...

-Okulele var... ama gitar, bugünlerde yok. 

-Siz hangi ülkeden geldiniz?

-Türkiye.

-Aaa... Sizin de Türkiş Bag-la-ma vardı değil mi?

-Evet.

-O var mı?

-Bağlama... dükkanda yok. 

-Evinizde vardır.

-Evet.

-Bana getirir misiniz?

-Hayır.

-Ah şaade...Biliyordum. Şansımı denedim. Şimdiye kadar kime sorduysam bana bağlamasını vermedi. Çalmasını bilmeyen bile...

-Çünkü daha söylenmemiş bir çok sözümüz var.

-Evet... öyle diyorlar... İyi günler, hoşça kalın.

-Güle güle...

   Bir düğmeye basılmış da hafızamın sisleri arasında geriye doğru gitmiş gibi oldum. Bundan yirmi sene kadar öncesinden bir görüntü,  gözlerimin  önüne geliverdi.

   Basel’de her cumartesi kurulan bir  flohmarkt (bitpazarı) vardı, mutlaka uğrardık. Eski eşyalarda yaşanmışlıktan yana bir iz, tarihi bir unsur veya bir ülke geçmişinin ipuçlarını arardık. Sadece kullanabileceğimiz eşyayı bulmak için değil, müze gezer gibi, öğrenme hevesimiz için de dolaşırdık. Bir gün bu işi yapacağımız aklımıza gelmezdi ama. 

   Yine bir cumartesi günü ıhlamur, kestane, söğüt ağaçlarının gölgelediği parkta pazarı gezmeye başlamıştık. Ayaklarım adeta beni, her zamanki gittiğim yola değil, ara koridora çekiyor gibiydi. İstemsizce o tarafa doğru yürüdüm. Ve... onu gördüm. Sarı saçları bukle bukle aşağı dökülmüş, yüzü toprağa değdiği için çamur olmuştu. Eğilip yerden aldım, yanağını elimle sildim. Satıcıya baktım. Kısa boylu, esmer, sakallı bir adamdı. Türk sanıp Türkçe sordum:

-Türkçe konuşuyor musunuz?

-Çok az... Men İranem... Farisi var... Türkiş yok. 

-Bu kaç para?

-O bozuk... Atıyor men... Oyun o... balacanlar için.

-Oyuncak... sorun değil benim de balalarım var... Kaç para?

-Para yok... bedave... 

Zaten çöpe atacakmış, benden para istemedi. Yine de bozuk paralardan birini ona uzattım, uğur olsun diye...

   Adamın oyuncak sandığı o şeyin saçları kopmuş, kıvrım kıvrım sarkmış, inleyip dövünmekten kaşı kirpiği kalmamış, dişleri dökülmüş, kocaman gözü ağlamaktan kurumuştu. Bana acıyla bakıyordu. Onun sessiz çığlığı, yüreğimin tellerini çekip çekip bırakıyordu. Kutsal bir emanet gibi kucakladım. Adam, onu sığdıracak bir poşet bulamadığı için çöp torbası uzattı. Elimde de taşırdım ama hafif bir yağmur vardı. Aldım.  Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ağlaması dursa da acı çektiğini hissediyordum. 

   Hızlı adımlarla parktan çıktım, şehre doğru yürüdüm. Tramvaya bindim. Daha önce önünden bir kaç defa geçtiğim o binaya gidecektim. En yakın durakta indim ve yürüdüm. İtince açılan büyük kapıdan içeri girdim.

-Afedersiniz... Bakar mısınız?!

-Buyrun!

-Burası... Cem Evi mi?

-Evet.

-Girebilir miyim? 

-Tabii buyrun.

   Beni karşılayan delikanlı, taş çatlasa 25-26 yaşlarında, uzun boylu, kara boncuk gözlü bir gençti. Meraklı bakışlarında yüzlerce soru vardı ama sabrediyordu. 

-Flohmarkt’tan geliyorum... Aldım ama...

Ben bilmiyorum ne yapacağımı?.. Hep ağlıyor... susmuyor ki...

-Kim? 

-Aaa...nasıl söylesem... Tamam... bakın... cümleyi baştan kuracağım.

-Evet... Bekliyorum.

-Yerdeydi, yüzü çamur olmuştu. Aldım. İnliyordu. Satıcı çöpe atacakmış, attırmadım. Saçları yolunmuş, dişleri dökülmüş, büyük bir yangın geçirmiş gibi kaşı kirpiği kaybolmuş... Bir doktor görse iyi olur diye düşündüm. Ama kimseyi tanımıyorum. Belki siz bilirsiniz diye getirdim buraya. 

Genç, elimdeki çöp torbasına baktı.

-Burda mı?

-Hı... hı

Torbayı açtı. Sol elinin parmak uçlarıyla boynundan tuttu, sağ elinin parmak uçlarıyla da sapından. Daha o tutuşunda anlamıştım doğru kişiyle karşılaştığımı. Çok nazik davranıyordu.

-Oo... güzel kız... nolmuş sana böyle?

-Bir saz evi, kurs hocası falan tanıdığınız vardır değil mi? 

-Ben de ilgilenebilirim. Merak etmeyin. 

-Yaşayacak mı?

-Yoğun bakıma alacaaz. Eşik düşmüş, telleri kopmuş, akord ayarları kırık. Bir iki numara büyük kulaklar takmışlar, o da uymamış. Onları değiştireceez. İşi uzun sürer. 

-Yaşayacak mı?

-Elimden geleni yapacağım. Üzülmeyin. 

-Organ nakli, estetik ameliyat falan da gerekecek.

-Estetiğe gerek yok... Zaten çok güzel bir kız... Nefes aldığı müddetçe ümit var. Nefes de alıyor, hatta inliyor... Gelecek hafta bugün yine gelirseniz, o zamana yoğun bakımdan çıkar.

-Ne güzel... Merakla bekliyeceğim. 

Alacağım cevabı tahmin ettiğim halde ıkına sıkına sordum:

-Yedek organları için önden bir miktar ödemem gerekecek.

-Hayır. Rica ederim... Kapımıza bir hasta gelmiş, tabii ki yardım edeceez... Büyük bir zevkle... Kim bilir tedavisi sırasında bize ne sırlar anlatacak... Hem burda para konuşulmaz. 

-Ah evet... Afedersiniz... Teşekkürler... Size kolay gelsin... Haftaya görüşürüz... 

-Görüşürüz.

-Bu arada isminiz neydi? Sizi ne diye sorayım?

-Siz curayı sorun. Mutlaka haberiniz bana gelir. Merak etmeyin. 

....

   Bir hafta sonra aynı yere gittiğimde o genç yoktu. Sordum... Bana curayı getirdiler. Eşik takılmış, teller gerilmiş, akord edilmiş... Her an ister bağlamayla ister yalnız olarak icraya hazırdı. Sanki gülümsüyor gibiydi. Ama elime alınca yine bir hüzün hissettim. Sanırım küçük kızım, kurtarıcısından ayrılırken acı hissediyordu. 

-Teşekkür ettiğimi ve selamlarımı iletin. 

......

   Yıllar geçse de hatırlayacağım, ismini bilmediğim o çocukla bir daha karşılaştım mı emin değilim. Büyük ihtimal tanıyamazdım da... Bugün durup dururken bir adamın gelip “Türkiş baglama” sormasıyla o günü yeniden yaşadım sanki.

   Yeniden teşekkürler curayla konuşan  çocuk. Güzel gönlün, güzel ellerin hiç bir zaman dert görmesin. 


 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Maksud - Maksude

Maksud - Maksude

5 years ago

Kıymet bilelim ki kıymetimiz bilinsin. Bize emanet ne varsa hepsine özen göstermek bizi biz yapacak.

Şahamettin Kuzucular

Şahamettin Kuzucular

5 years ago

Öykü genç ve perişan kız teşbihi üzerinden gurbetteki Cura'yı güzelce anlatıyor. Bu öykü dizileri bence Gurbette doğup büyüyen kuşakların uyumsuzluğu, karakterleri düşünme biçimleri ve duygu dünyalarını anlatan dramlara dönüşürse bence çok ilgi çekecek . Bana göre hem Türkiyeyi hem de orayı yakından bilen son kuşak sizlersiniz. Hatta belki de bunları yazacak veya anlatabilecek sizlerden başka oralarda hiç kimse yok. Refik Halit'in Gurbet ve Memleket Hikayelerindeki bakış açısı sana çok güzel bir örnek olabilir Nurcan Hanım. Bence oradaki yeni kuşağın yabancılaşması veya benzeri sorunları çok çok büyük bir açık ve bu meyanda çalışmalar çok büyük ses getirecektir. Sende de zaten bu birikim var. Bence yurt dışındakilerin bizim kültürümüzle bağlantılı olarak yaşadıkları dramlar hem orada hem de burada çok ilgi çekecektir. Üstelik güncel ve sımsıcak olmaları daha da bir ilgi çeker.

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

5 years ago

Teşekkürler hocam, yapıcı eleştiriniz, yol göstericiliğiniz, motive edişiniz için minnettarım.