KategorilerYAZILARAnı HatıratESKİCİ HİKAYELERİ- HALI

ESKİCİ HİKAYELERİ- HALI

02.12.2019

Eskici Hikayeleri-Halı

-Abla kolay gelsin... n’apıyorsun?

-Kolay geldi zaten. Şef, sirkeli suyla sildi, güneşe serdi. Ben de süpürüyorum. 

-Nerenin halısı bu?

-Çin. Desenine baksanıza her tarafında ejderha var. Hem de ipek halı... 

-Kim serer de kullanır ki bunu? 

-Kullanan kullanmış. Dün bir evden getirdik. Çok zengin bir aileymiş demek ki... eşyaları hep değerliydi. Bu, çocuk odasında seriliydi... Görünce şaşırdım. Düşünsenize... çocuksunuz... yerde emekliyorsunuz... oyuncaklarınızla yuvarlanıyorsunuz... halının dört köşesinde de birer ejderha var. Hayal gücünüz nasıl gelişirdi?

-Korkunç rüyalar görüp, gece yalnız kalmaktan korkardım her halde.

-Veya... bunlar benim oda arkadaşlarımdı, üstlerine basıyordum durmadan... Hayatta hiç bir ejder bana kötülük yapamaz. Hepsinden güçlüyüm... de diyebilirdiniz. Vayy ne özgüven olurdu ama...

-Bu kadar hayal gücü bana fazla. Yere serecek çul bulduysak ona şükür. Halının üstünde mi büyüdük sanki... 

-Yer halısı değil de benim hafızamda duvar halısı var. Eskiden her evde olurdu. Mesela halamgilde geyikli duvar halısı vardı. Geyikler su içiyordu. Ben onları gerçek sanırdım. Gece olunca yatmaya gidiyorlar, sabah gelip gene su içiyorlar gibi düşünürdüm. 

-Hayal meyal ben de hatırlıyorum. Bizde yoktu da olan evler vardı. Beyaz atla kız kaçıran bir Arap genç vardı komşunun duvarında. O kaçış hiç bitmedi. 

-Teyzemgilin evi çok küçüktü. Onlarda da kahve falına bakan kadınlar vardı. Saraydan  harem dairesi manzarası... Küçücük evde ihtişamlı bir sarayın haremi... güzel kadınlar... zengin takılar...

-Sizin duvar halınız nasıldı?

-İspanyol dansçılar, matadorlar vardı. Ortada pembe elbiseli, kıvrım kıvrım etekli, ellerinde zil olan bir kadın... Sağ tarafta boğa güreşçileri... biri ayakta, biri çitin arkasında, biri oturuyor. Oturanın bakışını hep hüzünlü bulurdum. Dans eden kadına âşık, ama söyleyemiyor gibi gelirdi. 

-Halıya bakıp hikaye yazıyordun yani.

-Yoo... sadece hayal kuruyordum. Babam bir gün halıya bakarak bir şiir okudu. Babam şiir yazardı. Kendi şiiri sandım. Hatta kendimce çıkarım yaptım. “Demek ki halıya bakıp hayal kurmak normalmiş” diye.

-Halıya bakıp hangi şiiri okudu baban? Gerçekten merak ettim. 

-Zil, şal ve gül... bu bahçede raksın bütün hızı

 Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı

Endülüs’te Raks... Yahya Kemal...

-Yani...?

-İspanyol kadın dansçıya yazılmış... halıya değil. 

-Anladım. 

-Su içen geyikler, kız kaçıran sultan, sarayda kahve falı... hepsi masalsı bir şeyler çağrıştırıyor. Bizimki... dansçılar ve matadorlar... o neydi yaa... Ama halının en alt deseninde kocaman papatyalar vardı. 21 tane... Benim resim olarak çizdiğim ilk şey... elime aldığım bir kömür parçasıyla, yola o çiçekleri çizerdim. 

-Abla bu halıyı torunun odasına alsam... 

-Ejderhanın ne işi var bebek odasında? Derler...

-Onlara verecek güzel cevaplarım var. Hiç merak etmesinler...

-Pekiii... Güle güle büyüsün paşam...

-Güle güle büyüsün de... Paşa değil... ejderhalardan korkmayan, tuttuğunu koparan, özgüveni yüksek, yiğit bir kız olsun...

-E... Hayırlı olsun o zaman.

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da