KategorilerYAZILARAnı HatıratEskici Hikâyeleri-KADIN DELİ

Eskici Hikâyeleri-KADIN DELİ

01.02.2022

   Eskici Hikâyeleri-KADIN DELİ

 

   O adam gene geldi. Başında kasketi, sırtında kalın pardesüsü. Yüzünde siyah maskesi... Hanımı da yanındaydı. Başörtülü, hafif tombul bir Anadolu annesi gibi... Bize çok benziyorlar. Osmanlı’dan gördükleri kültürü hâlâ devam ettiriyorlar. Çoğu zaman karıştırıyoruz, Türk sanıyoruz.

   İkisi de gözlerinin içi gülerek selam verdi. Fazla oyalanmadan kıyafet bölümüne girdiler.

   İlk geldiklerinde de içi kürklü, çok güzel ve konforlu bir bot almışlardı. Bizim dükkânın en pahalı kışlık ayakkabısıydı. Onları, herhangi birimizin annesi-babası gibi hissettiğimden, istedikleri fiyata vermiştim. Çok çok teşekkür etmiş, sevinerek gitmişlerdi.

   Ertesi gün bir daha geldiler. Yine kıyafet bölümüne geçtiler. Aradıkları belli bir şey yoktu ki bütün kazakları, pantolonları, gömlekleri açıp açıp bakıyorlardı. Bir manto, bir kazak, bir pantolonla yanıma geldiler.

-Hepsine 10 frank veriyorum.

-Çok az... 20 olsun.

-10 yeter. Biz misafiriz, memleketten geldik. Zaten fazla paramız yok.

-Sadece bu mantoya 30 istiyorum ben. Ama hepsi 20 olsun dedim şimdi, misafir  olduğunuz için.

-Haydi haydi 10 olsun.

-Olmasın. 10 çok az.

Kazağı geri götürdü.

-Bunun ikisi 10 olsun o zaman.

-Ben sadece mantoya fiyat söyledim zaten, bunlar mantonun arkadaşları değişen bir şey yok. Yine 20 frank.

-Paramız olsa mağazadan alırız, bak eskiciye geldik. Ucuz söyle de alalım.

-Eskicinin en yeni eşyalarını soruyorsunuz ama. Ben ucuz söyledim. Elektrikle kira parasını da bizden ucuz almıyorlar. Siz de onu düşünün.

-Pekii... Pantolon da kalsın mantoya 5 frank vereyim.

-Kahve mi içeceksiniz, kışı mı geçireceksiniz?

-Kahve içtik, teşekkürler...

Ben mi anlatamıyorum? Çok iyi derecede süper bir Almancam yok. Bunun farkındayım. Karşımdaki adam da farkında... Anlamazdan geliyor. Israra devam ediyor.

-Bir kahve 5 frank. Siz mantoya 5 frank teklif ediyorsunuz, onu diyorum.

-Aa... Tamam özür dilerim. Bizim için pahalı, almıyoruz o zaman.

-Pekii siz bilirsiniz.

-Çav

-Çav!

   Onlar gidince kendini hallaç pamuğu sanan eşyaları yeniden düzelttim. Uzun sürdü ama...

   Bugün yatak bölümünde bir karyolayı kurmaya çalışıyorduk. Dükkândaki bütün iki kişilik yataklar satılmış, sadece bir tane kalmıştı. Onu sergilemek için uğraşıyorduk.

-Ucundan tut.

-Dengeyi bozma!

-Bu tarafın vidaları nerde?

-Tamam şimdi bırak...

Adam yanımıza kadar geldi:

-Kıyafetlere bakacağım.

-Siz bakın, ben geliyorum.

-Tamam.

   Biraz sonra yanlarına vardım. Yine bir hallaç edasıyla bütün kazakları, pantolonları bir güzel havalandırmışlardı (!).

   En son boşalttığımız evden gelen eşyaları yeni dizmiştim raflara. Pijamaların altlarını ve üstlerini biraraya getirmek çok zor olmuştu. Bir kaç tane torba karıştırmam gerekmişti.

   Kadın, elinde bir örgü ceket, bir pantolon ve bir pijama altıyla geldi. Adam:

-Hepsi 10 frank.

(Adamın 10 franktan başka bildiği para yok galiba)

-Hayır, pantolon 10 frank, ceket 10 frank, bu pijamanın üstü de var, üstüyle birlikte hepsi 35 frank...

-Oo ho ho ho... Ne yaptın sen?

-30 olur.

-Pijamanın üstünü almıyorum, düş onun fiyatını.

-Düştüm. Alt gidince üstü kimse almıyor zaten. Önemli olan ikisini beraber satmak. (Tabii onları birleştirmek için ne kadar çalıştığımı soran yok.)

-Bak komşu, biz misafiriz. Hepsine 10 veririm.

-10 çok az... 30 diyen birine 10 denmez. 25 falan denir.

-Ben o kadar veremem. Yaa evde giyilecek pantolon işte ne değeri var ki...

-Değerli ki almak istiyorsunuz.

-O kalsın o zaman. Ceketle pantolona 10 veririm.

-İyi, tamam. (Biri bedavaya geliyor.)

   Adam parayı verdi. Ben de eşyaları bir torbaya koyup uzattım.

   Cüzdanını cebine koymadan önce içinden iki frank çıkardı, bana uzattı:

-O pijama için de bunu al. Toplam 12 frank olsun. Haydi...

-Nasıl?

-12...

Adamın elinden pijamayı aldım.

-Buna mı 2 frank veriyorsunuz?

-Hepsine 12 frank veriyorum.

-Satmıyorum.

Pijamayı alıp kıyafet bölümüne geçtim. Adam arkamdan geldi.

-13 olsun.

-Hayır, satmıyorum.

-15

-Hayır...

-Duymadın mı? 15 dedim.

-Duydum. Hayır. Satmıyorum.

-Yaa komşu biliyorum, siz bedava alıyorsunuz, parayla satıyorsunuz. Birazcık da hayır yapın.

   Cevap vermedim. Dağıttıkları eşyaları düzeltmeye başladım.,

-Haa... Komşu... 15 veriyorum.

Dönüp adama baktım. Birdenbire yüzündeki şımarık gülümseme uçuverdi, biraz da korktu sanki. Nasıl baktıysam...

-Tamam sonra gelirim. Çüüüs...

-Çüüs.

   Adam giderken karısına;

-Hadi hadi gidelim. Diese Frau ist verrückt. (Kadın deli), dedi.

   Delilik iyi bir şey herhâlde, tartışmadan gittiğine göre...

   Ne de olsa bedava alıyoruz, niye parayla satıyoruz. Bunu anlamak mı istemiyorlar, biz mi anlatamıyoruz? Bir ev taşımak kolay mı? Evin içinden çöpü, eşyayı, iyiyi kötüyü ayırmak, sonra düzeltip yerleştirmek... Bunu yaparken kamyonun, elemanların, kiranın, telefonun, internetin, elektriğin parasını da düşünmek... Dükkânda maaşlı bir çalışana ihtiyaç duyulmasın diye ailecek çalışmak... Evi barkı, çoluğu çocuğu bırakıp bütün gün dükkânın işlerini yapıp müşteri memnuniyeti için çırpınmak...

   Bedava alıyoruz bir de “utanmadan” parayla satıyoruz. Biz üçkâğıtçının, sahtekârın önde gideniyiz...

   Bu tip inatlaşmalara her zaman sabredemiyoruz... Bazen de patlıyoruz. Ben genelde gözlerimden patlıyorum. Sinirlendiğimi anlayan kaçıyor.

   Kadın deli... Keşke dedikleri gibi deli olsam, her şey daha kolay olurdu...

   

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da