Eşref Bey İle Zühre Han Hikayesinden ( Serim)

19.01.2018

 
 
 
Efendim, 1983 dokuzuncu ayin yedisinde Şeref Bey’in mübarek Kebay kentinin aziz hanesine misafir oldum. Eşref Bey’in hikâyesinin tesnifini banda yadigâr edeceğim. Kardeşimin gendi bilgisiyle, şöhretiyle, azmiyle, ezber eder yarım eder, her ne varsa gendi bilgilerine bIrahıyorum. Efendim, her gün bir ağanın dem i devranı olursa bugün de Eşref Bey ile Zöhre Hanım’ın dem i devranı olsun.
            İran ‘da Şah,  Şah’a garşı İstanbul’da Padişah otururken, İstanbul’da Ali Osman devletini temsil eden Padişah, Isfahan’da Şahoğlu Şah Abbas zamanının hikâyesi. Gandahar’da Hebib Bey, Arap Çöllerinde beş yüz atlı çete sahibi olan vurucu, kırıcı, ganlı gatil, şahtan, Padişahtan baç alan, Abdürrezzak yeğeniylen, beşyüz atlıynan, bu terefte en böyük zengin tüccarlar otururdu. Gence’de Nazım Han otururdu. Her terefte edil, edalet, ezizler, elimler, yohsullar, hamısı olan Şah Abbas’ın ganunlarıyla mutlu ve mesut günleri düşünür, memleketine, vatanına, milletine, vezifesine gendi elinden geleni de yapardi.
            Şimdi bunnar beyle kalsın. Şah Abbas, Allahverdi veziriyle siyaset elbisesinin geyip, tahtı yaverlerine bırahıp, toprahlarını  adım adım, köylüyü hissesini, şehirlerini gezerler, herkesin derdini yazar külhan eder, efendim, icabında başı  dara gidenlerin işlerine dertlerine ortah olup, arzularını yerine getirmek isterdi. Tanrı kimseyi kutsuz etmesin. Nasıl ki bizim memleketimizde yetim sahapsız çocukların okulları olan gibi Şah Abbas’ın emriyle emir verdi “Gazalarda vilayetlerde her ne gadan yetim, sahapsız çocuhlar, varsa onnarı not edip, ohullara alınmasını” emretti.
            Gence’de, babası, anası rehmete gavuşmuş; sahapsız, umutsuz, bir umudu Allah olan, Murat isminde, bir Yusuf-ı Kenan’ı temsil eden, güzel yaratılışı  güzel, ahlağı güzel, hüsniyeti güzel ohula aldılar. Yallar boyu  devam etti. Allah’ın verdiği feraset ilmiynen üstün derecelerde ohuyup, hocaların gözüne girip, her gün sevgi gazandı. Tanrının o  gula üç bahşişi  var : Biri güzellik, biri cehan pehlevanlığı, biri de ses. Bu üçünü de Allah, Murat’a nasip etti. Murat üç şeyiyle her tarafta seviliyordu. On altı, on yedi yaşlarında cehan pehlevanlığını  elde etti. Ün gazandı. Ödüller, bahşişler gazandı. Hanlar, mirzeler tarafından sevildi. Ohudu, nehayette ohulunu bitirdi. Bahar gözelliği geldi. Tabi mektepler paydos olduðu zaman, Gence’nin galdırımlarında arhadaşlarıyla gezerken, ohulda ohuduðu iki sevgili arhadaşı  vardı: Sülbü peder rahm-ı  maderden gelip, bir çuş-ı şemeneden yani  aynı memeden süt emmiş, gardeşten daha sevgisi ve itimadı olan iki arhadaşı vardı : Biri Çintirgiriş biri Recep. Bunarınan berabar, enasırı, ölüsünü, afadını , sefası, cefası hep barabardı.
            Gezerken, o şehri temsil eden Nazim Han’ın, Münen Vezir’in, ağaların, beylerin, dostlarının, hanımlar ve çocuhlarının hepsiyle galdırımda geziyorlardı. Önünde ki serbazlarınan gezen Çavuşlar gelip dükkânların önünü dolanırlar.
            - Aman inin Nazim Han’ın Hanım’ı ilen Vezir’in Hanımı, kara reislerin, sağlı sollu amir beylerin hanımları geldi. Kaldırımda geziyorlar. Kaldırımdan inin.
            Herkes ganunlara itimat ederek, dükkânı olanlar tükkânlarının içine, balgonda oturanlar  da kaldırımlardan aşağı indi. Bunların sonu burda isabet.
            Murat, yirmi senesini bitirmiş, Yusuf’-ı Kenan gibi, ustamız. Hamza Pehlivandan nişan göstermiş; her taraftaki güzelliğiyle, hayranlığıyla herkesin diline şöhret olmuş :
            -Sevgili Murat, yiğit Murat, üstün derecelerle ohuyup ohulu bitiren Murat, lütfen zahmet olmasa, kaldırımdan in de Nazim Han’ın Hanımları gelsin, girsin buradaki beylerin hanına...
            Murat, akil feraset, külliken arasında bir düşündü, bir galpde bir mütale etti. Muhakemeyi muvaffak olam gibi dedi ki :
            -Nasıl olur ki gadınlar efendiden erkeğin uğrundan gideceğine, kadınların yerine biz kaldırımdan iniyoruz. Efendim geçsinler.
            Dedi ki :
            -Gardeşim ben bunu yapamayacağım. Eğer ben rahatsız olursam, hanımlar da  rahatsız olsun. Yağmur leke etse, benim anam yoh, babam yoh, benim kimim var? Ben bu işi bilmem.
            Bunnar ne gaden nezaketle, ne gaden söyledilerse de bu gine inmedi. Dediler ki:
            - Sen ganuna garşı gelirsen.
            Arada bir çekişme oldu. Ellerinde ki gırbacınan Murat’a, Çintirgirişe, Receb’e bir kaç tene vurdular. Murat dayanamadı, tükkanların önünde bir odun parçası eline geçti. Orada onnarınan gavga eden serbazınan, çavuşunan, inzibat vezifesi görenlerinen münakaşa etti, Bir gaç tanesinin başını maşını  gırdı. Golunu molunu bükdü. Bunnar dutim derken , Murat, Çintirgırış, Recep gayıp oldular. Bunnar doğrudan Nazim Han’ın yanına gittiler. Girdiler saraydan içeri gıyam eylediler. Bunnar bahdılar ki kimisinin başından gan, kimisinin golu, kimisinin yüzünde yara mara var.
            -Nedir yavrum derdiniz ?
            -Heç Sultan ı Âlem, deli Murat, ohulunu bitirmiş; dostlarıyla Gence’nin galdırımlarında gezerken, herkeş emre itaat etti. Hanımların önünden indiler; hanımlar rahat geçsin. Bunnar enmedi. Onnar ensin dedi Biz de reca ettik. Recayı gabul etmedi. Biziminen döğüştü. Bizi bu  hala bırahtı.
            -Peki oðlum dedi.
            Daggada emir verdiler : Murat’ın, Çintirgýrişin, Recep’in aranmasana. Bunnar aralarında bir müzakere yaptılar. Dedi ki :
            -Bunnara ne gibi bir ceza verelim?
            Garar verirlerken Münen Vezir dedi ki :
            -Bunların cezası bu vekilde. Böyle bir hana, vezire, ağaya, beye isyan eden yarın, memlekete böyük zarar açar. Daggada bunların idamını, bunların asılıp kesilmesini, emredeceysin. Bunnar bu gararı verirken , Gurnaz Murat, Çintirgiriş’i  tebdili gıyafet edip, efendim, saraya göndermişti. Saraya girip perde gapısının  dalından bunların gonuşuğunu dinledi geldi, Murat’a söyledi. Dedi ki :
            -Murat, seni ve bizim üçümüzü katledeceyhler. Burda  durmamız haram oldu. Hemen efendim, gettiler, tuğlu arap atı, gılıç galhan, oh, yay, gürz, mızrak, guşandı, efendim dağa çihdılar.
            Nazim Han’ın orduları takip edip,dağa çıhıp aylarınan aradı. Murat’ı bulamadalar, ormanlar, mağaralar, dalgalar, gamışlıh, sazlıh, araziyada kaldılar. Beşyüz tene sağdan soldan, vurucu, ganlı gatil, yığdılar. Efendim, Nazim Han ordular çeyhdi. Murat, gelen Avrupa bezirgânlarını soydu. Ağayı, beyi, köyü, gazayı, vilayeti çoh açiz durumda bırahtı. Bunnar sahralarda, araziyalarda, Nazim Han’ın gönderdiği askerininen harbe girdiler. Murat her zaman muaffak oldu.
            Nazim Han’ýn tarafından durum : Bunnar çaresiz galdılar. Neticesinde bunnar anladı ki bunnar bizi perişan edeceh, İsfahan Şah’ına bildirmeliydik.  Şah’tan izin almadan biz bu hadiseye baş vurduk; daggada bizim katlimize ferman buyurur. Münen Vezir dedi ki:
            -Daggada bir ahıl düşün; yohsa Şah hepimizi idam eder. Dedi ki:
            -Şah’a  bir nâme yazalım. Nâme dursun evvela Murat’I affedelim. Üç gün dellal bağırdalım. Köşelerin başına ferman, yafta yazalım, gelir bunnarın üçü de teslim olur, bizi bağışlayın derse; biz de bunnarı affederiyh.  Şah’a bildirmezih. Yoh bunnar teslim olmazsa,  Şah Abbas’a bildirelim, becav ordularını yollasın; Murat’ın ve beş yüz atlının haggından gelsin. Başını kessin, aldığı  servetini de adamlarına dağıtsın.
            Buna garar verdiler. Yaftalar yazıldı. Köşelere goydular, dellallar üç gün üç gece bağırdı. Murat, Çintirgırış ve, Recep yaptıhları suçu gelir, itiraf eder. Nazim Han’dan affını dilerse, Nazım kendi buyruğuyla affetmiş olacak; yoh eğer bunnar inadına gurban olmağ isterse, Şah Abbas doğrudan doĞruya ordularınI göndereceyh. Becav orduları... Murat’ın da arhadaşlarının da  kökünü gazıyacayh. O zaman Murat, bu hadiseyi duydu; elbiselerini değiþti; gıyafeti tebdil etti;  geldi iki gün gezdi. Çarşıda, pazarda gördü ki biz affolmuşuyh. Üçüncü gün yere gılıç  galhan vurdu. Recep’e dedi ki :
            -Gideceyhsin, Nazim Han’ın sarayına. Nazim Han, Sultanım, güçükten gusur, böyükten af. Sen bizi affetmişsen, biz de geldik sene teslim olmaya. Bizi siyasetten, avluya çekip, öldürürsense sen zarar edersin. Beş yüz atlımız el pençe hazir durir. Ne gaden sen bizi affedersen, biz de suçumuzdan affını dileriyh. Gider atlıyı dağıtırıh Melmeket de selameti bulur. Ne sen bizi Şah’a bildir. Ne de biz sene efendim eşkiyalık yapmayalım.
            -Olur. Dedi
            Efendim o arada İnci Hanım, tuğlu Arap atlarıynan gezerken, yani Nazim Han’ın gızı İnci Hanım  üç beş tane cariyeynen Murat’ın durduğu bir köşe başında durdular. Bafadan indiler. Murat hayran oldu bahdı dedi :
            -Recep, bunnar kimdir ? Dedi ki :
            -Senin düþmanýn Nazim Han’ın kızıdır.
            -Bu nişanlı mı, evli mi, bekâr mı ? Dedi ki:
            -Nişanlı değil bekârdır. Şahlar, Padişahlar istedi kimseye vermedi
            -Ey büyük Tanrı, sana şükür, benim kısmetimi kimse yiyemez. Haydi bahalım get evvela teslim olduğumuzu söyle; ondan sonra da gıza dünürcülük et. Bunnar dağda iken biz bu işi yaptıh yaptıh, yapmadıysa  gızı gayıp ederiz.
            -Aman Murat beni asar keser,
            -Gorhma seni asar keserse, ben de onnarın kökünü keserim.
            Efendim, bu da geldi saraya çıhdı. Sarayda gabul  ettiler.
Şeker, şerbet izzet ikram ettiler. Hürmet ettikten sonra,
            -Nedir emrin dediler?
            -Sultanı Âlem, Allah tahtında ber garar etsin. Sen bizi affetmişsen biz de geldik. Teslim olduk. Gızın İnci’ye Allah’ın emriyle dünürcüyüm Murat içün.
            Duyanda Nazim Han’ın başındaki taç düştü; rengi tahayyür oldu. Münen Vezir’e bahtı. Münen Vezir çok gurnazdı; çoh işgüzer, çok ahıllıydı. Kirpiğiynen işaret etti. Gulağına eğildi :
            -Aman yoh deme dedi. Murat’ı gızdırırsan felaket olur.
            -Verecem dedi. Yalnız gelsin teslim olsun. Recep’inen Çintirgırş’e işaretciler işaret verdi. O da dedi ki:
             -Gelsin Murat yanma, suçunu affetmişem. Bana teslim olsun ben de gızımı ona verim. Bunnar sevinerek getti.
            -Murat gözün aydın olsun. Han bizi affetmiş, bizi desiseyle tuzağa bırahacayh halı yoh. Yalnız efendim sana gızı vereceğini vaadetti.
Senin gidip görünmen lazım.
            Hemen Murat gılıcını, galhanını guşandı; geldi saray önüne. Saray nöbetçileri bırakmadı. Daggada Nazim Han’a haber getti. Nazim Han emir verdi :
            -Gelsin.
Çintirgırş , Recep geldi sağa sola dizildi. Murat geldi gıyam eyledi. Gılıç, galhan, oh, yay, gürzünü astı. Getti ayağının tozuna yüz sürdü.
            -Murat seni affetmişem. Dedi.
            -Sultanim küçükten gusur, böyükten affoldu. Suçluyuh dedi.
            -Murat olum, biz de suçluyduh. Biz de Şah’a bildirmeden bu hadiseye baş vurduyh. Biz de suçlu olduh. Seni şimdi affettim, daha suçunu bitirmeden; hataları boynuna almadan; benim gızıma ne gibi yan bahıp acele dünürcü gönderdin ? Dedi ki:.............
 
 
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Hasan Çubukçu

Hasan Çubukçu

7 years ago

Ne kadar anlatırsan anlat karşındaki anladığı kadar anlar ama bu anlamlı bir çalışma olmuş

Firuze Salkım

Firuze Salkım

7 years ago

. Bilmediğim çok şeyi bu yazınız ile öğrenmiş oldum. Çok teşekkürler