26.09.2015
Resim Alıntı: DİA - fevrî’nin Risâle fî ilmi’l-hutût adlı eserinin ilk iki sayfası (Köprülü Ktp., nr. 361)
Fevri
( d.? (ö. 978/1571) Osmanlı müderrisi âlim, şair ve hattat .
Fevri, Hırvat asıllı Hıristiyan bir aileye mensup olarak Arnavutluk’un Adriyatik kıyısında bir liman şehri olan Draç’ta doğmuştur. [1]Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte Kâtip Çelebi onun doğum tarihini 1531 olarak göstermiştir. [2]
Küçük yaşta devşirme usulüyle İstanbul’a gelmiş ve on yedi yaşında iken Müslüman olmuş ve Ahmet ismini almıştır. Devrin kaynakları “henüz çocukken bir gece rüyasında Muhyiddin İbnü’l-Arabî’yi gördüğünü onun telkinleri ile Müslüman olduğunu yazmaktadır. “[3]
Süreyya beye göre Ferhad Paşa’nın kethüdası Pulad’ın himayesinde tahsile başladı. Pulad’ın ölümünden sonra kardeşi Cafer Kethüdâ’nın himayesine girdi. Efendisi tarafından Rumeli Beylerbeyi Lutfi Paşa’ya hediye edilen Fevrî paşaya sunduğu “sûsen” redifli kaside İle hürriyetine kavuştu. Devrin tezkirecilerinden Latîfi ve Hasan Çelebi onun şair Lâmiî’nin dedesi Defterdar Nakkaş Ati Çelebi’nin himayesine girdiği ve Nakkaş Ati Çelebi tarafından yetiştirildiğini yazmaktadır.[4] Gelibolulu Mustafa Âlî ise İskender Çelebi’nin himayesinde yetiştiğini belirtmiştir. [5]
Kaynaklar dönemin tanınmış âlimlerinden Dursun Efendi, Taşköprizâde Ahmed Efendi ve Arabzâde Abdülbâkf Efendi’den ilim tahsil ettiğini devrin ilimlerini bu müderrislerden öğrendiğini yazar. Fakat medreseden mülazım olarak mezun edilmesinin biraz uzun sürdüğü Bursa kadılığı sırasında (1544) Bostan Çelebi’ye sunduğu manzum bir şikâyetnameden anlaşılır. Fevri Bu şikâyetnamesinde hem mezuniyetinin gecikmesini hem de devrin eğitim sistemindeki aksamaları dile getirmiş olur. [6] Bu şikâyetname sonrasında bir müddet Bursa’da kalmış, Bostan Çelebi’den mülazım olarak icazetini almış ve Hacca gitmiştir.
Fevrî, Hac dönüşünde, İstanbul’a gelmiş ve devrin Şeyhülislam’ı Ebüssuûd Efendi’ye Arapça bir kaside takdim etmiş ve kasidesi ile şöhret ve müderrislik kazanmıştır. Böylece Edirne Anbar Kadı Medresesi’ne müderris olarak tayin edilir. (1547). [7]
Edirne’de müderris iken Kanunî Sultan Süleyman’ın Elkas seferinde Rumeli’nin muhafazası için Edirne’ye gönderilen (1548) Şehzade Selim’in himayesine girer. Bu hadisenin sonrasında Hasköy’de Mahmut Paşa daha sonra da Vize medreselerinde müderris olarak tayin edilir.
Kanûnî’nin Nahcıvan seferine de katılan (1552) ve bu sırada Padışah ve devlet adamlarına sunduğu kasidelerle şöhreti artar. Nahcivan Sefer dönüşünde önce Bursa’da Kaplıca ve Hüdavendigar medreselerine daha sonra da İstanbul’da Atik Ali Paşa, Aralık 1561, Haseki Sultan 1564) , Sultaniye (974/1566-67) medreselerine ve Semâniye medreselerine tayin edilir. 1567) Bu görevlerinden sonra kendisine Şam kadılığı görevi verilmiş Şam’da iki yıl kadı olarak görev yaptıktan sonra Sultan Süleyman Medresesine müderris gelmiştir. 1569[8]
Fevri’nin 1571 yılı( Zilkade 978’de) Şam’da müftü iken vefat etmiş, Şam’da Kubûrü’s-Sâlihîn’de şair Üsküplü İshak Çelebi’nin ayakucuna gömülmüştür. [9]
Fevrî’nin Âşık Çelebi tezkiresindeki minyatürü (Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 772, vr. 543b)
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Şair. nâsir ve hattat olan Fevrî yaşadığı dönemde daha çok bir âlim olarak şöhret bulmuştur. Âşık Çelebi “onunla medreseden arkadaş olduğunu daha öğrenci iken ilme büyük hevesi olduğunu ve çok çalıştığını, müderrislik yaptığı zamanlarda geceleri sabaha kadar ilimle meşgul olduğunu anlatır”.[10]
Devrinde daha çok sunduğu kasideler ile meşhur olmuş tur. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri bulunan Fevri, Türkçe şiirlerinde atasözleri ve halk deyimlerini kullanmaktan hoşlanmış Necati’ ile başlayan mahallileşme çabalarına, şiirlerde atasözlerine, deyimlere ve mahalli mesellere yer verme özelliklerine destek ve önem vermiş bir şair olarak dikkat çekmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman( Muhibbi’nin de ) divanın tertip eden Fevri Türk edebiyatının en hacimli divanlarından birini hazırlamıştır.
Vasfi Mahir onu “ ruh ve eda olarak Hayreti ’ye yakın bulur.” [11]] Kasideleri ile dikkat çekmiş olmasına rağmen sade bir dille yazdığı musammatlar ve gazelleri ile devrinin önde gelen şairlerinden biri olan Fevri terci ve terkib-i bendler, musammatlar, muhammes, müsebba ve müseddesleri ile dikkat çekmiştir. “Riyâzî Anadolu’da tahmis ve tesdîsi Fevrî’nin meşhur ettiğini söyler. “ [12]
Gelibolulu Ali Fevri'yi en iyi gazel yazan 20 -30 şair arasında görmüştür.
Nice dîvânı intihâb-ı dürüst
Biri nazm-ı Hayâlî idi nühust
Biri Fevrî biri Necâtî idi
Birisi vâridât-ı Zâtî idi
Doğru seçilmiş nice divandan biri Hayâlî Divânı idi. Diğerleri Fevrî, Necâtî (ve) Zâtî (divanları) idi. Yüce Allah’ın hakkı için her birindeki (güzel) gazel (sayısı) otuza kırka çıkmamıştı. [13]
Fevrî. Nesir eserlerinde süslü ve sanatlı bir dil kullanmış, ancak öğretici mahiyette olan eserlerinde anlaşılır bir dil kullanmaya özen göstermiştir. Devrinin önemli hattatlarından biri olan Fevrî, Şeyh Hamdullah’ın damadı ve öğrencisi Şükrullah Halîfe’den sülüs ve nesih dersleri almıştır. [14]
Fevri üzerinde en tafsilatlı çalışmayı Mehmet Kalpaklı yapmış; Fevri’nin hayatı ve sanatı hakkında bir Yüksek Lisans tezi hazırlamıştır. [15]Mehmet Kalpaklı Fevri Divanı hakkında bir de doktora çalışması yapmış[16] ve bu sayede Fevri hakkındaki bilgilerin pek çoğunun kaynağı haline gelmiştir.
Eserleri.
1- Divan. Beyit sayısı 3000’i bulan Fevri Divanı Türk Edebiyatının en hacimli divanlarından biridir. Fevri divanında elli kadar kaside, 710 gazel, altmış dokuz musammat, kırk bir kıta ve kırk beş müfred bulunmaktadır
2- Risale iî ilmi’l-hutût Hat sanatına ve hattatlık mesleğine dair çeşitli bilgiler verdiği bir eseridir.
3- Kühl-i Dîde-i A’yân Manzum kırk hadis tercümesi olup değişik konulara ait hadisler dörder mısralık kıtalar halinde Türkçe’ye çevrilmiştir.
4- Ahlâk-ı Süîeymânî.Kanunî Sultan Süleyman’ın meziyet ve faziletlerine dair olan eser Münşeât-ı SüJeymânî olarak da bilinir. Seçili bir üslûpla yazılmıştır. Eserde Kanûnfnin şiirleri açıklanarak onun dünya görüşü anlatılmıştır.
Fevrî’nin Tefsîru sûreti’l-Müik adlı bir risâlesiyle Risâle-i Kolenüyye ve Risâle-i Seyfiyye gibi bazı Arapça eserleri de vardır
KAYNAKÇA
[1] Kafzâde Fâizî, lüb-detü’l-eş’âr, Millet Kip., Manzum, nr. 1325, vr. 86ab;
[2] Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi , c1V. Shf 57,
[3] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[4] Latffî, Tezkire, s. 269; a.e., Kayseri Râşîd Efendi Ktp., nr. 1160, vr. 108a;
[5] Âlî, Künhul-ah-bâr, İÜ Ktp., TY. nr. 5959, vr. 492a-493a;
[6] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[7] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[8] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[9] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[10] Âşık Çelebi. Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 203a-212a;
[11] V. M Kocatürk Türk Edebiyatı Tarihi, Ank. 1970, shf 352
[12] Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 120a-b;
[13] Abdullah AYDIN,DİVAN ŞAİRLERİ ARASINDA ŞAİR VE ŞİİRE DAİR ATIŞMALAR, https://turkishstudies.net/Makaleler/22
[14] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[15] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
[16] Mehmet Kalpaklı, Fevri, DİA, cilt: 12; sayfa: 506
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın