KategorilerEDEBİYATDivan Şiiri ve Şairler Ganîzâde Nâdirî Hayatı Edebi Yönü Eserleri

Ganîzâde Nâdirî Hayatı Edebi Yönü Eserleri

26.06.2015

 

Resim alıntı:  DİA Ganîzâde Mehmed Nâdirî külliyatında divanın mensur mukaddimesi (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 3877, vr. 1b-2a)

Ganîzâde Nâdirî

ö.1036/1627)

Ganîzâde Nâdirî olarak anılan Mirâciyyesiyle meşhur  âlim, şair ve hattat.

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekte ancak (1572) yılında doğduğu sanılmaktadır. Dedesi kadı Bayezid Efendi, babası kazasker Abdülganî Efendi’dir. Babası Bolu'nun Gerede kazasından gelme[1], aynı zamanda şairlik ve ilim yönü kuvvetli Nakşibendi tarikatına mensup bir devlet adamıdır. Ganîzâde ilmiye muhitinde yetişmiş ailesinin de dâhil olduğu Nakşibendî çevrelerinde eğitim görmüş ve yetişmiştir.  

Assıl adı Mehmet olan şair  babasından dolayı Ganîzâde adı ile anılmış, eserlerinde Nadir mahlasını kullandığı için Ganizade Nadiri olarak anılmıştır.  Ganizade  iyi bir medrese tahsili görmüş, yetişme çağlarında ve sonraki süreçlerde Ahîzâde Abdülhalim Efendi’den hat meşk eden ve bu sanatın inceliklerini öğrenmiştir. [2] Ganîzâde  devrinin en önemli şair ve hatalarındandır. Hat sanatında sülüs, nesih, rik’a ve ta’likte devrinin en seçkin  hattatları arasında kabul edilmiştir.

Ganîzâde Nâdirî  medrese tahsilinin sonunda  Hoca Sâdeddin Efendi’den mülâzım olmuş, 1000 (1592) İstanbul’da Papasoğlu Medresesi’nde öğretim görevine başlamıştır. 1005’te (1596-97) Sahn-ı Semân, ve Süleymaniye medreselerinde görev yapmış,   Şeyhülislâm Sunullah Efendi’ye damat olmuştur.

1011 (1602) yılında Selânik kadısı  olmuş ama Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa ile arası açıldığından  bu görevinden azledilir. [3]Sonra da Kahire ve Edirne kadısı olarak görev yapar. (Şubat 1607) de İstanbul kadılığına getirilir.  1018 Şevvalinde (Ocak 1610) da bu görevinden azledilip Galata kadısı olmuş  daha sonra da  Anadolu kazaskerliğine yükseltilir ve 1614 te bu görevinden azledilir.  1615 senesinin ortalarında kendisine  Parvadi kazası arpalık olarak verilir.[4] (Eylül 1619) da ise bu defa, Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin yerine Rumeli kazaskeri olur.

Bu görevi sırasında Kırım Hanı Gazi Giray ile yakın bir dostluk kurmuş görevinden ayrıldıktan sonra da onunla mektuplaşmayı sürdürmüştür.  Bu mektuplarından bazıları Münşeat adlı eserinde bulunmaktadır. Fakat bu görevinde fazla kalamaz.  Ertesi yıl emekli olur.  Fakat (1622) Galata kazası arpalık olarak kendisine verilmiş  1624 yılında  ikinci defa Rumeli kazaskeri olarak tayin edilmiştir Bu görevden de 1034 Şevvalinde (Temmuz 1625) ayrılır ve akabinde felç getirir. (Atâî, II, 702-703). Altı ay kadar felçli olarak yatan şair 1036 Cemâziyelâhirinde (Şubat 1627) İstanbul’da vefat eder ve  Fatih’teki  evinin yakınında bulunan Âbid Çelebi Mescidi hazîresine defnedilir.[5][6]

Ganizade’nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmekle birlikte öldüğü yaş hakkında kaynaklar farklı bilgiler vermişler kimi kaynaklar 56 yaşında iken kimi kaynaklar ise 80 yaşında iken öldüğünü yazmaktadırlar. Bu bakımdan Ganizade Nadiri’nin doğum tarihi konusu oldukça çelişkiye düşmektedir.

ŞAİRLİK YÖNÜ 

Nadiri; Aruz veznini başarı ile kullanan, özellikle kaside tarzından adını duyuran, eserlerinde duygudan çok düşünceye ve didaktik unsurlara önem veren önemli bir şairdir. Şiirlerinde en çok Mesihî, Hâleti, Fuzûlî ve Ma'nî’nin tesirinde kalmış onlara nazireler yazmıştır. “Ganîzâde Nâdirî, süslü ve ahenkli söyleyişiyle Bâkî’yi, coşkun ve sanatkârane üslubuyla Şeyhülislâm Yahya ile Nef’î’yi hatırlatan[7]önemli bir divan şairdir.  Nazire, gazel ve kasidelerde başarı göstermiş özellikle her beyti “sihr-i helâl” derecesine ulaşmış kabul edilen yetmiş dört beyitlik mi’râciyyesi ile divan şiirnde adından söz ettirmiştir.  Onun mirîciye konulu bu kasidesi Divan şiirinin en seçkin miraciyelerinden birisi olarak kabul edilir.  . Bu mirâciyye çok sevilmiş  Nev’îzâde Atâî, Halîmî ve Nâbî  bata olmak üzere onlarca şair bu şiirine  nazireler yazmışlar fakat ondan daha iyisini yazmaya muvaffak olmamışlardır. [8]

Nadiri’nin en çok eleştirilen yönü Firdevs’i gibi İranlı şairlere ve mesnevi yazarlarına benzemeye ve onları taklitte aşırıya kaçması olmuştur. Özelikle Şehname adlı eserini   “Firdevs’inin Şehname ’sine  çok benzetmeye kalkışmış, bu eserini bir heyecanla değil iradi bir enerji ve özenti” [9]ile yazmıştır.

Bununla beraber istediği zaman oldukça özgün ve lirik olabileceğini gösteren bir şairdir. Hem didaktik hem de lirik özellikler taşıyan bu miraciyesi, âlimane ve şairane özellikleri bir arada bulunduran, Hz. Muhammed’in göklere çıkışını, ilahi âlemlere yol alışını  her beyti sihr-i helal değerinde dizelerle anlatan şairlik yönü oldukça üstün bir kasidedir.

Nâdirî bilhassa dinî eserlerinde güçlü bir lirizm yakalamış, samimi ve duygulu bir şair olarak görünmektedir. Şiirlerinde söz ve mana sanatlarını başarıyla kullanmasının yanında vezin ve şekil bakımından da kusursuz denebilecek bir seviyeye ulaşmıştır. Dil bakımından ağır sayılabilecek ifadelerine Arapçadan çok Farsça kelime ve terkipler hâkimdir.” [10]  Onun kasidelerine Nef'î ve Nev'izâde Atâî, Azmizâde Hâletî gibi devrinin üstatları tarafından nazireler yazılmış olması Nadiri’nin ne denli vasıflı bir şair olduğunun kanıtıdır.


Eserleri.

1.      Birçok nüshası  İstanbul kütüphanelerindedir. Ganîzâde üzerinde bir doktora çalışması yapan Numan Külekçi’nin tesbitine göre divanında bir mensur mukaddime, bir mi’râciyye, bir na’t, otuz yedi kaside, bir terciibend, dört müseddes, üç tahmîs, 121 gazel, dokuz tarih, yirmi bir kıta ve otuz iki rubâî vardır. Numan Külekçi, şairin hayatı ve eserleri  ve  şiirlerinden yaptığı seçmeleri yayımlamıştır (Ankara 1989).

2.      Şehname. II. Osman’ın emriyle kaleme alınan 1956 beyitlik mesnevidir.  Eser bir tahmîs ile başlar  münâcât, na’tı, mi’râciyye bölümü nden sonra, Dört halifenin methi, II. Osman methiyesi ve sebeb-i te’lif bölümü yer alır. Sebeb-i Telif’te Osmanlı şairlerinin  mesnevi tarzında henüz Acem şairlerine yetişemediğinden söz etmiş bu eseri Acemlere yetişmek maksadı ile kaleme aldığından söz etmiş, fakat özgün bir eser yazmak yerine Şehnameyi dil vezin ve söyleyiş açısından taklide kalkışmıştır.

Eser, Firdevsi’nin Şehnamesi ile aynı vezinde yazılmıştır.  Eser, I. Ahmed’in son dönemi,  II. Osman’ın tahta geçmesinden başlayarak, İran harplerini ve II. Osman devrine ait bazı olayları ve Hotin Seferini konu alır. İstanbul’a döndükten sonra II. Osman’ın bir oğlunun dünyaya gelişi ve yapılan şenliklerin tasvirinden sonra biter. Eser II. Osman döneminin aydınlatılması ve bazı olayların anlaşılması açısından bir tarih kitabı niteliği de taşımaktadır.

Eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde iki (TY, nr. 3635, 4098), Köprülü Kütüphanesinde bir nüshası (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 280) bulunur. Numan Külekçi doktora çalışmasında Şehnamenin karşılaştırmalı metnini de vermiştir.

3.      Münşeât Ganîzâde’nin çeşitli konulardaki mensur yazılarından oluşur. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde üç nüshası bulunur. (TY, nr. 1526, 3700, 4097) Bu eserinde devrin inşâ geleneğine uygun olarak sanatkârane bir üslûpla kaleme alınan yirmi kadar mektup vardır. Eser, yakın dostu Kırım Hanı Gazi Giray’ın kendisine yazdığı bir mektubu da ihtiva etmektedir.

4.      er-Risâletü’l-kalemiyye. Risâle-i kalemiyye veya kısaca kalemiyye adıyla bazı divan nüshalarıyla mecmualar içinde rastlanan bu Arapça risale, Atâî’nin ifadesiyle  eslâf-ı ulemâ tarzı bir kalemiyye-i bedîa dır. Başta Süleymaniye olmak üzere birçok kütüphanede nüshaları vardır,

5.      Tefsîr-i Beyzâvî Haşiyesi. Atâî, Ganîzâde’nin Bakara sûresinin ortalarına kadar yazdığı haşiye ile çeşitli sûrelere yaptığı ta’likatları, aynı konuda babasının yazdıkları ile birleştirerek I. Ahmed’in emriyle padişahın kütüphanesine konmak üzere elli cüz halinde temize çektiğini söyler. Kütüphane kataloglarıyla kaynak eserlerde çeşitli adlarla anılan bu eserin müellif hattı nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Fâtih, nr. 564).

ŞEHNAME’SİNDEN  II. OSMAN’IN CÜLUSU [11]

Cihan-ı hüner fahr-i Osmaniyan
Şehinşah-ı Osmanı-i sahipkıran
Çü evreng-i şahiye etti cülus
Erişti cemavete avaz-ı Rus
Varıp kebr-i eyyube etti dua
Alemdar hazretten aldı dua
Kuşandı kılıç ki anda hurşid var
Ana meşrık oldı  revak ı mezar
O tiğ-i murassa kişahanedir.
Zafer mugune av ile danedir.
Çekildi rikab-ı sehne bir semend
Ki reşk eyler ana siphir-i bülend
Suvar oldı fermandık –i  ruziğar
Esed üzre Hurşid-i rahşende  var

KAYNAKÇA 

[1] REHBER ANSİKLOPEDİSİ, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ Maddesi7. CİLT

[2] Mustafa Uzun, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ, TDV İA, cilt: 13; sayfa: 356

[3] REHBER ANSİKLOPEDİSİ, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ Maddesi7. CİLT

[4] REHBER ANSİKLOPEDİSİ, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ Maddesi7. CİLT

[5] Mustafa Uzun, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ, TDV İA, cilt: 13; sayfa: 356

[6] REHBER ANSİKLOPEDİSİ, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ Maddesi7. CİLT

[7] Mustafa Uzun, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ, TDV İA, cilt: 13; sayfa: 356

[8] M. Kocatürk Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970 , shf 434

[9] M. Kocatürk Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970 , shf 434

[10] Mustafa Uzun, GANÎZÂDE MEHMED NÂDİRİ, TDV İA, cilt: 13; sayfa: 356

[11] M. Kocatürk Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ank. 1970 , shf 434

 

 

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da