Gâv-i Zemin Nedir Öküz Boynuzunda Dünya

29.02.2016

 
 

Gâv-i Zemin  (  Öküz’ün  boynundaki  yeryüzü   )

Osmanlıca yazılışı: Gav : گاو

Osmanlıca yazılışı : Zemîn:  زمین

Gâv-i Zemin  : زمین گاو

Gâv, kelimesi tek başına düşünüldüğünde  Farsça’da öküz, sağır anlamına gelir.  Gâv-ı zemîn, kelimesi  ise eski devrin dünya  tasavvurundan oluşan “gâv-ı arz”  olarak da ifade edilen  anlamı ile alakalıdır.

“Gav-i Zemin”   ve  “gâv-ı arz”   eski devrin inançlarında dünyayı boynuzunda taşıdığına inanılan öküze verilen addır.  Bu öküzün diğer bir adı ise Kiyusa’dır. Gav-i Zemin”   ve  “gâv-ı arz’ı “ esasında öküzün adı değil öküzün boynuzları arasında  tepsi şeklinde ve dümdüz tasavvur edilen, öküzün kendisi veya kılları kıpırdadıkça depremlerin olduğu  yeryüzü olarak anlamak daha doğru olacaktır. Eski inanışlara göre  arz kâinatın merkezidir ve   arz yedi katmandan müteşekkil; düz ve sabit bir  tepsi şeklindedir.  Arz  ve yeryüzü en altta bir balık ve onun üzerinde  duran bir öküzün boynuzları arasında sabit bir şekilde durmaktadır.  Dünyayı adı “ Kiyusa” [1]olan  bir öküz boynuzları  arasında tutmaktadır. 

Eskilerin inançlarında arz ve yeryüzü yedi katmandan oluşan tepsi gibiydi. Arz bir balık ve onun üzerindeki bir öküzün boynuzları arasındaydı. Dünyayı boynuzları arasında tutan bu öküze  “ Kiyusa”,  Gav-ı Zemin veya  “ Gav-ı arz “ adını veriyorlardı.  Gâv-i Zemin    ise bir mâhinin yani balığın üstünde bulunuyordu. Bu byk balığın adı ise Behmut’tu. Behmut  ile Gav-ı Zemin adlı öküzün boynuzları arasındaki Dünya,  Kafdağı ile birlikte bir deniz içinde çalkalanıp durmaktaydı. Balığın altında okyanus, okyanusun altında ise cehennem bulunmaktaydı.[2]

Eskilerin inancına göre Dünyayı boynuzları arasında tutan Kiyusa adlı öküzün  etrafında bir sivrisinek dolaşmakta ve öküzün burnuna girmek için uğraşmaktadır.  “Ve bu Öküzün her bir kılı bir memlekete bağlıymış  Öküzün hangi kılı kıprdarsa o memlekette deprem olurmuş veya  Öküz bu sivrisinekten kurtulmaya çalışınca zelzeleler koparmış.[3]

Eski metinlere adı çok sık gecen Gav-i Zemin kelimesi  yeryüzü  veya depreme neden olan yerin altındaki öküz olarak anlaşılmalıdır. Eskilerin bu anlayışı doğal olarak şiir dünyamıza da girmiştir. Fakat kimi şairlerimiz   dünyanın  yuvarlak  olduğunu  Copernik’ten dört yüz  sene öncesinden bilmektedir.

 

Afitâbâ  terk-i în gülşen koni
Tâ ki tahtü’l arz- râ ruşen koni       Mevlana

“ Ey güneş,  bu gülşeni terk ediyorsun , bu iklimde gurup ediyorsun ki  bizim iklimimizin altındaki  yurtları aydınlatasın diye”

Gavı inletti belin büktü  basit-i arzın
Zir-i  rânındaki  pulad bilekli  tevsen        Nedim
Çelik bilekli azgın at  ayağını yere öyle bir vurdu ki  arzın belini büküp altındaki gavın ( öküzün ) belini büktü.

Şimdi tekellüfat-ı hıredle beraberiz
Dünya gamın götürmede  gav-i zemin ile    Naili
Şimdi aklın  istediği  zahmetli işleri birlikte yapmak için   gav-ı zemin ile dünya gamını çekmeye  koyulduk

Esasında, arz, zemin,  hadîka-i arz , yer , yer yüzü bahçesi  gibi  kelimelerin hepsindeki   yeryüzü  tasavvuru  gav-ı zemin hurafesini  ortaya çıkaran  telmihler  bulunmaktadır.

Şükürler olsun hadîka-i arza nev-behâr geldi
'Ârifâ fevz-i niyâza hâzırdır ' ömr-i felâhım
(Şükürler olsun, dünya bahçesine ilk bahar geldi,Ey Ârif; mutlu ömrün, davetinin bereketine hazırdır!)

Derler ki dururmuş öküz üstünde dünya
Dünya yükünü  yüklenen elbette öküzdür.   La edri

A.T Onay adı geçen eserinde    balık ve  öküz huarfesini Nuhbe-i Şerhi müellifi  Vehbi  bin Münebbih’ten  şu şekilde nakleder. “  Allah yeryüzünü yarattı. Fakat arz bir gemi gibi sallanıp duruyordu.  İri cüsseli bir melek yaratıp  arzı omuzlarında tutmasını emretti.   Melek arzın altına girdi. Bir elini mağripten bir elini maşrıktan çıkararak omuzlarında tuttu. Fakat meleğin ayaklarını basacağı yer yoktu.  Allah kırmızı yakuttan bir kaya yarattı ve meleğin ayakları altına koydu. Hâlbuki bu yakut kayanın da duracağı yer yoktu.  Hemen “Kiyusa “adlı öküzü yarattı.  Bu öküz  kayayı arkasına aldı. Öküzünde ayaklarını basacağı bir yer lazımdı.   Onun için de büyük bir balık yarattı.  Bu büyük balığın gözleri  bile o kadar büyüktü ki  yüzündeki bir oyuğuna  dünyadaki bütün denizler doldurulsa  bir ovadaki bir hardal tanesi kadar kalırdı.  Allah balığa öküzün altında durmasını emretti.  “Behmut” adlı balığa  yüzebilmesi için bir deniz , denizin altında hava, havanın altına da zulumatlar ülkesini halk etti.“[4]

 

Bu tasavvura bakılırsa  Yunan Mitlerindeki  dünyayı omzunda taşıyan “ Herkül- Herakles “  bu hurafenin ortaya çıkmasında  büyük ölçüde etkili olmuştur. 

Deliktaşlı- Sivas- Ruhsati  bir şiirinde Gav-i Zemin'i şöyle anlatır. 

Yer altında sarı öküz
Yüz on dört bin yaşındadır.
Mevlâm anı hoş yaratmış
Bütün dünya başındadır.

Kendi sarı alnı sakar
Dünü günü Hakka bakar
Silkince âlemi yıkar
Bir büğelek (sinek) peşindedir.

Kuyruğunun ucu ağdır
Yelesi Mısır'a çağdır
Seksen bin boynuzu sağdır
Her birisi dışındadır.

Âşık Ruhsat söyler bunu
Dağlardan kalındır gönü
Çifte koşaydım onu.
Hesap onun işindedir.

Deliktaşlı Ruhsati Sivas Hayatı Edebi Yönü 

 KAYNAKÇA

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar