Gazoz Ağacı Özeti Sabahattin Kudret Aksal

15.11.2016

Gazoz Ağacı Özeti Sabahattin Kudret Aksal



  •  Gazoz Ağacı

  • Sabahattin Kudret Aksal

  • 100 Temel Eser

ESER HAKKINDA

Sabahattin Kudret Aksal ’ın bir eseri olan Gazoz Ağacı 1955 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, kazanmış, yazarın öykülerini toparladığı bir kitaptır.  Kitabın içinde “Bir Dostluk, Hayriye Hanım, Bizim Olan Sokaklar, Çekirdek, Gazoz Ağacı.” Başlıklarında hikayeler bulunmaktadır.

 Eser MEB  “ Yüz Temel Eser “ listesindedir.  Eser, Sabahattin Kudret Aksal ‘ın öykücülüğünü tanıtacak mükemmel bir eserdir.  Eserdeki Hikâyeler 1940 ve 1950'li yılların da İstanbul’daki insanlar ve onların gündelik ve sosyal hayatlarından alınmış olayları dile getirmektedir.  Eserdeki mekânlar Fatih civarındaki yahut da Beyoğlu ve etrafındaki kahvehaneler olmaktadır.

Eser İstanbul’da yaşayan avare ve işsiz güçsüz insanların gündelik hayatlarını, aile dramlarını ve sarsıntılarını, yakınlarının ölümlerini ihanetleri, ayrılıkları,  gündelik hayatlardan edinilmiş izlenimleri, başarı ile dile getirmektedir. Eser öne çıkardığı insani duygular olaylar ve o yıllarda yaşanan insanlar arasındaki etkileşim ve iletişimler ile  günümüzde kaybolan ve kaybolmaya yüz tutmuş değerleri bizlere anımsatması bakımından önemli bir değer taşımaktadır.

Tavla ve piştide hep kaybeden ve kıraathane sakinlerine sürekli gazoz ısmarlamak zorunda kalan bir adamın anlatıldığı bu eserin televizyon filmi de çekilmiş, TRT ‘ de gösterime girmiştir. 1995

Eser, Sabahattin Kudret Aksal ’ın diğer eserlerinde de olduğu gibi Avare insanların gündelik hayatlarından kesintiler sunmaktadır.  Sıradan insanların yaşamları, sarsıntılarını, ölümü, ihaneti ve gündelik olayları ele alan Aksal, bu eserinde de benzer konuları işlemiştir.

“Gazoz Ağacı, çağdaş öykücülüğümüzün en önemli isimlerinden Sabahattin Kudret Aksal’ın ustalık eseridir.” Gazoz Ağacı,  Kitabın son ve en uzun hikâyesidir.   Sabahattin Kudret Aksal‘in hikâyeleri, kesit hikayeciliği özelliklerini andıran yanı ve içerdiği konu ve tiplemeleri ile  Sait Faik Abasıyanık’ın öykülerine benzemektedir.  

KAHRAMANLAR

Saim: Hikâyenin başkahramanı olan Saim, İstanbul’un kenar mahallerinde yaşayan, çapkın bir delikanlıdır. Sorumluluk taşımayan, annesinin emekli maaşıyla geçinen, işsiz, kahvede oyun oynamaktan başka bir şeyle ilgilenmeyen amaçsız ve gündelik yaşayan bir genç adamdır.

Melahat: Saim’in âşık olduğu sıradan bir hayat sürmekte olan evinde kocasını beklemekten başka hiçbir işle meşgul olmayan bir kadındır.

Terzi Çırağı: 17 yaşlarında, Melahat’a âşık olan bir gençtir.

Gazoz Ağacı Özeti

Mahalle, denize yakındır. Mahallenin bakkalı, çocukları kendine çekmektedir. Eski, tahta Evlerin sırlandığı dar sokaklarda çocuklar birdirbir ve saklambaç gibi oyunlar oynamaktadır.

Bakkalın yanında da Hacı Emin’in kahvesi vardır. Her zaman kalabalık olan bu kahvede, gençler maça kızı, pişpirik, kaptıkaçtı oynayarak vakit geçirmektedir. Bu mahalledeki kadınlar akşam beşe doğru yanlarında yiyecek alıp sahile inerek eğlenmektedir.

Aylak Saim kahvenin karşısındaki pembe evde oturan bir kıza âşık olmuş, haber, hemen mahallede yayılmıştır. Saim,  kızı görebilmek için sürekli kahvede kalmaktadır. Kahvede iskambil oynarlarken gözü sürekli kızı gözlediği için oyunlarda yenilmekte ve her yenildiğinde karşısındakilere gazoz ısmarlamaktadır.  Bu yüzden Saim’in adı “Gazoz Ağacı”na çıkmıştır. Saim’in ise bu lakabı umursamamaktadır.

Bir gün yolda o kız ile karşılaşır. Saim’in dilleri heyecandan tutulmuş olduğundan sadece: “Nereye?” diye sorabilmiştir. Kız ise yıllardan beri onu tanıyormuş gibi “Eve…” diye cevap verir. Saim çok heyecanlanmış olmasına rağmen onu sevdiğini söyleyip onunla evlenmek istediğini söylemeyi başarmıştır.

Saim  bu olaydan sonra un fabrikasında çalışmaya başlar. Tek istediği şey, kızla beraber mahalleden kaçmak, küçük bir ev tutup onunla yaşama, düzenli bir hayatı kurmak istemektedir. Saim Melahat’i kaçırmış ve Saim bu düşüncelerini gerçekleştirmiştir. Saim,  Kızı alarak bir apartmanın çatısında bir odalık bir eve taşınmışlardır. Eşi Melahat ile düzenli bir hayata başlamıştır. Eviyle ilgili her şey onu mutlu etmektedir. Karısı, ona sıcak yemekler hazırlamakta, gününün nasıl geçtiğini sormaktadır. Karısı bütün gün kocasını evde beklemekten başka bir şey yapmamaktadır.

Bir gün Saim, Melahat’ı gezmeye götürür. Saim’le Melahat, kalabalık bir caddeye çıkarlar. Melahat Bir mağazada mankenin üzerinde gördüğü elbiseye dalar, gider., mahalleden ayrılırken böyle kıyafetleri olacağını hayal etmiş ama  kocası, onun vitrindeki kıyafete bakmasına bile tahammül edememektedir. Kocasının sakladığı 30 lira ile ona elbise almasını İstemiş ama Saim, sinirlenmiş ve sinemaya gitmişlerdir. Melahat, çok mutsuz olmuş sinemada sessiz sessiz ağlamıştır. Saim aşkının zayıfladığını hisseder. Artık hiç heyecan duymamaktadır. Aynı sebeplerden dolayı edilen kavgalar Melahat’ı çok sıkmaktadır.  . Mahallede hiç kimseyi tanımamaktadır. Saim de yalnız dışarıya çıkmasına izin vermemektedir.

Bir gün, Melahat kapıyı açtığın­da karşısında bir genç görür. Genç, alt kattaki terzinin çırağıdır, sigara içmek için onların kapısını önüne gelmiştir. Genç, ondan sigara içtiğini ustasına söylememesini rica eder. Çırak her gün kapıya gelmekte, onunla sohbet etmekte, Melahat da sıkılmaktan kurtulmaktadır. Melahat, kocasının olduğunu söyleyince çocuk üzülmüş ama Melahat “O sadece geceleri gelir.” Demiş ve o anda, Melahat memleketini bu genç için değil de Saim için terk ettiğine üzüldüğünü hissetmiştir. Bu genç, onu daha mutlu edecek, kocasının almadığı elbiseleri bu genç ona alacaktır. Saim, ona hayallerindeki hiçbir şeyi vermemiştir. Çocuk ona ‘abla’ diye hitap etmekte; fakat onu sevdiğini söylemektedir. Çocuk,  bir miktar parasının olduğunu, onunla kaçabileceğini söyler. Melahat aynı şeyleri yaşayacak olduktan sonra kaçmasının anlamsız olduğunu söyler.  Fakat artık Saim’i sevmediğini anlamıştır. Kocasına bir mektup bile bırakmadan terk etmek onu mutlu etmektedir.

Saim, karısındaki değişiklikleri fark etmektedir. Bir gün mahalle dostu Osman’la karşılaşır. Osman, ona kahvede yeni bir oyun oynadıklarından bahseder. Saim mahalleyi, kahveyi, oradaki yaşamını özlemiştir. Osman’ın mahalleye davetini kabul eder ve kahveye giderler.

Gece yarısı olmuş, Saim hâlâ gelmemiştir.  Saim, evlendiklerinden beri ilk defa eve geç kalmıştır. Sabah olduğunda, kocasının hâlâ gelmediğini görür. Akşam Saim gelir ama Melahat’a hiçbir açıklama yapmaz. Melahat gece neden gelmediğini sorar. Saim eski mahalle kahvesine gittiğini, geceyi de evinde geçirdiğini söyler. Melahat, anlar ki Saim ondan sıkılmıştır. Saim, bu kaçamaklarını artırıp, birkaç gün üst üste eve gelmemeye başlar. Yine böyle eve gelmediği bir gün Melahat kapıyı açmaz. Melahat eşyalarını da alarak gitmiştir. Saim  “Niye gitti acaba? “ diye kendi kendine sorar. Aradan üç dört gün geçtikten sonra Melahat gelmeyince evi boşaltır, eski mahallesine döner.

Ertesi bahar Saim ve arkadaşları Sirkeci’den Saat 10′a doğru Beyoğlu’na çıkarlarken arkadaşı, Saim’e:  “Bak seninki. “ der. Melahat bir adamla yanlarından geçmektedir. Saim: “Ne yapalım yahu, benimkiyse benimki.” Deyip umursamamıştır. Melahat yanlarında güzel bir koku bırakarak geçip adamla gitmiştir.

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar