Ayın Yazısı

"GECE YARISI KÜTÜPHANESİ" ADLI ESERE DAİR İNCELEME

19.08.2024

"GECE YARISI KÜTÜPHANESİ" ADLI ESERE DAİR İNCELEME

Kitabın Adı: Gece Yarısı Kütüphanesi

Özgün İsmi: The Midnight Library

Yazarı: Matt Haıg

Çeviri: Kıvanç Güney

1.Baskı: Haziran 2021

282 sayfa

Domingo, Bkz Yayıncılık markasıdır.

Okuma Tarihi: 30.06.2024/10.08.2024

 

“YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDA BİR KÜTÜPHANE VAR,” DEDİ. “BU KÜTÜPHANEDEKİ RAFLAR SONSUZA KADAR GİDER. HER KİTAP YAŞAMIŞ OLABİLECEĞİN BAŞKA BİR HAYATI YAŞAMA ŞANSINI SUNAR SANA. FARKLI SEÇİMLER YAPMIŞ OLSAN, ŞU AN NASIL BİR HAYATIN OLACAĞINI GÖRÜRSÜN…

PİŞMANLIKLARINI TELAFİ ETME ŞANSIN OLSAYDI, BAZI KONULARDA FARKLI DAVRANIR MIYDIN?”

 

 

 

Kitapla İlgili Notlar: 42 Dile Çevrilen Uluslararası Çok Satan

Goodreads Yılın En İyi Romanı 2020

14. BASKI

 

Yazar Hakkında Kısa Bilgi:

MATT HAIG (1975- …)  İngiliz Yazar ve Gazeteci

“Kitapları bugüne kadar kırktan fazla dile çevrilen ve pek çok ülkede çoksatanlar listelerine giren MATT HAIG, Domingo Yayınevi’nden çıkan Gece Yarısı Kütüphanesi, Zamanı Durdurmanın Yolları, Nevrotik Bir Gezegenden Notlar, İnsanlar, Yaşama Tutunmak İçin Nedenler ve Rahatlama Kitabı’nın yanı sıra The Radleys, The Possession of Mr. Cave, The Dead Fathers Club ve The Last Family in England kitaplarının yazarıdır.

Ayrıca Haig, yazdığı çocuk ve genç yetişkin kitaplarıyla Blue Peter Kitap Ödülü’nü kazanmış, üç kez Carneige Madalyası’na aday gösterilmiştir.” (Kitap arka kapak)

 

Kitaptaki Kişiler:

Nora Seed, Bayan Elm, Ash, Neil,Dylan, Hugo, Ingrid, Dan, Izzy…

 

“İnsan en iyi lokantada yemek yiyebilirdi, bütün hazlardan payına düşeni fazla fazla alabilirdi. Sao Paulo’da sahneye çıkıp yirmi bin kişiye şarkı söyleyebilirdi, gelmiş geçmiş en büyük alkış sağanağına tutulabilirdi, dünyanın öteki ucuna gidebilirdi, internette milyonlarca takipçiye sahip olabilirdi, olimpiyat madalyası kazanabilirdi ama sevgi olmadan hiçbirinin anlamı yoktu.” (243.s.)

                                       

 

 

                                    SIRA DIŞI BİR KİŞİLİK SIRA DIŞI BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ

 

                Nora Seed, sıra dışı romanın başkahramanı. Kitabın ilk sayfasında, ilk satırlarda Nora’nın mutsuzluğu, yalnızlığıyla karşılaşıyorsunuz. Roman boyunca onun mutsuzluğu, arayışı, pişmanlıkları hissettirilmiş. Yazar, Nora’nın duygularını romanın merkezine almış. Nora’nın yalnızlığı, mutsuzluğu, pişmanlıkları, başka hayatlara dair kurduğu hayalleri… Çoğumuzun hayatını sorguladığı anları olur. Pişmanlıklar, başka hayatları yaşama hayali, umutsuzluk, karamsarlık…

                 “Nora Seed ölmeye karar verişinden yirmi yedi saat önce eski püskü kanepesinde oturmuş, başkalarının mutlu hayatlarını parmağıyla kaydıra kaydıra bir şeyler olmasını bekliyordu. Derken, ansızın, cidden de bir şey oldu.” (5.s.)

                   Kitabı çok da severek, merak ederek, ilgiyle okuduğumu söyleyemeyeceğim ama hiçbir kitaba da haksızlık etmek istemem. Matt Haig’in doğal, yapmacıksız bir üslubu var. Sıra dışı bir konusu olduğu için de okunabilecek bir eser.

                Yazarın kitabın başkahramanı Nora aracılığıyla dikkat çektiği gerçek de kitabın ilgi çekmesini sağlıyor. Yaşamın, yaşanılanların sorgulanması, yaşadığımız pişmanlıklar… Yalnızlık duygusu da bizi kitaba bağlıyor. Çünkü çoğumuz bu duyguyu zaman zaman hissedebiliriz. Başka yaşam arayışları da olabiliyor kimimizde. Sanırım işte bu duyguların gerçek hayatta karşılığının olması kitabı okunur kılıyor. İç dünyamızdaki çatışmalar, pişmanlıklar vs. Kendimizden birçok şey bulabileceğimiz bir kitap olması kitabın satışını da etkilemiştir elbette. Okur, kendinden bir şeyler bulduğu zaman kitaba daha olumlu bakar. İç dünyasına ayna tutar adeta.

               “Herkesin psikolojik sorunları vardır.”

                “Ne demek istediğimi biliyorsun.”

                “Genel olarak çok daha iyi hissediyorum kendimi,” diye yalan söyledi Nora. “Majör depresyon değil. Doktor durumsal depresyon olduğunu söyledi. Yalnızca… yeni yeni durumlar ortaya çıkıp duruyor…” (9.s.)

                İşte yukarıdaki alıntının ilk cümlesi aslında kitabı özetler nitelikte. Evet, herkesin psikolojik sorunları vardır. Küçük veya büyük çapta sorunlar yaşarız. Nora Seed, bir anlamda psikolojik sorunları olan insanları temsil ediyor. Umutsuzluğun, insanı nerelere sürükleyeceğini gösteriyor adeta.

               “Umutsuzluğu Nora’yı içten içe çürüten bir hastalık gibiydi. Zihni sürekli kusma halindeydi…” (11.s.)

                 “Nora bir amacı, var olmak için bir nedeni olsun istiyordu.”(18.s.)

 

                  Yazar, Nora’nın duygularını okura aktarma konusunda başarılı. Onun iç sesi olmuş. Duygularındaki iniş çıkışları tüm yönleriyle yansıtmaya çalışmış.

                   “Nora bu hayat için yaratılmamıştı.

                     Her şeyi yanlış yapmış, her kararı felakete yol açmış, olmayı hayal ettiği şeyden günbegün uzaklaşmıştı.

                     Yüzücülük. Müzisyenlik. Felsefe. Eş. Seyyah. Buzul bilimci. Mutlu. Sevilen biri.   

                      Hepsinden uzaklaşmıştı.

                      ‘Kedi sahibi’ olmayı bile becerememişti. ‘Haftada bir saat piyano öğretmenliğini’ de. ‘Sohbet edebilen insan’ olmayı da.

                       İlaçlar etki etmiyordu.” (22.s.)

 

                       Nora’nın iç dünyasındaki karmaşıklığın içinde buluyorsunuz kendinizi. O, bir çıkar yol ararken siz de bu çıkmazdan nasıl kurtulacağını merak ediyorsunuz. Zaman zaman onun duygularındaki karmaşıklık, mutsuzluk sizi yorabiliyor. Kitabın heyecan unsuru, Nora’nın Gece Yarısı Kütüphanesi’ne adım attığı andan itibaren başlıyor. Bir macera içinde buluyorsunuz kendinizi. Nora’nın farklı yaşamlardaki yolculuğu heyecanı, merakı artırıyor.

                      “Ne kadar çok olasılık varsa, o kadar çok hayatın vardır. Farklı seçimler yaptığın hayatların vardır. Yaptığın farklı seçimler farklı sonuçlara yol açar. Tek bir şeyi bile farklı yapmış olsan, farklı bir yaşam öykün olacaktı. Gece Yarısı Kütüphanesi’nde bu öykülerin hepsi mevcut. Hepsi de bu yaşam kadar gerçek .” (31.s.)

                      “Pişmanlıklar Kitabı” adlı bölüm de dikkat çekici bir bölüm. Acaba bizler de böyle bir kitapla karşılaşsak ne düşünürdük? Birçoğumuzun çeşitli pişmanlıkları vardır ve olacaktır da… Pişman olduğumuz şeylerin belki de yaşanması gerekiyordur. Bunu bilemeyiz.  Kitabın bir bölümünün başlığı, belki de bu sorunun cevabı niteliğinde. “Öğrenmenin Tek Yolu Yaşamaktır.” (63.s.)

                      “Pişmanlıklar kaybolup gitmezdi. Sivrisinek ısırığı gibi değildiler. Sonsuza kadar kaşınırlardı.” (83.s.)

                   Kitapta ders verici güzel sözler var. Bu sözler de kitabın etkili olmasını sağlıyor.

“Olmadığınız bir şeyi olmayı hedeflerseniz, başarısızlığa mahkûmsunuz. Kendiniz olmayı hedefleyin. Kendiniz gibi bakmayı, davranmayı ve düşünmeyi hedefleyin. Kendinize en sadık versiyonunuz olmayı hedefleyin. Kendiniz olma haline kucak açın. Kendinizi onaylayın. Sevin. Bunun için çok çalışın. İnsanlar sizi küçümsediğinde ve sizinle alay ettiğinde, onlara kulak asmayın.  Dedikodu çoğu zaman üstü örtük bir kıskançlıktır. Oyalanmayın. Direnme gücünüzü koruyun…”(92.s.)

                  “Hayat yalnızca yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da oluşur. Ve yaşadığımız her an… bir çeşit dönemeçtir.” (109.s.)

                    Çok sürükleyici bulmadığınız bir kitapta da hayata, kendinize farklı bir yerden bakmanızı sağlayacak etkili mesajlar bulabilirsiniz. Bu yüzden şuna inanıyorum. Hiçbir kitaba tamamen olumsuz düşüncelerle yaklaşmayın. Çünkü hemen hemen her kitapta- ne kadar büyük bir şevkle okumasanız da- size kazandıracağı farklı bakış açıları olacaktır. Kendince bir zenginliği vardır. Kimi kitaplar sizde konusuyla, üslubuyla, kahramanlarıyla çok iz bırakırken kimi kitaplar da altı çizilecek satırlarıyla size bir zenginlik katar. Gece Yarısı Kütüphanesi, çok okunan eserlerden biri olduğu ve içinde etkili mesajlar barındırdığı için okunmaya değer bir kitap. Çok büyük beklentilere girmeden kitabı alın ve Nora Seed’in hikâyesinin bir tanığı olun derim. Hikâyesinden çıkaracağınız güzel dersler olacağını düşünüyorum.

                       İyi okumalar!

 

Kitaptan Bölümler:

“Aşktan korkmak yaşamdan korkmaktır ve yaşamdan korkan herkes dörtte üç ölmüş demektir.” (Bertrand Russell, 36.s.)

 

“Bu kütüphanenin adı Gece Yarısı Kütüphanesi çünkü burada sunulan hayatların hepsi şimdide başlar. Ve şimdi gece yarısı. Şimdi başlıyor. Bütün gelecekler. Burada olan şey bu.” (38.s.)

 

“Gerçek bilgelik hiçbir şey bilmediğini bilmekte yatar.” (Sokrates, 42.s.)

 

“İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi.” (47.s.)

 

“Kütüphaneciler bilgili olur. İnsanı doğru kitaplara yönlendirirler. Doğru diyarlara. En iyi yerleri onlar bulur. Ruh kazanmış arama motorları gibi.” (82.s.)

 

“Özgürlüğün temelinde itaatsizlik yatar. İtaat edenlerden ancak köle olur.” (102.s.)

 

“Başarı ölçülebilecek bir şey, hayat kazanılacak bir yarış değildir. Bunların hepsi… fasa fisodur aslında…” (110.s.)

 

“Nereye gidersen git anılar hep seninle…” (118.s.)

 

“Nora Gece Yarısı Kütüphanesi’ne girdiğinden beri ölümle burun burunaydı zaten. Hayır, yaşadığı şok yaşama dönmek üzere olduğunu hissetmenin şokuydu. En azından yaşamaya devam etmeyi isteme ihtimali doğmuştu.”(137.s.)

 

“İnsan olmak, dünyayı sürekli indirgeyerek anlaşılabilir ve basit anlatıya dönüştürmek demekti.” (146.s.)

 

“Acıya karşı bağışıklık kazanmamızı sağlayacak bir yaşam tarzı olmadığını anlasak, her şey çok daha kolay olurdu. Mutluluğun doğasında acının da olduğunu. Biri olmadan öbürünün de olamayacağını. Tabii ki farklı düzeylerde ve miktarlarda. Ama hiçbir hayatta sonsuza kadar saf bir mutluluk içinde olamayız. Öyle bir hayat olabileceğini düşünmek ancak yaşadığımız hayattaki mutsuzluğumuzu büyütmeye yarar.” (178.s.)

 

“Satrançta olduğu gibi, hayatta da her şeyin temelinde olasılık yatar. Bütün umutların, bütün hayallerin, pişmanlıkların, yaşadığımız her bir ânın.” (192.s.)

 

“İyi insan olmak güzel-rahatlatıcı, güven verici- bir histi.” (195.s.)

 

“Ahlâkın temelinde merhamet yatar.” demişti filozof Arthur Schopenhauer iyi bir gününde. Belki hayatın temeli de buydu. (195.s.)

 

 “Korku, bir mahzene girerken kapının kapanıvereceğini düşünerek endişelenmekti. Umutsuzluksa o kapının kapanıp üstüne bir de kilitlenmesi demekti.” (212.s.)

 

“Yalnızca algılayabildiğimiz kadarını biliriz. Deneyimlediğimiz her şey, en nihayetinde, algılayabildiklerimizden ibarettir. ‘Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir.’” (215.s.)

 

“İyilik büyük bir güçtür.” (215.s.) 

 

“Hayat,” diye yazmış Sartre bir zamanlar, “umutsuzluğun öte yanında başlar.” (269.s.)

 

“Olası hayatlarımızdan herhangi birinin bundan daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağını bilemeyiz. O hayatlar yaşanıyor, evet, ama biz de yaşıyoruz ve asıl bu yaşantıya odaklanmalıyız.” (271.s.)

 

“İmkânsız olanlar ancak yaşayarak gerçekleşiyor sanırım.” (272.s.)

 

“Hayatı anlamak zorunda değilsin. Yaşaman yeterli.” (276.s.)

 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar