Hiç dikkat ettiniz mi, Ramazan ayına nerdeyse bitirmek üzereyiz, hangi benzer özellikler bizim yaşadığımız çocuklukta ve gençlikte ki esintileri anımsatıyor… Yani yirmili-otuzlu yıllar öncesini!
Bir iş arkadaşımla konuşuyordum geçen hafta,
- Ramazanda oruç tutmayacağım nasılsa, şoförde tutmuyor. Falanca yerde mühürleme yapmaya gidebilirim.
- Ben oruçlu olacağım. Böyle bir çalışma oldukça zor olacak benim için. Benim gitmem mümkün değil. Acil olmadıkça gitmemin de bir anlamı da yok.
Baktım iş arkadaşımın konuşmasına, şaşırdım. Oruç tutmaması sıradan bir doğa olayı gibiydi. Ramazana erişmiş ya da erişmemiş onun sorunu değildi. Bu sohbetten sonra ne Ramazan hakkında konuştuk, ne de onun ruhunu yansıttık sohbete, ne yazık ki…
Çocukluğum ve gençliğimde, Müslüman olmasa birisi oruç tutmadığını gizlerdi. Sanki ayıp bir şeydi. Kişi dinsiz de olsa, dinsizliğini söyleyemez, mahrem alana giren cinsel konuları paylaşamaz, ahlaki sayılan konulara ya yapmadım derdi ya da kaçamak cevap verirdi. Bunların hepsi toplumsal yaşamda ayıplanan konulardı. Ramazan geldiğinde, çarşı pazarda çılgınca alış veriş yapılır, evlerde erişteler kesilir, tatlılar yapılırdı. Sanki cennet parçası bir ay üzerimizde dolunay gibi gezer, geceler renklenirdi.
Günümüzde, ümreye ya da hacca gitmek için paranın önemi yok. Çocukluğumda, insanların asla gidemeyeceği bu mübarek yerlere şehirlerarası seyahat eder gibi plan yapıyor ve gidiyoruz. İslami bilgilere internetle erişim çok kolay ve bilgilenmek amacıyla ders niteliğinde yapılan toplantılar da serbest. Kısacası İslamı yaşamak için hiç bir engel yok.
Oysa ki, geçmişte öyle zamanlarım oldu ki, namaz kıldığım için bir çok güzel fırsata karşı engellendim iş yerinde. Eşim kapalı olduğu için insan yerine bile konulmadı-aşağılandığı, üzüldüğümüz anlarımız çok oldu, çok kederlendik ve ağladık. Doksanlı yıllrda, "Minyeli Abdullah" gibi filmlerde göz yaşı sel olurdu gözlerimde. Çünkü aynı acıyı hissederdik konularında. Hayallerimiz vardı. Bu acılar dinsin dediğimiz hayallerimiz, dularımızda daima var oldu. Çok aşağılandık, çok acılar çektik. Özellikle, baş örtüsünden dolayı, eşimin istifa ettiği sınav başlıbaşına çok acı bir karardı. İnsan inancından dolayı giydiği giysiden dolayı çalışamaz, rızkını arayamaz, öğretmen, doktor, mühendis olamaz, üniversitede okuyamaz denildiği yıllardı.
Günümüzde, bunların hiç biri yasak değil şimdi ama o ruhu öldürmüşüz… Bedeni islamı yaşayan, ruhu ölmüş insanların çokluğunun çevremi sardığını üzülerek görüyorum. Bu kadar acıyı yaşamış bizlerin çocukları, büyümüş ama İslama, edep ve terbiyeye uzak görünmekteler. Bizler nerede hata yaptık? Ramazan ayına ulaşırken maddeye aşırı düşkünlüğümüzle İslam'ın ruhunu öldürmüşüz, oruç sanki eziyet haline gelmiş görünüyor. Maddesel doyuma ulaşmış, bir eli yağda bir eli balda yaşayan gençlikte oruca karşı bir gevşeme var. Zekat ve sadakaya karşı onu vermemek için savaş var adeta. Namaza karşı bir soğukluk almış başını gidiyor. Sanki rahata ermiş asr-ı saadet toplumuna Peygamberimizin, "Romalılara karşı savaşa gideceğiz, hazır olun!" dediği Tebük seferine benziyor manzara- Tevbe süresinin ana konusu!
Biz çocuklarımızı nerede kaybettik? neden bize karşı edep ve terbiyeli değiller? Belki de bizler bu acı sınavdan sonra öyle gevşedik ki, rahatlık içinde kaybolduk… Geçmişte sahip olamadıklarımızın peşine düşerken, o refahı çocuklarımızla paylaşırken bu hızlı değişen yükseliş içinde onlarda yok oldular. Bugün insanlar ölen bir yakınına ağlamıyor ve taziye toplantılarında dünyalık konuşuluyorsa, yine bu bizim yanlışımızdır.
lütfen, aklı selim düşünüp, orucun temelinde yatan yokluğun rahmetiyle kendi yaşantımızı iyice analiz edip, nereden gelip nereye gittiğimizin yanlış sapmalarını görüp kendimize çeki düzen verelim. Yeniden bizi heyecana boğan manevi alemi hissedip, göz yaşı dökelim. İnsanlara güzellik dolu o çocukluk anılarımızı anlatalım. Bu gelinen noktanın kıymetini yaşayıp, doyasıya paylaşalım. Eğer biz kendimizi değiştirmezsek, İslamı yaşamamızın, alnımızı secdeye koymamızın bir değeri olamayacaktır. Eğer biz islah olmazsak, “Kırkından sonra azanı teneşir paklar!” sözüne muhatap olur, toprakta yok olur gideriz. Kendimize yazık ederiz…
Ramazan ayının yaşadığıma seviniyorum. Mahvolmuş ve şımarmış nefsime deva olacak açlığım. Kendime geleceğimi hissediyorum inşaallah. Ya siz?
Selime Çatak
7 years ago
Cemile Reyhanlı
7 years ago
Saffet Kuramaz
7 years ago
Saffet Kuramaz
7 years ago