Gelişin gibi olsaydı gidişin,
Gecelere sormazdım güneşin hesabını;
Gelişin gibi olsaydı gidişin,
Mumla aramazdım her gecenin sabahını.
Belli etmeseydin olmaz mıydı,
Acınası halime güldüğünü!?
Anlatsaydın, belki de anlardım,
Yüreğimde gülünecek ne gördüğünü.
Hem kim öğretti ki sana,
Böyle gönül kızdıran nazar etmeyi!?
Kimden öğrendin acaba,
Böylesine hayal kırdıran sözler etmeyi!?
Bahara sakladım ben en güzel düşlerimi,
Bir göğe, bir yere bakıp durdum;
Sonra toprağa verip en taze gülüşlerimi,
Bir ümitle nice hayaller kurdum.
Gözlerin de mi yalan söyler oldu?
Anlayamadım bir türlü,
Nasıl oldu da yüreğin böylesine bozuldu!?
Gelişin gibi olsaydı gidişin,
Lezzet alırdım belki yaşadığım hayattan;
Gelişin gibi olsaydı gidişin,
Anlam bulurdum belki aradığım hayattan.
Zaman tanıdım kendime,
Zaman beni tanımazdan geldi;
Geçip giderken gözümün önünden,
Nedense beni görmezden geldi.
Bak işte yine gözlerim doldu,
Nasıl olduysa oldu;
En güzel hayallerimin de süresi doldu.
Söylenip durdum kendimce,
Sessizliğe sarıldım sonra var gücümle;
Öyle susup dilimin döndüğünce.
Kuramadım bir türlü doğru dürüst bir cümle.
Sonra bir dua döküldü dilimden:
"Verdiğine; vermediğine;
Vereceğine; vermeyeceğine;
Şükürler olsun Ya Rab"
Dedim içimden.
Cemil Baştürk