Gölgesizler Romanı Hakkında Özeti ve Hasan Ali Toptaş

05.05.2020



Gölgesizler  Romanı  ve Hasan Ali Toptaş

 

Gölgesizler adlı roman roman Hasan Ali Toptaş (1958 Denizli -Çaltarafından yazılmış olan ve ilk baskısı 1995 yılında yapılmış olan bir romanıdır.

Yazar bu romanı ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanmış, taşrada yaşayan ve kendisini tanıtamayan bir romancımız olduğu halde Gölgesizler adlı bu romanı ile hak etmedikleri hale popüler yapılmış pek çok Babıâli yazarlarından çok daha başarılı bir roman ortaya koymuştur.

Gölgesizler i adlı roman, anlatımı, roman tekniği, post modern bir roman oluşuna rağmen gerçeklik ile gerçeküstülük arasında kurmayı başarabildiği tatlı bir denge ile dikkat çeken bir eserdir.  Türkiye’deki şehirli, köylü hayatına dair pek çok imalı göndermeler yapan eser;  gizem, hayal,  hayat, varlık, yokluk arasında pek çok soru oluşturmayı başarmış; aslında her şeyin bir hayal olduğu sonucunu çıkartmıştır.

Hasan Ali Toptaş’ın –belki de– en çok okunan ve yayımlandığı tüm dillerde büyük bir şaşkınlık ve beğeniyle karşılanan romanı. Gölgesizler, bir kayboluşlar anlatısı; aniden kaybolmaların, beklenmedik dönüşlerin, ölümlü büyülerin, devlet nezdine düşen gölgelerimizin aynası. Tekrarların tekrarını okumamızı sağlayan karakalem bir güvercin; bir garip cinayet ve doğum hikâyesi [1]

 

 

KONUSU

 

Bir berberde traş olmayı bekleyen bir müşteri berberin dükkânında gördüğü bir güvercin resmi ile kız kaçıran ayı haberine dalarak bir hayal kurar.   Roman , berber, kız kaçıran, ayı, varlık , yokluk, gizem hayal, gelgitleri ile gölgesi olmayan insanlar ile gerçekte var olan insanların yaşamları üzerinden pek çok çağrışımlar oluşturur.

 

ROMAN ÖZETİ

 

Olaylar bir şehirde bir berber dükkânında başlar.  Bu romanın içinde bir roman yazan kişi traş olmak için berberi beklemektedir.  Berber bir müşteriyi traş etmektedir ve berberin dükkânında bir güvercin resmi vardır.  Berber ise diğer müşterisi ile konuşmaktadır.  

Burası bir şehirdir ama berber bu şehirden çok sıkılmıştır.  Bu berber müşterisine olayları anlatmaktadır.  Fakat anlatılan olayların ve olaylarda yer alan kişilerin varlıkları ile yoklukları kuşkuludur.

Adı bilinmeyen bir köyde yaşayan köylülerin bazıları aniden ortadan kaybolmakta, kaybolan köylülerin bazıları geri dönse de bazıları bir daha ortaya çıkmamaktadır.  “Herkesin bir yoku vardı köyde, herkes kadar bir yoklar sürüsü vardı da evlere girip çıkıyorlardı insanlar gibi, kahveye oturup çay içiyor, tarlada çalışıyor, çınarın gölgesinde toplanıyor ve ölümlerde ağlayıp düğünlerde oynuyorlardı”

Bu köyde ilk kaybolan kadın ise Aynalı Fatma’dır. Bu kadın Kurtuluş Savaşları sırasında yolu köye düşen askerlerle birlikte olmuş Asker Hamdi ile beraber yaşarken Aynalı Fatma, aniden ortadan kaybolmuş, asker Hamdi’de Fatma’nın evinde ölü bulunmuştur. Köylüler Aynalı Fatma’nın Asker Hamdi’den çocuğu olup olmadığını çok merak etmektedir.

Aynalı Fatma’dan sonra köyün berberi, Cıngıl Nuri’de bir gün  “İçim sıkılıyor.” deyip bu köyden ayrılmıştır. Cıngıl Nuri’nin eşi ve çorcuklarının Muhtara ve diğer köylülere yaptığı baskı sonrasında bu berber her yerde aranmış;  ama bulunamamıştır.  Cıngıl Nuri’nin ortadan yok olduğu günlerde şehirde yaşayan bir berber şehirden çok sıkılıp bu köyde yaşamaya karar verir. Cıngıl Nuri’nin terk ettiği hazır dükkânı açarak bu köyde berberlik yapmaya başlar.

Cıngıl Nuri,  ise on altı yıl ortadan kaybolduktan sonra saçı sakalı karışmış bir şekilde geri gelecek, nereye ve neden kaybolduğuna dair sorulara ise işin içinden çıkılmayacak mistik ve karmaşık, hatta saçma sapan bir hikâye anlatacaktır. Çünkü Cıngıl Nuri de gölgesiz ve aslında yok biridir.  Cıngıl Nuri’nin köyde bıraktığı dükkânda berberlik yapan roman yazarı şehirli berber de aslında gerçek değildir. “Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; ..aynı gülüşlerin. aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı”

Romancı Şehirli Berber köye geldikten sonra köyün en güzel kızı Güverci n de kaybolur. Güvercin’in kendi başına mı, bir başkası ile mi gidip kaybolduğu konusu çözülemez ama herkes onu merak etmektedir. “ Hiçbir iz yok," dedi Reşit. Muhtar, avluyu yeniden taradı gözleriyle. O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olmazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.” Güvercin’i kaçırdığından şüphelenilen ve Güvercin’in aşkına karşılık vermediği Cennetin oğlu dedikleri genci döverek Güvercin’i nereye sakladığını sorarlar. Ama o genç ben kaçırmadım diyerek sürekli itiraz etmiş sonra da delirerek ““Kaar neden yağaar, kaaaar?” diye sormaya başlamıştır. “Korkuyordu aslında. Güvercin'in ansızın kayboluşundan, ortaya çöken sessizlikten ve bu sessizliğin arkasından gelecek olan her şeyden korkuyordu.”Cennet’in oğlu önce kendi içinde, sonra köyden de kaybolmuş ama bir gün elinde bir yılanla tekrar ortaya çıkmıştır.

Güvercin’i çeşitli büyüler yardımıyla bulmaya çalışırlar. Bunun için Reşit’e, evlenme çağındaki bir kıza ait birkaç tel saç bulup getirmesi söylenir. Rıza’nın oğlu Ramazan da bu saç tellerini alıp imama gidip sevdalandım dediği kızın kendisine sevdalanması için imamdan büyü yapmasını isteyecektir.  İmam, büyüyü yapar. "Sevmek insanın erişebileceği en yüksek mertebedir," dedi imam birden, "ne mutlu sana ki oraya ulaşabilmişsin..."  Ama Ramazan,  aynı gün Reşit’in atının nalları altında ölmüş, saçı tellerine büyü yapılan kız olan Güldeben ise zaten ölmüş olan Ramazan’a âşık olmuştur. “ İşte böyle, insanlar burnumuzun dibinde doğuyor, burnumuzun dibinde yaşıyor, sonra birdenbire yoklara karışıyor da biz fark edemiyoruz.”


Köylüler Ramazan’ı ezip kaçan atı vurmak için uğraşırken Cennet’in oğlu, sırtında Güvercin’le köye girer. Güvercin hamile kalmış ama kimden hamile kaldığını da herkesten saklamıştır.  Güvercin’in Babası Reşit de itiraf etmesi için Güvercin’i ahıra kapatmıştır.  Bekçi, Güvercin’i kaçırdığı düşünülen Cennet’in oğlunu köylülerden korumak için Cennetin oğlunu muhtarlıkta saklamak ister ama içeri girdiklerinde Muhtarın kendisini astığını görürler.  Ancak Cennet’in oğlunu da sakladığı yılan sokup öldürmüş,  hamile Güvercin ise bir ayı yavrusu doğurmuştur. Böylece Güvercin’i bir ayının kaçırdığı ve ayıdan hamile kaldığı anlaşılır.

Aslında büyün bunlar zaten hiç olmamıştır.  Bu olaylar aslında şehirden köye gelen Berbere traş olmaya gelen bir müşterinin hayalleridir. ““Demek, demiş; yaşadıklarımın hepsi bir oyundu. Demek, insan ne yapsa bir oyunun içinde.”

 




[1] Hasan Ali Toptaş, Gölgesizler, EVEREST YAYINLARI, Arka Kapak Yazısı

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar