Gönlümüzü Yıkan Derinleşen Vahşi Ayrımcılık

09.06.2016
                                      
    Derinden gönlümüzü yaralayan, derinleşen ayrımcılık ve yalnızlığımızın korkunç yüzü ile umutlarımızın batışının aynada yansıtan korkunç yüzünün vahametini görmeden, ters bakış açısıyla yaşıyoruz. Varsayımdan ibaret olan kendi egomuzla, kendimizi tatmin ederken, karşımızdaki insanlarla derinleşen yalnızlığımız ve gönüllerimizde açtığımız yara ile yaşayıp maalesef gidiyoruz. Bu dünya bizlerin özgürce kendi fikrince yaşaması içindir, hiç kimsenin tekelinde değildir. Ayrımcılık yürekleri tufanlara gark ederken, kendimizi sahilsiz ummanlarda çöllerde bedenimizi tel tel soyarak çıplak bırakırken, adımlarımız içimizi ısıtan güneşi dahi üşütmektedir. Bu nedenle sokaklarımız şehirlerimiz birer cenaze evi gibi, sessiz vahşeti ruhumuzda dinmeyen esareti ile vakitsiz ölümleri yaşatıyor. Geçici arzuların leş kokan darmadağınık adımları, sahipsiz sanılan insanların hayatında yarınında senelerinde korkunç vahşetini yaşatırken, bu vahşetin gölgesinde yaşayan batı Avrupa, arzu ve çıkarlarının ekseninde gönülleri işgal ederken, acımasızlığında insanlar birer yaprak gibi ölüm ve zulümlerle toprağa düşürmüştür. İnsanın sahipsiz olmadığını hatırlatan Yüce Rahman Yüce İslam’ı nur Peygamberini göndererek, lime lime bedenlerin hafızaların vahşice parçalanmasına dur demiştir.  
    Özel yaşamda birkaç kuruşluk lüksümüzle kendimizi özel görmenin derin ayrımcılık olan bu kötü bakış açısız ’lığı silmemiz gerekirken, maalesef en mühim olanı da bu bakış açısız ’lığın da toplumda değer görmesi ve ayrımcılığın kör karanlık kuyularında, karanlıklarda bizleri bırakıyor olmasını görmeden yaşamaya devam etmemizdir. Yıkıcı dil ile toplumdaki cesareti birliği beraberliği derinleşen ayrımcılık anlayışsızlığı ile kendimizi masum görmenin geçerli olan hiçbir yanı da yoktur. Bu kutupsuz çatışmalar, toplumdaki barışı kişilerin inancını güvenini yok etmesi ile karşılıklı güveni kökünden keserek, bütün çalışmaları yok etmektedir. Aynalarda yüzler kayıp sisler kutbunda yaşayan insanın gözlerdeki umutlar kaybolmuştu. Fikirlerde kan damlarken insanlar ayrımcılığın derinliğinde, nefessiz kalırken gönül bağında güller susup bülbüller ötmez iken o ayrımcılığın tepelerinde, insanlar ayrımcılık kurşunu ile vuruluyordu. Ümitlerin fenerleri sönmüş hünerler bitmiş insanlığın feri sönmüş, insanlıktan adım adım kaçarken geri geri, bilinmez insanlık vahşet ile arar ki neyi? Benlik sarmış tarihi karanlığı ile gönül kalesini esaret altına almış kin kusuyordu. Nefis şatosun da oturan Avrupa zalimliği ile kendi iğrenç pazarını kurarken kar yerine zararda olduğundan habersizdi, insanda İman din vicdan olmadıktan sonra o insandan insanlık merhamet beklemek boşunaydı! Batının kendi karanlığında zencileri insan yerine koymayan ayrımcılığı ile tenindeki renge göre ayırarak, özgürlüğü yaşantısı ömrü hiçe sayılarak günlerce kırbaçlar eşliğinde aç susuz vahşet içinde bir köle gibi satılarak, batı kendi karanlığında İslamiyet’in gelmesi ile batmıştır.
    İslam doğarken nur nur Mekke de vicdan kapısını gönüllere yerleştirerek ve açar ki binlerce mazluma nur nur umut önüne sererken ”Ayrımcılığın” vahşi derinliğini yerler altına gömerek ayaklar altında çiğnetmiştir. Ellerinde ayrımcılık hançeri olanla batı Avrupa’yı kendi hançerlerini sinesine saplamıştır. İslam, hayallere yarınlara ömürlere adımlara katılan yalanları sahteciliği bir çırpıda paramparça ederek, insanları huzura kavuşturmuştur. Böylesi bir zulmü de ancak nurdan nur gerçek hakikat olan İslam ve onun Nurdan Peygamberi silebilirdi. Artık gülmeyen devran ile gönüller gülmeye başlamıştı. İnsanlar Nur İslam’ın nur ekseninde birlik beraberlik Nur Kur’an Sünnet ışığında bu zulmü yıktı. İslamiyet’in gelmesi ile yok olan bu zillet sonrasında, gönüller huzurla mutlulukla hoş oldu, gönülde evlerde gönül dergâhları kuruldu, gelenler kendilerinde derman çareler aradı buldu
    Aramız da kendi elimizle açtığımız bu boşluğu hezeyanı ancak İslam dinimizin imanın güzelliğini yaşayarak, birbirimizle kardeş olduğumuzu hatırlayarak doldurabiliriz. Hızla kentleşen şehirlerin çoğalan nüfus ile bunu örtmenin hiçbir izahı da olamaz. Toplumun her kesimini kucaklayan ve onun her derdine cevaplar sunan İslam dan başka diğer sistemler tezler vs. insanı kendi yalnızlığına, ayrımcılık tuzağına sürüklemekten başka hiçbir yararı olmayacaktır. İslamiyet ten önce, birçok dinle alakalı olmayan kişilerin kendi egoları ile süslemiş olduğu arayışlarla ve kurduğu sistemlerle sadece insanları köle yapan, ezen yıkan canına malına değer vermeyen, derin ayrımcılığın korkunç yüzü ile yok ederek kökten öldürerek neler yaptıkları malumdur ve korkunçtur vahşettir…
    Namık Kemal'in şu ifadeleri, böyle fikirlere adeta bir cevap gibidir:
"Yüksel ki yerin bu yer değildir,
Dünyaya geliş hüner değildir.
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten.
Ne sin iledir, ne sal iledir, ne cah iledir
Ne mal iledir, beyim ululuk, kemâl iledir."
 
    İster adına kentleşme deyin nüfus çokluğu küresel zımbırtı deyin hala dünden ders alamayan imanı olmayan zerzevatların kendilerini üstün görerek, kendi çıkarı kazancı uğruna, İslam dinin karalayarak hala bu derinleşen ayrımcılık peşinde, lakin bilmediği bir şey var güneş balçıkla sıvanmaz. Selam ve dua ile.
 
'Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanımanız için, sizi milletlere, kabilelere böldük. Şüphesiz Allah katında en şerefliniz, en takva sahibi olanınızdır.'(Hucurat, 13)
 
'Sen Allah'ın boyasına bak! Daha güzel boya kimin olabilir? (Bakara, 138)
 
"Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır." (Rum, 22)
 
"Müminler ancak kardeştirler." (Hucurat, 10)
 
 
"Sen! Ben! Desin efrad, aradan vahdeti kaldır,
Milletler için işte kıyamet o zamandır."
                                       M. Akif Ersoy
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar