Küçük,
şirin, pembe panjurlu sıcacık bir gönül evi gördüm.
Aşk rengine boyanmıştı tüm çehresi.
Davet etmeden hane sahibi;
Sessizce girdim içeri...
Utangaç, çekingen ve bir o kadar da cür'etkar bir kapısı vardı;
Aralanıyor fakat, açılmıyordu öyle hemencecik gelene geçene...
Ufka bakan göz göz pencerelerinden içeri sızan masmavi gökyüzü;
Sanki sonsuz bir hayat kaynağıydı...
Zaman durduran saat asılıydı saadet renkli gönül evinin baş köşesinde;
Muhabbet kokusu sinmiş duvarlarına; renk renk izler bırakmıştı hatıralar...
Bahçesindeki ab-ı hayat çeşmesinden su içen boynu bükük çiçekler;
Baş kaldırıyorlardı hep birlikte hüzne, kedere...
Çatısına sarsılmaz fikirlerden akıl örtüsü çekilmiş, direniyordu boş laflara...
Küçük, pembe panjurlu,
sıcacık bir gönül evi gördüm.
Aşk rengine boyanmıştı tüm çehresi.
Ayrılırken oradan,
Merakla baktım uzaktan;
Var mıydı acaba bir sahibi?