02.10.2023
M. NİHAT MALKOÇ
“Hafız” Arapçada “koruyan, ezberleyen” anlamına gelir. Zira o, “korumak, ezberlemek” anlamına gelen “hıfz” kökünden türetilmiş güzel bir sıfattır. Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezbere bilen kişiye “Hâfız” diyoruz. Hafızlık, ülkemizin de içinde bulunduğu kutlu İslam coğrafyasında daima önemsenmiş, hafızlara her zaman büyük bir kıymet verilmiştir.
Resulullah Efendimizin(sav) “Ümmetimin en şereflileri Kur’ân’ı ezberleyenlerdir” hadisinin müjdesine mazhar olmak başlı başına hafızlığın mükâfatıdır. Bu söze muhatap olmak için hafız olunur. Zira hafızlık vahyi muhafaza etmek ve satırdan sadıra damıtmaktır.
Kur’an’ı ezberlemek hafızlığın ilk ve en zor aşamasıdır. Fakat hafız olmak kadar hıfzı muhafaza etmek de bir o kadar önemlidir. Kur’an’ı unutanı, Kur’an’la amel etmeyeni, dünyanın süsüne kanıp aldananı Kur’an da unutur ve yevm-i mahşerde aleyhine şahitlik eder.
Hafızlığın mükâfatı cennette ‘Cemalullah’la şereflenmektir. Hafızlar mukaddes kitabı sadece dillerinde değil, gönüllerinde de taşırlar. Onların fikri de, zikri de, şükrü de Kur’anîdir. Ahdine sadık kalandır onlar… Kur’an’ın rahmanî ikliminde felaha ve salâha erenlerdir.
Hafızlar mukaddes vahiy yükünü taşımaktadır. Onlar hak ve hakikat davasını yorgun sırtlarına yükleyip dik yokuşları çıkanlardır. Buna rağmen Üstad’ın diliyle “Bu yük senden Allah’ım, çekeceğim, naçarım/Senden sana sığınır, senden sana kaçarım” diyebilenlerdir.
Onlar kutsal bir çilenin gönüllü hamallarıdır. Ağır bir yükün altında olmalarına rağmen hallerinden de şekva etmezler. Peygamber Efendimizin saçlarını ağartan Hûd Suresi’ndeki “Festakim kemâ ümirte” (Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!..) ayeti onların sırtını da iki büklüm etmiştir. Onlar bu emri hakkıyla yerine getirenlerin, sonsuza dek kalacakları yerin cennet olduğunu düşünerek soluklanırlar. Bu, onların alnındaki teri silen bir mendil olur.
Kur’an okumak “En Sevgili”yle konuşmaktır; bir anlamda Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkmaktır. Onun içindir ki hayatın en zevkli demleridir Kur’an’la geçen dakikalar… Namaz kıldığımız ve Kur’an okuduğumuz vakitler Allah’a en yakın olduğumuz zamanlardır. Bunu en çok yaşayanlar da hiç şüphesiz ki hafızlardır. Bunun emsalsiz tadını en çok onlar bilir.
Hafızlar Kur’an aşığı insanlardır. Onların gönülleri Kur’an’la cilalanmıştır; nazarları Kur’an’ın nuruyla keskinleşmiştir. Hafızlar zihinlerini ilahî kelamla süslerler. Her hayrın başı olan besmele, onların altın anahtarıdır. Kur’an sarayından içeri ancak o altın anahtarla girilir.
Hafızlık, manayla lafzın aynı gönülde birleştirilmesi, bir anlamda mayalanmasıdır. En iyi hafız, Kur’an’ın sadece lafzıyla değil, manasıyla da buluşmuş olan insandır. Zira Kur’an’ın manasıyla buluşmayan, onu içselleştirmeyen, gerçek anlamda Kur’an’la buluşmuş sayılamaz.
Hafızlık bir gönül işidir; Kur’an sevgisini iliklerine kadar hissetmektir. Dünya ile olan ilişkilere belli bir mesafe koymaktır. Hiçbir dünyevî beklentisi olmadan dirsek çürütmektir. İnsanların kuştüyü yataklarında uyudukları bir zamanda, rahleyi önüne alıp gece yarılarına kadar Kur’an’la sırdaş olmaktır. Tefekkür edip gözyaşlarıyla temizlenmektir. Dağların taşıyamayacağı ağır bir yükü yiğitçe sırtlamaktır. Onun içindir ki yüce kelamın her harfi onların kurtuluşu için şahitlik edecektir. Zira onlar Kur’an’ın her bir harfini yüreklerine nakşetmişlerdir. Onlar Kur’an’ın canlı şahitleridir. İlahî kelam onların diline ne de yakışır.
Onlar batıldan, taundan kaçar gibi kaçan, Hakk’a sığınan müstesna insanlardır. Hayat iksirini kelime-i tevhidde bulanlardır. Onlar ruhlarını antipas hükmündeki vahiyle cilalandıranlardır. Onların ruh alıcıları Hakk’ın mesajlarını eksiksiz alacak şekilde konuşlandırılmıştır. Onlar hakikat karşısında kör ve sağır değillerdir. Akıllarını hidayet rehberi olan Kur’an’la inşa etmişlerdir. Onların feraset ve basiret nazarları keskindir. Onlar sadece alın teri değil, akıl teri de dökerek Kur’an’ı layıkıyla anlamaya ve yaşamaya çalışırlar. Zira Kur’an anlaşılmak ve yaşanmak için Allah’ın kullarına gönderdiği bir hayat rehberidir.
Hafızlar Kur’an’ı tilavet eden değil, kıraat eden seçkin insanlardır. Zira ‘kıraat’ anlamak için, ‘tilavet’ ise aktarmak ve duyurmak için okumadır. Oysa aslolan anlamak için okumadır. Efendimiz bir hadislerinde “Eşrâfu ummetî hameletu’l-Kur’an” (Ümmetimin en şereflileri Kur’an’ı taşıyanlardır) buyurur. Buradaki ‘taşımak’ sadece Kur’an’ı ezberlemek değil, aynı zamanda onunla amel etmek, onu hayatı çepeçevre kuşatan unsur haline getirmektir. Zira Kur’an mezarlara okunmak için gönderilmemiştir, o dirilere nasihat etmektedir. Rabbimiz, katından gönderdiği vahyi anlamanın ve onunla amel etmenin önemiyle ilgili olarak şu çarpıcı ayeti göndermiştir: “Tevrat’ı taşıma sorumluluğu kendilerine verilip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar yüklenmiş (fakat sırtındaki yükün değerinden bîhaber olan) eşeğin durumu gibidir.” (Cuma 62/5).
Hafızlık harflerin ruhuna inebilmektir. Hafızlar, söz konusu olan Kur’an okumaksa yorulmak nedir bilmezler. Zira onlar, okudukça dinlendiklerini hissederler. Kur’an onların gül yüzünde tebessümler bırakır. Onlar Kur’an’la bakar, Kur’an’la görür, Kur’an’la işitirler.
Gül yüzlü hafızlar Kur’an okudukça elest meclisindeki o büyük yeminlerini de tazelerler. Okudukça, ellerinden kayıp giden hayatı geri kazanırlar. Hakikatin zirvesine olan yürüyüşlerinde Kur’an’ın her bir harfini kendilerine yoldaş, yüreklerine de sırdaş ederler.
Hafızlık dünya durdukça hiç sönmeyecek rahmanî bir meşaledir. Hafızlar, adları hep Kur’an’la anılan bahtiyar insanlardır. Onlar Kur’an’ın nidasıyla ve nefhasıyla geceleri gündüze tebdil eyleyenlerdir. Onlar Kur’an ahlakıyla ahlaklanan bahtiyar insanlardır.
Hafız-ı Kur’an, nefsanî arzularına geçit vermeyendir. Zira o izzetli ve iffetlidir. Küfrün bataklığa döndürdüğü bir dünyada, Rabbimizin kitabına korkusuzca dört elle sarılandır. O parayı, malı mülkü değil, Kur’an’ı ve onun sahibi olan Allah’ı dost edinendir. O, soğuk kış gecelerinde bile rahlenin başında oturup sabır ve sebatla geceleri nurlu seherlere devirendir. O, insana vesvese veren şeytanın çirkin sesini bastırıp Kur’an’ın diliyle konuşandır. Zira o, zikrullahı diline pelesenk etmiştir. O, kalbiyle Rabbi arasında Kur’an’ı rabıta kılmıştır.
Hafız, dünyevî menfaatleri elinin tersiyle itip Allah’ın şefkat ve merhametine sığınandır. O, gönlünü Kur’an’ın duru sularında bütün beşerî, hayvanî ve cismanî kirlerden arındırmıştır. Salât ü selamlarla gönlünü hoş eylemiştir. O herkesi değil, Hakk’ı memnun etmeye çalışandır. Firak ve iftirak tohumları saçanların karşısında dimdik durandır o....
Kur’an, hafızın tertemiz ruhuna giydirilen altından bir elbisedir. Bu elbise aynı zamanda manevî bir zırh hükmündedir. Küfrün paslı kılıçları bu elbiseyi delip geçmeye muktedir değildir. Kur’an, aynı zamanda hafızın başındaki billurdan taç hükmündedir. Bu taç, Allah katında kralların dünyevî makam ve mevkilerinden çok daha hayırlı ve de üstündür.
Hafızlık, çölde gül yetiştirmek kadar zahmetli olsa da onun kokusu nebevî iklimlerden gelir. Hafızlar zifiri karanlıklara doğan ayın on dördü gibidir. Hafızlar geceyi aydınlatan kutlu kandillerdir. Gönül göğünün yıldızlarıdır onlar... Hafızlar tüm engellere göğüs gerip ashabın nurlu yolundan gidenlerdir. Onlar kutlu seherlerde bir güneş gibi doğarak dünyamızı ısıtırlar.
Hafızların serdarı Resulullah Efendimiz “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve öğreteninizdir.” diyerek hafızlık müessesesini yüceltmiştir. Hafızlar Resulullah Efendimizin sadık yoldaşlarıdır. Onların Kur’an’a yaptıkları hizmetlerinin mükâfatını Rabbimiz misliyle verecektir. Resul-i Ekrem Efendimizin Kur’an okumayla ilgili şu mübarek veciz sözü, altın harflerle yazılmaya layıktır: “Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mümin hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münafık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buhârî)
On dört asırdan beri bir harfi bile değişmeyen, manası âlemleri kuşatan Kur’an, ilahî bir sevdaya düşen hafızların gönüllerinde açan vahiy çiçeğidir. Onun satırlardan sadırlara taşınmasında hafızların rolü çok büyüktür. Onlar Kur’an’ın her bir ayetinin derin manasını ruhlarına giydirmişlerdir. Pörsümeye yüz tutmuş ruhlar, böylelikle yeniden dirilmiştir.
“Huffaz-ı Kiram” dediğimiz hafızlar, Kur’an’ı gönül aynasına düşürenlerdir; onu nesilden nesile aktaranlardır. Onlar İslam’ın ve Kur’an’ın ruhunu yaşatanlardır. “Yaşayan ve yürüyen Kur’an” olarak niteleyebileceğimiz hafızlarımızı Allah başımızdan eksik etmesin; Rabbim onların sayısını kat kat artırsın. Kur’an onların dilinde çiçek çiçek açsın, serpilsin…
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın