Hâkim Senâî Kimdir Senai ve Layhar Kıssaları

27.06.2018

 
HÂKİM SENÂÎ (d.1071-72- ö. 525/1131 [?])
 
Yazıda Tarihteki Hakim Senai  kimdir, Hakim Senai'nin hayatı, Gazne saraylarındaki hayatı, Senai'nin şairliği, saray şairi oluşu, Medhiye ve Mesnevi tarzının kurucusu oluşu, Layhar ile tanışması, tasavvufa girmesi, fakirane  hayata başlaması, Senai ve Layhar kıssaları, Senai ile ilgili kıssalar, edebiyatta Senai ve Layhar, Nabi'nin Senai hakkındaki mesnevisi, Sena-i ile Gaznevi Sultanları, konularına değinilmiştir. 
 

Tam adı Ebü’l-Mecd Hakîm Mecdûd b. Âdem Senâî-yi Gaznevî olarak bilinen İranlı, Gazneli Sultan Mahmud’un nedimi, Külhani Layhar’ın müridi olarak bilinen,  tasavvufî mesnevi tarzının da kurucusu kabul edilen, hakkında birçok rivayet de oluşan İranlı sufidir.

Doğum tarihini 524’te (1130) yazmaya başladığı  Ĥadîķa’snı altmış yaşında iken yazdığını belirtmesinden dolayı 464 (1071-72)[1] yılında doğmuş olduğu anlaşılmıştır. Yine şiirlerinde soylu bir aileden geldiğin belirtmiştir. Eserlerine, yaptığı hizmetlere de bakıldığında devrine göre mükemmel bir öğretim gördüğü tahmin edilir.
Gazneli Sultan Mahmut’un torunları olan Sultan İbrâhim, III. Mesud ve Behram Şah’ın zamanlarında yaşayan Hâkim Senai’nin çocukluk yıllarından beri şiirler yazdığı ileri düzeyde şiir bilgisine sahip olduğu, hayatına şekil verecek olan methiye konulu kasideler yazmak konusunda özel yeteneklerinin olduğu da söylenebilir.

Anlaşıldığı kadarı ile bilge kişiliği ve methiye yazmaktaki mahareti sayesinde Gazne sultanlarının gözdesi haline gelmiş, büyük bir şatafat içinde yaşamış, sultanların nadimi ve madihi ( medhiyecisi)  olmayı başarmıştır. Eserlerinde methettiği hükümdarların Gazne sultanlarından İbrâhim, III. Mesud ve Behram Şah olması onun yaşadığı dönemleri de ortaya koyduğu gibi adı geçen bu sultanların yakınlarında olduğunu da göstermiş olmaktadır.

Fakat şiirlerinden de anlaşılacağı gibi Sultan III. Mesut’un tahta çıkmasından bir müddet sonra ve 1099 yılından itibaren şiirlerinden de belli olan derin bir ruhi değişim yaşadığı görülür. Şiirlerinde de fark edilen bu değişimin sebebi ise Külhan-i Layhar ile karşılaşmasına bağlanır.

Senâî ; Gazneli Sultan İbrahim ve oğlu Sultan III. Mesut’un en sevdiği danışmanı, nedim ve madihidir.[2] Sanâî büyük bir şatafat içinde yaşamakta sadece uyku vakitlerinde Sultan’ın yanından ayrılabilmekte,  bu nedenle de sultanın tüm nimetlerinden de istifade edebilmektedir. Fakat onun bu görkemli hayatı Külhan’ı Layhar’ı tanıdıktan sonra bambaşka bir mecraya girecektir.

Nâbî’nin Divanı’nda 101 beyitten oluşan  “Makâle Der-şân-ı Hakîm Senâyî Kaddesallahü Sirrahü’l-Azîz” adlı mesnevisinde Senâî’nin Layhar’a tesadüf etmesi şu şekilde anlatılır.

Bir seher vaktinde Senâî Bey,  kâşanesinden kalkıp, katırı ile Sultan’ın sarayına giderken Lâyhâr’n olduğu hamamın külhanı önünden geçer. Bu sırada da katırının ayağı çamura batar.  Uşağı ile birlikte ne kadar uğraşsalar da katır yürümemekte inat eder.  Olayı izleyen Lâyhâr Külhancıya;” Lâyımı doldur baba! Bir dolu da Senâî Bey’in aşkına içeyim” der. Külhancı “ Hâkim Sanai ile dalga geçen Layhar’a  “ O padişahın arifi, âlim, fazıl ve gazi bir zattır senin ayıplamana layık değildir “der. Layhar bunun üzerine Hâkim Senâi’nin de duyacağı kadar yüksek bir sesle: “ O âlim ve fazıl değil aciz bir zattır. Sultan,  olsaydı nefsine zebun olmazdı; âlim olsaydı dünya yükünden şatafatından da kurtulmuş olmalıydı. O âlim,  fazıl ve şair değil dünya zevkleri için kendi gibi bir âcize iltica etmiş bir zavallıdır. Her gün bir şeyler alırım ümidiyle Sultana methiyeler dizip ona yaltaklık ediyor. Saçma sapan sözler toplayıp şiir yazdım sanıyor  [3] der.

Bunun üzerine Senâî külhana girer. Layhar’ın uzattığı kirli tortudan içer. Külhandan ayrıldıktan sonra tacı tahtı terk ederek, dünya nimetlerinden de el çekip inzivaya çekilir. Layhar’a özenen Senâî, tacı tahtı, şanı şöhreti, zenginliği, şatafatlı hayatından vaz geçerek Layhar gibi yaşamaya başlar.

Ruhsal değişimi rivayet edilen bu hadiseye dayandırılan Senai’nin şiirlerinde muhteva da değişime uğramıştır. Yine methiyeler yazmakla birlikte bu sefer yazdığı methiyeler “tevhid, zühd, uzlet konularında özlü ve ârifane bir özellik [4] taşımaya başlamıştır.

Halet-i ruhiyesi değiştikten sonra Merv’e gelerek Yusuf u Hamedani’ye intisap ettiği sohbetlerine katılıp talebesi olduğuna dair bilgiler de[5] mevcuttur.  Layhar gibi hamam külhanlarında dahi yattığı ifade edilen Senâî ‘nin gerçekten de uzunca bir müddet fakirane bir hayat yaşadığı ortaya çıkmaktadır.  


Hadika adını verdiği 30. 000 beyitlik tasavvuf ve tevhid konulu meşhur mesnevisini de bu süreçte yazmış olmalıdır. Senai’nin bu eseri tasavvufi mahiyetteki mesnevilerin menba-ı sayılmaktadır. Zamanın uleması tarafından ehl-i sünnet kaidelerine uygun görülmese de bu eseri tasavvufi mesnevilerin ilki kabul edildiği gibi Ferîdüddîn-i Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sa'dî Şîrâzî ve Hâfız gibi şairlerin aynı özelliklere sahip mesneviler hatta nazireler yazmalarına vesile olmuştur. 

Onun yarattığı bu etki bizzat Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin şu sözleri ile sabittir. "Attâr ruh, Senâî de onun iki gözü idi. Biz Attâr'ın ve Senâî'nin izinde yürüdük." [6]

 Sultan Behram Şah’ın ona bir taç vermek istediği hatta kız kardeşi ile evlendirmek de istediği ama Senâî’nin bunları reddettiğine[7] dair rivayetler de bulunmaktadır.

Hadika , Rumuzu’l enbiya, Künuz’ul enbiya, Farsça divanı ve çok sayıda başka eserleri ve methiyeleri bulunan Senâî’nin Sultan Behram zamanında Merv’den  tekrar  Gazne’ye döndüğü Hâce Âmid Ahmed b. Mes‘ûd-i Tişâ’dan büyük bir yardım görerek oturacağı bir eve sahip olduğu geçimini de Hâce Âmid’den sağlamaya başladığı, bu süreç zarfında da eserlerinin toplanmasını temin ettiği ama tüm eserlerini toparlayamadan da öldüğü anlaşılmaktadır. 1131 Türbesi Gazne’dedir. 

Veli mertebesine yakın bir yerde görülen Hakim Senai hakkında oluşan diğer bir meşhur rivayet de şu şekildedir.

Yalın ayak dolaşan Senâî’ye bir çift ayakkabı getirip giymesini ricâ ederler. O, bunu alıp kabul eder ama  ertesi gün ayakkabıyı dostlarının yanına götürür ve; "Ey dostlarım! Ben bugün sizin dünkü gördüğünüz Senâî değilim. Bu ayakkabı benim gittiğim yolu kapatıyor."

"Her şeyi terk edenlerin, eğer ayakkabıları yoksa, onlar yollarından geri kalmış olmazlar. Topuklarının her çatlağında saâdet kapıları vardır." Diyerek iade eder.
 
Tarîk-i fâkada hem keşf olup  Senai’ye
Cenâb-i külhan-ı Layhar’a dek gideriz.    Naili

İLGİLİ LİNKLER

Dürd –-İ Mey Şarap Tortusu Lây Ve Lâyhar - Edebiyat Terimleri .
KÜLHANBEYİ- Külhani Ocakları
KÜLHAN- KÜLHANİ

Külhani-i Layhar Kimdir Kıssa ve Şiirlerde Layhar ve Senai

KAYNAKÇA

  • [1] Saime İnal Savi, SENÂÎ ,  DİA, cilt: 36; sayfa: 503
  • [2] Şahamettin Kuzucular, KÜLHANİ-İ LAYHAR,
  • [3]  A.T. Onay Eski Türk Edebiyatında mazmunlar, MEB, 1996, S. 334
  • [4] - Saime İnal Savi, SENÂÎ ,  DİA, cilt: 36; sayfa: 503
  • [5]  https://biriz.biz/evliyalar/HakimSenai.htm
  • [6]  A.T. Onay Eski Türk Edebiyatında mazmunlar, MEB, 1996, S. 334
  • [7]  https://biriz.biz/evliyalar/HakimSenai.htm

 

 



Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Ahsen Keleş

Ahsen Keleş

6 years ago

herkesin okuması gereken bir yazı tebrikler

Ali Çelebiler

Ali Çelebiler

6 years ago

gözlem olmadan tasvir olmaz. Duygular da hissedilmeden yazılamaz. Tebrik ederim.