Hatay Tarih Turizm ve Kültür Dosyası

19.04.2013



HATAY


GENEL ÖZELLİKLERİ


Hatay, Türkiye'nin en güneydeki ilidir. Hatay'ın doğusunda ve güneyinde Suriye, batısında Akdeniz, kuzeybatısında Adana, kuzeyinde Osmaniye ve kuzeydoğusunda Gaziantep bulunur. Toplam nüfusu 1.483.674'tür.[1]

Yüzölçümü 5.827 km² olup, İlimiz topraklarının % 46’sını dağlar, % 33’ünü ovalar ve % 20’sini platolar oluşturur. [2] İl topraklarının en önemli yükseltisini kuzey-güney hattında uzanan Nur Dağları (Gavur Dağları ve Amanos Dağları olarak da bilinir) oluşturur. Bu sıradağların en yüksek noktası ise Mığırtepe'dir (2.240 metre). İlin doğal bitki örtüsü ormanlardan oluşsa da günümüzde birçok bölgede ormanlar tahrip edilmiş, yerlerini maki türleri almıştır. Bunlar mersin, defne, keçiboynuzu, zakkum, delice ve katırtırnağı gibi bodur bitki türlerinden oluşur. Makilerin de tahribata uğradığı alanlarda ise odunsu bitkilerden oluşan garig toplulukları ortaya çıkmıştır. Buğday, endüstri bitkileri, sebzeler, zeytinlikler, yağlı tohumlar, narenciye, meyve, tarla sebzeciliği, yem bitkileri üretimi yapılır. Bu ürünlerin başında narenciye, zeytin, erik, havuç, kavun, Trabzon hurması, maydanoz, taze soğan, sarımsak, pazı ve marul gelmektedir.[3]

Hatay'ın en önemli akarsuyu olan Asi Nehri, Lübnan Dağları ve Anti-Lübnan Dağları arasındaki Bekaa Vadisi'nde kaynayan akarsuların birleşmesiyle oluşur, Suriye topraklarından geçerek ilin güneydoğu sınırlarından girer. Afrin ve Karasu çaylarının birleşmesiyle Tümü kurutulmuş olan Amik Gölünün ayağı Küçük Asi ile birleştikten sonra güneydoğu doğrultusuna yönelir ve yaklaşık 40km. Sonra Samandağ’ın güneyinde bir delta oluşturarak Akdeniz’e kavuşur. Asi’nin Antakya içinden geçen ve bir kanal haline getirilmiş olan yatağı, yaklaşık 2 km. uzunluğunda ve 30;35 m. genişliğindedir.[4]  Asi Nehri’nin toplam uzunluğu 380 km. olup, nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde bulunmaktadır.[5]

 

       Yapmadan Dönme

Arkeoloji Müzesi, St. Pierre Kilisesi, Habib-i Neccar Camii, Antakya Kalesi, Çevlik Ören yeri, Titus Tüneli, St. Simen Manastırı, Eski Antakya evleri Harbiye Mesire yeri, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Arsuz Sahil şeridi, Bakras Kalesi, Koz Kalesi'ni gezmeden,

İçli Köfte, Aşur, Ekşi Aşı, Humus, Cevizli Biber, Kaytaz Böreği, Katıklı Ekmek; Tatlı olarak: Künefe, Taş Kadayıf, Kabak Tatlısı, Kereviç yemeden,

Defne sabunu, İpek dokumacılık, Biber Salçası, Nar Ekşisi almadan  ...Dönmeyin[6]

 

 


HATAY’IN İLGİNÇ YÖNLERİ


Amanos Dağları, Avrupa’nın biyolojik çeşitlilik bakımından en değerli ve acil korunması gereken 100 ormanı arasındadır ve Akbez Geyik Böceği, dünyada sadece Amanos Dağları’nda yaşamaktadır. İskenderun güvercini saf bir ırk olması sebebiyle Bağdat ırkları içinde benzersiz ırklardan biridir. Türkiye genelinde yaşayan yaklaşık 400 kelebek türünden yaklaşık üçte birinden fazlası Hatay sınırları içerisinde yaşamaktadır. [7]

Dünyanın en lezzetli deniz ürünü arasında gösterilen “jumbo” karidesi Akdeniz’de en fazla İskenderun kıyılarında avlanmaktadır.

Dünyanın en iyi ney kamışları Samandağ’da yetişir.

Dünyada Olimpiyat niteliğindeki ilk festival M.Ö. 195 yılında Daphneia’da (Defne-bugünkü Harbiye) yapılmıştır.

14 km uzunluğu ile Samandağ sahilinin dünyanın en uzun sahillerinden biridir.

1380m uzunluğunda, ortalama 7metre yükseklik ve 6 metre genişliğindeki Titus Tüneli sadece insan gücüyle açılan dünyanın en uzun tünellerden biridir.

Türkiye’de demir-çelik üretiminde kapasite açısından I. Sırada, üretim açısından 2 inci sırada yer alır. İleriki yıllarda Türkiye’nin toplam yassı çelik ihtiyacının % 87,5’ini üretecektir.[8]

Hatay mutfağı yemek, meze ve tatlı çeşitleri olarak ülkemizde ve Doğu Akdeniz’de en geniş çeşide ve lezzet bakımından en tercih edilen mutfaklarından biridir.

İlk mağara Kilise ve Hıristiyanların Hac Mekânı olan St. Pierre Kilisesi Antakya’dadır. Kudüs Kilisesinden sonra kurulan Antakya Kilisesi, “Ana Kilise“ olarak adlandırılan ve dünyadaki 4 patriklik merkezinden biridir.

Antakya Arkeoloji Müzesi dünyanın ikinci büyük mozaik müzesidir. Roma İmparatorluğu zamanında, Roma ve İskenderiye’den sonra dünyanın üçüncü büyük kenti Antakya’dır.  Günümüzde ayakta olmayan surları İstanbul’dan sonra ülkemizde ikinci, dünya da ise uzunluk açısından Çin Seddi ve İstanbul surlarından sonra yeryüzünün sayılı uzun surlarından biridir.



İLÇELERİ

  • Antakya
  • Altınözü
  • Belen
  • Dörtyol
  • Erzin
  • Hassa
  • İskenderun
  • Kırıkhan
  • Kumlu
  • Reyhanlı
  • Samandağ
  • Yayladağı

SANAYİ EDÜSTRİ VE TARIMSAL ÜRETİM


Hatay demir-çelik sektöründe kapasite açısından Türkiye’de birinci sırayı almaktadır. Sektör, ülkemizin 35 milyon tonluk üretim kapasitesinin yarısına sahiptir. Ülkemizde üretilen otomotiv ve yan sanayi filtrelerinin %63’ ü 15 adet firma tarafından Hatay da üretilmektedir. Türkiye’nin erkek ayakkabı ihtiyacının %40’ı Hatay’dan karşılanmaktadır. 

``Rüzgar Enerjisi``nin cazibe merkezi olacağı belirtilmektedir. Mevcut kurulu güç 75 MW’ dır. EPDK’dan lisans almış ve çalışmaları devam eden 172 MW/saat üretim kapasitesine sahip RES yatırımı vardır. 

Antakya’da ağaç işleri sektöründe üretim yapan yaklaşık 1500 firma bulunmaktadır. Bu firmalar, büyük ölçüde, el emeğinin ağırlıkta olduğu ve ustalık gerektiren işler yapmaktadırlar. 

 

Türkiye’de uluslararası yük taşımacılığı yapan taşıtların yaklaşık % 11’ini bünyesinde barındırır ve kayıtlı 9.978 adet araçla İstanbul’dan sonra 2. büyük nakliye filosuna sahiptir.

Turunçgiller üretiminde 559.559 tonluk üretim miktarı ile 3. sırada yer almaktadır. Bu miktarın Türkiye üretimine oranı % 18,49’dur. Mandalina (satsuma) üretiminde 1.Sıradadır,  Üretim miktarı 204.983 tondur. Portakal (Washington) üretiminde Türkiye’de 2. sırada yer almaktadır. Hatay, portakal (Washington) üretiminin, Türkiye üretimine oranı % 18,19’dur.Bu üretim miktarının Türkiye üretimine oranı % 40,54’dür. Zeytin üretimi bakımından 3. sırada yer almakla birlikte ilerleyen yıllarda daha üst sıralarda yer alabilecek potansiyele sahiptir.  Sanayi Sicil Belgeli  55 adet Zeytinyağı prese tesisi  faaliyette bulunmakta ve bu tesislerde  40.862. ton zeytinyağı çıkarılmaktadır.  

Geleneksel küçük sanayi olarak dericilik, ayakkabıcılık ve mobilyacılık önemli bir potansiyele sahiptir. Ağırlıklı sanayiler orman ürünleri, dokuma, giyim, deri sanayii, metal eşya, makina teçhizat, ulaşım araçları ve ilmi ve mesleki ölçüm aletleri sanayileridir.[9]

 

   

Resim, Kaynak Sayfası: https://www.tahtakurusu.org/galeri/hatay-resimleri/


Tarihçe


Hatay Türkiye'nin en önemli eski yerleşim yerlerinden biridir. Yapılan arkeolojik araştırmalarda milattan önce 100.000 ile 40.000 yılları arasına tarihlenen bulgulara ulaşılmıştır. Kazılar, İssos Ovası ve civarındaki ilk yerleşmenin Demir ve Tunç çağlarında başladığı Neolitik, Kalkolitik, dönemde de sürdüğünü ortaya koyar. İÖ 3200–2000tarihlerinde (Tunç Çağı) yerleşmenin süregeldiğini, Hatay yöresinde 46 değişik yerde yapılan kazılarda anlaşılmıştır.[10] Hatay yöresinde 46 değişik yerde yapılan kazılarda anlaşılmıştır. Bu kazı alanlarından bazıları Amik ovasındaki: Çatalhöyük, Tell Cüdeyde, Tell Tayinat; Kadirli yakınlarındaki Karatepe, Aslanlıbel ve İslâhiye yakınlarındaki Zincirli, Dörtyol yakınlarındaki Kinet kazılarıdır.

İl toprakları ilk Tunç Çağından itibaren Akat Beyliği ve M.Ö. 1800-1600 yıları arasında Yamhad Krallığına bağlı bir beyliğin sınırları içerisinde yer almıştır. Kimmerlerin baskısı yüzünden Kuzey ve orta Anadolu’dan çekilerek Güney'e yerleşen geç dönem Hitit devletinin; Çukurova, Binboğa, Kırıkhan, Reyhanlı, Bahçe ve Antep sınırları yakınlarına kadar indiği, Kinet civarı ve Çukurova'nın Hititler için önemli yerleşkeler haline geldiğini ortaya koymaktadır. [11] Daha sonra MÖ 17. yüzyıl sonlarında Hititlerin ve MÖ 1490 yıllarında Mısır'ın egemenliğine girmiştir. Ardından Urartular, Asurlular ve Persler'in egemenliğine girdi.

Hatay, sırasıyla Geç Hitit   (MÖ. 2000),  Kue Krallığı', MÖ 16, MÖ 9. yy sonlarına doğru Asur, MÖ 6. yy.da Persler, MÖ 333 Makedonyalılar ve İskender, İskender sonrasında Selaukos, MÖ 66'da Roma imparatorluğunun idaresine girmiştir. Roma’nın bölgeden bir müddet için çekilmiş olması esnasında MÖ 64-MÖ 12 yılları arasında bölgenin korsanlar tarafından ele geçirildiği görülür. MÖ 12.yy.da bölge yeniden ve kesin olarak Roma’nın idaresi altında olacaktır

İssos, Amik ovası ve civarı ile Antakya M.Ö. 333'te Büyük İskender'in egemenliğine girdi. İskender'in ölümünde (MÖ. 323) sonra Büyük İskender'in komutanlarından Seleucus Nicator, önce Samandağı’nda  Seleuceiea ve Piera ‘yı kurdu. Başkent olarak kurulan bu kentin güvenli olmadığı anlaşılınca Babası Antiochus'un isminden Antiocheia adını verdiği Antakya'yı inşa ederek ve Selaukos devletini kurarak bölgeye hâkim oldu.[12] MÖ 300 yılında Antakya kurulmuş ve kent hızla gelişmiştir. . Selaukosların bölge üzerindeki hükümranlığı M.Ö. 66'da Romalı konsül Pompeius'un hâkimiyeti ele geçirmesine kadar devam etmiştir.

Selaukosların zayıfladığı esnalarda bölgenin bir müddet korsanlık ve karmaşa sürecine girdiği anlaşılmaktadır. Fakat bölgenin Roma idaresine girmesiyle düzen yeniden sağlandı.

Kent MÖ 64 yılında Roma İmparatorluğu'na katıldı ve Roma döneminde Antakya Dünya'nın en önemli şehirlerinden biri oldu. Roma'nın doğudaki başkenti haline dönüşen Antakya, tarihinin en parlak dönemini yaşamıştır. Romalılar kendileri için Roma ve İstanbul’dan sonra en önemli kent olan Antakya'yı, Çin Seddi’nden sonraki en uzun surlarla çevirmişlerdi.  Sasani Kralı  Ardaşir I'in oğlu Şapur I Roma üzerinde birçok seferler düzenleyerek M.S.256 –260 yıllarında Antakya ve civarını işgal edip Antakya'yı yağmalattı. I. Şapur'un bu işgal ve talan hareketinden sonra bölge iki kere daha kısa süreli olarak İranlıların saldırısına uğramış ve talan edilmiştir.  MS. 540 ve 611–628

 

Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü'yle başlayan karışıklıklardan sonra MS 395 tarihinde doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Hatay, Doğu Roma hissesine düşmüştü. Bölge Bizans idaresinde iken İran Kralı II. Hüsrev, zamanında 622'de Ayas'ta yapılan savaşta İranlıların Bizanslıları yenmesi sonucu yeniden İranlıların eline geçmişse de Emevi ordularının İran'ı işgale başlaması sonucu yavaş yavaş İslam devletlerinin kontrolüne girmeye başlayacaktır.

Antakya, Hz Muhammet’in ölümünden on yıl bile geçmeden, İslam ordularının akınlarına maruz kalmaya başladı.

636 yılında olan Yermuk savaşında Hz. Ömer’in ordusu, Bizanslıları ağır bir yenilgiye uğratınca, Antakya toprakları, İslam ordularının önünde diz çökmeye başladı. Antakya’nın fethi ile Anadolu’nun kapıları İslam ordularının önüne açılmış oldu. Bizans dilinde Antiocheia olan adı İslam ordularının şehri savaşmadan zapt etmesi ile Antakiye şekline dönüşmüştü. Muaviye zamanında Antakya’dan, Misis’e kadar olan bölgede yıkılmış kalelerin onarıldığı, Misis’in ileri üs olarak kullanıldığı, kalenin içine bir cami yapıldığı ulaşılan bilgiler arasındadır.[13]



BÖLGEYE TÜRKLERİN YERLEŞMESİ

Emevi idaresi zayıfladıkça bölgede Bizans baskısı artıyordu. Bunun üzerine Abbasi devletinin ordularında Türklerden oluşan hassa birlikleri kurulmaya başlanmıştı. Abbasilerin, bu hassa birliklerini iskân etmek için Irak’taki Samarra şehrini kurduğu bilinmektedir.  Hatay ve Çukurova’yı Müslümanların üssü haline getirmek için kararlı davranan Abbasi devleti orduları içinde bu sebeple Türk askerleri ve komutanları da bulunmaktaydı. Böylece Hatay ve Dörtyol'a ayak basan ilk Türkler, Abbasi ordusunda görev yapan Türk asıllı askerler ve komutanları olmuştur. Halife Harun Reşit  (786-809), zamanında Tarsus ve Anavaza'ya kadar olan bölgelerde kaleler iyice tahkim edilerek buralara Türk askerleri ve komutanları yerleştirildi. Bu Türk komutanlar arasında en dikkati çeken Faraç Beydir. Harun Reşit in uçbeyi olan Faraç Bey bölgedeki kaleleri tahkim ettirmiş ve yerleşim birimleri kurmuştur.[14]

Abbasile zayıflayınca 877'de Tolunoğulları'nın fethettiği  bu topraklar sırayla Ihşitler ve Selçuklular tarafından yıkılan Halep merkezli Hamdanoğulları (Beni Hamdan/Hamdânîler) egemenliğine girdi.  Bölge 969 yılında yeniden Bizans İmparatorluğunun topraklarına katildı. Bizans idaresi yeniden başladı ve yüz yıl kadar sürdü. Bölgeyi yeniden ellerine geçiren Bizanslılar, Doğudaki Ermenileri 963 tarihinden sonra Çukurova’ya getirerek iskân etmeye, kalelere Ermeni muhafızlar ve komutanlar yerleştirmeye başladı. Anavarza, Yılan kalesi, Sis kalesi Toprakkale gibi kalelere Ermeni askerleri yerleştiren Bizanslılar, bölgenin emniyetini Ermeni muhafızlara bıraktılar. 1069 da başlayan Türk akınlarıyla Bizans Devleti gittikçe güç kaybetmeye başlayacak, Bizanslılar İznik’e kadar çekilmek zorunda kalacak, işte bu boşluk içerisinde Ermeniler, Filaretos Barçamyos komutasında sınırları Kilikya’dan Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan bölgede bir Ermeni Krallığının temelini atmış olacaklardı.Bölge 1071 yılından osnra Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ ile birlikte İslam ve Selçuklu egemenliğine girdi. Süleyman Şah Çukurova’yı tamamen Selçuklu hâkimiyeti altına aldığı gibi, Antakya’ya kadar ilerledi. ( 1083, 1084 )

Bölge Büyük Selçuklu Devleti idaresinde iken I. Haçlı Seferinin başlaması ile bölgedeki Selçuklu hâkimiyeti ancak on altı yıl sürebildi. I. Kılıçaslan, insanüstü gayretlerine rağmen Haçlıları Anadolu’da durduramamış, Haçlıların, Anadolu’yu batıdan güneye kat ederek; Çukurova, Antakya, hatta Kudüs’ü işgal etmelerine engel olmamıştı.

11-12.yüzyıllarda Haçlı Seferleri sonrasında Antakya Memlûk Devleti tarafından Haçlıların elinden alınmıştır (18 Mayıs 1268).

1516'da Yavuz Sultan Selim bu toprakları ele geçirmiş ve Osmanlı İmparatorluğu dönemi başlamıştır. Memlûk Devletinden zapt edilen Antakya, Osmanlı İmparatorluğu'nda önce Halep'e bağlı bir sancak ve daha sonra kaza olarak yönetilmiştir. Bu dönemde Antakya, Asi Nehri ile Habib Neccar Dağı arasındaki dar ve meyilli alanda, 1,5-2 km²'lik bir alan üzerine yerleşmiş orta büyüklükte bir şehirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun Hatay'daki hâkimiyeti 1918 yılına kadar devam etti.


Cumhuriyeti dönemi


Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 23 Haziran 1939'da iltihak kararının alınmasının ardından Hatay'da

Mondros Mütarekesinden sonra Fransız işgaline uğrayan ve 1921 yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan Antakya, İskenderun ve havalisinde İskenderun Sancağı adıyla bir yönetim kuruldu. 2 Eylül 1938'de bu sancakta kurulan "Hatay Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, başbakanı Abdurrahman Melek, meclis başkanı Abdülgani Türkmen, milli marşı İstiklâl Marşı olmuştur.

Hatay Devlet Meclisi 23 Temmuz 1939 tarihinde Türkiye'ye iltihak kararı almıştır. 23 Temmuz 1939'da "Hatay" adıyla bir vilâyet olarak Türkiye'ye katılmıştır.

Antakya, bölgeler arası ticarette önemli rol oynamış, hacı kervanları için konaklama yeri, bir kültür alışverişi merkezi olmuştur. İskenderun ise tarihi boyunca Mezopotamya' nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ithal ve ihraç limanı olarak hizmet vermiştir. Antakya Helenistik Dönem ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde dünyanın sayılı uygarlık merkezlerinden biri olarak ün yapmıştır. 20. yüzyıl başlarında önem kazanan İskenderun ise 1950' li yıllardan sonra hızlı bir gelişme göstererek Türkiye' nin sayılı ticaret, sanayi ve ihracat merkezlerinden biri haline gelmiştir.

 



HATAYDAKİ TARİHİ MEKANLAR




ANTAKYA KALESİ 

Antakya Kalesi ve surları, Seleucus I. Nicator tarafından MÖ.300 yıllarında Antakya şehri ile beraber inşa edilmiştir. İç kale Silpius (Habib-i Neccar Dağı)'un en yüksek ve sarp tepesi üzerindeydi.

Antakya Kalesi, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılan ilavelerle genişletilmiş, Uzunluğu 23.600 ye kadar ulaşmıştı. Yine surlar üzerinde, çok katlı ve kare biçiminde 360 nöbetçi kulesi bulunuyordu. Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan yamaçlarındaki bölümü ile dere üzerinde aynı zamanda baraj ve köprü görevi de yapan Demirkapı bölümü sağlam kalmış diğer burçlar ve sur duvarları tarihteki büyük depremlerde yıkılmıştır.  Günümüzde Habib-i Neccar Dağı'nın tepesindeki yıkılmış durumda bulunan sur ve burç iç kale kalıntılarını görmek mümkündür. Yıkılmadan önceki dönemlerde bu surlar üzerinde çeşitli yönlere (İskenderun, Halep, Defne, Kuseyr gibi) açılan kapılar vardı. Bunların en önemlisi, şehre kuzeyden gelen yolların tek giriş yeri olan ve Asi ırmağı üzerinde bulunan Köprü Kapısıydı. Kapı 19. yüzyılın sonlarında kaldırılmış, taş köprü ise 1972 yılında yıkılarak yerine yenisi yapılmıştır.


Koz Kalesi (Kürşat Kalesi)

Altınözü ilçesinde, aynı adla anılan köyün yakınlarındadır. Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiye' den geçerek Antakya'ya giren Kuseyr yolu üzerindedir. Bu kalenin Antakya'nın güney bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Antakya Latin Patriği' nin de ikamet ettiği yer olan kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı. Bir tepeyi içine alacak şekilde yapılan kalenin sadece büyük blok taşlarla inşa edilmiş olan yarım daire şeklindeki iki burcu ayakta olup, diğer kısımları harap ve belirsiz durumdadır.

 


Payas Kalesi

Kale, Payas' ta, Sokullu Külliyesi' nin batısındadır. Külliyeden önce burada eskiden harap bir kale vardı. Sahilde inşa edilen Payas Limanı ile tersanesinin güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı, yapımı 1571 yılında tamamlandı.

Sokullu Mehmet Paşa, her türlü sosyal tesisi de birlikte yarattırmaktan geri durmamış Kalenin yeni baştan yapılışından sonra eklenen inşaatın Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilmesi de yöreye ayrı bir kıymet kazandırmıştır. Sokullu Külliyesi, kervansaray, bedesten, han, hamamlar, kale, cami, medrese ve köprüden oluşmaktadır. Sokullu Külliyes, Hatay'daki en görkemli Osmanlı yapısıdır.



Mancınık Kalesi

Payas - Dörtyol arasında, Amanos Dağları eteklerinde 700 metre kadar yüksekte, sarp bir tepe üzerindedir.  . Rabat Köyü' nden Gürlevik Yaylası' na giden yolun 12. km' sinden ayrılan bir patika ile ulaşılabilen kalenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Üzerindeki kitabeden  1290 yılında Ermeniler tarafından tahkim edildiği yazılmaktadır.  Muntazam durumda kalan  Kale kalıntıları, sık ağaçlar arasında kaybolmuş haldedir.


Cin Kulesi

Kale ile liman arasında, hemen aşağıdaki limanı korumak için 1577 yılında inşa edilmiştir. Eskiden "İskele kalesi" adıyla anılan bu yapı 360 derecelik görüş alanına sahip bir karakol kulesidir.

 

Darbısak Kalesi ve Beyazıt Bestami

Kırıkhan'ın kuzeyinde Alaybeyli Köyü'nün hemen önünde bir tepe üzerindedir. Bu kale Antakya Prensliği döneminde yörenin önemli kalelerinden biriydi. hem İskenderun Körfezi'nden gelen dağ yolunun doğu girişinin, hem de Belen Geçidi' nin kuzey girişinin güvenliğini sağlıyordu. 1268 yılında Baybars tarafından alındıktan sonra önemini yitiren kale uzun süre terk edilmiş halde kalmış, 19. yüzyıl sonlarında burada Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafından İslam evliyası Bayezid-i Bistami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır. Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır. Cami ve Bayezid-i Bistami' nin makamı her yıl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilir.



Sarıseki Kalesi

 

İskenderun-Payas arasında eski anayol güzergahı üzerindedir. Helenistik dönemde veya Haçlılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Harap haldeki kalenin Yavuz Sultan Selim döneminde yeniden yapımına başlandı, ancak inşaat Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanabildi. Kısmen ayakta olan kale halen askeri bölge içindedir.


Şalan Kale

Amanos Dağları üzerinden aşarak İskenderun Körfezi ile Kırıkhan Ovası' nı ve Hassa'daki antik Sochi kalesini  birbirine bağlayan antik dağ yolu üzerinde, Değirmendere yakınında sarp bir tepe üzerindedir. Harap halde ve sadece birkaç duvarı ayakta olan kalenin Haçlılar dönemine ait olduğu ve yolun güvenliğini sağlamak amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Kale Şuğlan, Çıvlan, Şıvlan gibi adlarla da anılmaktadır.


 

BAKRAS KALESİ

Antakya-İskenderun yolu 27. km.si üzerinde bulunan Bakras Köyü’nün üst tarafındadır. Kale köy yolunun batısında, dağların arasında sarp bir tepe üzerinde yapılmıştır. Strabon’un bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, tarihi çok eski olmalıdır. Kale önceleri Belen geçidinin girişini, Antakya kurulduktan sonra ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etmiştir. 

 Haçlılar döneminde de Antakya Prensliği’nin kuzeyde en önemli savunma noktasıydı. Birkaç defa el değiştirdikten sonra Templier Şövalyeleri’nin eline geçen kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılarak zaptedildi. Birkaç katlı ve bir alay askeri barındıracak büyüklükte olan kale genel olarak harap olmaya yüz tutmuş olmakla birlikte bir çok mekanı sağlam durmaktadır.


 

 HATAY’ DAKİ ANTİK KENTLER

 


Epiphaneia Antik Kenti Erzin Hatay

Erzin ilçesinin 7 km batısında bulunan Hatay İli’nin, Erzin İlçesi, Gözeneler mevkiindedir. Erzin su kemerlerinin ulaştığı bu kentin adı İSSOS KENTİ olarak bilinmektedir. Hâlbuki bu kent İssos kenti değil, İskender’den sonra yöreye hâkim olan Selevkos Nıcator’un kurduğu, Romalılar döneminde de Meşhur Romalı Hatip Çiçero’nun da bu şehirde kaldığı ve yörenin valisi olduğu Epiphaneia Kentidir. [1]

Halk arasında LEÇELİK denilen bölgeye yayılan bu kentin adı İssos değil -Oeniandos-Epiphaneia’dır. İskender ile Dara’nın yaptığı savaşa da adını veren İsos kenti ise Kinet Höyüğü olarak bilinen höyüğün ta kendisidir.[2]

İssos adının çok meşhur olması ve Epiphaneia’nın turistik açıdan göze daha çok hitap eden kalıntılar sunması ve bu iki kentin bir birlerine çok yakın olması sebebiyle Epiphaneia’ya İssos denmiştir. Gerçek İssos kenti, ise, Hatay’ın Dörtyol İlçesi Yeşilköy kasabası Delta Dolum Tesisleri bitişiğinde ve Epiphaneia antik kentinin yaklaşık 13 km güneyinde İskenderun tarafındaki Kinet Höyük olarak bilinen yerdir. Dolayısı ile İssos kenti Erzin’de değil, şimdiki Yeşilköy beldesinin sınırları içinde ve Delta gaz dolum şirketine ait tesislerin bulunduğu Kinet Höyüğü ve çevresindeki arazi üzerindedir.[3]…. [15]Yazının devamı için tıklatın Epiphaneia Antik Kenti Erzin Hatay

 

 

 

SELEUCIA PİERİA - SAMANDAĞ

İskenderin Komutanlarında Selevkos Nicator, tarafından e İ.Ö. 300 yılı nisan ayında Seleucia Pieria (bugün Antakyanın kazası olan Samandağ, daha eski ismi ile Süveydiye) başkent olarak kuruldu. Krallığın yönetimi Tigris (Dicle) kenarındaki Selaucia'dan, deniz kenarındaki Seleucia'ya taşındı.

Seleucia Pieria başkent olur. Al-Mina ve Sabuni'nin sakinleri buraya taşınır. Fakat çok geçmeden buranın çok güvenli olmadığı anlaşılır. Çünkü Seleucia Pieria deniz kenarında kurulmuştu ve gelebilecek deniz saldırılarına karşı açıktı. Ayrıca Seleucos'un kendine ait bir donanması yoktu. Seleucos Nicator kısa bir süre sonra babasının ismini taşıyan Antiochia (Antakya)'yı kurar. Yönetim merkezi yeni kurulan bu şehre taşınır.

Yukarı şehir ve aşağı şehir olarak adlandırılan bu bölümler şehrin kurulduğu bölgedeki arazi yapısı bunu mecburi kılıyordu. Yukarı şehir dağın üst yamacında yer alıyordu. (Bugün Kapısuyu köyünün bulunduğu bölge) Denizden yaklaşık 30 metre yüksekliğinde imalathaneler, mabetler ve resmi binalar burada kurulmuştu. Dağın güney-batı tarafında dik kayalıklar şehri aşağıdaki bölümden ayırıyordu. Aşağı şehirle buradaki bağlantıyı dik kayalıklara oyulmuş ve 7-8 kişinin yanyana yürüyebileceği muazzam merdivenler sağlıyordu[16]…..  YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN SELEUCIA PİERİA - SAMANDAĞ

 

 


İSSOS HÖYÜK

Kinet,  (İssos ) Höyüğü, Dörtyol –Hatay ve Çukurova’nın M.Ö zamanlarına ait en önemli bulguları ortaya koyan bir höyük ve kazı alanıdır. Bu günkü coğrafik konumu Adana- İskenderun karayolu üzerinde, Erzin- Dörtyol sahil şeridinde ve Botaş tesislerinin hemen bitişiğindedir.

Kinet Höyük’ünde (İssos) ciddi bir kazı yapılmış İsa’dan öncesine uzanan süreç üzerinde önemli buluntulara ulaşılmıştır. Bu kazılar, Kinet kenti'nin (İssos) Geç Neolitik’ten İ.Ö. 3000 Helenistik dönemin sonuna kadar İ.Ö. ilk yüzyılın ortaları bir liman kenti olarak kullanıldığını göstermektedir. Kentin ve limanın Ortaçağ’da Haçlı limanı olarak yeniden kullanıldığı bu kazılarda elde edilen bulgular arasındadır.  (İ.S. 12.–14. yüzyıllar)  (7 Marie -Henriette GATES,  Kinet Höyük 2002, ANMED Sayı: 2003- 1). Bu kazı çalışmalarının sonucunda İssos ovası ve civarının Kizzuvatna Devleti, Hitit, Fenike, Kilikya Krallığı, Asur ve Pers, uygarlıkları esnasında önemli bir yerleşim bölgesi olduğu kanıtlanmış olmaktadır.

Kinet Höyük’ünün (İssos şehri) en üst katmanlarındaki buluntular,  Kinet’in; (İssos Şehri’nin) Makedonyalılar, Selaukoslar, Helenistik, Roma, Bizans hatta Haçlı seferleri esansında önemini korumaya devam ettiğini; binlerce yıl boyunca varlığını sürdüren bir şehir hüviyetini muhafaza ettiğini göstermektedir. [17]

 

 


ARSUZ

Yörede yapılan kazılarda bu döneme ait heykeller, kolonlar, lahitler, mezar taşları, parfüm şişeleri ile seramik parçaları bulunmuştur. Arsuz'un 10 kilometre kadar güneyinde Konacık köyü sahilinde Helenistik dönemden kalma antik liman kentinin kalıntıları bulunmaktadır.

 


HATAYDA ÖREN YERLERİ

Kinet Höyüğü, İssos kenti harabeleri, Mığır Tepesi yakınlarında bulunan Domuzdamı mevki,  Rabat Köyü güney zirvesinde bulunan Mancınık Kalesi, Erzin su kemerleri, Erzin’deki Epiphaneia kenti, Burnaz bölgesindeki Antik liman ve kent kalıntıları,  , Sokullu Külliyesi, Cin Kule,  Kinet Höyüğü Roma yolu ve köprü yıkıntısı,  İskenderun, Sarıseki Kalesi, Sarı seki’deki Yunus Sütunu ( Septimus Severius’un yaptırdığı Zafer Takı) , İskenderun Karaağaçtaki Telli köy höyüğün kazılart, ( Mc Ewan- 1930 ),  Arsuz’da bulunan tarihi kalıntılar, Amanoslardaki kaya ve lahit mezar tipleri, kilise ve manastır yıkıntıları, Erzin, Başlamış köyü yakınlarındaki kale ve kent harabeleri, Antakya ovasındaki Tel Açanna, Tel Dahap Hiti şehir kalıntıları, Darbısak Kalesi, Antakya Kalesi, Schi, Hassa’daki kale kalıntıları ve üzerindeki Beyazıt Bestami yatırı, Harbiye, Titus Tüneli( Samandağ) Seleucea Piera , Dor Mabedi, Sen Piyer Kilisesi bölgenin kalıntılarından bazılarıdır. Bölgede 200 den fazla höyük tespit edilmiştir.


Harbiye (Defne): Antalya il merkezine 7 km. mesafede olup her tarafı yeşillik olan güzel bir piknik yeridir. Antik çağın ünlü Daphne kentidir. Efsaneye göre Zeus'un oğlu ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne'ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Daphne'yi kovalar. Daphne kurtulamayacağını anlar. "Ey toprak ana beni   ört, beni sakla, beni koru" diye yalvarır. Daphne ağaca dönüşür. Apollon şaşırır. Bu olaydan sonra şiir ve silah zaferi defne ağacının dalıyla mükafatlandırılır ve Defne'nin gözyaşlarının Harbiye'deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır. Seleukos Döneminde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olan Defne, çok sayıda köşkler, tapınaklar, eğlence yerleri ile ünlüydü. Stadyumunda düzenlenen olimpiyatların ihtişamı dillere destandı. Ancak şiddetli depremler bu şehri yerle bir etmiş, günümüze gözle görülür herhangi bir eser kalmamıştır.

Harbiye, şimdilerde çok ilgi gören mesire yeri, yayla olup aynı zamanda heykeller, turistik eşya yönünden önemli bir beldedir. Yöredeki tezgâhlarda dokunan doğal ipekler ise gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok aranan kumaşlardandır.[18]

 


Titus Kaya Tüneli:(Çevlik) Samandağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik kenttir. Kentin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir.

Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.[19]


Tel Aççana: Antakya Reyhanlı karayolu üzerindedir. M.Ö. 5. yy.a ait iki saray kalıntısı vardır. 17 yerleşim tabakası teşekkül etmiştir. Burada bulunan çoğu eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.


Nekropoller: Kuzuculu'da M.S. 2.-3. yüzyıla, Karakese de M.S. 4.-5. yüzyıla ait kaya ve toprak mezarlar tespit edilmiş, kazılarda lahit, cam şişe ve kaplar, pişmiş toprak kaplar, kandil ve mühürler bulunmuştur.


Tainat: Yapılan kazılarda bir Hitit sarayı ile tapınağın ortaya çıkarıldığı Tainat'ta bulunan eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.


Dor Mabedi: Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir.


Su Kanalları: Seleukos Döneminde, Harbiye (Defne) çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını günümüzde de görmek mümkündür. Antakya içinde kalan tek bölümü Memekli Köprü olarak anılmaktadır.

 



Cami ve Kiliseler

 

Önemli bir inanç turizmi merkezi olan Hatay'da, dünyanın ilk Katolik Kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi bulunmaktadır. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Hatay, aynı zamanda dört büyük patriklik merkezinden biridir

St. Simon Stylite Manastırı , Yayladağı Barleam Manastırı ve Keldağı Barleam Manastırı önemli manastırlarıdır.

Habib Neccar Cami, Şeyh Ahmet Kuseyri Cami ve Türbesi, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Sokullu Külliyesi ve Ulu Cami görülmeye değerdir.

 


SOKULLU KÜLLİYESİ


İskenderun’dan 22 km uzaklıkta İskenderun-Adana karayolu üzerinde Payas bölgesindedir. Kervansaray, hamam, medrese, cami ve bedesten gibi yapıları ihtiva eden külliye, 16 yy.da Sokullu Mehmet Paşa’nın emri üzerine Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.


Kınık, İskenderun ovası Sokulluya Zaamet olarak veriilince  Sokullu Payas’a görkemli bir külliye yaptırmıştır. Payas kalesi muntazam bir şekilde yeniden yapılmış, limanlar elden geçirilmiş, Belen’e küçük bir imaret yapılmış, yollar ve köprüler inşa edilip, eskileri de elden geçirilmiştir. Adana’dan, Halep’e kadar her 40 km de kurulmuş olan kervansaray, han ve menzil durakları imarlı ve bakımlı bir hale sokulmuştur.

Külliyenin genişce bir avlusu vardır. Avlunun etrafında ise yolcuların ve kervanların barınması için kubbeli odalar mevcuttur.

Evliya Çelebi yol üstündeki kervansaraylardan en lüzumlusu olarak Payas Kervansaray’ını göstermiştir. Bu da Payas’ın 17.yy. önemini göstermek açısından dikkate değerdir."Deniz kenarında dört köşe, kayalık, güzel bir yapıdır. Sekiz adedi sağlam kulesi, her kulede küçük ve büyük on adet topu vardır. Büyük bir burcunda balyemez toplar olup limanı korurlar. Burası Halep’in iskelesi olduğundan hudut gibidir. Kalenin çevre uzunluğu 8 yüz adımdır. Kalenin duvarı iki kattır. Doğuya bakan ikişer kat demir kapısı, hendek üzerinde ağaç köprüsü vardır. Ve demir kapılı, kale gibi büyük bir hanı vardır ki 1571 tarihinde yapılmıştır. Han kapısı, kale kapısına bakar. Gayet düzenli, harem odalı, ahır ve develiği olan geniş avlusu, imarethaneli eşsiz bir handır. Bu hanın yanında güzel ve garip bir cami vardır ki İstanbul’da Silivri kapısı’nın iç kısmındaki İbrahim Paşa Camii'ne benzer. Kısacası kale, han, imaret, mescit, medrese, çarşı, pazar ve hamam hepsi kâgir binalar olup, mavi kurşunla kaplıdır. Hayır, ve yardımların hepsi şehit gazi Sokullu Mehmet Paşa'nın yapılarıdır. "

Evliya Çelebi, Payas’taki külliye ve kale hakkında çok detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Külliyenin 300 kişi ile idare edildiğini, Kale içinde toprak ve kireç ile örtülü üç yüz kadar ev olduğunu, Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası, şehir, naibi, şehir subaşımı, muhtesip, gümrük amiri, olduğunun müftü ve naibinin bulunmadığını, Kale dizdarı ve 70 neferin bulunduğunu belirtmiştir. Payas'ın o günlerde 850 hane evden oluştuğunu, ahalisinin vergiden bağışlanmış 8000 kişiden oluştuğunu, bu ahalinin on altı kethüdalıkla yönetildiğini yazar.


Camii ve �ad�rvan.JPG

Belen Derbendi


Belen'in staratejik konumu Yavuz tarafından anlaşılmış, oğlu Kanuni'nide Irak seferine gelip giderken Belen'e bir derbend  ve külliye yapılmasını emretmiştir.

Belen cami salnamelerdeki ifadesiyle Kanuni Sultan Süleyman Han hazretleri tarafından 959 tarihinde yapılma emri verilmiştir. Belen merkez cami konumunda olan bu mabed halen ayaktadır ve ibadete açıktır. Kalın duvarlarla ve iki bölüm halinde inşa edilmiş olan bu cami Belen’de yukarı çarşı olarak tabir edilen eski şose yol üzerinde ve çarşı merkezinde yer almaktadır.

Yapı, güneyinde merkezi bir ana kubbenin üç yanını çevreleyen eyvanlarla kuşatılan harim; kuzeye sonradan eklendiği tahmin edilen iki bölümlü kısım, bu iki kısım arasına yerleştirilen minare ve doğudaki yeni eklenen bölüm ve güneydeki hazireden oluşur. Giriş kuzey bölme duvarının eksenine açılan bir taçkapıyla sağlandığı harim, merkezde kırık köşe üçgenleriyle geçilen kubbelerle

 örtülü kare bir mekanın, kuzey hariç üç yönden beşik tonoz örtülü eyvanlar şeklinde düzenlenmesinden oluşmuştur.


MÜZELER

Arkeolojı Müzesi Hatay


HATAY MOZAİK ARKEOLOJİ MÜZESİ

 

Türkiye’nin ve dünyanın en önemli mozaik müzelerinden biri olan Hatay (Antakya) Müzesi’nde Roma çağının en ünlü mozaikleri yer almaktadır.  932 yılında başlanmış ve çalışmalar üç ayrı grup tarafından sürdürülmüştür. Birinci grup 1933-1938 tarihleri arasında Chicago Oriental İnstitue tarafından Tel El Cudeyde, Tel Delep, Çatal Höyük ve Tel Tainat’ta yapılan kazılardır. İkinci grup çalışmalarını British Museum adına Sir Leonard Wolley’in El Minâ (1936) bölgesinde ve Tel Aççana’da (1937-1948) yapmıştır. Üçüncü grup çalışmalar Antakya yakınlarında Princeton Üniversitesi’nce devam edilmektedir.

 

Hatay Mozaik müzesinde  bu kazlardan çıkartılan tarihi eserlerle Harbiye kazılarından elde edilen buluntular sergilenmektedir.

 

Antakya yakınlarında yaptığı kazılarda ortaya çıkan eserler, Harbiye yolu üzerindeki Roma villalarında ortaya çıkan taban mozaikleri müzeye taşınmıştır. Bu durum karşısında müze binası yetersiz kalmış ve müze 1970 yılından sonra yapılan eklerle daha genişletilmiş bu da yetersiz kalınca, müzeye 1975 yılında yeni bir ek bina daha eklenmiştir.

 

Hatay Arkeoloji Müzesi'nde daha çok M.S 2. ve 5. yüzyıllar arasında yapılmış Roma ve Bizans yapılarından çıkarılan mozaikler sergileniyor. Müzenin geniş salonlarında sergilen mozaikler daha çok Roma sanatının klasik dönemi olarak bilinen 2. ve 3. yüzyıllar arasında, Antoninus ve Severius dönemlerinde yapılmış figürlü mozaiklerdir…..[20]

 

 

İSKENDERUN DENİZ MÜZESİ

 

İstanbul ve Çanakkale’den sonra Türkiye’nin üçüncü Deniz Müzesi İskenderun’dadır.  2008 yılında hazır hale getirilen Müze Türk Denizciliği ile Hatay’ın tarihi geçmişine dair eserler sergilemektedir.

İskenderun Deniz Müzesinde sergilene eserler,  bölgeden temin edilen ve özellikle milli mücadele ile Hatay devleti dönemine ait eserlere ilave olarak İstanbul ve Çanakkale Deniz Müzelerinden tahsis edilen eserlerden oluşmaktadır.

 

       


HATAY MUTFAĞI

Hatay, tarihi ile olduğu gibi, yemekleri ile de ün sahibi olmuştur. Kentin köklü geçmişi, çeşitli kültürlerin birbirleriyle kaynaşmasıyla ortaya son derece zengin bir mutfak çıkarmıştır.

Kağıt kebabı, oruk, dövme (aşşur), semirsek, tepsi kebabı, humus, zahter salatası, künefe, peynirli irmik helvası, kabak tatlısı, cevizli biber, küflü çökelek salatası, turplu tarator, humus, patlıcanlı yoğurtlama, sarmaiçi, yumurta öccesi Hatay adıyla özdeşleşmiş yemeklerden bazılarıdır. Hatay Mutfağı’nın çoğu yiyecekler yönünden sadece komşu illerle değil, Halep’ten İç Anadolu’ya kadar genişleyen bir bölge ile de ortak yönleri vardır.[21] Hatay mutfağında fakir mutfağı, zengin mutfağı ayrımı mevcut olup bu iç içe yaşayan mutfaklarda aynı yemek reçeteleri farklı şekillerde uygulanabilmektedir.

Hatay Mutfağında kategorize edilmiş 513 adet yemek türü bulunmaktadır.  Humus , Abugannuş (Antakya Patlıcan Salatası), Oruk (İçli Köfte),Küflü Çökelek (Sürk),Firikli Kuru Dolma, Baklalı Bulgur Aşı, Kummusiye, Maklube, Ispanak Borani, Biberli Ekmek, Sac Oruğu,  Ekşi Aşı, Arap Kebabı, Hatay’a özgü yemek türlerinen bazılarıdır.

 

 


HATAYDA EL SANATLARI


Halen taş işçiliği, tarihi ve mitolojik konulu eserlerin ve heykellerin taklitlerinin üretimi, ipek dokumacılığı, ağaç oymacılığı, camcılık, sikkecilik, sap ve hasırdan tepsi ve tabak vb. malzeme üretimi ve defne yağı kullanılarak yapılan defne (gar) sabunu yapımı yaşayan başlıca el sanatlarındandır.[22]

 

İpekçilik-Dokuma

Samandağı ve Harbiye’ye bağlı köylerinde üretilen ve beslenen ipek böcekçiliği bugün artık yok olmak üzeredir. Hatay’da ipek böceği kozası ile ipek üretimi tarihe karışırken baba mesleği diye devam etmeye çalışan bazı aileler tarafında yaşatılmaya çalışılmakta ve Türkiye’ye tanıtılmaktadır. İpek kumaşı çok sağlam ve dayanıklıdır. Ses ötesi concorde uçaklarının burnundaki kaplamada ve çelik yeleklerde kullanılmaktadır. Yakın döneme kadar yalnızca giyim sanayi de kullanılan ipek böylece silah sanayine de girmiş oldu. Dayanıklılığı 20 yıldır. Hatay’da dokumacılık ahşap tezgahlarda, çözgü ipleri uçlarına, tahta çubuklar ve çakıl taşları bağlanıp gerilerek yapılır. Bu tezgâhlarda genellikle çarşaf, pike cibinlik dokunur.[23]

 

Hasırcılık

Örmek, İp örmek değil ama hasır örmek bambaşka bir şey… bir de buğday ve çavdar saplarıyla olursa.. yerli ve yabancı turistlerin en çok rağbet gösterdiği hasır örme ürünleri; çanta, tabak, cirem, pano, yarım tabak, ve kayıktır

 

Defne Sabunu                                       

Ana maddesi bitkisel ve hayvansal yağların yağ asitlerinin alkalilerle reaksiyon sonucunda elde edilen genellikle temizleyici olarak kullanılan bir mamuldür.  Defne  ağacının  meyve  (Fructus Lauri) ve yapraklarında elde edilen defne yağı (Oleum Lauri)  sabun imalinde ve hekimlikte kullanılır. Meyvesi Fiorivente Alkolatının bileşimine girdiği için  mideydi terletici   ve idrar sökücü olarak, ayrıca romatizmal ve cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılan defne yağı veyaprakları  son yıllarda dış ülkelere ihraç edilmektedir.         

Normal iklim koşullarında yıllık defne yağı rezervi Hatay Bölgesinde yapılan son araştırmalar göre 150-250 ton arasındadır. Defne yağını çıkaran herhangi bir sanayi kuruluşu yoktur.Bu yağ köylüler tarafından basit usuller ile  8-12 saat haşlanarak çıkarılır. Bu yağlarla ve katkı maddeleri ile sabun üretimi yapılamaktadır.[24]

 


Camcılık

Dünya üzerinde, camın ilk elde edildiği yerleşim bölgelerinden birisi, Antakya-Suriye – Filistin  civarıdır. Finike-Kilikya-Roma döneminde çok sayıda cam eser ve ziynet eşyası üretilmiştir. Antakya ve civarında bu yöreye özgü yeşil cam üfleme sanatı çok gelişmiş ve eski camlardan eritilip tekrar kazanım yönetimiyle üretim yapılmıştır. Antakya’da çok sayıda cam ustası vardır. Bazı ustalar birleşerek  atölye ve işletmeler açmışlardır.[25]

 







Arkeolojı Müzesi Hatay



KAYNAKÇA



  • [1]  "Türkiye İstatistik Kurumu 2012 genel nüfus sayımı verileri". 13 Şubat 2013 tarihinde erişildi.
  • [2]https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=312
  • [3] https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=312
  • [4] https://www.antakya.bel.tr/tr/index.php?okod=760
  • [5] https://www.antakya.bel.tr/tr/index.php?okod=760
  • [6] https://www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33604/yapmadan-donme.html
  • [7] https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
  • [8] https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
  • [9] https://tr.wikipedia.org/wiki/Hatay_%28il%29
  • [10][10] Şahamettin Kuzucular,“Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 17
  • [11] Şahamettin Kuzucular,“Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 24
  • [12] Şahamettin Kuzucular,“Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 24
  • [13] Şahamettin Kuzucular,“Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 29
  • [14] Şahamettin Kuzucular,“Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 30
  • [15] Şahamettin Kuzucular,Epiphaneia Antik Kenti Erzin Hatay , edebiyadvesanatakademisi.com/forumkategori/9
  • [16] Şahamettin Kuzucular,SELEUCIA PİERİA - SAMANDAĞ, edebiyadvesanatakademisi.com/forumkategori/92
  • [17] Şahamettin Kuzucular,“Dörtyol Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 20
  • [18] https://www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33598/muze-ve-orenyerleri.html
  • [19] https://www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33598/muze-ve-orenyerleri.html
  • [20] Şahamettin Kuzucular,HATAY MOZAİK ARKEOLOJİ MÜZESİ TANITIMI, .edebiyadvesanatakademisi.com/forumkategori/107
  • [21] https://www.gurmerehberi.com/yemek-kulturu/yoresel-mutfaklar/hatay-yemekleri/
  • [22] https://tr.wikipedia.org/wiki/Hatay_%28il%29
  • [23] https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
  • [24] https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
  • [25] https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261

Arkeolojı Müzesi Hatay




İLGİLİ SAYFALAR

  • ADANA'NIN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ
  • ADIYAMAN, TARİHİ VE TURİZMİ
  • AFYON'UN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ
  • AĞRI'NINTARİHİ TURİZMİ VE TURİSTİK YERLERİ
  • Aksaray'ın Tarihi ve Turistik Yerleri
  • Amasya'nın Tarihi ve Turistik Yerleri
  • Ankara'nın Tarihi ve Turistik Yerleri
  • Antalya'nın Tarihi, Turizmi ve Antik Yerleri
  • Artvin'in Tarihi, Turizmi, Yayla ve Vadileri
  • Aydın'ın Tarihi, Turizmi , Antik ve Doğal Güzellikleri
  • Balıkesir:Tarih, Turizm ve Gezilecek Yerler
  • Bartın'ın Tarihı Turizmi , Görülecek Yerleri
  • BATMAN'IN TURİZM, TARİH VE DOĞASI
  • Bayburt'u Gezelim mi?
  • Bilecik'i Gezelim mi?
  • Bingöl ve Güzellikleri
  • BİTLİS'İ GEZİP GÖRELİ,M
  • BOLU'YU GEZİP GÖRELİM
  • BURDUR'UN TARİH DOĞA VE KÜLTÜRÜ
  • Bursa'yı Gezip Görelim
  • Çanakkale: Tarihi, Turizmi ve Doğası
  • Çankırı'nın Tarihi Turistik ve Doğal Güzellikleri
  • Çorum , Tarihi, Turizmi ve Doğal Güzellikleri
  • DENİZLİ , TARİH TURİZM VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ
  • Elâzığ Tarih Turizim Doğal ve Diğer Özellikleri
  • Erzurum'un Tarihi Turizmi ve Doğal Güzellikleri
  • Eskişehir İli Tarihi Turizmi Doğal Güzellikleri

İliniz, ilçeniz hatta köylerinizin, doğal güzellikleri hakkında yazılar yazabilir, Turistik, tarihi ve doğal güzellikleri fotoğraflarınız ile  paylaşabilirsiniz.







0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar