Hatıra Örnekleri

27.11.2015

Atatürk  ve Alman Mareşal Von der Goltz

Osmanlı ordusu hizmetinde bulunan Almanyalı Mareşal Von der Goltz, Makedonya'daki Türk ordusuna garnizon tatbikatı yaptırmak üzere Selanik'e gelecektir. Büyük kumandanlık Erkân-ı Harbiyesi'nde, talim ve terbiye masası şefi olan Mustafa Kemal, Mareşal Von der Goltz gelmeden evvel, Selanik civarında tatbikatını muvafık gördüğü bu meseleyi hazırlamakla meşguldü.

 Mustafa Kemal, Kumandan Hâdi ve Erkân-ı Harbiye Reisi Ali Rıza Paşa'ları haberdar etmek istiyor. Paşalar, Kolağası Mustafa Kemal'in bu cüretini hayretle karşılıyorlar. - Canım diyorlar, buraya gelecek olan Goltz, bizden ders almak için değil, bize ders vermek için geliyor. Mustafa Kemal buna şu cevabı veriyor:

- Büyük alim, filozof, Millet-i Müsellâha müellifi olan Goltz'dan istifade etmek, üzerinde durulacak mühim bir noktadır. Ancak Türk Erkân-ı Harbiye ve kumanda heyetinin, kendi vatandaşlarını nasıl müdafaa etmek lazım geleceğini gösterebilmeleri elbette ondan daha çok mühimdir. Bir de, buraya yorgun gelecek olan mareşale fazla külfet yüklememek de münasip olur kanaatindeyim. Mustafa Kemal'in bu hareketini doğru bulmayanlar henüz kanaatlerini değiştirmemişlerdir. 6 Bunun üzerine Mustafa Kemal daha ileri giderek:

 - Efendim diyor, benim hazırlayacağım meseleyi mareşale göstermek ayıp değildir. Bunun aksi ayıptır. Benim planım mareşalin fikrine uygun düşmez veyahut mareşal benim eserime ilgi göstermezse, kendi istediğini tatbik ettirmek onun elindedir. Fakat bütün Makedonya'ya şamil büyük bir Türk ordusu kumanda ve Erkân-ı Harbiye heyetinin hiçbir şeyi düşünmez ve hiçbir müdafaa tertibatı alamaz insanlardan teşekkül ettiği zehabını onda uyandırırsak, işte Türklüğe ve Türk askerliğine yakıştırılmayacak hareket bu olur.[1]


Yahya Kemal İle Atatürk

Hamdullah Suphi Tanrıöver, hem Atatürk’ün, hem de Yahya Kemal’in yakın dostu olan romancı yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile görüşerek, Yahya Kemal’i Atatürk’e götürmeyi, sofrasına davet ettirmeyi kararlaştırdılar. Bir gece birlikte Atatürk’ün sofrasında iken konuyu Atatürk’e açtılar. Atatürk bilinen hoşgörülüğü içinde “Buyursunlar..” demiş, 21 Aralık 1933 gecesi Çankaya’da Yahya Kemal’li bir sofra hazırlanmıştı. Sofrada Hamdullah Suphi ve Yakup Kadri’den başka Falih Rıfkı Atay, Fazıl Ahmet Aykaç, Hasan Âli Yücel de vardı. O zamanın genç şairi Behçet Kemal Çağlar da sofraya davet edilmişti.

Yahya Kemal’in sonradan çok yakın dostu Dr. Muhtar Tevfikoğlu’na anlattığına göre, Atatürk o gece Yahya Kemal’in hatırını sormuş, bir takım edebî konulara girmişti. Yahya Kemal başı önünde susuyor, konuşmuyordu. Derken havayı yumuşatmak üzere kendisinden bir şiir okuması istenmiş, o da Fransız şairlerinden birinin bir şiirini Fransızca olarak ve ısrar üzerine kendi şiirlerinden birkaçını okumuş, giderek yumuşayan hava içinde Atatürk, Yahya Kemal’e takdirlerini bildirmiştir. Artık, bütün kırgınlıklar yok olmuş, samimiyet artmıştır. Sohbet o gece sabaha karşı saat 4.30’ a kadar sürmüştür. Hatta bir ara Atatürk, Behçet Kemal’e dönerek: “Şimdi seni dinleyelim” demiş, Behçet Kemal: “Türk edebiyatının büyük üstadı Yahya Kemal’in bulunduğu bir yerde benim gibi bir çömezin şairlik taslaması haddini bilmezlik olur” diye direnmişse de Atatürk ısrar etmiş, o da şiirlerinden birini okumuştur. Behçet Kemal şiirini tamamladıktan sonra herkes Yahya Kemal’in yüzüne bakmış, ne söyleyeceğini merak etmiştir. Kendisinin mutlaka birşey söylemesi gerektiğini anlayan Yahya Kemal sadece Fransızca “Phenomene” demiştir. Bilindiği gibi “phenomene” kelimesi “büyük olay-harika” anlamına geldiği gibi, “tuhaf-deli saçması” anlamına da gelmektedir.9

Atatürk’le Yahya Kemal arasında o geceden itibaren yeniden başlayan dostluk ve sofra sohbetleri Atatürk’ün ölümüne kadar bütün sıcaklığı ile sürmüştür[2]


SÜLEYMAN NAZİF

Bir akşamüstü, her üçümüz (Yakup Kadri Karaosmanoğlu Süleyman Nazif, Abdülhak Şinasi Hisar) Lebon’da oturmuş, konuşmaktaydık. Bir aralık Abdülhak Şinasi’nin Galatasaray Lisesinde okuyan küçük kardeşi bir şey almak için pastahaneden içeri girmişti ve bizim önümüzden selam vererek geçerken ağabeyi ona: “Geliniz, sizi Süleyman Nazif Beyefendi’ye takdim edeyim.” demişti. Bunun üzerine üstat şaşkın bir adam tavrıyla Abdülhak Şinasi’ye dönüp şu sözü söylemişti: “Azizim Şinasi Bey! Sizin ağzınızdan hiç ‘sen’ hitabı çıktığı vaki değil midir? Görüyorum, küçük kardeşinize bile ‘siz’ diye hitap ediyorsunuz.” Biraz durduktan sonra gülerek ilave etmişti: “Kuzum! Siz Paris’te bulunduğunuz zaman Sen nehrine de Siz nehri mi derdiniz?”

Başka bir gün, Büyükada’da yine bir çay masası başında, Süleyman Nazif’in, rahmetli arkadaşımın vehim derecesine varan temizlik merakıyla şöyle alay ettiğini hatırlıyorum: Abdülhak Şinasi, çay takımlarını önüne koyan garsona: “Fincanı, kaşığı kaynar suyla iyice yıkadınız mı?” diye sorup da garson “Evet!” cevabını verince üstat hemen atılmış, gayet ciddi bir tavırla: “Suyu da yıkadın mı oğlum?” demişti. Garson, şaşkın şaşkın bakıyor; biz, gülmekten kırılıyorduk. Buluttan nem kapar bildiğimiz Abdülhak Şinasi ise kendisini oldukça gülünç bir duruma düşüren bu alay çelmesinden hiç de incinmiş görünmüyordu.[3]


[1] Prof. Dr. A. AFETİNAN ,MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN KARLSBAD HATIRALARI

[2] DR. MEHMET ÖNDER, Atatürk – Yahya Kemal Dostluğu https://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-12/ataturk-yahya-kemal-dostlugu

[3] Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları)

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar