24.05.2011
HİKAYENİN TANIMI
Öykünün en çok yapılan tanımı “ Yaşanmış veya yaşanabilecek şekilde tasarlanmış, olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan” olay yazısı şeklindedir. Lakin Bu tanım öykü ile roman; öykü ile kısa roman veya tiyatro ayrımını sağlamaya yetmemektedir. Hikâye birçokları tarafından "küçük Roman " şeklinde de tanımlanır. Lakin hikâye için olabilecek en güzel tanım “ Tek bir olayda insanın bir yönünü ortaya koyan, olay yazısıdır “ diye tarif yapmak gerekir Çünkü roman ve tiyatro birçok olaya dayanırken, insanı ve insanlığı da birçok yönden ele alır. Benzerlik yönlerinden baktığımızda ise öykü, roman ve tiyatro: hayatta olan veya olacak kanısı veren olayları okuyanda heyecan veya zevk uyandıracak şekilde anlatan yazılar olmaktadırlar.
Hikâye ile ilgili yapılan tanımların pek çoğu romanla karıştırılabilecek şekildedir. Bu yüzden kısa roman, küçük roman şeklinde yapılan tanımlar hikâyedeki yapısal nitelikleri karşılamaya yetmeyecektir.
HİKAYENİN ROMAN VE TİYATRODAN FARKLARI VE BENZERLİKLERİ
Hikâye, her şeyden önce roman gibi birbiri ile bağıntılı zincirlemeler şeklinde bir birini takip eden olayla ve bu olaylar içerisinde insani pek çok özelliği dile getiren bir yazı değildir. Üstelik pek çok çağdaş hikâye de ise belirli bir olay da bulunmayabilmektedir. Hikâyeyi romandan ayıran ana faktör tek bir olayın veya tek bir durumun kesitin insana ait tek ya da belirli birkaç yönünün ele alınması işlenmesi şeklinde yazılıyor oluşudur. Bu ana özelliğe ilaveten romandan kısa oluşu, kahraman sayısının azlığı, çevre, mekân darlığı, tafsilatsız ama etkili bir anlatımı içermesi gerektiği özellikleri de romandan farklarını ortaya koyan diğer hususlardır.
Hikâyelerin kişileri azdır, bir tek olay, durum veya kesiti anlatmak amacıyla yazılır. Bu yüzden derin çözümlemelere pek elverişli sayılmaz. Hikâyedeki olay, başlangıçtan sonuca doğru giden bir olayın bir anlık parçasıdır. Hikâyeler çoğunlukla o bir anlık parça içerisindeki insanı incelemeyi gaye edinirler. Bununla beraber herhangi bir hayvan, bir şey de hikâye konusu olabilir. Bunun için kısa hikâyeler yoğun, dolgun bir nitelik taşımalıdır.
Roman ile karışmaması için : “ Tek bir olayda insanın bir veya kısıtlı birkaç yönünü ele alan, gerçekte yaşanmış hissi veren olay yazılarıdır. “ Diye tarif etmek en mantıklı tanım olacaktır.
Hikâyelerde hayattan kesitler verilir, karakterlerin en belirgin tarafları gösterilir. Bu vasıtayla okuyucu, dışarıdan gördüğü, hususî dünyasını bilmediği insanları yakından müşahede etmek imkânını bulur; ona karşı içinde bazı duygular uyanır. Zaten yazarın istediği de budur. Hikâye, romana benzer. Romana oranla şahıslar daha az, hacim daha küçüktür.
Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio’dur. XVI. Yüzyılda yazdığı Decameron; adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesans ’ın etkisiyle de 19 Yüzyıl Edebiyatının en yaygın türü olmuştur.
19.yüzyıl sonlarında başlayıp günümüze doğru daha da gelişen hikâye, özellikle Alphonse DAUDET (1840–1897) ve Guy de Maupassant (1850–1893) gibi büyük Fransız yazarlarının tekniğiyle tekâmüle ulaşmıştır. Bu iki yazar " Realist " akımın yetiştirdiği zamanın ileri gelen romancılarındandır. Fransız hikâyeciliği Guy de Maupassant 'ın izinden gelişmiştir. Amerika edebiyatında özellikle mizahî hikâyeleriyle Mark TAWİN (1835–1910), O. HENRY (1862–1910) ve bunları takiben John STEİNBECK, Erskine CALDWEL , Antuan Çehov, Şolohov ( Rus ) XIX. yüzyıl sonunda yetişen Stevenson, Rudyard Kipling ( İngiliz ) Batılı ünlü hikâyecilerdendir.
HİKAYE TÜRLERİ
Dünya hikâyeciliğinde iki hikâye biçimi hâkimdir.
Maupassant Biçimi :
Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için “Maupassant Tarzı Olay Hikâyeciliği” de denir
Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin’dir.
Hikâyede asıl olan "olay" dır. Okuyucunun hikâyeyi şöyle ya da böyle yorumlamasına imkân verilmez. Çünkü hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir hâlinde takip eder. Kişilerin portreleri, özenle ve ayrıntılı olarak çizilir. : Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır
Çehov Tarzı
Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Durum Kesit Hikâyeciliği ” de denir.
Hikâyede asıl olan "olay" değildir. Hikâye, sona erdiği zaman her şey bitmiş değildir. Hikâye, asıl bundan sonra başlıyor demektir. Zira, kişiler tamamıyla tanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun hayal kurması devamlı hareket hâlindedir ve kendine göre yorumlar yapmaya uygundur.
Çehov Tarzı Durum Kesit Hikayeciliği ise romandan bağımsız bir kuruluşa sahiptirler. Hikâyenin başlangıcı ve sonu bir düğüm hâlinde, olay örgüsü dâhilinde verilmez. Okuyucunun ufkunu geliştirmesine yöneliktir. Kişiler hakkında fazla bilgi verilmeden, anlatılmak istenen mesaj okuyucuya aktarılır. Maupassant tarzı hikâyeler daha çok klasik tarzdadır. Çehov tarzı hikâye anlatıma dayalı olduğu için modern tarz hikâyenin ortaya çıkışını hazırlamıştır. Zaman, mekân, kişilerin tanıtılması gibi konularda romanda bağımsız olarak yazılan Çehov tarzı hikâyede gerçek yaşam daha Soyuttur.
Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikâye” de denir. Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Mustafa Memduh Şevket Esenda ve Tarık Buğra'dır
Çehov, hikâye anlayışını şöyle anlatır: "Kaleme alınan konular, "sade" olmalı. Piyer Semenovi, Maira İvanovna ile nasıl evlendi gibi... Hem sonra, yok psikoloji tahlilleri, yok hikâye, yok bilmem ne imiş! Bunlar hep özenti... Hatırınıza ilk gelen başlığı koyun, kılı kırk yarmayın, tırnak, çizgi gibi işaretleri çok az kullanmaya bakın, gösteriştir bu. Benim işim anlatmaktır. Ancak, onu başarabilirim. "
Çehov tarzı hikâyenin özellikleri:
Modern Hikâye:
Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka’dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.
BEN MERKEZLİ HİKÂYELER.
Ben Merkezli Hikâyecilik Şehirlerde yaşayan insanların kendilerine ve topluma yabancılaşmasının sonucu 1980 li yıllardan sonra yoğunlaşan hikâyecilik tipidir. Yapısal olarak durum ya da kesit hikâyeciliğinin devamı şeklindedir. Fakat bu tarz hikâyelerde olaydan ziyade olayların anlatıcısı “ Ben “ olan bunalımlı tiplerin ruh hallerine yansıyan şeklinin ifade edilmesidir.
20 yy'nin sonlarına doğru 'ben merkezli öykü' adı verilen teknoloji, sanayileşme, bireyselleşme gibi sorunların doğurduğu çıkmazdaki insan ve bunalımlar içinde kıvranan, varoluşçu insan modellerinin karakter olduğu hikâyeler yazılmaya başlanır. Burada da tip yok gibidir, ama gittikçe tipleşen karakterler vardır. Bu karakterler, kendi istekleri yerine geldikçe doyumsuzlaşan, hırçınlaşan ve bunalım içinde kıvranıp yalnızlaşan hatta şizofrenik davranışlara doğru kayan, bilgi ile teknoloji arasına sıkışmış, sürekli isteyen, akıl ile para arasında ruhunu kaybeden 'bilişik tip''lerdir ki bunlar mekân değişikliğini sadece ayrıntıda yaşayan kahramanlardır.
Bu hikaye türü kaynağını Sürrealizm ve Dadaizm biraz da fütürizm ve var oluşçuluktan alır. Bu türün en iyi örneklerini Oğuz Atay, Nezihe Meriç, Haldun Taner verir.
Olayların ben merkezli algılanışında hastalıklı bir ruh hali vardır. Bu değişken ruh halinde içte kopan fırtınalara rağmen dışa yansıyan bir siliklik ve eylemsizlik göze çarpar. Olaylar bireyin ruhundan aksettiği şekilde değerlendirilir. her şeyi sorun haline getiren özden veya kendinden bile şikayeti anlatan durum veya kesitin dahi silik hale geldiği sadece ağılamaların anlatıldığı bir hikaye tarzıdır.
Türk hikâyeleri, şu dört ana grupta değerlendirilir:
1) "Serim, düğüm, çözüm" bölümlerinin düzenli olduğu hikâyeler. Ömer Seyfettin , , Haldun TANER,Oktay Akbal , Samed Ağaoğlu, Mustafa KUTLU' nun hikâyeleri bu grup içindedir
(Maupassant Biçimi)
2) İstanbul'da yaşayan insanların özel hayat ve özelliklerini veren hikâyeler.Hüseyin Rahmi Gürpınar, ,Ahmet Rasim , Osman Cemal Kaygılı, Sermet Muhtar ALUS'un hikâyeleri bu grup içindedir. (Maupassant Biçimi)
3) "Serim, düğüm, çözüm" bölümlerine önem vermeyen, olayın herhangi bir yerinden başlayan hikâyeler. Mustafa Memduh Şevket Esendal, Sait Faik ABASIYANIK, Tarık Buğra , gibi yazarlarımız bu gruptandır. (Kısmen, Çehov Biçimi)
4) Varoluş çizgisinde oluşturulmuş, aydın bunalımı ve çaresizliği anlatan soyut hikâyeler. Bu tür hikâyeler, ülkemizde 1955'ten sonra görüldü. Hikâyelerde, hiç bir toplum kaygısı görülmez. Aydın bunalımının nedenleri yansıtılır. Sanat adı altında çoğu zaman "müstehcen"e kaçan konulara yer verilir. Hikâyecilik, sanattan ayrılmış ve ideolojiye kaydırılmıştır.
Bu grupta hikâye yazan yazarlarımızın başında ise;Yusuf Atılgan ,Demirtaş Ceyhun , Ferit Edgü ve Erdal Öz gelmektedir.
HİKÂYENİN UNSURLARI
1) Olay: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur
2) Kişiler: Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır.
3) Yer (mekân): Olayın yaşandığı çevre veya mekândır.
4) Zaman: Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür.
5) Dil ve Anlatım: Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır.
Anlatım ise: iki şekilde olur Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım “hikâyede birinci kişili anlatım” ; yazarın ağzından anlatılanlar “hikâyede üçüncü kişili anlatım”
HİKÂYEDE PLÂN:
Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar:
1)Serim: Hikâyenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre, kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır.
2)Düğüm: Hikâyenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.
3)Çözüm: Hikâyenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür.
Ancak bütün hikâyelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur. Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın