Hilye-i şerîf Nedir

14.04.2017

 

 

Hilye

 Osmanlıca yazılışı hilye :  حليه

Osmanlıca yazılışı  şerif :  شريف

Osmanlıca yazılışı  شريف حليه

Arapça kökenli bir isim olan hilye kelimesi sözlüklerdeki anlamı ile süs, ziynet, güzellik, suret, sıfat, hilkat, güzel sıfatlar, güzel yüz"  manalarına gelen bir kelimedir. [1] 

Edebiyatta terim anlamı ile Hilye-i şerif ise “Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in vasıflarını anlatan manzum veya mensur eser, hatta  “Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in yazı ile yapılmış portresi ( bkz https://www.osmanice.com/osmanlica-11280-nedir-ne-demek.html) olarak bilinir. Aynı zamanda Hilye-i şerif adlı bir yazı sitili de bulunmaktadır.

Hilye edebiyatta peygamberler ile dört büyük halifenin  ( Cihar yâr-ı güzin)  iç dünyalarını, iç ve dış güzelliklerini örnek davranışlarını dile getiren eserlerin adı olmuştur.    “Hilye aslen Muhammed bin Abdullah'ı görenlerin göremeyenlere onu anlatımları”  şeklinde bir tarif bulmuş ve Arap Edebiyatındaki ilk hilye örnekleri bu tariften hareketle ortaya çıkmıştır.

Hilye-i şerîf, hilye-i saadet ve hilye-i nebevî gibi isimlerle de anılan hilye, İslam edebiyatı ve hüsn-i hat sanatında Hz. Muhammed'in fiziksel özelliklerini, karakterini, insanî ve ahlaki niteliklerini, tavır ve hareketlerini anlatan eserlere verilen genel isimdir[2]

Hilye aynı zamanda 17. yüzyılda hat sanatçılarımız tarafından geliştirilen hattatlıkla ilgi bir süsleme sanatının da adıdır. . Hilyehilye-i şerîfhilye-i saâdet ya da hilye-i nebî,  denilen bu süsleme sanatının ortaya çıkış amacı Hz Muhammed’in tasvirinin yasak olmasından dolayı Hz Muhammed’in hem hattatlık sanatı açısından hem de içerik açısından anlatan hat sanatı ile süslenmiş levhaların adı olmuştur. Osmanlı'da hattatlar Hz Muhammet’in iç ve dış güzelliklerini süslü ve sanatlı yazılarla duvara asılacak levhalar şeklinde işleyerek hilyeyi bir sanat haline getirmişlerdir.

Levha şeklinde yazılmış hilyelerin asıldığı binaların ve yerlerin yeri yangın, sel vb. afetlerden korunacağına inanılmış, hilyeleri ezberleyen kişilerin dünya ve ahrette müstefit olacağına dair inançlar da ortaya çıkmıştır.  

Edebi eser olarak hilyeler Hz. Muhammed’in  dış ve iç görünüşünü anlatan man­zum ya da mensur eserlerdir.  İlk örnekleri Arap Edebiyatında Hz. Peygamberin dinî-didaktik şemaillerini görenlerin görmeyenlere anlatması amacıyla yazılmışlardır.  “  Hz. Fatıma'nın, bir daha yüzünü göremeyeceği endişesini dile getirmesi üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.), damadı Hz. Ali'ye "Hilyemi yaz; benden sonra onu gören, beni görmüş gibi olur." , mealindeki hadisi ile Peygamber'in vefatından sonra şemâil, siyer, mevlit gibi eserler ortaya çıkmıştır.  

Bu nedenle Hilyelerin esasını, çoğunu Hz. Ali, Hz. Ayşe ve Hz. Hasan'ın, kimilerini de Abdullah bin Ömer, Enes bin Malik, Ebu Hüreyre, İbn-i Halid, Ebu Tufeyl gibi güvenilir hadis rivayetçilerinin ifadeleri ve aktardıkları hadisler oluşturur.[3]

Önceleri yalnızca Hz. Peygamber için hilyeler yazılırken daha sonra diğer peygamberler ile dört halife içinde hilyeler yazılmasına başlanmıştır.

 

Klasik hilyeler şu  bölümler den oluşur

1.      Başmakam: besmele" veya "eüzu besmele"

2.      Göbek: Hilye metninin başladığı büyük  bölümü

3.      Hilal:  uçları yukarıda birleşerek göbeği çevreleyen bölüm

4.      Ebubekir,

5.      Ömer,

6.      Osman,

7.      Ali

8.      Ayet: Muhammed’le ilgili bir ayet yazılır

9.      Etek Hilye metninin devamı ve duanın bulunduğu bölümdür

10.  Koltuklar: Çoğunlukla dikdörtgen biçimindeki tezhiple süslenmiş alan .

11.  İç Pervaz

12.  Dış Pervaz[4]

KLASİK HİLYE METNİ

Hz. Ali'nin (Ö.661) rivayeti olan  hilye metnin tercümesi şöyledir:

"Hz. Ali (Allah ondan razı olsun), Hz. Peygamber'i (Allah'ın salât ve selamı onun üzerinde olsun) vasfettiği zaman şöyle buyurdu: Hz. Peygamber'in boyu ne çok kısa ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa, ne de düz uzun saçlıydı; saçı kıvırcıkla düz arasında idi. Değirmi yüzlü, duru beyaz tenli, iri siyah gözlü ve uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu, yürüdüğü zaman sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla giderdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında "nübüvvet mührü" vardı. Bu, onun son peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, heybeti karşısında sarsılırlar, fakat üstün özelliklerini bilerek sohbetinde bulunanlar Onu her şeyden çok severlerdi. Onun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse: 'Ben gerek ondan önce ve gerekse ondan sonra, Rasulullah gibi birisini görmedim...' diyerek onu övmek konusundaki yetersizliğini itiraf ederdi. Allah'ın salât ve selamı onun üzerine olsun."

TÜRK EDEBİYATINDA BAŞLICA HİLYELER

Türk edebiyatına Arap ve Fars edebiyatla­rından birçok hilye çevrilmiş;  Türk edipleri tarafından da  yirmiden fazla hilye kaleme alınmıştır.  Klasik bir hilyede göbek kısmındaki metin dokuz satır, etek kısmındaki metin ise beş satırdır. Türk edebiyatına özgü belli başlı yazılmış eserler şunlardır:  

Hilye-i Hakani (yazılışı, 1598): Hâkanî Mehmed Bey'in yazmış olduğu Hilye yalın dili ve üslûbu ile dikkat çekmiştir. Bu hilye dinî törenlerde makamla okunmuş, birçok şair tarafından taklit de edilmiştir. 712 beyitlik bu eserin yüzlerce yazması iki de baskısı vardır (İstanbul, 1848, 1890).[5]

Hilye-i Çâryâr-i Güzîn (yazılışı, 1630): Cevrî İbrahim Çelebi’nin bu eseri Dört halifeyi (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali) anlatan ilk hilye olarak dikkat çeker.  Eser 145 beyitlik küçük bir mesnevidir. Eserin pek çok yazma nüshası ve ve üç baskısı vardır (İstanbul, 1891/11, 1899).

 

Hilye-i Enbiyâ:  Neşatî Ahmed Dede'ye (öl. 1674) ait olan bu hilye Hz. Âdem’den İsâ peygambere kadar 18 peygamberden bahseder. Toplam 187 beyitten oluşan eserin sayısız yazmaları ve nüshaları vardır. Eserin üç baskısı vardır (İstanbul, 1876,1894, yeni harflerle 1933).[6]

Hilye-i Fahr-i Âlem (yazılışı 1942) Bursa mebusu Mustafa Fehmi Gerçeker’in 1300 beyit halinde yazmış olduğu bu eser hilye türünün son örneğidir, (bs. İstanbul, 1944).

 KAYNAKÇA

[1] Doç. Dr. Hüseyin Gündüz, Türk Hat Sanatında Hilye-i Şerîfler, https://www.kalemguzeli.org/index.php?

[2] Doç. Dr. Hüseyin Gündüz, Türk Hat Sanatında Hilye-i Şerîfler, https://www.kalemguzeli.org/index.php?

[3] Doç. Dr. Hüseyin Gündüz, Türk Hat Sanatında Hilye-i Şerîfler, https://www.kalemguzeli.org/index.php?

[4] ACAR, M. Şinasi, Türk Hat Sanatı (Araç Gereç ve Formlar), Antik A.Ş. Kültür yayınları, İstanbul, 1999.

[5] İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s.

[6] İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s.

 

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da